Deniz, adımını atıp daha kapıya çıkmadan bileğinden tutan bir el onu durdurdu. Şaşırdı, bir an ne olduğunu anlayamadı. Kendisine üzülmekle o kadar meşguldü ki, yüreği öylesine paramparçaydı ki, parçaları toparlayıp birleştirmeye çalışmaktan bunun ne olduğuna yada ne olabileceğine dair hiç bir fikri yoktu.
Şaşkın bakışlarla arkasına dönüp kendisini durduran elin sahibine baktığında yine kalbi vücuduna hükmetmeye ve sol göğsünün üstünde bir yer yerinden fırlayacakmış gibi çarpmaya başladı. İşte bundan korkuyordu, onu gördükten sonra gitmek o kadar zordu olacaktı ki... Ağlamamak için verdiği tüm çaba boşunaydı.
Oysa Bora ile karşılaşmadan kaçıp gitmek için ne çok çabalamıştı. Şimdi ne yapacaktı? Deniz kendi acısına öyle dalmıştı ki Bora'nın ona sıkıca sarıldığını ve kendisinin de aynı karşılığı verdiğini ilk başta anlayamadı.
Bora, Deniz'e sıkıca sarılırken onu kaybetme düşüncesinin verdiği acıyı bastırmaya çalışırken, hüzünlü bir sesle;
-"Beni bırakıp nereye gidiyordun?" Dedi.
Deniz, başını kaldırıp sadece baktı, Bora'nın söylediklerini duymuyordu sanki.
Bora, kolları arasında sıkıca sarılıp başına ve alnına öpücükler kondurduğu Deniz'e kısık ama isyankar bir sesle sormaya devam etti.
-"Seni tam bulmuşken kaybetseydim, Nasıl dayanırdım Deniz?" Bora, dolan gözleriyle serzenişlerine devam ediyordu.
Deniz'in dili tutulmuştu, yaşadıklarının rüya mı yoksa gerçek mi olduğuna karar veremiyordu. Üç aydır aşkıyla yanıp tutuştuğu ama uzak durmak zorunda olduğu adam şimdi ona sıkıca sarılmış öpüyor ve kendisini kaybetmekten bahsediyordu.
Bu olsa olsa rüya olabilirdi, bu yaşananlar nasıl gerçek olacaktı ki? Çünkü Deniz, bunun imkansız olduğunu düşünüyordu. Şuan olsa olsa beyni ona oyun oynuyor olabilirdi.
Bora, Deniz'in şaşırdığının farkındaydı. Buna kendisinin sebep olduğunu biliyordu, kendi sözleriyle ikisini birbirinden uzak kalmaya mecbur eden kendisiydi. Kim bilir bu zaman zarfında Deniz de onun gibi ne kadar acı çekmişti.
Bora, ona istemeden de olsa acı çektirmiş olduğunu düşününce tekrar sıkıca sarılıp, Deniz'in başını göğsüne bastırdı. Saçlarını defalarca öpüp kokladıktan sonra Deniz'in çenesini avucu arasına alıp yüzüne bakmasını sağladı.
-"Özür dilerim, oysa ben.." Bora, lafını tamamlayamadı. Aylardır hayalini kurduğu sahne nihayet gerçek olmuştu. Bu öyle iç yakıcı bir hasretin kavuşmasıydı ki konuşamadı. Bora, Deniz'in dudaklarına ani ama yumuşak bir öpücük kondurduktan sonra tekrar sarıldı.
Deniz, hala tek kelime edememiş şaşkın bir şekilde olan biteni izliyordu. Sanki ruhu bedeninden ayrılmış uzaktan öylece ikisini izliyordu.
Aklı karışmış, bütün dünyası bulanıklaşmıştı. Bora, onu ikinci kez öpüyordu ama bu sefer farkında olarak ve isteyerek yapıyordu bunu. Yine karşı koymadı, tıpkı ilk tanıştıklarında olduğu gibi.
Deniz, durakta ki ilk günlerini hatırladı. Bora, o günde aynı bu gün olduğu gibi sıkıca sarılmıştı ona ve tüm hayatı bir anda o sarılma ile değişmiş, hayatında ki en güzel duygu olan aşkla tanışmasına sebep olmuştu.
Ve bu gün yine bir sarılma ile hayatının tamamen değişeceğinin farkına varamamıştı.
Hala bütün olan biteni anlamaya çalışıyordu ama yine aynen ilk gün olduğu gibi karşı da koymamış ve yine kendini Bora'nın güçlü kollarına ve sıcak göğsüne bırakmıştı. Dünya umurunda değildi artık.
Kapıda ne kadar öylece sarıldılar ikisi de bilmiyordu, bildikleri tek şey bu anın sonsuza kadar sürmesini istedikleriydi.
Sessizliği bozan yine Bora oldu, Deniz'e sıkıca sarılmaya devam ederken
-"Ben de seni seviyorum Deniz" dedi. Birlikte oldukları gece Deniz'in defalarca dile getirdiği bu cümleye rüyalarında öyle çok karşılık vermişti ki, tekrar tekrar söyledi Bora.
"Ben de Seni çok seviyorum."
"Ben de Seni çok seviyorum."
"Ben de Seni çok seviyorum."
"Ben de Seni çok seviyorum."
Deniz, şaşkındı ne diyeceğini bilmiyordu, şuan aklına hücum eden tek şey Bora'nın ona 'seni seviyorum' demesiydi. Bu yüzden haricinde kalan olayları anlamlandıramıyordu.
-"Ama sen.." diye kekeledi Deniz, aklında öyle çok soru vardı ki..
Bora, sormasına izin vermedi ve işaret parmağını Deniz'in dudaklarına bastırıp hafifçe, alnından öptü.
Deniz'i çıkmak üzere olduğu kapıdan nazikçe içeri çekip elinde ki valizi aldı ve kapıyı kapattı. Bora, valizi holün köşesinde ki ayakkabı dolabının üstüne koyduktan sonra Deniz'in elinden tutarak onu mutfağa doğru hafifçe çekti.
Bora önde, Deniz arkasında birlikte mutfaktan geçerek balkona çıktılar.
Deniz, hala tek kelime edememiş, Bora'ya uymuştu. Olayların hala gerçek mi rüya mı olduğuna karar verememişti. Nihayet balkonda ki salıncağa oturduklarında Deniz, kendinde konuşma cesareti buldu.
-"Ama sen, nasıl oldu? Nasıl anladın?" diye sordu. Elleri hala Bora'nın avuçları arasındaydı.
Bora, bir yandan tatlı tatlı ellerini okşarken bir yandan da Deniz'in başını döndürecek şekilde sıcacık gülümsedi,
Hayalleri gerçek olmuştu. Bu nasıl olmuştu bilmiyordu ama olmuştu. Deniz, gerçekleşen bu mucize karşısında gözlerinde ki yaşlarla rabbine sonsuz kere şükürler etti.
Bora, cevap vermedi, şu an istediği tek şey Deniz'den uzak geçen üç ayın acısını şimdi ona burada saatlerce sarılarak çıkarmaktı.
Deniz, Bora'nın aklından geçenleri anlamıştı. Kendisi de aynı şeyi istiyordu ve başını Bora'nın göğsüne yaslayarak sevdiği adama sıkıca sarıldı. Biraz sonra başını koyduğu yerden yukarı kaldırdı, gözleri Bora'nın gözleriyle buluştu. Deniz'in heyecandan dili tutulmuştu sanki, konuşmayı bile unuttuğunu düşünüyordu. Ama yine de içinde ki tatlı merakı bastıramıyordu.
-"Peki, ama gerçekten nasıl anladın?" diye sordu. Gerçekten merak ediyordu Deniz, oysa daha dün aralarında buzdan inşa edilmiş kocaman setler vardı, nasıl olmuştu da Bora, bu setlerin ardında onun aşkını görebilmişti.
Bora, yine Deniz'in yüreğini ısıtan bir sıcaklıkla gülümsedi, onun merakının farkındaydı ama bu durum hoşuna da gitmişti.
-"Peki, sen neden hiç söylemedin?" diye soruya, soruyla karşılık verdi. Deniz'in yanakları kızardı. Ne söyleyeceğini bilmiyordu. Söylemek istemiş ama her defasında Bora'yı kaybetmekten korktuğu için bunu yapamamıştı. O bunları düşünürken, sevdiği adam konuşmaya devam etti;
-"Bana hayatta verilen en güzel iki hediyeden beni neden mahrum bıraktın Deniz?" diye tekrar sordu Bora.
Deniz, iki hediye lafından hiç bir şey anlamıştı.
-"İki hediye?" diye sordu. Şimdi aklı daha çok karışmıştı. Bora'nın bebeği bilme ihtimali aklının ucundan bile geçmiyordu ama bu gün zaten mucizelerle dolu bir gündü ve her şey olabilirdi.
-"Bebeğimizden bahsediyorum sevgilim." diye karşılık verdi Bora, bir yandan Deniz'in karnını severken konuşmaya devam etti.
-Her şeye sebep bendim değil mi? O aptal konuşma yüzünden bize acı çektirdim ve birbirimizden uzak durmamıza sebep oldum. O gün sana güven vermek için söylediğim şeylere kendimi o kadar çok inandırmışım ki seninle geçirdiğimiz o geceyi bile hep rüya sanıyordum. Çünkü bana aşık olmanın imkansız olduğunu sanıyordum." dedikten sonra derin bir iç çekti ve anlatmaya devam etti;
-"O gün sen erkeklerden öylesine iğreniyordun ki, seni kaybetmemek için çıkıverdi ağzımdan o laflar. Ben sadece sana güven vermek istedim, seni seviyordum fakat diğerleri gibi biri değildim. Ama sana bunu nasıl ispat edebilirdim? Seni gördüğüm daha ilk gün tutuldum sana Deniz. Bunu sana defalarca açıklamak istedim ama her defasında o gece ki hayalin gözlerimin önüne geldi. Her defasında beynim, vücudunda ki yaraları, gözlerinde ki acıyı ve erkeklerden bahsederken iğrentili sözlerini hatırlatıyordu bana." dedikten sonra sıkıca sarıldı Deniz'e.
O gece tekrar gözlerinde canlanmıştı.
Deniz, dehşet bir acıyla kıvranırken, vücudunda ki morluklara bakarak -"Kimse bu güne kadar bana karşılıksız bir iyilik yapmadı" demişti.
O acı dolu ses ve görüntü beyninin duvarlarına tekrar çarpınca, Bora'nın acıdan yüzü buruştu. Deniz'i ne zaman öyle hatırlasa yüreğinde bir parça sızlıyordu.
-"Seni seviyorum Deniz, seni gördüğüm ilk andan beri Seviyorum!" dedi tekrar sıkıca sarılarak.
Deniz, ne diyeceğini bilmiyordu, hayatında hiç böyle mutlu olmamıştı. Acılar ve kederle dolu hayatı gözlerinin önünden geçerken, yaşlar göz pınarlarından yağmur gibi Bora'nın göğsüne yağıyordu.
-"Biz de seni seviyoruz." dedi Deniz. Başını kaldırıp Bora'ya baktığında gözlerinde ki yaşlarla gülümsüyordu.
Bora, 'biz' kelimesini duyduğunda içinde ki heyecana ve mutluluğa engel olamıyordu.
-"Benimle evlenmek ister misin Deniz? Sanki başka şansın varmış gibi.." Bora gülümserken, Deniz'den alması gereken cevabı da belirterek sordu.
Deniz, artık hıçkıra hıçkıra ağlıyordu, Bora'nın dudaklarına kondurduğu öpücükle verdi cevabını.
-"Her şeyden çok.."
....
Orada, o balkonda güneş'in ışıkları, hafif hafif esen rüzgârın eşliğinde, usulca onlara dokunup geçerken içlerinde biriktirdikleri tüm incileri döktüler birbirlerine. Tüm sevgilerini, yan yana ama birbirlerinden uzak geçirdikleri her günün hasretini gidermek istercesine sıkıca sarılıp o zaman zarfında neler yaşadıklarını anlattılar akşama kadar...
(Devam edecek)
çok güzel ya sonunda mutluluk onları da buldu :))
YanıtlaSilbakalım bundan sonra neler olcak...
merakla bekliyorum canım...
Bu mutluluk beni çok korkuttu, hemde çok sanki çok kötü şeyler olacak gibime geliyor, umarım hep mutlu olurlar ama sanmıyorum:(
YanıtlaSilyau ağlıcam bak şimdi ha.
YanıtlaSil:)
ayyy çok şükürr
YanıtlaSilçok güzelll n,hayet yaaaaaaaaa :)
ben ; sen bu hikayeyi yazmaya başlayınca okudum ilk 2 bölümünü ama açık söliyim sabırsız bi insan olduğum için devamını getirmedim...
öyle üstün körü okudum bazı bölümlerinide
ama sırf hikayeyi sen yazıp bitirdiğinde en başından bi anda kitap okur gibi okumak için..
Ben tv dizilerindede bunu yaparım :) bi çok diziyi tv de iken izlemem bitince daha sonra izliyorum reklamsız arasız diğer bölümü bi hafta beklemeden :)
11. bölümde bırakıyorum kitabımın arasına bi ayraç taktım ve 12 . bölüm için sabırsızlanıyorum
bırakma sebebim ise kızım okuldan gelicek Canımmmm 'a yemek hazırlamalıyım..
çok saol arkdşımm böyle bi hikayeyi bizimle paylaştığın için..
kitap,dizi hatta film olsun bu....