EYLÜL 2004
-"Bir melek kadar güzel oldun Deniz abla." dedi Melek Deniz'e hayran hayran bakarken.
Deniz gülümsedi;
-"Tıpkı senin gibi yani?" diyerek hem Melek'i hem de yanlarında olan Bora'nın annesi Zeynep hanımı gülümseten muzip bir cevap verdi.
Melek'in yüzünde ki gülümseme birden daha da büyüdü, abisinin âşık olduğu bu kadına kendisi de büyük bir sevgiyle bağlanmıştı. Deniz, bu kısacık zaman zarfında ona çok iyi bir abla olmuştu, daha tanışalı bir ay gibi kısa bir zaman geçmesine rağmen aralarından su sızmıyordu. Hatta zaman zaman Bora ikisine "bakıyorum da bu iki güzel bayan bir araya gelince beni unuttu" deyip nazlanıyor ve takılıyordu.
Halbuki Melek abisine aşık bir kardeşti ama şimdi artık her şey de Deniz'in yanında olmaya başlamıştı. Deniz'in kimsesiz olması onu çok üzüyordu ve bunu hissettirmemek için elinden geleni yapmaya çalışıyordu. Kendini adeta Deniz'e bir kardeş addetmişti.
Ama bu sevgi elbet karşılıksız değildi çünkü Deniz de Melek'i gerçekten çok sevmişti, bunca yıldır tek başınayken şimdi kocaman bir aileye sahip olmuştu. Bora'nın annesini de çok seviyordu ama Melek hepsinden ayrı olmuştu onun için. Bir kardeşi olsa ancak Melek kadar sevebilir ve yakın olabilirdi.
Deniz, aynada beyazlar içinde kendine bakarken aklına kendi ailesi geldi. Acaba annesi yaşasaydı ve şimdi yanında olsaydı neler hissederdi, bunu kestirmeye çalıştı. Gayrı ihtiyari eli boynunda ki anne ve babasının resimlerinin olduğu kolyesine gidince gözlerinden akan bir iki damla yaşa mani olamadı.
Anne ve babasının yokluğu her ne kadar içini yaksa da Deniz'in içi rahattı. Öz ailesi yanında yoktu ama Bora ve ailesi onunlaydı ve biliyordu ki her anne baba kızlarının böyle bir ailenin yanında olmasından mutlu olurdu. Deniz'in şimdi kocaman bir ailesi olmuştu. Üstelik çok yakında bu aileye küçük bir fert daha katılacaktı.
Derin derin bunları düşünürken farkında olmadan eli karnına gitti. Zeynep Hanım Deniz'in aklından geçenleri okumuş gibi gelinine sıkıca sarıldı.
-"Üzülme güzel kızım, her ne kadar madden olmasa da onlar şimdi manen senin yanındalar ve eminim çok mutlular. Ben buna eminim." dedi. Deniz, gözlerinde ki yaşları silip tebessüm etti ve Zeynep Hanım'a sıkıca sarılarak teşekkür etti. Kendisine böyle güzellikler verdiği için ALLAH'a şükretti bir kez daha.
Zeynep Hanım çok samimi ve çok kibar bir kadındı. Deniz'e her şeyde yardımcı olmuş ve sıcak davranmıştı.
Tanıştıkları ilk gün aklına geldi Deniz'in, Bora hava alanından Melek'i ve Zeynep Hanım'ı almaya gittiğin de Deniz ne yapacağını şaşırmıştı. Onların kendisini sevmemesinden çok korkuyordu. Onlara kendini sevdirmek için elinden geleni yapmaya kararlıydı.
O gün Deniz en ince ayrıntısına kadar evi derlemiş toparlamış ve elinden gelen bütün güzel yemekleri yapmıştı. Hem Bora'yı sevindirmek hem de ailesini memnun etmek istiyordu. Her şey iyilikle ve güzellikle olsun istiyordu.
Bora'nın ailesinin kendisini nasıl karşılayacaklarını bilmediği için başta tedirgin olmuştu, çünkü daha tanımadan Bora'nın babası Deniz'e kesinlikle karşı çıkmış ve bu evliliği reddetmişti. Deniz bu duruma kahrolmuş ve Bora'nın kardeşi ile annesinin de kendisini sevmeme ihtimalinden korkmuştu ama düşündüğü gibi olmamıştı hiç bir şey, daha ilk günden birbirlerini çok sevmişler sanki kırk yıllık tanışık gibi samimi olmuşlardı. Zaten Bora gibi birinin ailesi nasıl kötü olabilir ki diye de düşünmüştü kendince Deniz.
Eve geldiklerinde daha Deniz'i kapıda görünce sıkıca sarılmışlar, bağırlarına basmışlardı. Bora, Deniz'in hikayesini yolda annesine ve kız kardeşine tüm detayları ile anlatmıştı. Zeynep Hanım ve Melek, Deniz'in yaşadıklarını duyunca çok üzülmüşlerdi. Üstelik Bora, Deniz'i anlatırken öylesine mutlu ve huzurlu görünmüştü ki onlarda daha tanımadan Deniz'i sevmişlerdi.
Deniz her şeyin tatlıya bağlanmasına ve sevdiceğinin ailesinin böyle sıcakkanlı insanlar olmasına çok sevinmiş ve ALLAH'a bir kez daha şükretmişti.
Her şey yolunda ve kusursuz ilerlemişti tek sorun Bora'nın babası Tevfik Bey bu evliliğe karşı çıkmış ve düğüne gelmemişti. Deniz, bu duruma çok içerlemişti. Her ne kadar Bora, "üzülme babam böyle bir insan, yapacak bir şey yok." demişse de o bu eksikliği bir türlü kabullenememişti. Üstelik Bora da aksini iddia etse bile bu duruma çok üzülmüştü ama belli etmemek için elinden geleni yapmıştı.
Deniz, bu anılar içinde kaybolmuş aynada kendine bakarken alnına dokunan bir çift dudağın sıcaklığı ile kendine geldi. Bora'nın onu her öpüşünde hala ilk gün ki gibi heyecan duyuyor ve karnında kelebekler uçuşuyordu. Alnına konan öpücükle Deniz'in içi sıcacık olmuştu.
Bora, Deniz'in aynaya yansıyan görüntüsünü gördüğünde karşısında duran güzellik yüzünden sanki dili tutulmuştu. Konuşmak için ne kadar çabalasa da hiçbir şey söyleyemedi. Gözleri parladı ve bu kadının eşi olma gururuyla göğsü kabardı. Her geçen gün Deniz'i daha yakından tanıyor ve daha fazla aşık oluyordu.
Deniz, kendisine hayran hayran bakan Bora'nın omzunda duran eline dokundu.
-"Sen mi geldin aşkım?" diye sordu tebessüm ederek. Bora, aynadan yansıyan görüntüde ki güzelliğin kendisine gülümsediğini görünce heyecanı iki kat daha arttı.
-"Çok.. Çok.. Güzel olmuşsun Sevgilim, eminim prensesler bile kıskanır seni." Dedi kekeleyerek.
-"Öyle güzelsin ki bunu hangi kelimelerle ifade edeceğimi inan bilmiyorum birtanem. Sadece şunu bil seni her şeyden çok seviyorum." diye devam etti Bora konuşmasına.
Deniz'in mutluluktan gözleri dolmuştu, Melek'in de yardımıyla yavaşça ayağa kalktı ve karşısında durup beyaz bir takım elbise içinde kendisine hayran hayran bakan adama sıkıca sarılarak;
-"Prensim varken prenses olmamak mümkün mü sevgilim?" diyerek muzipçe güldü. Onlar birbirine öylesine dalmışlardı ki Zeynep Hanım ile Melek'in odadan yavaşça çıkıp onları yalnız bıraktıklarını fark etmemişlerdi bile.
Bora, Deniz'in önce alnına sonra da dudaklarına küçük bir öpücük kondurup duvağını örtmesine yardım edip koluna girerken;
-"Seni çok seviyorum birtanem, bana böyle bir mutluluğu bahşettiğin için sana çok teşekkür ederim." dedi ve mutluluktan dolan gözlerini kırpıştırdıktan sonra konuşmaya devam etti.
-"Bizim için gelen misafirlerimizi daha fazla bekletmeyelim artık. Hadi inelim!" diyerek artık çıkma vaktinin geldiğini hatırlattı.
Deniz'in kalbi küt küt atmaya başladı, öylesine mutluydu ki adeta havalarda uçuyordu, Bora'ya müteşekkir ve sevgi dolu bakışlarla bakarken konuşamadı, gözünden akan bir damla yaşın ardından yutkunurken sadece;
-"Bende Seni Seviyorum..!" diyebildi.
Beyaz sade ve şık gelinliği içinde adeta kuğulara benzemişti. Öylesine duru bir güzelliği vardı ki kuaför Deniz'e neredeyse makyaj bile yapmamıştı.
İkisi de hem çok heyecanlı hem de Bora'nın babasının gelmeyişinden dolayı buruktu. Bora her ne kadar ümidini kesmişse de Deniz hala içinde bir yerlerde Tevfik Bey'in gelerek onların bu en güzel gününde yalnız bırakmayacağı umudunu taşımasına rağmen geçen her dakika ile birlikte onun da yavaş yavaş umudu kırılmaya başlamıştı sanki. Sanırım artık bunun için geç diye düşündü Deniz, çok üzülse de bu gerçeği kabul etmesi gerektiğini biliyordu. Her şeye rağmen bu gün en mutlu günüydü.
Son kez birbirlerine bakıp gülümserlerken Melek'in kapıdan "Hadi çifte kumrular, burada sizi bekliyoruz ve ağaç olduk" diye mızırdayan sesini duyduktan sonra el ele tutuşup hazırlık odasından nikahın kıyılacağı salonun merdivenine doğru yavaşça çıktılar.
Bitiminde kocaman siyah beyaz karolarla kaplı, etrafı tamamen manzaraya açılan camlarla çevrili büyük bir salon olan uzun bir merdivenin önüne geldiler. İkisinin de yüreği küt küt çarpmaya başlamıştı. Düğünden önce ne kadar prova etmiş olsalar da sanki ilk kez merdivenlerden inecek gibi hissediyorlardı.
Deniz, salona giriş yapacakları müziğin sesini duyana kadar beklerken etrafa şöyle bir göz gezdirdi.
Tüm genç kızlar gibi kendisinin de hep hayal ettiği o düğünü şimdi gerçekten yaşıyordu, ömrü boyunca bunun sadece rüyalarında olabileceğini düşünmüştü ama işte her şey gerçekti ve gerçekten muhteşemdi.
Etraf beyaz tüller ve rengârenk kır çiçekleriyle süslenmişti. Salonun tavanından simli iplere asılmış beyaz papatya figürleri, muhteşem koca avizelerden yansıyan ışıklar eşliğinde hem parlıyor hem de çok güzel görünüyordu.
Hemen merdivenin sağ tarafında, beş altı metre ileride kocaman bir nikâh masası vardı. Nikâh masasının etrafı beyaz tüller, renkli mumlar ve kristallerle süslenmiş, masanın üzerine de beyaz güller serpiştirilmişti. Her şey eksiksiz ve kusursuz görünüyordu.
Sanki bunların hepsi bir rüya, Deniz'de bu rüyanın prensesiymiş gibi hissediyordu. Yaşadığı bu tarifsiz mutluluğun yanında küçük bir burukluk hüzünlendiriyordu onu ama yapacak bir şey yoktu. Deniz, elinden geleni yapmıştı nede olsa...
Evet, nihayet salona giriş müziği başladığında Bora ve Deniz el ele tutuşup, tek tek merdivenlerden inmeye başladılar. Dünya Deniz ve Bora'nın etrafında hızlı hızlı dönmeye başlamış ve ikili salonda ki kalabalığa rağmen sanki hiçbir şey göremez ve duyamaz olmuşlardı. Sanki tüm dünya birden donmuş ve orada sadece ikisi kalmıştı.
Deniz, sevgilisinin elini sıkıca tutmuş, kulağında uğuldayan piyano ve keman karışımı tınının eşliğinde yavaş yavaş aşağı inerken merdivenin bitiminde Melek'le birlikte onları bekleyen ve kendilerine büyük bir sevgiyle bakan Zeynep Hanım'ın mutluluk gözyaşlarını görebiliyordu. Deniz’in de gözleri dolmuştu.
Her şey çok güzeldi, Deniz hayatının en güzel ve en özel dakikalarını yaşıyordu, Bora'nın arkadaş ve akrabalarından yüzlerce kişinin meraklı gözleri ikisinin üstündeydi.
Deniz'in Melis ve Salih amcadan başka hiç kimsesi olmamasına rağmen Bora ve ailesinin çok seveni olduğu için düğün oldukça kalabalıktı. Hatta o kadar kalabalıktı ki misafirler neredeyse salona sığmamıştı. Bir kısmı açık olan terasa geçmiş düğünü oradan izliyorlardı.
Deniz'in yetimhaneden arkadaşı Melis'ten başka tanıdığı olmadığı için sadece Melis'i davet edebilmişti. . Birde Bora ile ikisinin ortak tanıdığı ve çok sevdikleri Salih amca vardı.
Salih amcayı düğüne davet ettiklerinde, Salih amca Bora'nın omzuna hafifçe vurarak;
-"Seni de çok severim evlat ama ben Deniz kızımın tarafı olarak geleceğim düğüne ona göre" demişti.
Deni,z Okyanus kafeden bir iki kişiyi daha çağırmaya niyetlenmiş ama Halil'in bu düğünden haberdar olup bir sorun çıkmasını istemediği için cesaret edip davet edememişti arkadaşlarını.
Bunları düşünürken Deniz'in dalgın gözleri Salih amcanın mutlu gözleriyle buluştuğunda kendisine sevecen bir şekilde bakan yaşlı adama minnetle gülümsedi.
Nihayet merdivenlerden inme merasimi bittiğinde, iki sevgili birbirlerine gülümseyerek baktılar, daha sonra da Bora, tıpkı prova ettikleri gibi Deniz'in önünde nazikçe eğilerek dans etmek için elini uzattı. Deniz kendisine uzatılan eli sevgiyle ve sıkıca tutarak sevdiğinin nazik teklifini kabul ettiğini belli etmek için hafifçe dizlerini kırarak eğildi ve birlikte güzel bir şarkı eşliğinde dans etmeye başladılar.
Deniz ve Bora birbirine öyle güzel yakışmıştı ki salonda ki herkes onları hayranlıkla ve gıpta ederek izliyordu. Ama onlar gözlerini birbirinden alamadıkları için insanların hayran bakışlarının farkında bile değillerdi.
İki sevgili müzik bitinceye kadar kendilerini ve insanları mest eder şekilde dans ettikten sonra salonda bir alkış furyası koptu. Herkes gelin ve damadın üzerine rengârenk çiçekler ve gül yaprakları atmaya başladı.
Deniz ve Bora dansa ve birbirlerine öylesine dalmışlardı ki kopan alkışla ancak kendilerine gelebilmişlerdi. Düğünün planlamasını ve sunumunu yapan Oktay Bey'in şen sesi ile davet edildikleri nikâh masasına doğru yürürken bile iki sevgilinin hem elleri hem de kalpleri sıkıca birbirine kenetlenmişti.
Masaya yaklaştıklarında Bora önce Deniz'in oturacağı sandalyeyi kibarca çekip oturmasına yardım etti ve sonra kendisi için hazırlanmış olan yere geçip oturdu.
Nikâh memuru Şevval Hanım'ın Bora'nın çok sevdiği eski bir arkadaşıydı. Eskiden Bora'ya "Eğer bir gün evlenirsen, senin nikâhını mutlaka ben kıyacağım" diye sık sık takılırdı ve şimdi bu gerçek olmuştu. Şevval Hanım bu nikâhı kıyacak olmaktan büyük mutluluk duyuyordu.
Masaya oturduklarında etrafına bakınan Deniz, her şey ne kadar mükemmel diye geçirdi aklından, ama bunu düşünürken gözleri Bora’nın güzel yüzüyle buluştuğunda bir anlıkta olsa bir buruk bir hüzün gözlerinden geçip gitti.
Şevval Hanım nikâhı kıymak üzere mikrofonu alıp konuşmaya başladı.
-"Sevgili konuklar bu gün burada hepimizin tanıdığı ve eminim ki hepinizin benim kadar çok sevdiği arkadaşım Bora'nın ve onun güzeller güzeli sevgilisi Deniz'in nikâhını kıymak ve mutluluklarına eşlik etmek için toplanmış bulunuyoruz." Deyip derin bir nefes aldıktan sonra konuşmaya devam etmek için ağzını açmıştı ki bir anda salonda oluşan sessizliği delen adım sesleriyle dikkati dağıldı.
Herkes gibi Şevval Hanım'da başını kaldırıp, nikâh salonun, sahile doğru açılan kapısından vakur adımlarla içeriye gelen kişiye meraklı ve soran gözlerle bakmaya başladı.
….
(Devam Edecek)
sanırım gelen Bora'nın babası.............
YanıtlaSilbakalım neler olacak...
inşallah nikaha mani falan olmazda mutlu olurlar...
yüreğine sağlık canım...
bu saatte yayın yaptığın için teşekkürler...
Blog Sablonuna bayildim,ben de böyle birsey istiyorum:)))
YanıtlaSilAma,lütfen hikayenin sonu güzel bitsin,eski sevgili falan cikip gelmesin.....Sevgiyle ve dostca kal....
Ben de beklerim
bora nın babası mı yoksa halil mi bilemedim.. olayın akışı değişti diyordum tam ama yine mi aksilikler çıkacak :/
YanıtlaSildenizin geçmişinden birinin ortaya çıkmasını bekliyordum.
YanıtlaSil:)
sen yazınca hüzüntülü bi son olur sanırım.
:)
Hmmm simdi merak ettim..cabuk yaz lutfen hikayenin sonrasini:)) Bu arad tum siirler sana ait degilmi son yazdiklarin, bir insan bu kadarmi kabiliyetli olur..Bravo diyorum sana Nursalkimi..sevgiyle canim..hersey gonlunce olsun.
YanıtlaSilçok gec kalmısım ama uzun uzun okudum sonunda fark ettıler aşklarını hemde bebeklerıyle :))mutlu olsunlar dıyecem ama olacak bıseyler gene galıba:(
YanıtlaSilhalildi yanlış hatırlamıyosam o kötü karakter
YanıtlaSilonu dahi arar oldum :)
kızma ama :))
bi entrika bi olay olmalı artık bu kadar güllük gülistanlık bozar beni :)