...
Salonda ki kanepenin üzerinde birbirlerine sıkıca sarılmış öylece otururken etrafı saran delici sessizliği ilk bozan Bora olmuştu;
-"Bende bırakmak istiyorum aşkım.. Söz veriyorum kızımız dünyaya geldiğinde, sen ve ben sağ salim onu ilk kucağımıza aldığımız gün bir daha ağzıma sürmeyeceğim.." dedi.
Bora'nın sözleri Deniz'in içi burkmuştu. Aklından ;
'Ya sen kızımızı ve bu hayatı tek başına kucaklamak zorunda kalırsan?' diye geçti ama söze dökemedi aklından geçip gidenleri.
Gözleri buğulanmış, içine bir hüzün yerleşmişti bu düşünceyle. Ama sadece sustu, hiç bir şey söylemeden, başını sevdiği adamın göğsüne daha da sıkıca bastırdı. Bir ömür, evet koca bir ömür böyle bir birlerinin teninde kalsalardı hiç bıkmaz, usanmazdım bu halimizden diye düşündü.
"Bir ömür nedir ki?" içine yayılan hüzün dalgası artık her hücresini ele geçirmişti. Kendi ömrü önemli değildi ama sevdiği adamın ömrü uzun olmalıydı!
Deniz, ne cevap vermesi gerektiğini bilmiyordu.
-"Sen bırakana kadar bende içerim o zaman" deyiverdi birden. Ağzından çıkan kelimelere kendisi de şaşırmıştı. Nasıl olduğunu bilmeden tehlikeli bir oyunun içine atıvermişti kendini.
Bora, bu sözleri gerçekten duyduğundan emin olmak istercesine, Deniz'in omuzlarından tutarak kendinden biraz uzaklaştırıp karısının yüzüne baktı.
-"Ne demek istiyorsun Deniz? Bu söylediğine kendin inanıyor musun sen?" dedi titrek bir sesle. İçinde ki kırılganlık ve öfke sesinin tonundan da belli oluyordu.
Her ne kadar belli etmemeye çalışsa da çok kızmıştı. Deniz, yavaşça oturduğu yerden kalkıp mutfak tezgahının üstünde duran ve içine mektup koyduğu sigara paketini alıp tekrar salona geldi. Bora'nın şaşkın bakışları arasında pakette kalan son sigarayı çıkarıp yaktı ve sonra ağzına götürdü, henüz bir nefes çekmişti ki birden sarsıla sarsıla öksürmeye başladı. Sigara dumanı ciğerlerine değer değmez başı öylesine dönmüştü ki olduğu yerde sendeledi.
Bora, gördükleri karşısında ne yapacağını şaşırmış bir şekilde olduğu yerde donup kaldı. Her şey öyle ani olmuştu ki, müdahale bile edememiş sadece izlemişti Deniz'in yaptıklarını.
Sonra neden, kendine geldi ve ani bir hareketle Deniz'in elinde ki sigarayı alıp bir hışımla masadaki kül tablasında söndürdükten sonra kalanını yine Deniz'in elinde ki paketi alıp içine geri attıktan sonra parmakları arasında ezerek kutuyu farkında olmadan cebine koydu.
O kadar çok sinirlenmişti ki, ne yapacağını bilmiyordu. Deniz'i usulca kanepeye oturtup hiç bir şey söylemeden koşar adımlarla yine evden çıkıp gitti. Karanlığın hükmettiği, yer yer açık olan dükkanların ışığı ile aydınlanmış uzun bir caddede kendinden geçmiş bir halde saatlerce yürüdü .
"Bu kadın hamile haliyle ne yapmaya çalışıyor böyle? Kendini öldürmeye niyeti var galiba." diye mırıldandı kendi kendine. Öylesine sinirlenmişti ki, dişlerini sıkmaktan çenesi acımıştı! Aslında sinir değildi bu, bir an Deniz'i öyle öksürürken içini kaplayan endişe ve korkunun karışımı bir duyguydu. Deniz'in ona kendi halini gösterdiğinde içinde büyüyen çaresizlikti. Kendi halini hatırlayıp Deniz için bu durumun ne kadar zor olduğunu anlamasının kızgınlığıydı.
Sonra fark etti ki, aslında kızdığı kişi değil, Deniz'e bunu yaşattığı için kendisiydi. Düşünceler içinde, anlamsız bakışlarla yürürken ayakları onu her zaman olduğu gibi sahile getirmişti. Dalgalar hırçın hırçın vururken kıyıya, geçip bir kayanın üzerine oturdu. Elleri ondan bağımsız cebine doğru uzanırken canı öylesine sigara çekmişti ki içindeki isteği yine durduramaz hale gelmişti. Elini cebine attığında daha biraz önce Deniz'le tartışırken yanına aldığı buruşmuş sigara paketini buldu. Paketi çıkarıp uzun sayılacak bir süre baktıktan sonra;
-"Kahretsin! Yeni aldığım paketi evde unutmuşum." diye mırıldandı. Evden çıkarken yanına hiç bir şey alamamış, kendini zor dışarı atmıştı.
Bu düşünceler içinde son bir sigara kalmış olması umuduyla elinde ki buruşmuş paketi açtı. İçinde Deniz'in içmeye çalıştığı ama Bora'nın elinden zorla alıp söndürdüğü sigaradan başka kalmamıştı. Çaresiz, o son sigarayı içecekti. Sigarayı paketten çıkarmak isterken kutunun içinde başka bir şey olduğunu fark etti. parmaklarıyla tutup çektiğinde eline, katlanmış ve içinde bir şeylerin yazılı olduğu anlaşılan bir kağıt parçası geldi.
Bora, biraz sonra onun bir mektup olduğunu anlamıştı. Üzerinde 'Herşeyime..!' diye yazıyordu. El yazısı Deniz'e aitti.
Deniz, ona ne yazmış olabilirdi? Bu merak içinde eline aldığı sigarayı içmekten vazgeçip geri yerine koydu ve paketi de cebine attıktan sonra mektubu okumaya başladı..
...
Deniz, evde tek başına kalmıştı. Şaşkındı, Bora'yı daha önce bir kez böyle görmüştü o da ilk tanıştıkları zamanlarda kendisini rahatsız eden Halil'i döverken. Ondan sonra bir daha hiç bu kadar sinirli ve öfkeli görmemişti. Kendi kendine bu duruma üzülürken, bu akşam yaptığı şeyin umutsuzca olsa da bir çıkış yolu olabileceğini düşündü. Bu oyunu sürdürmeliyim, belki bu şekilde Bora'yı o lanet şeyden uzaklaştırabilirim diye geçirdi içinden.
Bora, evden bir hışımla çıkarken ceketini ve diğer eşyalarını yanına almayı unutmuştu. Deniz, aradığı şeyi bulacağını tahmin ederek hayatında ilk defa Bora'nın ceplerini karıştırdı.
Umduğu gibi de olmuştu, Bora'nın cebinde üç dört dal kalmış sigara paketini alıp salona gittikten sonra sigaraları yakıp masanın üzerine kül tablasının içine yerleştirdi. Önce yanmalarını bekleyecek daha sonra sonuna kadar yandığında sanki içilmiş gibi söndürecekti.
Deniz, sigaraların yanmasını beklerken ani bir sancıyla olduğu yerde sarsıldı. Sanki bir sürü bıçakla karnı canlı canlı kesiliyormuş gibi hissetmeye başladı.Bu delici ağrıyı ikinci kez hissetmesiyle yere düşmesi bir oldu. Etrafında tutunacak bir şeyler ararken eli masaya gitti fakat Deniz, masayı değil masa örtüsünü tutabilmişti. Eline aldığı örtü Deniz'le birlikte yere savrulurken, örtünün üstünde ki küllükle birlikte yanan sigaralarda etrafa dağıldı.
Deniz, ne yapacağını bilmez bir halde doğrulup ayağa kalkmaya çalışıyor ama bir türlü bunu başaramıyordu. Karnında ki sancı öylesine ağırdı ki kendinden geçmiş bir halde, acıdan gözleri kararırken en son etrafını parlak ve sıcak bir şeyin sarmaya başladığını görmüştü.
Kendine gelmeye başladığında boğucu ve ciğerlerini yakan bir öksürükle yattığı yerden doğrulmaya çalıştı. Orada öylece baygın bir halde yatarken ne kadar zaman geçtiğini bilmiyordu ama gözlerini araladığında tüllerin, koltukların ve halının bir kısmının yanmakta olduğunu gördü.
Düşerken küllüğü devirdiğini ve sigaraların etrafa dağıldığını anımsadığında, baygınken evde yangın çıktığını anladı. Karnında ki sancı hala şiddetli bir şekilde devam ediyordu. Deniz ne yapacağını şaşırmıştı. Zorla da olsa kendini mutfağa doğru sürüklemeyi başarmıştı.
Mutfağa geldiğinde dolap kapaklarından tutunarak köşeye oturdu ve tezgahının üzerinde bulunan telefona uzanıp aldı. Zorla da olsa tuşlara basıp Bora'nın numarasını çevirmeyi başardı. Bir yandan sancısı bir yandan nefes nefese kalışı onu daha da dermansız bırakmıştı ama yeniden bayılmamak için tüm gayretiyle çabalıyordu. Deniz telefonun sesini dışarı verdi, telefon biraz çaldıktan sonra nihayet Bora ahizenin diğer ucundan;
-"Alo, Deniz" diye seslendi.
Deniz, aşkının sesinin kendisine verdiği güçle son bir gayret sadece;
-"Yetiş.." diyebildi. Biraz sonra gözleri kapanmış ve yeniden kendinden geçmişti.
...
Deniz, kendine geldiğinde loş bir hastane odasında, elleri sevdiği adamın ellerinde yatarken buldu kendini. Ne kadar zaman geçmişti, neler olmuştu bilmiyordu. Tek bildiği şey canı hala çok yanıyordu.
Bora, Deniz'in gözlerini açtığını gördüğünde büyük bir heyecanla ayağa kalktı.
-"Doktor, doktoru çağırın, lütfen.." diye bağırırken bir o yana bir bu yana savruluyor ne yaptığını bilmez bir halde odanın içinde dönüp duruyordu.
Deniz, Bora'nın bu çaresiz ve perişan halini gördüğünde içerlemişti. Olanca gücünü kullanıp;
-"Aşkım, sakin ol lütfen ben iyiyim." dedi ama söylediğinin aksine hiç iyi hissetmiyordu. O an aklında olan tek şey bebeğiydi. Ama kocasının bu bitap hali onu çok endişelendirmişti.
Bora, ne yaptığından habersiz bir o yana bir bu yana koştururken Deniz'in sesini duyabildiğinde ancak biraz sakinleşti ve karısının baş ucuna oturdu.
-"Aşkım lütfen yorma kendini" derken göz yaşlarına hakim olamıyordu. Doktorun onun için söylediği şeyler kara bir yılan gibi dolanıp duruyordu zihninde.
Bora, karısının acı içinde ve feri sönmüş gözlerine bakarken Biraz önce yaptığı konuşma canlanmıştı zihninde;
Doktor Kerim, başını öne eğip gözlerini Bora'dan kaçırarak masasında ki kağıtların üzerinde gezdirirken;
-"Çok üzgünüm arkadaşım, bebek kurtulsa bile annenin kurtulması bu durumda ancak bir mucizeyle mümkün olur." demişti üzgün, çaresiz ve yorgun bir sesle.
Doktor Kerim, bir şeyler anlatıp Bora'yı teselli etmek için konulmaya devam ettiyse de Bora, gerisini duymamıştı bile. Deniz'den başka hiç bir şey umurunda değildi. Bebeklerinin yaşayıp yaşamaması bile artık onun için hiç bir şey ifade etmiyordu.
Bora, aklından bu düşünceleri silmek istercesine kafasını iki yana salladı. Deniz, nihayet uyanmıştı işte her şey yolunda girecek ve bu hayatta her şeyden çok sevdiği kadın yaşayacaktı. Olan bitenler aksini söylese de o buna inanıyordu.
Hayır, Deniz ölmeyecekti! ölemezdi..
Deniz, bir yandan acıyla sarsılırken bir yandan kendisine göz yaşları içinde bakan adama gülümsemeye çalışıyordu. Ne olduğunu bilmese de bir şeylerin yolunda gitmediğinden emindi. Çok vaktinin kalmadığını biliyordu.
Bora, yanı başında beklerken bir yandan ellerini tutuyor bir yandan da;
-"Lütfen kendini yorma aşkım." diye yalvarıyordu.
Deniz, Bora'nın bütün yalvarışlarına karşı son bir şey söylemek istiyordu. Ondan sonra susması gerektiğini hatta ebediyen susacağını biliyordu. Bu yüzden kendini zorlayıp konuşmaya devam etti;
-"Se..se..sevgilim, benim bütün Dünya'm sana emanet. Lütfen ona iyi bak, o senin bu dünyada ki yaşama gücün ve kurtarıcın olacak.." diyebildi, olanca gayretini ve gücünü harcamış olmasına rağmen son kelimeleri ağzından dökülürken artık rahatlamış hissediyordu.
Neden bilmiyordu ama bedeninde ki sancı ani bir şekilde kesilmiş ve acıları hafiflemişti. Etrafını ılık bir hava sarmaya başlamıştı. Göz kapakları Bora'nın aksi ile kapanırken;
-"Seni Seviyorum Herşeyim." diyebildi Deniz. Yüzünde buruk bir gülümseme, elleri sevdiği adamın ellerinde.
Kulaklarında yine onun sesi;
-"Deniz, aşkım, bebeğim aç gözlerini. Deniz lütfen. Hayır, hayır olamaz bu. Hayır! Denizzzz!" diye çınlıyordu..
....
Dip Not: Aslında niyetim bu bölümün son olmasıydı fakat, amma ve lakin vaktimin kısıtlı oluşu ve yazının da uzun olması hasebiyle affınıza sığınarak bir bölüm daha uzatmaya mecbur kaldım arkadaşlar. Hakkınızı helal edin, sizi bu şekilde yormuş gibi hissediyorum.
Keder içinde okudum adeta yaşadım yüreğin dert görmesin
YanıtlaSilÇok heyecanlıydı..Mutsuz sonlara hiç dayanamam.. Canım kalemine sağlık..Yok hayır yormuş gibi hissetme. Zevkle okudum.. sevgiler.
YanıtlaSilhelal olsun canım...
YanıtlaSilmüzik acayip duygusallaştırdı beni, çok fena oldum :((
herşeyi gözümün önünde canlandırdım...
Deniz ölmesin sevanlar ayrılmasın dedim ama olmadı :(((
yüreğine sağlık canım...
çok öpüyorum...
Nursalkimi..uzdun beni ya guzelim::( yazindan degil ha sakin yanlis anlama hikayeden:(( Sonunu bekliyorum biranonce..sevgiler ..
YanıtlaSilcok dokunakliydi.kalemine saglik.
YanıtlaSilyorulmuyoruz ki ama üzülüyoruz.
YanıtlaSil:)
mutlu son istiyorum.
:)
Sonu merak ediyorumm.
YanıtlaSil