Bora kolları arasında yatan Deniz'i uyandırmamak için neredeyse bütün gece uyuyamamıştı ama sabah saatlerine doğru bastıran uykuya karşı koyamamış ve uyuyakalmıştı.
Sabah, kendi odasında her gün gördüğü manzaraya uyandığında bu gün farklı olan bir şeyler olduğunu sezse bile uyku haliyle dün yaşadıkları ilk başta aklına gelmemişti. Ta ki burnuna gelen enfes kokuya kadar.
İşte o an ilk yaptığı şey hemen yanına dönüp Deniz'e bakmak oldu ama yatak boştu, etraf toplanmış, perdeler açılmıştı. her şey o kadar düzgün yerleştirilmişti ki yatak odasını daha önce hiç bu kadar temiz ve tertipli görmemişti.
Üstelik perdeleri açık olan pencereden gördüğü deniz manzarasını daha önce sabahın bu saatlerinde hiç böyle görüp de izlememişti. Bu ne muhteşem bir güzellikti böyle ve Bora'ya da çok iyi gelmişti. Ama manzaranın muhteşem görüntüsü bile dün yaşadıklarının aklına gelmesi ve Deniz'in hayalinin gözlerinin önünde belirmesiyle onu düşünmesine ve merak etmesine mani olamamıştı.
Heyecanla yataktan kalktı, önce banyoya girip ılık bir duş aldı. Ardından giyinerek salondan da ulaşılan mutfağa yöneldi. Bora gözlerine inanamadı her taraf düzenlenmiş ve temizlenmişti, bütün ev ilk kez dün durakta duyduğu limon çiçeği, leylak ve mis çiçeği karışımı kokuyordu. Mutfağa vardığında karşısında gördüğü masa aklını başından aldı.
Tezgahın üzerinde yeni yapılmış alışverişin poşetleri, masanın üzerinde kahvaltılıklar, omlet ve fırında da kek vardı. Bora önce rüya görüyorum sandı, gözlerini ovuşturdu ama gördüğü her şey gerçek ve çok güzeldi. Ta ki tezgahın yanında duran valiz'i görene kadar.
Birden Bora'nın yüzünde ki tebessüm kayboldu, beş on dakikalığına da olsa gördüğü bu manzaraya hemen alışıvermişti ve bunu bir daha görmeyeceğini düşünmek bir hayli üzmüştü Bora'yı. Bu düşünceler içinde açık olan balkon kapısını gördü Bora, merakla balkona yöneldiğinde köşede ki salıncakta manzaraya dalıp gitmiş, düşünceli ve sessizce sallanırken gördü onu...
Anlaşılan o da Bora'nın evine gelen diğer herkes gibi büyüleyici manzaraya çarpılmıştı. Deniz öylesine derin dalmıştı ki kapıdan kendisini izleyen Bora'yı fark etmemişti bile. Üstünde beyaz ve sarı karşımı bir elbise vardı, renkli bir şal açıkta kalan omuzlarını sarıyordu. ve saçında yine elbisesi ile aynı renklerden oluşan bir bandana bağlanmıştı..
Saçları salınmış esen rügârla birlikte uçuşuyordu.. Bu sefer kuruydu ve kendi rengindeydi. Bora onun görüntüsü karşısında büyülenmişti, Deniz'in balkonunda çizdiği portre şu an izlediği manzaradan çok daha güzeldi. Keşke ömrümün sonuna kadar Deniz'in o salıncakta bu şekilde izleyebilsem diye geçirdi içinden...
Bora, büyülendiği bu anı bozmamak için ormanın ve denizin muhteşem manzarasını hayran hayran izleyen Deniz'i neredeyse yarım saat sessiz bir şekilde izledi.
Neden daha sonra Deniz'in içi ürperdi ve elleri üşüyen omzunda gezindi. Bora, Deniz'in şalının yere düştüğünü gördü ve yanına giderek yere düşen şalı alıp Deniz'in açıkta kalan omuzlarını örterken;
-"Günaydın." dedi.
Deniz öylesine dalmıştı ki Bora'yı hiç fark etmemişti bu yüzden irkildi. Ve başını kaldırıp Bora'nın gözlerinin içine bakıp kekeleyerek
-"Gü..günaydın" dedi. Sonra kendini silkeledi ve oturduğu yerden konuşmaya devam etti..
-"Günaydın, umarım seni uyandırmamışımdır. Zaten gece hiç uyutmadım." Dedi gülümseyerek.
Bora onu gülümserken gördüğünde yüreği sıkıştı.. Tebessüm bir insana nasıl bu kadar yakışabilirdi? Ne oluyor bana böyle diye düşündü bir an.. Ne olduğu umurunda değildi, şuan umurunda olan tek şey karşısındaydı ve Bora o güzelliği izlemekten kendini alamıyordu.
-"Gülmek sana yakışıyor.." dedi Bora insanın içine işleyen bir sesle ve devam etti;
-"Hayır, sen değil ama mutfaktan gelen mis kokular uyandırdı ve inan bana başka hiç bir sabah uyandığım için bu kadar mutlu olmamıştım.." dedi ve elini Deniz'e uzatarak;
-"Ehh, artık yemeğe geçmeliyiz sanırım. Çünkü kurt kadar açım .." diyerek uzattığı elini tutan Deniz'i kaldırarak birlikte mutfağa geçtiler.
Deniz çayları doldurdu, fırından kekleri çıkarıp kestikten sonra masaya koydu. Ve en sonunda kendi de Bora'nın karşısına geçip oturdu. Sanki kırk yıllık tanışıklarmış gibi havadan sudan konuşarak kahvaltılarını yaptılar. İkisinin de ama özellikle Bora'nın aklına takılan soruları vardı ama ikisi de bu ortamı bozmak istemediklerinden hiç bir şey sormamışlardı..
Muhabbet öyle güzeldi ki havadan bahsettiler, manzaradan konuştular, kuşların seslerini methettiler. Sıra sorulara geldiğinde gözlerini birbirlerinden kaçırdılar ama başka bir şey konuşmadılar...
Kahvaltı bittiğinde birlikte masayı topladılar. İşleri bittikten sonra Deniz kapının kenarında duran valizini aldı ve içinden bir şey çıkarıp Bora'ya uzattı. Bora önce ne olduğunu anlamadı sonra kendisine uzatılan şeyin dün Bora'ya sigarasını yakması için verdiği çakmak olduğunu fark etti.
Bora çakmağı eline aldı ve inceledi. Gümüş renginde ve baya eski olduğu anlaşılan bir çakmaktı. Üzerinde el işçiliği olduğu belli olan bir gül kabartması ve küçük bir kuş figürü vardı?
Çakmağı dikkatlice inceledikten sonra Deniz'e döndü;
-"Çok değerli bir şey bu, çok güzel.. Ama bunu neden bana verdin?" diye sordu..
Deniz'in yüzünde solan tebessüm yerini gözlerinde derin bir kedere ve buğuya bıraktı..
-"Çünkü sen benim için çok şey yaptın ve sana verebileceğim tek değerli hediyem bu .." dedi..
Gözlerinde ki yaşları zor bastırıyordu..
Bora başını yine anlamadım şeklinde salladı..
-"İyi de bana bir şey vermene gerek yok ki? Bence kim olsa aynı şeyi yapardı.." dedi ama Deniz'in dolan gözlerinin damla damla boşaldığını gördüğünde aklına Deniz'in vücudunda ki morluklar geldi ve son cümlesinden pişman oldu. Bir yarayı deştiğini anladı. Deniz elleriyle gözlerini silerken;
-"Hayır inan bana kimse senin kadar iyi olamaz.." dedi sesi titreyerek ve silse de akmasına mani olamadığı gözyaşları eşliğinde zorda olsa konuşmaya devam etti..
-"Sen bu güne kadar karşılaştığım en iyi insansın. Senden başka kimse bana böyle davranmadı. En ufak iyiliğin karşılığını bile en kötü şekilde ödettiler.." dedi..
Bora'nın boğazına bir şeyler düğümlendi.. Deniz'in acısı öylesine belli oluyordu ki Bora'nın içi bir anda öfkeyle doldu. O'na bu acıyı kim çektirmiş olabilirdi, insan böylesine güzel bir çiçeğe nasıl kıyardı? Bunu yapan insan olamazdı.. Bu düşünceler bir bir akıp giderken aklından, içinde ki öfke dahada büyüdü. Konuşmak istedi ama içinde ki öfkeyle kendine hakim olamayabilir ve çirkin şeyler söyleyebilirdi bu yüzden susup başını önüne eğmekten başka bir şey yapamadı.
Bora'nın yüzünde ki değişimden onun öfkelendiğini anlayan Deniz tebessüm etti..
-"Boş ver bunları ve lütfen hediyemi kabul et. İnan bana bu benim için çok önemli." dedi ve Bora'nın ona geri uzattığı çakmağı avucuna koyarak elini kapattı ve sonra konuşmaya devam etti.
-"Ben yetimhanede büyüdüm. Anne ve babam ben üç yaşındayken bir yangında ölmüşler. Beni son anda komşularımız kurtarmış, ciğerlerim tahrip olmuş ama günlerce hastanede yattıktan sonra uyanmışım. Ailemden kalan her şey kül olmuş. Annem ve babam göçmenmiş bu yüzden Türkiye'de hiç bir akrabamız olmadığından yetimhaneye verilmişim. Beni yetimhaneye bırakan komşumuz ailemden yadigar bir resim bile kalmadığı için hatıra olur düşüncesiyle babama ait bu çakmağı büyüdüğümde bana vermesi için yetimhanede ki öğretmenimize vermiş ve bu çakmağın babama ait olduğunu üzerinde ki işlemeyi de babamın yaptığını söylemiş. Bu çakmak benim hayatta ki en değerli varlığımdı ve bunu senin gibi bir insana vermekten mutluluk duyuyorum." diye çakmağın hikayesini kısaca anlattı Deniz.
Gözleri yine dolu dolu olmuştu. Ama bu sefer tebessüm ediyordu. Bora dinlediği bu hikayeden etkilenmişti. Elinde ki çakmağa şöyle bir baktıktan sonra;
-"Lütfen Deniz, ben karşılık beklediğim için sana iyilik yapmadım .. Seni o halde bırakamazdım inan bana öyle yapsaydım bu vicdanıma yük olurdu. Zaten eve gelecektim, bir misafiri de yanımda getirmenin hiç bir zorluğu ve fazlalığı olmadı. Yani ben aslında iyiliği kendime yaptım. Hem yaptığın kek öyle güzeldi ki ömrümde yediğim en lezzetli şeydi ve inan bana sana yaptıklarımı fazlasıyla ödedi." dedi yüzünde ki çocuk gülümsemeyle. Elinde ki çakmağı göstererek konuşmaya devam etti;
-"Bu çakmak gerçekten çok değerli ve çok güzel. İnan bana gerçekten çok beğendim ama bu sende kalmalı.. Lütfen şimdi onu yerine koy. Sen bana kekinden bir dilim daha ver ve biz şu alacak verecek konusunda anlaşalım. olur mu?" diyerek karnını işaret etti.
Deniz çok duygulanmıştı. Bora hakkında daha önce ne kadar yanılmışım diye düşünmekten kendini alamadı. Deniz bunları düşünürken bir yandan Bora'ya tamam anlamında başını sallarken ikisi birlikte uzun bir süre güldüler. Bu arada Deniz bir dilim keki daha Bora'ya uzatırken gözlerinin içine baktı, gözleri öylesine derin ve güzeldi ki onun yanındayken ömründe hiç hissetmediği bir duyguyu, ilk defa huzuru hissettiğini fark etti. Belki de mutluluk böyle bir şey diye düşündü ve bu hislerin girdabında minnettar bir sesle;
-"Teşekkür ederim, çok teşekkür ederim.." Diyebildi sadece.. Bir yandan gülümsüyordu ama bir yandan hayatında ilk defa mutluluk gözyaşları döküyordu.
Bora, Deniz'in gözlerinde ki yaşları görünce parmağını kaldırdı ve
-"Ama böyle ağlamaya devam edersen beni üzdüğün için gerçekten bana borçlanacaksın, o zaman beş tepsi daha kek yapmak zorunda kalacaksın ona göre.." dedi muzip bir çocuk edasıyla. Deniz sesli bir şekilde ağlamaktan gülmeye dönen sesiyle kahkaha attı.
Bora, Deniz'i böyle gülerken görünce içinden bir sıcaklığın akıp geçtiğini hissetti. Deniz şu an da gözleri yaşlı ve gülümseyen bir melek biblosu gibiydi. Hayran hayran onu izledi bir müddet. Ortalık iyice toplandıktan sonra Deniz valinizi eline alarak ayağa kalktı.
Sağ elini boraya uzatarak;
-"Her şey için çok teşekkür ederim, sana çok faza yük oldum. Sanırım artık gitme ve seni rahat bırakma vakti." dedi kekeleyerek..
Kalbi ve ayakları her ne kadar gitmek istemesede bunu yapmak zorunda olduğunu biliyordu, Bora çok kibar biriydi. Ona ne kadar iyi davranırsa davransın ve yük olmadığını söylerse söylesin o fazlalık olduğunu ve rahatsızlık verdiğini düşünüyordu. Artık bu adamı daha fazla rahatsız etmemeliyim diyerek geçirdi içinden.
Deniz'in gitmek için ayağa kalkmasıyla Bora'nın gülümseyen ifadesi bir anda soldu, Deniz dikkatlice Bora'yı inceliyordu. O sanki şaşırmış ve üzülmüşe benziyordu. Belki de evet artık biran önce gitsin diyordu içinden Deniz için. Bu düşünce beynini kemirmeye başladı. Evet kesinlikle biran önce gitmem gerek diye düşündü.
Bora hüzünlenmişti, ömründe ilk defa birinin gitmesini istemiyordu, ilk defa kaybetmekten korkmuştu kalbi ama yapacak bir şey yoktu.. Hüzünlü ve ciddi bir sesle konuştu..
-"De..demek evine gidiyorsun.." dedi kekeleyerek...
İçinden "gitme ne olur biraz daha kal" diye yalvarmak geliyordu ama Deniz'in de bir hayatı vardı ve müdahale edemezdi.
Hem bunu neden isteyecekti?
Ne diyecekti?
Ne diyebilirdi?
Bir şey dese bile Deniz onun da başkaları gibi yaptıkları için karşılık beklediğini düşünebilirdi ve bu Bora'yı çok üzerdi..
Bu düşünceler içinde çırpınırken Bora dalgın bir şekilde Deniz'in kendisine uzattığı eli sıktı ve başını kaldırıp yüzüne baktığında, Deniz'in gözlerine yerleşen hüznü gördü..
Evet Deniz üzülmüştü... Bora'nın ağzından çıkan "evin" kelimesi hayatında ki en büyük eksiği hatırlatmıştı ona.
-"Evim..e.." dedi, ağlayan bir sesle sorarcasına.. Yutkundu..
Onun gidecek bir evi yoktu!
Hiç olmamıştı ki..
.....
(Devam Edecek)
Umarım deniz yağmurdan kaçarken doluya tutulmaz.
YanıtlaSilherkesin başına böle şeyler gelsin.
YanıtlaSil:)
kıza çok üüzlüyorum...
YanıtlaSilinşallah orda kalır, oğlan ikna eder...
gerçekten etkileyiciydi bir o kadar da gerçekçi..
YanıtlaSilDusuncene yuregine ellerine saglik..cok guzel bir hikaye..devami cabuk gelsin :)
YanıtlaSil:(((((((((((
YanıtlaSil5. bölüm nerde yaaaa :((((
:'(
YanıtlaSil