30 Nisan 2012 Pazartesi

Ve Perde Kapanır..



Ve perde kapanır uzun uzun soluk alıp verişlerin ardından..
Işık terk edip gider biçimsiz ruhumu!
Orada, soluk borumun ta orta bir yerinde,
Son nefesim tıkanır kalır tarifsiz acılar eşliğinde!
Ölüm gelip oturur yaşamın terk ettiği boşluğun penceresine..
Aslında sonsuz bir huzura erdim belki de..
Evet canımı yakan şeyler nede olsa geride kaldı..
Nede olsa durdu kalbim ruhun boşluklarda süzülüyor..
Birazdan soğuyacak bedenim teammülere uygun şekilde!
Belki içimde ki yangın sönmüştür de külleri savrulurken eser gider her keder benden de!

Artık bahar istemez gözlerim, ve artık hazan açmaz sözlerim..
Nede olsa perde kapandı göz kapaklarında, ölüm hüküm sürüyor topraklarımda!
Acar bir sessizlik sukut oldu kaldı dudaklarımda!

Peki..
Peki bu şey neden gitmiyor hala?
Neden susmuyor içimde ki bu kevaşe ses!
Beden buz gibiyken bu acılar hala neden bu kadar sıcak?

İnsanlar toplanıyor başımda,
-Nasıl bilirdiniz?
-İyi bilirdik..

-Doğru, iyi bilirdiniz..
İç sesim dile geliyor, o an tanışıyorum kendisiyle. Zira dudaklarım kıpırdamadı.
-İyi bilirdiniz, ama iyi değildim. Öylesine çetin bir savaşın kollarındaydım ki, ne yana gitsem, ne yapsam ne etsem içimde ki acı çığlıklar susmuyor, hiç bir uyku unutmak için yetmiyordu.. Ama iyi bilirdiniz siz..
İç sesim sustu, çok garip bir şey bu!

Aralarda bir fısıltı,
-Doyamadan gitti garip..
-Neye doyamadı?
-Hayallere zira..

O an aklımda şimşekler çakıyor;
Dünya, koca dünya bir hayalden ibaret!
Hayal ettiğim kadar varmışım, var olduğum kadar acımış, sızlamışım...
Meğer umut etmeyi bıraksaydım, meğer gözlerimde ki hayal bulutlarını kovalasaydım!
Dünya bu kadar yakamayacakmış canımı!
Ama madem hayal adlı dünyaya doyamadan gitmişim, artık biter bu devasa kurgu!
Ve birazdan yemyeşil bahçeler ardında, saklı şelalelerin şırıltılı sesi, minik kuşların şarkıları eşliğinde karanlığımı aydınlatır..

Gaibden bir ses duyulur o anda;
-Ey gafil hayal etmeyi kes!
İç sesim kekelemeye başlar,
-Ha..Ha..Hayal mi?
Tiz kahkahalar kulaklarımı tırmalıyor!
İç sesim ağlamaklı bir edaya bürünür,
-Yo, hayır ama hani ölmüştüm, hani hayallere doyamamıştım.. Hani kurtulmuştum cebelleş dünyadan!

Tabutum başında gerçekten gözyaşı döken var mı merak ediyorum???
Annem geliyor aklıma, sonra gülen gözlerinin dizginlenmiş sesi beliriyor retinamın karanlıklarında?
Sahi hayal kurarken gördüklerim gerçekten gözlerime yansıyor mu?
Neyse annem demiştim...
-Annem..
Bir de babam var, onun da suskun suskun akıyordur gözyaşları..
Bilirim ben,
-Nereden biliyorsun ki? diye soruyor gaib ses..
Biliyorum aynı acı sahnenin aynı acı tekrarı oynanıyor şu anda..
Bu sahneyi daha önceden biliyorum!

Çocukluğumun izbe duvarlarına kazınan bu görüntüler, bu film..
Hiç unutamadım ki!
Belki ruhumun derinliklerine kocaman yırtıklar açan, boşluklarımın doldurulmaz olmasına neden olan yara!
Duran kalbimden acının sesleri yükseliyor, eyvah o da ne uzuvlarım dile geliyor sanki!
Birden karşımda kırık bir kalp beliriyor, İnanamıyorum, ağzım açık bakıyorum..
-Yeter, bunca yıldır aynı şeyi düşünüp düşünüp beni acıtmaktan yorulmadın mı?
İç sesim kızgın ama hala kırılgan..
-Seni acıtan ben değilim ki? Kaderi ben yazmadım ki.. Hem hatırlayıp duran ben değilim!
Madem bir uzvum benden hesap soruyordu şu anda, bende bir başkasını rahatlıkla suçlayabilirdim..
Kalbimin kırıkları dişleri andırıyor sanki, ve konuşmaya devam ediyor;
-Kimmiş peki?
-Beynim, evet suçlu o! Hatırlayıp duran, sürekli geriye dönen ve o günde kalan o! Oysa ben unutmak için ne çok çabalamıştım!
İnanılmaz ama beynim geçiyor bu defa karşıma, bir cevizi andıran görüntüsü garip ama korkutmuyor beni ve ilginç olgun bir sesi olan beyin cevap veriyor bana?
-Ben mi? Asıl suçlu kalp o sürekli acıyıp durmasa, özlediklerini anmasa ben neden tekrar edip durayım ki?
Sürekli bana sinyal gönderen o.

Acayip ama iki organım karşımda ağız kavgasına tutuşuyor;
Kalp kızgın ama hala kırılgan bir sesle;
-Ben mi? Ben mi kendi kendime acılar çektiriyorum..
Beyin olgun ve bilge bir sesle cevap veriyor.
-Evet, çünkü sen..
Beyin bilge bir sesle devam edecek fakat o anda kulaklarım isyankar ikiz kardeşler misali ortaya çıkıyor..
-Offf! biraz sessiz olun be, sizi dinlemekten yorulduk!
Ben şaşırmış bakarken beynim ve kalbim sinirli sinirli kulaklara bakıyorlar ve bir ağızdan cevap veriyorlar;
-Sanki siz ikiniz çok masumsunuz, bu kavgada en büyük pay sizin?
Kulaklar şaşkın ama kızgın cevap vermek için nefes alıp ağızlarını açmaya yelteniyorlar ki beyin ve kalp lafı ağızlarına tıkıp anlatmaya başlıyor;
-Evet o hüzünlü hikayeleri, şarkıları, sesleri duymasaydınız, hayatta olup bitene sağır kalsaydınız biz bu gün bu kavgayı ediyor olmazdık!

Kulaklar mahcup bir eda takınır ve boyunlarını bükerler;
-Biz, biz isteyerek duymadık ki..

-Evet isteyerek duymadınız belki ama ben sizin duyduklarınız yüzünden konuşup durdum!

-Ne! (Burada sende mi birütüs demek geliyor içimden)
-Siz.. siz de mi?iç sesim şaşkın şaşkın kekeleyerek soruyor..

Dudaklarım ukalaca bükülmüş bir şekilde, kulaklarımdan hesap soruyor, of ALLAH'ım çıldırmış olmalıyım..
Organlarımın hepsi yarı kızgın, yarı üzgün birbirlerine bakıyorlar, çok garip gözleri yok ama bakıyorlar işte!
Çıt yok..

Bir sessizlik çöktü, ohh nihayet kavga bitti..
Sükut istiyorum ben, sessizlik..
Zaten bu yüzden ölümü seçmedim mi?

Gaibden gelen ses yine alaylı bir şekilde kahkaha atıyor!

İç sesim bu sefer öfkeli;
-Yine ne var!
Ukala ama dobra bir sesle devam ediyor çok bilmiş gaib ;
-Bitti mi sanıyorsun? Bitti mi sence? Senden daha hesap soracak uzuvların yok mu???

İç sesim şaşırıyor,
-Nasıl yani hala bitmedi mi?

Gaib ses o insanı deli eden kahkahasını koyveriyor yine..
Sende sussan biraz gıcık şey! Ne olur sanki , her şey sustu işte..
Bu arada sanırım beni toprağın altına koydular ve gittiler hiç ses gelmiyor..
-Ama bu da ne! üstümde bir ıslaklık var, bu ne şimdi ya.. off bi rahat ölemeyecek miyim ben?
Nereden çıktı şimdi bu nem!

-Onlar senin için ağlayanların gözyaşları..
Gaib ses bu sefer garip ama hüzünlü cevap verdi.

-Ağlayanlar mı? iç sesim bu soruyu sorar sormaz kalbim karşımda garip ama acı çeker gibi bir hal alıyor, eziliyor, büzülüyor.
Ve yine çok garip ama onu hissediyorum!

-Yeter artık ağlamak lafını duymak istemiyoruz!
Ahh, sırada siz vardınız değil mi? gözlerim kanlanmış bir şekilde karşıma dikiliyorlar;
-Ya ne sandın! Bizi bir rahat bırakmadın, ağladın durdun yıllardır, hiç gülmedin! Gülsen bile hep hüzün vardı peşimizde, hep gözyaşları bekliyordu arkamızda, bizimle dalga geçiyorlardı..

-Dalga mı geçiyorlardı..
İç sesim bir çığlık koparıyor!
-Neee, gözyaşları da mı canlıydı?

Yine gaib ses giriyor araya,
-Ne sandın!

-İşte şimdi yandım! diye düşünüyorum ya da ben sadece düşündüm sanıyorum, zira kalbim, gözlerim, beynim, dudaklarım ve kulaklarım aynı anda gaib sesle birlikte cevap veriyor;

-Evet, işte şimdi yandın...!

Nursalkımın..

29 Nisan 2012 Pazar

...

Hayat demler insanlari acilarla..
Bazen cok canimiz yanar takat tukenir kahirlarla..
Ve o an anlariz aslinda anlamsizdir yasamak..
Yasam denen bilinc bir hesap defterifir aslinda,
Ve bizler hesaplarla oyle mesgul oluruz ki
Hayati anlamli kilan ölüm gelip bizi buldugunda,
Kaybettikletimizle kayboluruz...

Nursalkımın..

27 Nisan 2012 Cuma

Bende Katıldım


Sevgili Nurgülce'nin yaptığı kumaş çekilişine bende katıldım, kumaşla hiç işim olmamasına karşın öyle güzel desenler ve renkler ki katılmak istedim :)

Siz de bu çekilişe katılmak isterseniz TIK TIK yapmanız yeter..

Nursalkımın..

Aczimi İtiraf Ediyorum..


Ey tüm kilitleri kendi varlığı aşkına açan rabbim..
Ey bütün güzelliklerin nişanesi sultanım..
Boynum bükük, ruhum kara, kalbim katı..
Ne verdiklerinin şükrünü eda edebiliyorum, ne emirlerini eksiksiz yapabiliyorum..
Acizim, günahkarım, belki de istemeden isyankâr..

Ya rabbi bu gün cuma, müslümanlara bahşettiğin bayram..
Bütün günahlarımı, bilerek bilmeyerek işlediğim tüm kabahatlerimi kabul ediyorum ALLAH'ım..
Hepsinden pişmanım, hepsinden utanıyorum..
Ya rabbi iyiliğe gitmek, doğru yolu bulmak için senin kudretine muhtacım..
Mutlu, huzurlu olabilmek için sana muhtacım..

Ey ihtiyaçları gideren, ey kullarına çok merhametli olan rabbim..
Dudağımdan dökülen her kelime senin izninle ve isteğinledir..
Ve ben bu gün kapına gelip senden isteyebiliyorsam eğer, sen istememi istediğin içindir..
Ya rabbi sen isteyene, istediğini vereceğini taahhüt eden Mucib'sin..
Ya rabbi sen af dileyeni affedeceğini müjdeleyen Gaffar'sın..
Sen kalpleri yumuşatan, sevgi ve huzur veren Vedûd'sün..
Sen bu dünyada ki en merhametli annelerden bile sonsuzluk miktarınca daha merhametli olan Rahman'sın..

Ey dualara icabet eden sevgili,
Ey alemleri aşkla yaradan güzeller güzeli..
İcabet ettiğin Mucib, affettiğin Gaffar, Sevgiye işaret edilen Vedûd, rahmetin delaleti Rahim olan varlığının aşkına istiyorum senden!
Ya rabbi bu dünyanın uğruna yaratıldığı, yağmurların uğruna çağladığı, güneşin aşkıyla ısıttığı habibin Muhammet Mustafa (s.a.s) efendimizin hatırı aşkına ellerimi açtım diliyorum senden;

Kapına geldim, acziyetimle ve kararmış varlığımla, ancak yine de senin büyüklüğünün umuduyla dua ediyorum..

Ne olur ALLAH'ım sen bu aciz kulunu ağır imtihanlara tabi tutma, doğruluğu, güzelliği ver kalbine..
Sıkıntılarımı gider, bana senin aşkını, huzurunu ver..
Benim ve bu duayı benim samimiyetimle okuyup amin diyen her kulunun günahlarını bağışlayıp, sıkıntılarını gider..
Dualarını kabul et, cemali ilahinle müşerref kıl..
Kapalı kapılarını ferahlıkla, huzurla aç..

Kapındayım, senden diliyorum, çünkü tüm varlığımla yalnız ve yalnız sana muhtacım..


(amin)


Cumanız Mûbarek Olsun...

Nursalkımın..

26 Nisan 2012 Perşembe

Öyle ya da Böyle Kaybedişler..



Hayat kendi çapında her hangi bir film sahnesinden devşirme bir girdabın içinde kendi kendini itekleyerek ilerliyor..

İnsan oğlu işte..

Zaman zaman yüzümüze tebessüm kondurup umutsuz ama güzel hayallere dalıveriyoruz.. Sonra yüreğimizden kopan "Ah keşke"ler inanılmaz bir hızla izliyor hayalimizde ki güzelliğin kırık bir cam misali tuz buz oluşunun ardından..
Boşluklar, handikaplar, fırtınalar etrafımızda aptalca kuyruğunu kovalayıp duran bir köpek gibi durmadan dönüyor, dönüyor, dönüyor..
Başımızı da döndürüyor bu  anlamsız kovalamaca, kaybediveriyoruz bin bir haritaya çizilmiş izlerin gün gibi ortada olduğu yolumuzu..
Nadiren bu kaybolan yolların sonu gül bahçelerine çıksa da çoğunlukla gayya derelerinde şekilsiz ve tarifsiz yıkılışlar, acılar çekerken buluyoruz kendimizi..
Kimi zaman öylesine yenik, öylesine çaresiz bakarken geleceğimize sam yelini andıran bir esintiye kapılıp "evet işte mutlu oldum!" diyoruz ama her defasında içimizi biraz daha acıtan, bizi biraz daha umutsuzluğa sürükleyen acı bir tokatla kendimize geliyoruz ve esinti yüzümüzü yalayıp geçiyor..
Elimizde yine çaresizlik ve ağzımızda buruk bir tat, gözlerimizde ise hüzünlü bakışlar kalakalıyoruz öylece..

Yalnız, kimsesiz ve çaresiz...

Ve sam yelinin ardında ise teninde kızarıklar oluşmuş iç burkan bir mutsuzluk mirasımız oluveriyor.

Çoğu zaman umut eder insan, gözlerini kapar ve diler..
Dilekler bazen gerçek olur ama çoğu zaman olmaz. Yine de bin tanenin içinde gerçekleşmiş olan iki dileğe umutla sarılır olumsuzlukları elimizin tersiyle itip görmezden gelmeye çalışırız..
Hayalciyiz işte gerçekleri biliriz ama bir türlü kabul edemeyiz..
Ve son yine hüsran, yine hüsran..
Kaybederiz her zaman ki gibi, dizleri yamalı çocukluğumuz gelir oturur kucağımıza gözünde yaşlar..
Acırız o çocuğun masumluğuna aynı zaman da kinleniriz gerçekleşmeyen umutlara, gelmeyen güzel günlere..
Küseriz her şeye, kırılır kalbimiz ama dünyanın umurunda bile olmayız..
Bunu bilmek daha da acıtır canımızı, daha bir köhne umutsuzluğa sığınırız..
Ama film tekrar başa saracak, insanoğlu geçtiği aynı umut ve umutsuzluk bulmacasında tekrar kaybolacak ve kendini yine aynı acı sonda bulacaktır!!!
Hep aynı hataları yapıyor, ders aldık sanıyoruz!
Ama her defasında sınıfta kalıyoruz!

Ve her defasında onulmaz acılar çekeriz ama yılmadan ayn hataları tekrar, tekrar yaparız..

Akıllanmayız, uslanmayız ve akıllanamayacağız: çünkü insanız!!!

Nursalkımın..

25 Nisan 2012 Çarşamba

Yorgun ve Huysuz..



Bazen gitmek istiyorum hayattan..
Nefes almak batıyor bana bazen!!!
O an tıkanıp kalmak ve yok olmak geliyor içimden!
Kaçmak istiyorum beynimi tırmalayan her endişeden,
Yorgunum üstüme düşen yüklerden,
Nedenlerden, keşkelerden, yaşanmışlıklardan ve günahlardan..
Pişmanlıklarımdan yoruldum, kendimden yoruldum..
Bencilliklerden, kötülüklerden yoruldum...
Dokunuyor her şey bana!
Huysuzum evet ve yorgunum çok..
Ve ellerim kilit yüreğim zincir!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!

Kaçıp gitmek istiyorum kendimden!
Elimi tutup beni benden çekip kurtarabilecek olan var mı?

Nursalkımın..

24 Nisan 2012 Salı

Bahar'a Düştüm..


Bahara düştü bakışlarım,
Ve bahar düştü yüreğime!
Tomurcuk açtı ümitlerim!

Bahar düştü gözlerime,
Ve bir bir filizlenip çiçek oldu düşlerim,
Yüzümde açtı solgun gülüşlerim!

Bahar düştü sözlerime,
Ve artık maviye döndü gözlerim..
Her bahar seninle yine seni özlerim..

Ve bahar düştü aşkıma,
Gönlüm gömdü acılarını derinlere..
Ve bahara düştü gözlerinde gözlerim..!



NOT: Benden mutlu şiir bekleyen arkadaşlarım :)

Nursalkımın..

22 Nisan 2012 Pazar

..

Üç satırlık dünya..
Gamsız, ıssız ve yüzsüz herşey..
Masalların hep bir sonu var,
Tıpkı yarım kalan düşler gibi..
Hep bir son bekleriz her hikayede!
Oysa hep devam etse mutluluk..
Sonu olmasa her güzel düşünde...

Nursalkımın..

20 Nisan 2012 Cuma

Belki Bir Gün..




Belki bir gün..
Hissedebilirsin içimde hissettiklerimi,
Kim bilir dokunabilirsin belki de yaralarıma..
Belki bir gün duyabilirsin anlatmak istediklerimi..
Belki de o zaman korkarsın yok oluşumdan..

Belki bir gün adım uğrar dudaklarına,
Belki bir gün yaş olur damlarım yanaklarına,
Belki buruk bir şarkı olurum yakarmalarına,
Kim bilir belki bir gün anlarsın beni..

Beki bir gün görebilirsin parçalanan bedenimi,
Belki bir gün duyarsın acımın matemini,
Belki bir gün tutarsın kapanmış ellerimi,
Kim bilir belki bir gün ararsın beni..

Belki bir gün yüreğimde ki kışın sebebini anlarsın,
Belki bir gün beni gamsız ruhuna sarmalarsın,
Belki bir gün neden gözlerim hep yosunluydu bakarsın,
Kim bilir belki bir gün  silersin gözyaşlarımı..

Acı ne fayda, dile gelmiyor,
Ellerim tutuldu satırlar mı yetmiyor?
Bilmiyorum hangi kelimelerle anlatayım bunu sana?
Bilmiyorum sevgilim inan ki anlatamıyorum!
İçimi bir dökebilsem,  ruhumda açtığın yaraları,
Kalbime akıttığım gözyaşlarını bir söyleyebilsem sana
Ah sevgilim, hayatımın ellerimden nasıl kayıp gittiğini bir gösterebilsem,
işte o gün anlarsın nasıl öldüğümü..
Ve kim bilir belki  o gün anlarsın ve anarsın beni..


Nursalkımın..

19 Nisan 2012 Perşembe

Beni Sever misin..




Merhaba ağaç ben geldim,

Dallarına sarılsam, gölgene sığınsam..

Benim kuruyan umutlarımı sen sever misin?


Ya sen bahar..

Tomurcuk olsam, rengarenk çiçek açsam..

Söyle benim solan güllerimi sen sever misin?


Ey engin yağmur söylesene,

Damla damla olsam, gökten arza yağsam,

Söylesene sen benim yağan yaşlarımı sever misin ?


Peki sen sıcak güneş;

Bir bulut olsam, kanatların altında sıcaklığınla demlensem..

Söyle, sen benim üşüyen yanlarımı sever misin?


Peki ya sen,

Uğrunda öldüklerimi kara topraklara gömsem..

Senin başıma yıktığın hazana bağıra çağıra sövsem,

Kanayan yaralarıma zehrini merhem diye sürsem!

Söyle zalim, söyle!

O zaman sever misin...

Nursalkımın..

18 Nisan 2012 Çarşamba

Din, AŞK'tır..



Bir sayfada güzel bir konu gördüm ve altına kalemimden bir kaç aciz satır döküldü..
Yazı öylesine güzeldi ki yorum ister istemez yazdı kendini..
Sizlerle paylaşmak istedim..
Konunun teması Din aşktır..

Din, AŞK'tır..


Evet DİN aşktır..
Din, yaradana canı gönülden şükürle bağlı olmaktır..
Din, yaradana olan şükrünü bu dünyada yapacağın iyiliklerle, güzelliklerle eda edeceğin olgudur...
Din, körü körüne namaz kılmak, oruç tutmak değildir!
Din, NAMAZ'ı ALLAH için kılmak, ona olan sevgini ve tevazunu belli etmek için alnını secdeye koymak, boynunu büküp kalbini ona açmaktır..
Din, ORUC'u sevap kazanmak için değil, yaradanın istediği gibi açın halinden anlamak, nefise ders vermek için tutmaktır.

Din, "Yaradılanı yaradandan ötürü sevmektir"..
Din, tevazu sahibi olmak, kötülükleri düzeltip, iyiliğe yöneltmektir..
Din, ZEKAT vermektir!
Körü körüne para savurmak değildir zekat..
Aşkla, aç olana gönlünden açan çiçeklerinden, canın yongasından, elinde olanından dermek, çaresizlere çare, umutsuzlara umut olmaktır zekat..

Bir de HAC'dır din gücü olanlara..
Zira tebdili mekanda ferahlık vardır düşüncesiyle değişiklik içindir, ruhu uçurmak, gönül gözüyle başka aynalardan izlemektir Hac..
O güzel, gül kokulu peygamberin, mübareğin kokusunu hissedip onun gibi olmaya çalışmaktır Hac..
Onun gibi temiz, onun kadar sevgili, onun için ona ait olanları ziyaret etmektir..

Ve en son KELİME-İ ŞEHADET getirmektir din..
Kalben bir yaratıcının var olduğunu, onun bize dini ikram ve ikmal ettiğini ve bunu efendimiz (s.a.s) aracılığı ile yaptığını kabul etmektir..
Kelime-i şehadet etmek demek;
Yaradanın bizi her dem gördüğünü bildiğimizi bildirmektir...
Ve ona olan saygı ve sevgimizden, kusurlardan arınacağımızı,
Hep iyilik yapmaya çalışacağımızı beyan etmektir Kelimey-i Şehadet...

Din, beş güzel renk, esas üzerinedir..
Beş büyük ve ince davranışın temel olduğu aşkın enfes katmanı, yüreğe ferahlık verdiği güzelliktir..
Din, şefkattir, merhamettir..

Din, güzeldir! Ama bunu yozlaştırmadan, bahar edasıyla yaşayınca ve yaşatınca güzeldir..
Din, cehennemden korkmak değil cenneti umut etmektir..
Din, sevmektir, sevgiye karşılık bulmaktır..

Din, AŞK'tır, AŞK'a aşık olmaktır..



Nursalkımın..

17 Nisan 2012 Salı

Küstüm işte Oynamıyorum, Dokunma Bana..!



Bu gün işlerim hep aksi gibi ters gidiyor. Hüzünlü şeyler okuyorum mesela! Ben ne kadar umut vari ve komik şeyler okumak istesem de hep hüzünlü hikayeler atlıyor önüme!
Can sıkacak olaylar geliyor üst üste..
Mesela bir php dosyasında yaptığım değişikliği yedeklemedim ve silindi!
Unutmuşum ne yapayım hadi otur baştan yap!
O değilde!
En kötüsü de ne biliyor musunuz?
"Son Sigara" hikayesinin 14. bölümünü oturdum üşenmeden 10 sayfaya yakın yazdım, yazdım hatta çizdim ama!!!!
Ama düzeltme için ikinci defa okurken bir paragrafta yaptığım değişikliği geri alayım derken ctrl+z tuşuna bir kaç kez bastım ve, veee o anda tüm ekran sıfırlandı ve sağ olsun her şeyi anında kaydeden blogspot editörü boş sayfayı pat diye kaydedince, hikayenin yazdığım 14. bölümü malesef sizlere ömür oldu yani "püfff" diye ortadan kayboldu, uçtu gitti.
Geri almak için bütün kısa yol tuşlarını denedim :(
Of ağlayacağım ya :(
Editör kapatıp açtıktan sonra dahi ctrl+z yi kabul ediyorsun da ctrl+üstkrktr+z yi neden kabul edip sildiğin bölümümü geri getirmiyorsun :(

off ya çok sinirim bozuldu!!!!!!!!!
Ya kaç zamandır yazamıyordum hikayenin devamını kendimi affettireyim diye uzun uzun yazdım...
Bir güzel de editledim, resimlerle süsledim!
Olur mu bu yaa.. Olur mu?
Olurmuş, oldu..
Of ya offf!

Nursalkımın..

Gurur Duydum Seninle (Seyid ÇOLAK)

Liseden Sevdiğim ve değer verdiğim bir arkadaşımın yönetmenliğini ve senaryo yazarlığını yaptığı kısa filminin CANNES FİLM FESTİVALİ'nden davetiye aldığını duyunca çok sevindim ve gurur duydum.
Sanatsal becerileri gelişmiş ve eserleriyle gittikçe kendini geliştiren bu arkadaşımın başarısını canı gönülden tebrik ediyorum.

KARA KAR - Kısa Film;




Kara Kar (Sinopsis)
Bir köyde babasıyla birlikte yaşayan Furkan, vücudunun belden aşağısını hareket ettirememektedir. Babası ise yetiştirdiği hayvanlardan elde ettiği gıda maddelerini en yakın ilçede satarak geçimlerini sağlamaktadır. Furkan eğitimine devam etmek istemekte ve hayalini kurduğu büyük evi babasıyla birlikte kartondan da olsa bitirmeye çalışmaktadır. Okul ilçede olduğu için de baba oğul her gün zorlu bir yolculuğu çıkmaktadır. Yine bir gün okula gitmek için yola çıkan baba-oğul şiddetli bir kar fırtınasına yakalanır.

Fragman:




Nursalkımın..

16 Nisan 2012 Pazartesi

Mimlendim, Mimledim..

Sevgili Şanslı Kedi üşenmemiş gelmiş beni mimlemiş :)




1) Kendini nasıl hissediyorsun ?

Yorgun, bitkin, uykusuz ve huysuz..


2)Reenkarnasyon gerçek olsa, bu dünyaya ne olarak geri dönmek isterdin ?

Ermiş yada evliya :)


3) Vurulduğun dizelerden aklına ilk geleni?

Özdemir ASAF'ın 4 mısralık bir şiiri vardır hiç aklımdan gitmez;

Seni bulmaktan önce aramak isterim,
Seni sevmekten önce anlamak isterim,
Seninle bir ömür tüketmek değil,
Her gün yeniden yaşamak isterim ...


4) Son zamanlarda izlediğin hangi filmi çok beğendin (ve favori repliği) ?

Baya oluyor "Zamana Karşı" diye bir film izlemiştim.
Gerçekten son zamanlarda izlediğim en keyif verici, değişik temalı-fikirli filmlerdendi.
Ama içinden hiç replik hatırlamıyorum, sadece bir adam başka bir adama tüm yaşam zamanını verip duvara zamanımı boşa harcama yazmıştı.
Bunu replik olarak alırsanız :)


5) En sevdiğin "The Smiths" şarkısı hangisi?

The Smiths grubunu tanımıyorum her hangi bir şarkılarını dinleyip sevmişsem de bu pek farkında olarak olmamıştır.
Son zamanlarda en çok takışdığım bir şarkıyı söyleyeyim ben,
Teoman ve Atiye'nin birlikte seslendirdiği "KAL" şarkısı son zamanlarda beni etkileyen şarkılar arasında.



:::Mimliyorum:::

close2u
Deli Anne
derya'dan damlalar..
GÖNÜLDEN DAMLALAR
HUYUM KURUSUN
Kuul'umsu Kadın
Kübra'nın GÜNLÜĞÜ
Mehtap'ın Rengi
Murat Mesut
nani'nin günlüğü
SADE VE DERİN
saçLarı yağmurLu kız
Serpilce
Siyah Kuğu
Tılsımsanat Evi
Umutfak
Şirin Tarifler
ع شِ ق..HAZAN MEVSİMİNDE..ع...


Nursalkımın..

13 Nisan 2012 Cuma

Bir Gariptir Bu Hayat.. (DİKKAT: AŞIRI DOZ HÜZÜN!)



Bir blog okudum bir kaç dakika önce, zaten hüzünlü bir yapım vardır bilen bilir ama insanların hüzünleri de beni oldukça etkiler.
Sağolsun blog sahibinin acısınıda içimde hissettim..
Postun içeriği "başka biri ile evlenecek eski ama bir türlü unutulamayan sevgilinin acısı" idi..
Yine hüzünlendim..


BİLİRİM..

Ne zordur değil mi ilk başlarda yokluğu?
Ne acıdır gözleri başkasının gözlerine bakacak,
Teni başkasının kokusuna bulanacak..
Senin gözünün nuru, kalbinin tek hükümdarı bir başkasının tahtına kurulacak..

Evet çok zordur bilirim..

İnsanın nefesi tıkanır gibi olur, soluk alıp verirsin ama içine çektiğin oksijen ciğerlerini havalandırmak için yetmez asla bilirim..

Yüreğin sıkışır, hani bir tabir vardır ya "SOL YAN" diye, iste o sol yan sanki çatlayacak gibi acıtır insanı.
Bir şey vardır orada, sanki can çekişen bir kuş misali kıvranır, çırpınır durur o şey "SOL YAN" da..

Adına hayat konmuş olan bilinç tükenir gözlerinin boşluklarında,
Varlığın yokluklara karışır, bilinmezlerde kaybolur sesin..
Artık hiç bir şey fark etmez, gün ne gecedir ne gündüz..
Hava ne soğuktur, ne sıcak..
Mevsim ne yazdır ne de güz!

Her şey rengini yitirmiştir artık senin için...
Tuhaftır ama o kadar da gerçektir zira gözlerinin irislerine yansıyan her aura, her görüntü flu ve gridir artık..
Ve her ses sanki çok uzaklardan yankılanarak ekolanır duyularına..
Kulağına yankılanan kelimeleri duyarsın aslında, bilirsin ama anlayamazsın artık..
Zaten umrunda da değildir hiç bir şey!

Yemek denen şey artık sadece bir gerekliliktir ayakta durabilmek için, senin için bir önemi yoktur da ama sırf aileni ve arkadaşlarını susturabilmek amacıyla zorla yutarsın bir iki lokmayı...
Boğazından aşağı inen her lokma sanki binlerce iğnenin sırt sırta vermesiyle oluşmuş bir top misali, çize çize, canını yaka yaka, kanata kanata iner miğdene..

O lokma bile sevdiğini hatırlatır sana..

Hatta en alakasız şey, yolda gördüğün bir çöp bile onu anımsatır ve hatırlatır..
Kulakların uğuldamaya, miğden bulanmaya, vücudunda ki direnç kırılmaya başlar o an!
Oracıkta tutunacak bir şey, yaslanacak bir duvar ararsın ve ne kadar kırpsanda gözlerini yine de mani olmazsın damla damla akan acıya..
Biraz sonra artık farkında bile olmazsın sokak ortasında olduğunun, oturur yere hıçkıra hıçkıra ağlarsın..


Onunla kurduğun hayaller, ona bağladığın ümitler gelir oturur aklının baş kösesine..
Silmek istersin, unutmak..
Hani kumandayı alıp değiştirdiğin kanal gibi değiştirmek o görüntüleri...
Ama mümkün olmaz, izlemiş olduğun bir filmi tekrar tekrar izlemek gibi...
Döner durur o anılar beyninde..

Bilirim...

Hayat ve yaşam alınmış ellerinden gibi hissedersin..
Cansız bir vücut vardır sana geriye kalan..
Ölmek istersin her defasında,
ALLAH'a yalvarırsın ellerin semada her gece sabaha kadar gözünü bile kırpmadan!!!
Ne olursun al canımı diye..!
Dayanamıyorum artık dersin..
Canım yanıyor dersin..
Evet ölmek istersin defalarca ama ölemezsin..
Bitsin dersin bu acı ama çeke çeke bitiremezsin..

Bazen paslı bıçakları dayarsın bileğine..
Gözlerinden akarken damla damla yaşlar, ölümün nefesini hissedersin ensende..
Bazen de zaten durmayan baş ağrılarını top yekün dindirmek için alırsın bir kutu ilacı ellerine..
Tamam dersin! Bu defa Tamam!!!
Artık ölüm belirmeye başlamıştır yüreğinde!
Bıçak acı acı keser tenini damlamaya başlar kanlar, bir bir yutarken boğazında takılır kalır haplar!
Çünkü o an, o an gözlerinde belirir evladının acısına dayanamayan annenin susup kalan görüntüsü,
Çünkü o an aklına gelir annen ve baban..
Ve aklına gelir o an da seni yaradan..!!
İşte o an daha bir acıtır seni bu hatan..

Bilirim..

Bilirim içinde bir yara vardır durmadan kanayan..

Bilirim.. Ne kadar istesen de artık iyileşemezsin..

Ne kadar gülsen de aslında hep hüzündür gözlerinden yansıyan!



Nursalkımın..

11 Nisan 2012 Çarşamba

Birazcık Büyüseydim Adam Olurdum :) (eL-mim)



1- Yemek olsam ne yemeği olurdum?

Düşünüyorum, düşünüyorum, ııımmm...
Hah buldum, yemek olsam yani yiyecek bir şey olsam "Karamelli Dondurma" olurdum.
Soğuk ama vazgeçilmez.
Tatlı ama tehlikeli :)

(Canımın ne çektiğini anlamışsınızdır :P )

2- Müzik aleti olsam ne olurdum?

Kesinlikle piyano olurdum!
Genelde boynum ve omzum ağrıdığında hep piyano olasım gelir, hani birileri dokunsa sürekli pıt pıt da masaj yapsa diye. :)
Hem salt piyanoya da bayılırım.
Hem klasiktir, hem dinlendirir hem de çekimine alan büyülü bir tınısı vardır piyanonun.
Özel bir sestir onun tuşlarından insanların kulaklarına akan.

3- Araba olsam hangisi olurdum?

Araba olsam Pick-up olurdum :)
Ormanlarda, arazilerde yaylana yaylana gezmek, zorlu tüm koşullardan alnımın akı ile çıkmayı başarmak, en yüksek zirvelere tırmanmak isterdim.
Ayrıca tekerleklerim kocaman olsun her türlü engelden kolayca geçebileyim isterdim.
(Artık bizim altı yere yakın arabadan ne kadar çekmişsem, hayale bakın :P)

4- Aylardan hangisi olurdun?

Kesinlikle "Nisan" olurdum.
Dünyayı yeşerten, çiçek açtıran, Ferah bir mevsimin başlangıcı olan Nisan olmayı isterdim.
Zaman zaman yağan, zaman zaman cıvıl cıvıl güneşli olan.
Deli poyrazların estiği, fırtınaların koptuğu sonunda gök kuşağının göklere vurduğu bir nisan!


5- Ayakkabı olsam hangisi olurdum?

Şöyle şık, platform topuk, kırmızı üstünde bağcıkları olan süper bişi olurdum :)
Hem tüm kızlar bana hayran olurdu hem de hepsinin giymeyi beceremeyeceği kadar da erişilmez olurdum.

6- Kıyafet olsam hangisi olurdum?

Başörtü olurdum, hep baş üstünde taşınırdım. :D

7- Renk olsam hangisi olurdum?

Kesinlikle "Mavi" olurdum...
Bana suyu anımsatır mavi, su gibi engin, su gibi dingin olmayı..
Çocukluğumdan beri aşığımdır suya yani maviye.


8-Hayvan olsan hangisi olurdum?

Pegasus olurdum, hem özgür hem de asil..
Göklerin hakimi, asi bir kısrak, kendine hayran bırakan deli ve başına buyruk bir pegasus (Tek Boynuzlu) olurdum.


9- Şu anda okuduğun kitabın 137. sayfasında neler var?

Çok boyutlu dizileri oluşturmak başlığı altında anlatılan "array" mevzu hakkında saçma sapan formüller ve örnekler var :)
Devamını da söyleyeyim isteyen var mı???

Son NoT: Büyüyünce de baba olmak istiyorum :) (Nasıl demeyin, istiyorum işte. Hem güzel bir çocuum olsun, hemde hamarat bir eşim olsun. Tüm işleri o yapsın ben keyfini süreyim)

 Çok sevgili Kuuulumsucumm,, dilimin pardon parmaklarımın döndüğü kadarıyla cevapladım,bu güzel ve eğlenceli mim için teşekkürler. Umarım doğru soruları, uygun şekilde cevaplamışımdır :)

Nursalkımın..

Hasta ve Yorgun (bir de üstüne yoğun :( )



Bu gün şiir/yazı/hikaye yok :)

"Hani, hikayenin devamı nerede?" dediğinizi (DEDİĞİNİ) duyar gibiyim. Tamam duydum.
El-cevap inanın halim yok, çok hastayım.
Hastayım, yorgunum ve yoğunum. Hatta dipteyim depresyondayım :)
Öksürmekten içim dışıma çıktı, ciğerlerim ellerimde geziyorum neredeyse.
Kulaklarım ve boğazım kaşınmaktan kanadı (Tabi kaşıyamamak canıma tak etti).
Tüm vücudumun üstüne dünya düşmüş ve üzerinden geçmiş gibi hissediyorum.
Adısı bahar alerjisi ilaveli soğuk algınlığı + farenjit imiş şuan ki durumumun(hastalığımın).
Ve bronşite çevirmek üzereymiş :D
Bu halde hikayenin devamını yazacak olsam herhalde hikayenin yolu hastaneden ve şifahaneden geçer arkadaşlar.
Hatta mümkünse 40 gün uzanıp dinlenir kahramanlarımız :) Yani konforun dibi olur hikayenin gidişatında :)
O yüzden iyisi mi siz bana biraz daha zaman verin hem bedenim hem de aklım iyileşsin.
O zaman etkileyici ve arkası yarın tarzında ve tadında çıldırtacak sonlarla yazabileyim.

Söz en kısa zamanda yazacağım, gerçekten söz. Yalan değil :)

Dip Not: beni merak etmeyenler, nerede bu kız yaşıyo mu, öldü mü demeyenler hepinizin yüzüne bir sürüm hapşırık gönderiyorum :)

Nursalkımın..

5 Nisan 2012 Perşembe

Kaçtı/m Kaçılacak Ne Varsa!!!



Kaçtım kaçılacak ne varsa sevdaya dair..
Yürüyüp gittim gözlerinin bilinmezlerinden,
Üstüne basa basa tüm hareli düşlerimin,
Geçip gitti her şeyden kalbi kırık bir şair..!

Oysa öğrendim ben büyütülen her çiçek solmuyor gönülde..
Kestiğim her dibi yenmiş hayallerin, heveslerin yerine,
Ayaz bir gecenin kollarında yeniden doğuyor hayat!

Yağmura karışan mehtabın tadında yüreğimin aman kıyılarına vuran ışık,
Üstü örtülü gecelerime bir bir firar eden yıldızlar gibi uçuşuyor gözlerimden..
Geçmişin üstüne çektiğim sünger damlatırken anılarımı kalemimden,
Şimdi yaşam savruldu bedenimde, sorma dünyam neden böyle karışık!

Teselli kâr edip avutamazken yarım yamalak geleceğimi,
Tuttum kaybolmuş ruhumun solgun ellerinden,
Akıttığım her damla gözyaşıyla hesaplaşıp,
Acılarımın üstüne yeni bir ben yaptım geriye kalanımdan!

Ve sonra isyanına kanat gerdiğim ne varsa yakıp yıkarak,
Kahredişlerimden sıyırdım nutku tutulan  kelimelerimi!
Kimseye anlatamadım sustum hep içimde çürüyenlerimi,
Ve saklanıp bir tebessümün ardına kalbi kırık bir çocuk gibi,
Yeni bir dünya kurdum üstü tozlanmış küllerimden!

Ve gönderdim bir sevgiliyi taşlar batırdığı bağrımdan!
İzlerinin tadına varmışken kanayan günlerim,
Tutamadım içleri kanayan avuçlarından...
Tutup gayrısına saldığım dertlerimin ardında,
Durdurmadım ruhumda feryat eden sedayı,
Mevlayı çağırdım yüreğimde ki yangından!!!



05.04.2012 // Nedensizlerden..

Nursalkımın..

4 Nisan 2012 Çarşamba

Gittin Gideli..!




Beni bir gecenin kollarına bırakmıştın yapayalnız...
Döktüğüm göz yaşları olmuştu kara geceye yıldız..
Üzülme affettim ben seni,
Affedemediğim içimde ki sevgili..
Ve sana içimden güller büyüttüm..
Korkma solmazlar yokluğunda,
Gözlerimle suluyorum sen gittin gideli..

Yalnızlığın koynundan.. // 2007


Nursalkımın..

3 Nisan 2012 Salı

Hadi Kalk Sevdam.. // 2006



Hadi kalk sevdam, bir gün batımı daha.. bir kara akşam seyri daha…
Deniz kokan bu hava her iç çekişimde ciğerlerimi biraz daha yakıyor.. Hüzün buharlanıyor gözlerimde, tutmasam yağmur olup yağacak sanki…
Hadi sevdam kalk… Meltemini coşturduğun yüreğin, bu sefer matemlere mahkûm…
Sende her suçlu gibi boynunu büküp cezanı çekmelisin belki de…
Senin suçun en ağır olanı;
‘sevmek…’
Nasıl masum bir edayla bakarsın hala gözlerime.. Dedim ya senin suçun en ağır olanı!
Hadi kalk sevdam bu mevsimden göçme vakti, bilirsin biz sıcağa alışık değiliz, hep hazandır bizim mevsimimiz, hep hüzündür gitmelerimiz..
Hadi kalk… Bir kopuş daha gerçekleşmeli bu bahar kendi yüreğimden…
Sessizliğin çığlıklarına kulak asmamız, ve o sessizlikle ağlamamız lazım… Biraz utanmamız, biraz hoyratça esip biraz da susmamız…
Hadi bu deli poyraz alır gider yoksa bizi… Bak duydun mu bu sesi… ardında bıraktığım yüreğimden esen deli poyrazın izi..
Hadi kalk sevdam! bu akşamın mateminden gecenin karanlığına yol alma vakti geldi..
Hadi kalk bak vakit gitme vakti…
Kalmak mı? Delirdin mi sen başI garip sevdam?
Sığıntı misali taşımaz bizi bu yelkenli, hadi artık bak vakit göçüp,
gitme vakti…
Bırak ardında bir damla gözyaşının tuzu kalsın, tadı dudaklarına indiğinde, çatlaklarının arası sızlasın..
Bırak bu soğuk yağmur senden sonra toprağına yağsın.. Hadi kalk artık sevdam!, bırakalım bizim ardımızdan mutluluklar ağlasın!
hadi artık kalk..
Bırak bizi uğurlayanlar ağlamasın, bırak herkes masum kalsın, bizi suçlu yapan bu şey utansın…
Hadi kalk bak vakit gitme vakti, ne varsa ardında bırakıp göçme vakti…
Hadi sevdam artık bitme vakti...



_________________________________

Sevgili Şirinem, bu gün çok yoğun olduğum için post açmayacaktım ama o güzel yorumu okuyunca sırf senin için ekledim. Çok teşekkür ederim canım benim. Güzel gözlerine ve güzel yüreğine sağlık.


Nursalkımın..

2 Nisan 2012 Pazartesi

Mim-i Mani



Sevgili HuyumKurusun  ve Kuulumsu arkadaşlarımın mim'ine cevaben bende nacizane bir karalama yapmak istedim. Umarım hoş ve sizleri eğlendirecek şeyler çıkar :)

1.Sevdiğiniz bir kişiye olan duygularınızı maniyle ifade ediniz.(İlla erkek arkadaşınız olması gerekmez.Sevgi çok genel bir kavramdır.Arkadaş,dost,anne,kardeş vb)

Çok özledim seni gülüm,
Varlığın güzeldi de
Şimdi yokluğun sanki ölüm.

2.Sizi gıcık eden ya da  sinir eden bir olayı ya da kişiyi konu ederek yazınız.

Hep kendin yaparsın,
Sürekli işleri bozarsın,
Okların yüzü dönünce sana
Suçu hep başkalarına atarsın!

3.Sizin için olmazsa olmaz bir eşya, program vb. için yazınız.

Benim dertlerimi ifşa ettiğim bloğum,
Sırlarım hep sen de, sen sanki benim soluğum!
Kimi kıskanır seni, kimi de yerden yere vurur.
Boş ver geriye kalanı, benim mavera yolculuğum..

4.İstediğiniz bir konu hakkında yazınız.

Canım sıkılıyor bu gün her şeye,
Sanki migrenim acayip tutacak yine!
Bıktım her türlü doktordan hastaneden,
Ben bu hayatı oynamıyorum banane !


5.Bir blogger seçiniz ona atışma tarzı bir mani yazınız.

Ah saçları yağmurlu, vah saçları yağmurlu,
Zorla açtırdım sana kapattığın o eski blogu,
Üşengeç misin nesin hiç yazmıyorsun postu, :)
Bir gün gelip Ankara'da dibinde alınca ben soluğu
O zaman göreceksin sen saçındaki yağmuru  :P:P:P




Çok atmasyon oldu ama idare edin artık. sevgili Huyu Kurumayasacı ve hep kuul kalacası arkadaşlarım, günüme renk kattığınız ve beni mimlediğiniz için teşekkür ederim. Bu postu okuyan ve YORUM YAZAN herkesi mimliyorum. Okumaya gelicem ona göre heee :)


Nursalkımın..

Neden..?




Kaç zaman oldu?
Kaç gün, kaç gece, kaç saat hükmünü yitirdi özümüzde ..
Oysa bekledim seni hep bir kapı eşiğinde ..
Gelip sevilmeyenlerimi sev, görünmeyen hicranlarımı öp ve beni iyileştir diye ..

Neden gelmedin?
Neden ısıtmadın üşüyenlerimi?
Neden silmedin gözüme düşen çiğ tanelerini?
Neden kurulamadın kalbimin puslu buğusunu?
Neden almadın kasvetli ruhumun tozunu?
Neden kırmadın grurdan kabuğumu?

Sen beni bulasın diye saklanmıştım bir kalemin ucundan akarak kelimeler arasına?
Neden okumadın cümlelerimi, neden arayıp bulmadın harfler arasında beni???
Oysa bir mülteci olarak sığınacaktım yüreğinin gizli bahçelerine,
Yıkayacaktım bedenimin kirlerini sevgi şelalende?
Korkularından arındıracaktım en başı boş emellerimi..

Söylesene neden kabul etmedin hüznümü?
Neden vefalı bir toprağın tohuma açması gibi kucak açmadın bana?
Neden sana gömülmeme izin vermedin?
Neden çiçek açmalarımı engelledin?

Oysa sen suçlusun!
Ben çok yorgun gam yolcusu çalmıştım kapını,
Uyumak istemiştim gözlerinde ..
Mecalsizliğimi eritmek istemiştim denizlerinde ..
Kana kana içmek istemiştim seni sadece!!!
Zamanı sana bağlayıp gülüşlerine tutulmak saatlerce..

Söylesene neden izin verdin tükenmeme?
Neden tutmadın asi varlığımın perçemlerinden?
Neden onarmadın yüreğimin hırpalanmış saraylarını?
Neden okşamadın çocuk düşlerimin başını?
Yazık ettin bana!

Oysa sen! Sen  küskün firari,
Tutmalıydın ellerimden, dokunmalıydın parmak uçlarıma ..
Beni hapsetmeliydin tenine, ruhumu kenetlemeliydin yüreğine ..
Tebessümler fısıldamalıydın dünlerime ..
Umut ekmeliydin bu günlerime..
Sır olup yeşerebilirdin bende ..
Oysa sen griye çaldın bedenimde..
Kızgınım sana! Kırıldım çok!!!

Sen,
Sen sert bakışları gözlerimi delip geçen adam!
Kırık kanatlarımı öperek iyileştirmeliydin,
Maveraya uçurmalıydın beni ..
Yarım kalanlarımı tamamlamalıydın,
Sonsuzluğa açılan, derin bir meçhule uzanan kapılarım olmalıydın ..
Sen hem başım hem sonum olmayıdın!!
Oysa çok çabuk pes ettin ve hemen kaçıp gittin!!!
Sen gittin ve beni mahkum olduğum yalnızlığa bir başıma terkettin..
sen gittin,
SEN GİTTİN VE BEN BİTTİM....


Nursalkımın..