Deniz, derin düşünceler girdabında dalmış kapının önünde öylesine dalgın dalgın beklerken Bora , ona gülümseyerek
-"Günaydın." dedi.
Kulaklarında yankılanan hayranı olduğu bu sesle Deniz farkında olmadan irkildi, aklından geçenler yüzünden yanakları al al olmuştu. Bora'ya bakamıyordu, sanki onun gözlerinin içine baksa Bora, aklından geçenleri okuyacak ve her şeyi anlayacak gibi hissediyordu. Kendini toparlamak için hafifçe genzini temizledi ve gözlerini Bora'nın gözlerinden kaçırarak;
-"Günaydın." diye karşılık verdi. Hemen ardından Bora'nın ovuşturduğu bileğine bakıp gözleriyle işaret ederek;
-"Bileğin bu gün nasıl? Masaj yapmamı ister misin?" diye sordu. Deniz, Bora'nın bileği ağrıdığında sağlık okulunda öğrendiği tekniklerle ara ara masaj yapıyordu.
Bora'nın vereceği cevabın heyecanı için de kalbi çarpmaya başlamıştı. Hoş zaten artık onu ne zaman görse nefesi kesilecekmiş gibi oluyordu, bir de ona dokunduğunda dünya başında dönüyor, sanki sırtından kanatlar çıkıp onu havalarda uçuruyordu.
Bora'dan gelecek yanıtı beklerken sol yanında, göğsünün üstünde sanki küçücük bir kafes içinde sürekli kanat çırpan ve uçmak isteyen bir kuş varmış gibi hissediyordu.
Bora bu teklife her ne kadar evet demek istese de kendini Deniz'den uzak tutmak her geçen gün daha da zor olduğu için başını iki yana sallayarak;
-"Sağol ama artık daha iyi, neredeyse hiç ağrımıyor. Bu yüzden gerek yok." dedi. İstemeden de olsa sesi biraz sert çıkmıştı.
Deniz, bu cevap karşısında hem üzülmüş hem de rahatlamıştı. İçinde bulunduğu bu durum Deniz'in aklını başından alıyordu. Delicesine aşık olduğu adam bir nefes kadar yakının da ama sonsuzluk kadar uzağındaydı. Elini uzatsa ona dokunabilir ama yasak bir elma misali asla tadına bakamazdı. Yine de onu görebildiği, kokusunu içine çekip, varlığını hissedebildiği her gün için şükrediyordu.
Böylesi de yeter bana diye düşündü. Yanında olmak, her gün uyurken izlemek, evin içinde kokusunu duymak bile Deniz için tüm hayatına bedeldi.
Deniz, aklını esir alan bu düşünceler içinde bakışlarını yerden kaldırmadan;
-"Peki o zaman. Bu arada kahvaltı hazır." Dedi. sesinde ki hayal kırıklığını gizlemeye çalışarak.
-"Yine zahmet etmişsin Deniz, hemen geliyorum." Diye karşılık verdi Bora. Aralarında esen soğuk rüzgar ister istemez kendini belli ediyordu.
-"Tamam." Dedi Deniz ve odadan çıkıp mutfağa gitti. Tezgahın önüne geldiğinde nefes nefese kalmıştı.
ALLAH'ım bana ne oluyor böyle?" dedi kendi kendine. Tezgahın kenarına yaslanmış, dermanı kesilen kollarını açık olan pencerenin pervazına dayadıktan sonra biraz sakinleşebilmek için, annesinin çok sevdiği ve bu yüzden kendisine adını verdiği, masmavi denizi izlemeye başladı.
Dışarıda ki enfes manzarayı gözleriyle içine çekerken iki ay önce yaşadıkları o gün aklından bir filim şeridi gibi geçmeye başlamıştı yine. Eve geldiklerinde ilk önce Deniz, Bora'nın yaralarını temizlemişti. Daha sonra da oturup bütün gece konuşmuşlardı.
Bora, Deniz'e hayatını anlatmıştı. Ailesi Bodrum'da yaşıyordu. Babasının büyük bir oteli vardı ve maddi durumları oturduğu evden de anlaşılacağı üzere gayet iyiydi. Babasını anlatırken Bora'nın yüzü hissiz bir durum alıyordu.
-"Despot bir adamdır." demişti Bora babası için, Ona sürekli baskı yapıp, işlerinin başa geçmesini istediğini söylemişti. Bora ise seçtiği mesleğini yapmak istiyordu. Bu yüzden babasının tüm baskı ve itirazlarına karşın Bora, İstanbul'a mimarlık fakültesi için gelmiş ve iki yıl önce de okulu bitirmişti. Babası bu durumdan hiç memnun olmayıp sürekli huzursuzluk çıkarsa da her şeye rağmen Bora, çocukluk hayalini, mimarlığı tercih ettiği için mutluydu. Okul bitmesine rağmen babasının işlerinin başına geçmemek için staj, lisans vs. bahaneleri uzattıkça uzatıyordu. Öyle ki yüksek lisansı bitirmiş ve şu an doktora yapıyordu.
Bir İstanbul aşığı olan Bora, bu şehri terk etmemek ve babasının kendisi için kurduğu hayata hapsolup kalmamak için elinden gelen her şeyi yaptığını ve yapacağını söylemişti Deniz'e. Hatta biraz daha cesaretini toplayıp babasına onunla çalışmak istemediğini ve dönmeyeceğini söyleyecek ve hep burada hayalini kurduğu hayatı yaşayacaktı bir gün.
Ama onu engelleyen ve tek düşündüğü babasıyla kendisi arasında sıkışıp kalan annesiydi. Ve bir de resmini büyük bir heyecanla gösterdiği şirin mi şirin küçük kız kardeşi Melek'ti. Onlar için, sırf evde huzurları bozulup annesi ve kız kardeşi üzülmesin diye hep okulu uzatarak mazeretler üretmeyi yeğlemişti Bora.
Onları babası ile aralarında ki ateşe atmak istemiyordu. Üstelik kız kardeşi hastaydı. Bora, kardeşinden bahsederken gözleri hüzünle doluyordu. Kardeşinin adı Melek'ti, "bakma böyle küçük göründüğüne ne akıllıdır o" diye gururla bahsetmişti kardeşinden.
Sonra Melek'in epilepsi hastası olduğunu bu yüzden annesinin çok istemesine rağmen sık sık yanına gelemediğini sözlerine eklemişti. Onlar böyle konuşup giderken ortaya çıkan albümlerle bütün gece oyalanmışlar ve zaman zaman hüzünlenip zaman zaman da kahkahalarla gülmüşlerdi.
Bora, ailesinin ve çocukluğunun geçtiği yerlerin resimlerini göstermişti Deniz'e. Hepsinin bir anısı vardı ve bir bir anlatmıştı. Kendi yaptığı ve beğenerek aldığı çizimleri de göstermişti. En çok sevdiği resim ise kendisinin ilk çizimi olan küçük bir villa resmiydi. Bodrum'da onlarla aynı sokakta oturan ve kendisini çok sevip her zaman destekleyen Bekir amcanın hayalinde ki eve aitti bu çizim. Sadece dinlediklerinden esinlenerek çizmişti. Ve bu ev Bora için büyük bir gururdu.
Bora, hayatını ve anılarını anlatmayı bitirdikten sonra Deniz'e iş ve kalacak bir yer bulmadan kesinlikle onu bırakmayacağını ama isterse iş bulduktan sonra da dilediği kadar yanında kalabileceğini, asla tedirgin olmamasını Melek'i nasıl görüyorsa onu da öyle gördüğünü ve asla başka bir şüphe duymamasını söylemişti. Deniz, ne kadar böyle bir şüphesi olmadığını, kendisine sonsuz güven duyduğunu ve müteşekkir olduğunu söylese de Bora, bu konuyu ısrarla tekrarlamıştı.
Bu cümleler Deniz'in beyin çeperlerinde her yankılanışında kalbi sıkışıyor, canı yanıyordu. Belki de Bora, Deniz'e kendisinden başka bir şey beklememesi için o cümleleri tekrar tekrar sarf etmişti. Belki de Deniz'i sadece çok iyi bir insan olduğu için evine almıştı ve daha fazlası olamayacağını anlatmak istemişti. O günden sonra bir daha öyle güzel ve samimi bir gün geçirmemişlerdi.
Üstelik Bora, her gün Deniz'den biraz daha uzaklaşıyordu sanki. Belki de yanlış bir izlenime sahip olup Deniz'in ona aşık olmasından korkuyordu. Acaba Bora, Deniz'in aşkını anlamış ve ondan nefret mi etmişti? Bu yüzden mi gün geçtikçe kendisine daha az gülüyor ve daha az konuşuyordu. Deniz'in yaptığı kekleri bile yemiyordu artık eskisi gibi. Aklına gelen bu düşünce kalbinde derin bir sızıya sebep oldu.
-"Melek nasılsa benim için sende öyle olacaksın, bundan şüphen olmasın."
Deniz, Bora'nın cümlesini kısık bir sesle kendisine telkin eder gibi tekrar etti.
Ya anladıysa! Ya Bora Deniz'in aşkından rahatsız olduysa. İçeriden gelen tıkırtı sesiyle kendine gelmek için başını iki yana salladı ve elinde olmadan gözlerine hücum eden yağma isteğini bastırıp tezgahta doldurulmayı bekleyen çay bardaklarına yöneldi. Çayları doldurduktan sonra götürüp balkonda ki masaya koydu. Usulca sandalyeye oturup yüzüne sahte bir gülümseme yerleştirdikten sonra Bora'nın gelmesi için beklemeye başladı.
..
Bora, içinde bulunduğu durumdan patlayacak gibi olmuştu. İçeride onun için iyi niyetle kekler hazırlayan bu kıza deli gibi tutulmuştu. Ama evinde kalan ve kendine emanet olan bir misafire nasıl yan gözle bakabilirdi. Üstelik Deniz, hayatında ki tüm erkeklerin yaptıkları her iyilik için kendinden bir karşılık aldıklarını iğrenerek söylemişti.
Deniz, ona olan ilgisini anlarsa belki de Bora içinde aynı şeyi düşünecek ve onun da diğerlerinden farkı olmadığını düşünecekti.
Ama öyle değildi. Bora, Deniz'den hiç bir karşılık beklemiyordu. Hayatının merkezi Deniz olmuştu ve o sadece bir ömür boyu onu koruyup kollamak ve mutlu etmek istiyordu. Ama bu durumda onu ürkütüp kaçırmaktan da ölesiye korkuyordu.
Belki de hayatında en çok korktuğu şey Deniz'in kendisini yanlış anlaması ve nefret etmesiydi. Bu yüzden günden güne farkında bile olmadan Deniz'den uzaklaşıyordu. Okula gidiyor, okuldan çıkınca sahile inip ya saatlerce yürüyor ya da ne olduğunu bile bilmeden zihnini meşgul etmek amacıyla eline geçen her şeyi okuyordu.
Son günlerde sırf eve daha geç gidip hemen yatmak ve Deniz'e yanlış bir davranışta bulunmamak için saatlerce dışarıda kalıp avare bir şekilde zaman geçirir olmuştu. Üstelik Deniz'i görüp dokunamamak, sarılamamak, sevdiğini söyleyememek canına tak etmişti artık. Kendine hakim olamamaktan ve Deniz'i üzmekten korkuyordu. Bu hayatta isteyeceği en son şeydi.
Şimdi gidecek onunla aynı masada karşı karşıya oturacak, o deniz yeşili gözlere doyasıya bakamadan, ellerini sıkı sıkıya tutamadan kalkacak ve okula gidecekti. Oysa her şey daha farklı olabilirdi. Keşke Deniz onu sevseydi. en ufak bir işaret bile yetebilirdi Bora'ya ama Deniz, her fırsatta sanki bunun asla olmayacağını belli edercesine kendisinden ve bakışlarını kaçırıyor, ondan uzak duruyordu.
Belki de onu abisi gibi görüyordu. Bu düşünce Bora'nın midesine kramplar girmesine neden olmuştu. Bunları düşünmekten hiç iştahı kalmamıştı, günden güne zayıflıyordu zaten. Deniz, alınmasın diye keklerinden zorla bir kaç parça yiyordu ama hepsi o kadardı gün boyu başka hiç bir şey yiyemiyordu.
Etrafında ki insanlar Bora'ya ne olduğunu sorup duruyorlardı. Nasıl anlatabilirdi? Kime söyleyebilirdi derdini. Hayatını alt üst eden bu aşkı kiminle paylaşabilirdi.
Gerçekten de günden güne, içten içe eriyordu. Onun için hayatın tek anlamı sadece Deniz olmuştu ama o da kendisine asla Bora'nın baktığı şekilde bakmayacaktı. Çaresizdi.
Son zamanlarda onu mutlu eden tek bir düşünce vardı aklında. O da ikisinin yaşadığı o çirkin olaydan sonra Deniz'e zarar veren Halil'e haddini bildirmiş olmasıydı. Yaşananlardan bir kaç gün sonra Halil'in yanına giderek Deniz'den uzak durmasını söylemiş ve daha önceden tanıdığı, babasının eski bir dostu olan Salih amcaya olan biten her şeyi anlatarak Halil'i kafeden kovdurmuştu. En azından hayatının aşkına zarar veren adama dersini verebilmişti Bora, bunun için mutluydu.
Dakikalar geçip giderken Bora, masaya olabildiğince geç gidebilmek için ağır ağır hareket ediyordu. Ama kaçacak yolu yoktu nihayet balkon kapısından çıkıp Deniz'in karşısına oturdu.
Deniz, yine o muhteşem keklerden yapmıştı ama şuan canı hiç bir şey istemiyordu. Deniz, alınmasın diye tabağına bir parça kek aldı ama oynamaktan kekin haşatını çıkarmıştı.
Göz ucuyla ara ara Deniz'e bakıyor ama fark ettirmemek için bakışlarını hemen kaçırıyordu. Kekin paramparça olduğunu farkında bile değildi.
-"Beğenmedin mi?" Deniz, biraz alıngan bir sesle keki işaret ederek sormuştu.
Bora irkildi, hiç bir şey belli etmemek için öylesine sıkmıştı ki kendisini Deniz'in sorusu karşısında bir anda şaşırıp kaldı.
-"Ne?" dedi başını kaldırıp gözleri Deniz'in gözleriyle buluştuğunda.
-"Artık eskisi gibi yemiyorsun keklerimi, yoksa bıktın mı? Tadını artık sevmiyor musun?" Diye alıngan bir sesle konuşmaya devam etti Deniz.
Bora şaşkın şaşkın kızın yüzüne baktı bir müddet. Nihayet beyni Deniz'in ne sorduğunu algıladığında tatlılıkla gülümsemeye çalıştı.
-"Hayır" dedi.
Boranın cevabından sonra Deniz'in yüz ifadesi değişip hüzünlü bir hal aldı.
-"Yani artık keklerimi beğenmiyorsun?" dedikten sonra soran bakışlarla süzdü Bora'yı bir müddet.
Hayır, öyle değil dedi Bora içinden. Aptal kafam diye azarladı kendini içten içe sonra zorla gülümsemeye devam ederek,
-"Evet, şey yani hayır." Dedi.
Deniz, kafası karışmış ve afallamış bir şekilde Bora'nın yüzüne baktı, neden sonra Bora da çok anlamsız konuştuğunun farkına vardı ve;
-" Yani evet keklerini beğeniyorum ve hayır onlardan bıkmadım." diyebildi.
Deniz rahatlamış gibi bir derinden bir oh çekti ve;
-"Peki neden yemiyorsun öyleyse? diye sordu tek kaşını kaldırıp meraklı bakışlarla karşısında ki adama bakarken.
Bu sefer Bora afallamıştı, ne diyeceğini, nasıl bir açıklama yapacağını bilmiyordu. Kara sevdaya tutuldum diyemezdi elbette.
-"Şey.. Son günlerde pek iştahım yok." dedi kekeleyerek.
Deniz, neden diye sormaya hazırlanırken Bora birden ayağa kalktı.
-"Üzgünüm Deniz, gitmem gerekiyor." dedi ve başka hiç bir açıklama yapmadan, Deniz'in sormasına dahi fırsat vermeden alelacele balkon kapısından çıkıp içeri geçip gitti.
Deniz, hiç bir şey diyememişti. Dözleri doldu. Nesi vardı Bora'nın böyle akıl sır erdiremiyordu. Acaba benim yüzümden mi diye düşünürken içeriden gelen kapı sesinden Bora'nın çıktığını anladı. Gözlerine yerleşen yaşları bastırmayı bıraktı ve saatlerce ağladı.
...
Bora, artık dayanamıyordu. Sevdiği kıza böylesine yakın olup da kendini tutmak artık çok zor olmaya başlamıştı. Bütün gün onun kokusunu içine çekip ona dokunamamak aklını başından alıyordu.
Bu sefer asansörü kullanmadı. Hızla merdivenlerden aşağıya inip arabasına gitti ve nereye gideceğini bilmeden oradan uzaklaştı. Kaç saat geçtiğini bilmiyordu, kalbi göğsünden fırlayacakmış gibi atıyordu.
-Neden bu kadar çaresizdi?
-Neden bu kadar aşıktı?
Oysa bu güne kadar hiç böyle olmamıştı, zaman zaman kız arkadaşları olmuştu ama hepsine belirli ölçüde değer vermişti ve hiç biri için böyle bir bağlılık hissetmemişti.
Deniz'i kaybetme korkusu gibi bir duyguyu daha önce hiç kimseyle yaşamamıştı. Bora, frene bastığında kendini sahilde bulmuştu her zaman ki gibi. Orada öylece beklerken kaç saat geçtiğini bilmiyordu. Kendini kaybetmişti adeta. Geçmişi, geleceği, okulu, dersleri, babası hiç bir şey umurunda değildi artık.
Her şeyi unutmak istiyordu hatta Deniz'i bile. İçinden söküp atmak ve bu kalp çarpıntısından, içini kemiren bu acıdan kurtulmak, yüreğinde ki bu sızıyı dindirmek istiyordu.
Bora, daha önce hiç yapmadığı bir şeyi yaptı ve sahil kenarında ki bardan gidip bir sürü içki aldı. Arabasına döndüğünde elinde bir sürü şişe vardı.
Bu gün hayatında ilk defa sarhoş olmak ve her şeyi unutmak istiyordu..
İçti..
İçti..
...
Saat epeyce geç olduğunda kör kütük sarhoş olmuştu, artık ne yaptığından bile haberi yoktu. Bütün şişeleri içmiş ve beyni uyuşmuştu ama Deniz!
Deniz, hala hem aklında hem de göğsünün üzerinde koca bir taş misali hiç yerinden kıpırdamadan duruyordu.
-"Neden gitmiyorsun aklımdan!" diye bağırdı Bora, arabanın içinde kendi kendine!
-"Neden, neden, neden?" hem bağıra bağıra sayıklıyor hemde daha yeni iyileşen elleriyle sertçe direksiyona vuruyordu.
-"Seni deli gibi seviyorum Deniz, neden görmüyorsun? Ben kötü değilim.. Diğerleri gibi değilim. Sadece seviyorum." diye sayıklarken farkında bile olmadan dakikalarca direksiyona sertçe vurmaya devam etti, elleri şişmiş ve morarmıştı. Hatta yeni yeni kapanmış olan yaraların bazı bölümleri yer yer açılmış ve kanamıştı. Ama kalbi öylesine sızlıyordu ki elinin acısı umurunda bile değildi.
-"ALLAH'ım dayanamıyorum, bu sefer söyleyeceğim. Onu ne kadar çok sevdiğimi söylersem belki beni anlar. Ama artık bu azaba dayanamıyorum." diye bağırırken çaresiz ve küçücük bir çocuk gibi ağlamaya başlamıştı.
Karar vermişti, bu akşam Deniz'e her şeyi anlatacak ve içinde ki bu azaptan kurtulacaktı arabayı çalıştırıp eve doğru sürdü..
...
Hava kararmış akşam olmuştu. Deniz, kendine geldiğinde gözleri ağlamaktan kıp kırmızı olmuş ve şişmişti. Bu çaresizlik içinde ne yapacağını bilmiyordu. Oradan gitmek ve kaçmak istiyor ama Bora'dan uzaklaşma düşüncesi bile nefesini kesiyordu.
Gidemezdi, Bora kendisinden gitmesini isteyene kadar kalacaktı. Elinde ki bu fırsatı, Bora'ya yakın olma hakkını sonuna kadar kullanacaktı. Çok zor olsa bile hayatının en güzel günleriydi bunlar ve kıymetini bilerek geçirecek, sabrının son damlasına kadar kullanacaktı.
Balkonda ki salıncakta öylece saatlerce oturup ağlamıştı. Nihayet ayağa kalktığında tüm vücudunun uyuştuğunu hissetti. Kendine gelmek için duş almaya karar verdi. Bora, her an gelebilirdi ve onu bu haliyle görmemeliydi. Saate baktı, saat on biri geçiyordu. 'Bora hiç bu kadar gecikmezdi' diye geçirdi aklından. İşi çıktı herhalde diye düşündü ama bir bakıma iyi de olmuştu. Onu bu halde görmemişti ve Deniz tüm gün boyunca rahatça ağlamıştı. Biraz da olsa rahatladığını hissediyordu şimdi. Bunları düşünürken toparlandı ve duş almak için banyoya gitti.
...
Sıcak suyun altında ne kadar zaman geçirdi bilmiyordu ama su ona iyi gelmişti. Nihayet duştan çıktığında kapıdan içeriyi dinledi. Etraf sessizdi, anlaşılan Bora henüz gelmemişti.
Deniz, üzerini giyinmeden odasına geçip önüne düşen saçlarını geri itmek için saçına küçük çıtçıtlı bir toka taktıktan sonra üstünde ki bornozla yatağa uzandı. Rahatlamıştı, gözlerini yumdu bu şekilde beş on dakika geçmişti ki kapı çalmaya başladı.
Gelen Bora'dır herhalde diye düşündü. Üstünü giyinip, kapıyı açmak için yattığı yerden kalkarak dolaba yöneldiği sırada Bora'nın acı içinde ki sesini duydu.
Bora, kapıyı açmaya çalışırken yaralı elini kapının koluna çarpmıştı. Canı öylesine yanmıştı ki ister istemez bir çığlık koyvermişti.
Deniz, Bora'nın acı içinde ki sesini duyunca eline aldığı kıyafetleri bilinçsiz bir şekilde yere atarak ne yaptığının bile farkında olmadan üstünde ki havluyla kapıya koştu.
Telaşlı bir şekilde kapıyı açtığında Bora'yı yerde oturmuş küçük bir çocuk gibi elini ovuştururken ve ağlarken buldu. Elleri morarıp şişmiş ve kan içinde kalmıştı.
Deniz telaşlandı.
-"Ne oldu sana?" diye sorarken sesinin yüksek çıkmasına engel olamamıştı.
Bora, başını kaldırıp Deniz'e baktığında nutku tutulmuştu. Hiç bir şey söyleyemedi. Deniz, ıslak saçları ve üstünde ki havluyla karşısında öylece duruyordu. Bakmamak için kafasını çevirdi ve cevap vermedi. Ayağa kalkmaya çalıştı ama çabası sonuç vermemişti.
Deniz, koşturarak Bora'nın yanına gidip koluna girdi. Üstünü giymediğini unutmuştu ve şuan umurunda bile değildi. Bora'yı kaldırıp odasına kadar gitmesine yardım etti. Nihayet odaya geldiklerinde Deniz, Bora'yı yatağa oturttu ve koşarak ilk yardım çantasını aldı. Hiç bir şey sormadan, konuşmadan Bora'nın elini pansuman etmeye başladı.
Bora'nın zil zurna sarhoş olduğunu anlamıştı. Ne olduğunu sormadı. Çünkü tek düşündüğü Bora'nın canının çok yanmış olmasıydı. Yarayı temizlerken Bora'ya o kadar yakındı ki ıslak saçları Bora'nın yüzüne değiyordu. Bora, ne yapacağını bilmez bir halde kendine hakim olmak için başını başka tarafa çevirdi. Ama sonunda kendine daha fazla direnemedi ve pes etti. Başını önüne çevirip Deniz'in ıslak saçlarına usul bir öpücük kondurdu.
Deniz, şaşırdı ama Bora'nın çok fazla sarhoş olduğu için ne yaptığını bilmediğini sanıyordu. Yarayı temizleyip sardıktan sonra başını kaldırdığında gözleri Bora'nın yaşlı gözleriyle buluştu.
Nutku tutulmuştu ve sonunda Deniz'de artık kendini tutmayı bıraktı. Uzanıp Bora'nın gözlerinde ki yaşları sildi, kendi gözlerinden akan yaşlar umurunda bile değildi. Bu sefer ikisi de gözlerini hiç kaçırmadan bir birlerine bakıyordu. Bora, Deniz'in gözlerinde gördüğü yaşlara bir anlam veremiyordu, zaten öyle sarhoştu ki Deniz'den başka hiç bir şeye odaklanamıyordu. Oda elini uzatıp yaşlı yeşil gözleriyle kendisine bakan kızın gözlerinde ki yaşları sildi, daha sonra parmaklarının tersi ile ıslak yanağını sevdi ve en son parmaklarının ucu ile dudaklarına dokundu. Diğer eliyle de Deniz'in ıslak saçlarını toplayan tokayı çıkardı.
Garipti Deniz, hiç bir tepki vermiyordu, sadece gülümsüyordu. Bora, bu durumdan güç almıştı ve artık aklında ki tüm engelli düşünceler yok olmuştu. İkisi de aralarında oluşan çekime engel olamıyorlardı.
Bora, ne yaptığının farkındaydı ama Deniz, onun sarhoş olduğu için ne yaptığını bilmediğini düşünüyordu. Ne yaparsa yapsın Deniz, yine de karşı koymayacaktı. Çünkü İstediği şey buydu ve karşısında ki adam sarhoş bile olsa hayatının bu en özel olayını onunla yaşamak istiyordu. Bu onun için belki de ilk-son ve tek fırsattı. Deniz, yaptığından hiç pişmanlık duymadan dudaklarına dokunan parmakları usulca öptü...
...
(Devam Edecek)
NOT: Arkadaşlar bir sonra ki bölümü şehir dışında olacağım için ancak pazartesi akşamı yayımlayacağım.
yorumların geldi şekerim...
YanıtlaSilçok teşekkür ederim...
birazdan 8. bölümü okuyacağım...
Tamam canım :)
Silcanım benim bu bölüm çok güzel olmuş...
YanıtlaSilher anını merak ederek okudum...
ve devamnı heyecanla bekliyorum...
yüreğine sağlık...
nihayet ikiside bişeyler yapmaya başladı, yoksa yaşanmadan gidicekti her şey öyle :)
YanıtlaSilsahi bunlar kaç yaşında? deniz muhtmelen 20 falan da bora?
aşk ne güzel şey yaw.
YanıtlaSil:)
Ohyy, ohyy:)) çok güzel bir aşk hikayesi...
YanıtlaSilboraya çok abarttığını söylene söylene okudum
YanıtlaSilhatta bi ara keşke o arabanın yakınlarında olsamda söylesem aptal kız sana aşık yanına git ne arıyosun burda diye :)
ama nihayeeetttt çok şükürr bu raaddeye gelebildiler
umarım bora sarhoşluğun verdği rahatlıkla tüm bu soru işaretlerini kaldırır hem kendi hemde deniz açısından bu olmalı diye düşündüm..
ve evet kaç yaşındalar bunlar.. melike sormuş bende merak ettim şimdi