27 Mart 2014 Perşembe

HİKAYE- AŞK Neydi..?

Resim-Seyid ÇOLAK


(Hikaye iki yada üç bölümden oluşacak. aslında başlarken planım bir idi ama yazdıkça uzadı arkadaşlar. Affınıza sığınarak içimde ki yazma özlemimi gideriyorum. Şimdiden herkese cümlelerime tahammül edip okuduğu ve düşüncelerini bana bildirecekleri için teşekkür ediyorum. )

AŞK NEYDİ..?

Sırtını kapıya yasladığında halsiz ve tükenmiş hissetti kendini..

İçinde ki bu çelişki, bu tükenmez ve hadsiz duygular tüm dermanını alıyordu. Evet yapmalıydı, artık buna bir son vermeliydi! Canı ne kadar çok yanarsa yansın bunu sadece minik kızı Gülce için yapacaktı. Bu dünyada ki tüm sığınaklar kirli ve zalim olsa da bir tek yavrusunun masumluğu yetiyordu bu işe bir nokta koymasına.

Usulca ve isteksiz hareketlerle dayandığı yerden sıyrılıp çaldı Efdal Bey'in kapısını. İçeriden gelen "Gel! " sesini duyunca şöyle bir çeki düzen verip kendine, içeri girdi vakur adımlarla.

-"Buyur kızım, hoş geldin, bir şey mi isteyecektin?" derken ki ses tonundan Efdal Bey'in canının bir şeylere sıkkın olduğu belliydi.

Zeynep bu duruma aldırmadı, hafifçe silkinip içinde kalan son güç ile ;

-"Efendim, artık Tuna Bey'in röportajlarına gitmek istemiyorum, lütfen yerime başkasını verin." dedi, sesi titrek ama kararlı bir eda ile çıkmıştı.

Efdal Bey gözlerini önünde ki dokümandan kaldırıp neredeyse burnunun ucuna inmiş olan gözlüklerinden Zeynep'e doğru çevirdi. Şaşırmış gibiydi.

-"Peki kızım, bu zaten son olacağa benziyor." dedi. Yorgun ve üzgün bir sesle..

Zeynep, Efdal Bey'in tam olarak ne demek istediğini anlamamıştı tam "Neden?" diye soracaktı ki, Efdal Bey'in telefonu çaldı.

Efdal bey istemsiz bir hareketle ahizeyi kulağına götürdü ve ;

-"Efendim, evet evet öyle demiştik ya, bu akşam ki yayında konuğumuz o olacak. Detayları mı? Her zaman bu tür şeyleri neden benim düşünmem gerekiyor! Sizlerin işi ne orada anlamadım ki!" diye cevap verirken Zeynep neredeyse ilk defa bu kadar kızgın görmüştü onu.

Efdal Bey, konuşmasının gidişatından telefonun baya uzun süreceği anladı. Bu yüzden bir yandan konuşurken bir yandan da eliyle Zeynep'e nazikçe daha sonra konuşuruz anlamında başını işaret etti..

Mesaj alındı ve Zeynep, geldiği gibi ürkek adımlarla Efdal Bey'in "zaten son olacak" laflarını beyninde sorgularken afallamış bir şekilde kapıdan çıktı. Acaba müdürü "zaten son" derken ne demek istemişti.. 

Neyse önemli değildi, önemli olan Zeynep'in istediğini elde etmiş olmasıydı, nihayet onu son defa kitabının imza kampanyasında yapacakları röportajda görecekti ve ondan sonra kendi yoluna devam edecekti. İçi burkuldu Zeynep'in.. Başını iki yana salladı ve kendini yapacak olduğu röportaja hazırlamak üzere arabaya doğru gitti. Garip olan bu sefer sohbet konusunu bilmeden gidiyor olmasıydı. Sohbetin konusunu da umursamıyordu açıkçası tek istediği biran önce sona ermesiydi!

Yapacakları son röportaja, yasak aşkına atacağı son kaçamak bakışlarına doğru yol alırken içi acıyor, nefesi kesilecek gibi hissediyordu. Karışıktı, bir tarafı rahatlamış bir tarafı ise ateş alev yanıyordu.

Nihayet vardıklarında, imza salonundan kıyamet gibi alkış sesleri yükseliyordu ve biraz sonra onun sesi duyuldu, aşk hakkında bir şeyler anlatıyordu. Demek ki bu gün ki röportajın konusu AŞK'tı.. 

Zeynep içinden "Günün anlam ve önemine pek bir uygun olmuş" diye geçirirken bir yandan da kimseye belli etmeden gözlerini devirdi. Nasıl bir tevafuktu bu böyle. 

Salona geçtiklerinde, konuşmasını bitiren Tuna'ya elinde ki mikrofonu uzattı. "Kahretsin!" diye geçirdi içinden, yine elleri titriyordu. Neredeyse dört yıldır Tuna'nın, kanalına dair tüm röportajlarını o yapıyordu alışmış olması lazımdı ama bu adamın karşısında bir türlü heyecanına engel olamıyordu. Bir yandan soracağı soruları düşünmesi gerekirken o her zaman ki gibi Tuna'yı ilk gördüğü günü anımsadı. 

O gün kalbi nasıl da kırılmıştı, eşi Murat'ın kendisini aldattığını daha yeni öğrenmişti. Üstelik kızları Gülce henüz altı aylıktı. Gözleri ağlamaktan şişmiş olsa da görevini yerine getirmek üzere Tuna ile röportaja gelmişti. Zira kafasını dağıtmak için yapabileceği tek şey buydu.

Tuna ile olan ilk röportajı belki de o gün aklına hücum eden ölüm duygularını bastırmasına ve hayatında bir dönüm noktasına vesile olmuşu.

O gün Tuna, çocuklardan bahsediyordu, annesinin kanatlarına ihtiyacı olan çocuklardan. Zira kendisi de annesini henüz bebek yaşta kaybetmiş ve yıllar geçse de ona olan özlemini hiç bir şekilde bastıramamıştı.

-"Nasıl ki bir çocuk, annenin uçmak için lazım olan kanatları ise, anne de bir çocuk için hayatta cesur olabilme parçasıdır, annesi olmayan bir çocuk hayatına hep bir-sıfır geride başlar, hep bir yanını eksik hisseder. Bu yüzden anne ne olursa olsun tüm sıkıntılarını evladında unutmalı ve hep onun yanında olmalıdır. Ve beyler size sesleniyorum, ne sebeple olursa olsun eşinin kalbini kıran bir erkek zalimdir." diye anlatırken bir yandan samimi ve sıcak bakışları ile Zeynep'e hoş geldin işareti yapmıştı. Ne garip bu kadar yoğunluğun ve insan kalabalığının arasında onun geldiğini fark etmiş ve selamlamayı ihmal etmemişti.

Konuşması bittikten sonra Tuna elinde bir bardak çay ile gelmiş ve Zeynep'e uzatarak "ne olursa olsun bir anne ağlamamalıdır. Hoş geldiniz." demişti.

Zeynep şimdi bunları düşünürken birden irkildi, nasıl olmuştu da o gün Tuna onun bir anne olduğunu bilmişti. Ne garip bir adamdı, her zaman ihtiyacı olan konu üzerine konuşurlar ve Zeynep de bunlardan kendine pay çıkararak hayatına devam ederdi. Bu yüzdendi ne kadar kızsa da eşinin ihanetini affedişi. Ama bu konuşmalarda Zeynep'in görmezden gelmeye çalıştığı bir şey daha olmuştu, içten içe Tuna'ya farklı bir gözle bakmaya başlamış ve ona deliler gibi aşık olmuştu. Her röportajında umursamaz tavırları arasından kaçamak bakışlar göndermişti ona. Bir kaç defa gözleri aşık olduğu adamın gözleriyle buluşmuş ve karşılığında içten tebessümler almıştı. Çoğu kez acabalar geçirmişti aklından Zeynep, "Acaba o da beni fark etti mi?" diye kendine sormuştu kendine defalarca...


Zeynep öylesine dalmıştı ki yanında duran kameraman arkadaşı Erhan'ın sesi ve dürtmesiyle ancak kendine gelebildi.

-"Zeynep abla, hadi, seni bekliyoruz." dedi sitemkar ve şaşkın bir sesle Erkan.

Zeynep, mikrofonu Tuna'ya doğru uzattığında ne soracağını henüz düşünememişti. fakat kelimeler kendiliğinden döküldü ağzından;

-"Sizce aşk nedir?"  aklına ilk gelen bu olmuştu, hem günün konusunu da uygundu. Nasılsa Tuna'nın son yazdığı kitabın adı da "Aşk NEYDİ?" değil miydi. Okuyamamıştı daha ama çok merak ediyordu  doğrusu. Sevdiği adamın aşkı nasıl tarif ettiğini, hangi kelimeleri seçtiğini deli gibi okumak istiyordu. 

-"Aşk imkansızlıktır.." dedi Tuna, gözleri buğulanmıştı, huzur dolu sesi Zeynep'in duygularını tarumar etmişti adeta.. 

-"Neden imkansız ki..?" diye kaçırıverdi ağzından Zeynep. Sebebini sorgulamakta neydi böyle, adamın sözlerini tamamlamasını beklemediğine pişman oldu, utancından yanakları al al oldu, nasıl bu kadar acemi bir davranışta bulunmuştu. "-Aptalsın kızım sen aptal" diye azarladı kendini içinden..

-"Çünkü aşk kavuşamamanın kamçısıyla alev alır, çünkü aşk hasretle perçinlenir.." derken Tuna salonda boş bir noktaya bakıyordu derin bir nefes aldıktan sonra devam etti ;

-"Aşk, kaçamak bakışlardır, o bakışların bir biri ile hem buluşması hem buluşmaması isteğidir.." bu sefer gözlerini Zeynep'in gözlerine dikip;

-"imkansızdır Aşk, peki imkansız aşk ile sevenlerin bakışları ihanet midir?" diye devam etti. 

-"İnsan bu duyguları için utanmalı mıdır kendinden?" Tuna hala Zeynep'in gözlerinin içine bakıyordu. Zeynep ise neredeyse şaşkınlıktan küçük dilini yutacaktı.

Tuna, ne demek istiyordu? Bu sözleri tüm salondakiler de duyuyordu ama içinden bir şey bu konuşmanın sanki ikisi arasında geçiyormuş gibi hissetmesini sağlamıştı.

-"Acaba" dedi,  "Acaba benim ona olan duygularımı biliyor muydu bunca zaman?" diye sordu kendi kendine Zeynep, şaşkınlığı gittikçe artıyordu ve sohbetin gidişatından endişe duyuyordu. 

Tuna, sanki Zeynep'in iç sesini ve kendine sorduğu soruları duymuş gibi kibarca gülümsedi ve sözlerine devam etti..

-"Elinde olmadan aşık olur insan, önemli olan kirletmemesidir aşkını, kaçamak bakışlar ile sevdiğini yoklaması bence ihanet değildir.. Ama insan nefsi işte, bir yere kadar tutabiliyoruz! Bazen önüne koyulan engelleri taşmak ve coşmak istiyor duygular." derken yutkunup duraksadı, bakışlarını bu sefer Zeynep'ten ellerine, dikkatini de kendilerini dinleyen kalabalığa çevirdi.

-"Evet, bazen bende soruyorum kendime 'Aşk neydi? neredeydi?' diye. Ben bu gizemli sorunun cevabını buldum, bir gümüş diyarında, bir tutam çiçeğin yaprağında, bir avuç yoksulluğun kokusunda buldum!" Bu cümleler ağzından dökülürken, gözleri parlamış ve coşmuştu Tuna.

-"Dostlar, nihayet ben cevabımı buldum.. " diye şevkle sözlerine devam ederken, tekrar yutkunup bu sefer bakışlarını semaya doğru çevirmişti..

-"Kavrulduğum gecenin yokuşlarında, bir yudum aşk diye dilenirken, çaresizlikler ile kamçılanıp, Aşk'ımdan kıvranırken, buldum.." bu sefer sesi aciz bir fısıltıya dönüşmüş ve neredeyse susmuştu. 

Zeynep, duydukları karşısında şok olmuştu, bu adam sanki onun yaşadığı çelişkileri ve acıları tarif ediyordu. Salonda kopan alkış kıyameti sanki boş bir fısıltı gibi geliyordu Zeynep'e.. Bu adamı neden sevdiğini bir kez daha anlamıştı. İçinde sel olup giden keşkeler ile bakarken Tuna'ya gözlerinden süzülen bir damla yaşı sadece o fark etmişti belki de..

Ağlıyordu Tuna, belki hayatları gösteriden ibaret olan sanatçıların sürekli yaptığı gibi sadece bir gösteri ürünüydü onun gözyaşları. Zeynep yıllardır sanatçı diye nitelendirilen bir çok insanla muhatap olmuştu. Alışkındı sahte gözyaşlarına, sahte sevgi nidalarına.. Ama nedense Tuna onlardan farklıydı, sevgi dolu, mütevazi, gösterişten uzak sade bir insandı. Bu özellikler de onu bu kadar sevmesi için sebep olmuş diğer şeylerdi..

Zeynep, kendi iç dünyasında sorular ile boğuşurken Tuna kalabalığa ve Zeynep'e hitaben konuşmaya devam etti;

-"Yani aşk imkansızlığın koynunda, annesiz bir çocuk, aydınlığı olmayan bir gece, baharsız bir kıştır. Ama aşk, yüreği kıpırdatan tek duygudur, Aşk, aşktır." diyerek sohbetlerini noktaladığını ifade eden bir selamlama ile kendini oturduğu yerden geri çekti.

Tuna'nın son sözlerinden sonra yeniden bir alkış furyası koptu. Zeynep, tam o anda sevdiği ama imkansız olduğu aşkına artık ona son gelişi olduğunu ve hakkını helal etmesi isteğini söylemeye niyet etmişti ki Tuna'nın menajerinin anonsu ile birden duraksadı.

-"Üzgünüm ama tüm ısrarlarımıza rağmen Tuna nereye gideceğini açıklamıyor. Bu konuda son bir ısrarı hep birlikte yapalım dostlar." diyordu Hamdi Bey. Salonu adeta coşturdu.

Tuna, bu anonsun sahibine kırgın ama sakin bir ifade başını sağ yanına eğerek baktıktan sonra oturduğu yerden kalkıp, menajerinin yanına gitti ve elinde ki mikrofonu alarak ;

-"Sizleri çok seviyorum, sizlerle birlikte olmak inanın benim hayatımın tek arzusu zaten. Ama bu dünyada olmasa bile bir kez daha buluşacağımız o mahşer günü iple çekeceğim. Bu gün, o gün yanımda sizlere getireceğim diğer dostlar ile buluşmaya gidiyorum. Lütfen hakkınızı ve sevginizi helal edin, benden sizlere ne kadar hak var ise hepsi helaldir.." dedi ve sakin adımlarla, arkasından yapılan tüm çağrılara aldırış etmeden kendisine ayrılan odaya doğru gitti...  


╰☆╮DEVAM EDECEK 

╰☆╮



Nursalkımın..

21 Mart 2014 Cuma

Sende Biteceksin Bir Gün..



Ey benim yorgun ve soğuk bakışlı yarim...
Beni bende terk edip, maziden salınan özlemleri de unutarak..
Ayağında dünyanın kasveti prangalar olacak bir gün..
Ve tenimi ardında bırakıp kara kışlar misali, sende gideceksin bir gün...

Ey benim elleri ellerime düğümlenmiş sevdalım..
Bağları baharından, derin bir toprağın incisi..
Ey benim yeşil yapraklı göçmen diyarım..
Ey benim ölüm kokulu, kara toprağım..
Ve gözlerimde ki buğuyu silip busenle, sende gideceksin bir gün..

Ey benim başı dik, bakışı  dumanlı can-yarım..
Aşk öyle bir perçinlenecek ki ruhuna, kuşlar misali..
Kanadının taşıyamayacağı bu ağır yükle,
Kara bulutlar misali fırtınalara süzülecek, sende gideceksin bir gün..

Ey benim, adı ezelde adıma yazılan dünya hanım..
Issızlık hasretle birleşecek, üstüne derilecek en yorgun buhranlardan..
Ne baharlar üstelenecek aşkımızın katlini, ne yağmurlar..
Mevsimlere boynunu büküp, küskünlerin gamlı yüreğinde,
Canı bedenden alıp, sende gideceksin bir gün..

Ey benim Karadeniz misali dalgalı ve hırçın poyrazım..
Yeminlerimiz tükendiğinde aşkın kudretli yokuşunda..
Bileceksin ki meşk yetmeyecek nefes almaya..
Tutup çam kokulu nefesini, sende gideceksin bir gün..

Ey benim zincirlerden müstesna hür cananım..
Bir gün adına aşk denilen bu tutsaklık yakacak canını..
Kalandan habersiz, yüklenip küfene yollardan yorgunlukları..
Ağır ve mağlup bu meczupta, sende biteceksin bir gün..

Ey benim gecesi gündüzüne denk günüm,
Ey benim dikeni yare olmuş, açamadan solan gülüm..
Ey benim zehrim, şifam, derdim hem dermanım..
Gün geceye neşrettiğinde yavaşça ışıklarını,
Şafak sökerken aşkımı yüreğinden,
Bil ki geride kalanda, can yakan acılı bir sır olup,
Sende gideceksin bir gün..


21.03.2014 // Hissizliklerden, kaybolmuşluklardan, çaresizliklerden..
21.03.2014 en uzun gecelerden, en uzun gitmelerden, en UCUZ anılardan...







Nursalkımın..

20 Mart 2014 Perşembe

Bam Teli 2..



Uzun ve uzun günler geçmiş son yazışımın ardından..
Hayat öylesine hızlı ve yoğun akıyor ki, çoğu zaman yolumu kaybediyorum..
Düşünmeye/yazmaya vakit bulamayacak kadar kendinden geçmiş dolanıyorum..

Aslında içimde ne nehirler çağlıyor..
Aslında ne kelimeler, ne sözcükler biriktirdim içimde...
Aslında ne hazin hikayelerden dipnotlar edindim akıl kıyılarına..

Karma karışık ideolojilerin kapanında kısılmış bir halde,
Bilseniz ne insani isyanlarımı bastırdım yüreğimde...
Zaman denen garip bilinmezlik, salise salise silinirken hayat mevziimden,
Menzil nere? Yol nereye?

Bu gün kulağımda bir kulaklık evden işe yola koyulmuşken, bir şarkı ilişti kulaklarıma..
Notalarından ziyade, sözleri çalkaladı içimde ki buhranı..
Kaybolmak istedim, belki de satırlar arasında dizeklere kur yapan bir nota olmak istedim..

Basma sakın bamtelime, yaralıyım zaten tuz biber ekme demek istedim yanımdan geçip giden her faniye!
"Bakışalım konuşmayalım, kalpten kalbe yol alalım istedim.."

Saman alevi gibi, bir kıvılcım yeter BİZ'e ve eğer tutuşursak KÜL oluruz yana yana, yan yana..
"Bakışalım konuşmayalım, kalpten kalbe yol alalım istedim.."

Reva değil ne sana ne bana, gel hadi dümeni kıralım aşkın masalsı kıyılarına..

Kördüğümüm! (Ne kudretli ne devasa bir hitaptır bu),
Ömür törpüsü bu galeyan, bu oyunlar..
Ömür törpüsü bu yaşanmışlıklar..
Eğrisi doğrusu var sanan, keskin geçimler, keskin seçimler yapan insanlar bal gibi yanılıyor evet..
Her şer müsavi, her hayır müsavi..


Yol yakınken gel dönelim, dipsiz kuyudur aman...
Düşersek, tutunamayız..
Düşersek yorulur nefes alamayız..
Düşersek hapı yutarız inan..

Kördüğümüm, yar..
Kelimelerin bağladığı kaderimize gel bir bakış sür..
Bu dünyada her gerçek biraz masivadan geçiyor..
Gel karışalım, gel..

Maveralarda yolsuz bir yolcu olalım..
Çöllerde ki kum taneleri gibi..
Yanalım güneşe.. Yakalım..

Yol yakınken gel, dönelim..


// Bir şarkının ateşinden, tesirinden. 20.03.2014 -

Dip not: Bu şarkı neden bu kadar etkiledi bu gün beni?

Nursalkımın..

Bam Teli..




Basma sakın bam telime
Yarama tuz biber ekme
Üzeriz bir birimizi sonra
Yakışır mı böylesi bize?

Bakışalım konuşmayalım
Kalpten kalbe yol alalım
Boş yere tadımız kaçmasın
Sevişelim savaşmayalım

Reva değil, ne sana bu ne de bana
Gel hadi dümeni kıralım aşkın kıyılarına
Saman alevi gibi bir kıvılcım yeter ona
Tutuşursak eğer geç olur, kül oluruz yana yana

Kördüğüm, ömür törpüsü bu oyunlar
Eğrisi doğrusu var sanan
Bal gibi de yanılıyor inan
Yol yakınken gel dönelim yar
Dipsiz kuyudur aman
Düşersek hapı yutarız inan

Sanma ki sonunda zafer var
Sanma ki yanına kalır kar
Haklısı, haksızı yok ki bunun
Ateş düştüğü yeri yakar

Nursalkımın..