31 Mayıs 2014 Cumartesi

Yagmur..


Koca bir sehrin karanlik sokaklarinda,
Bu gece, Iyi ki yagmur var..
Iyi ki var, yanagimda ki damlalar..
Islak bir kalabaligin anlamamasi icin,
Gozlerimden suzulen huzunlerimi...
Yagmur var..
Gozlerimden yagar..


Tek bir teseliye ihtiyacim var..!

Nursalkımın..

29 Mayıs 2014 Perşembe

ÇOCUK..!


Fotoğraf - Seyid ÇOLAK

Dalları yavaş yavaş kurumaya duran, yaşlı koca çınarın gövdesine yaslandı. Artık tahammül edemeyeceğini düşünüyordu. Heybesinde biriken isyanlar, artık taşınmaz bir yük halini almıştı. Huzura öylesine muhtaçtı ki.. Etrafına bakındı, kuru bir yalnızlık.. Koca bir kentin, koca bir sokağında, etrafından gelip geçen yüzlerce sığ bedenin içinde nasıl bu kadar yalnız olabilirdi? şaşırdı..
Gözlerini yumdu, ellerini uzattı..
Ölümü andı, sonra çocukluğunu..
Hayallerine de uğramak istedi, düşünceleri beyninin her bir tozlu rafını aradı, her bir köşeye baktı.
hayalleri kaybolmuştu? 
Nasıl olurdu?
Sonunda umutlarının onu tükettiğini anladı.
Koca kara bir boşluk..

Kaybetmişti, hayata dair bir sıfır yenikti artık!

Ürperdi, ellerine dokunan küçük bir el hissetti..
Gözlerini açmak istemiyordu ama göz kapaklarına hükmedemediğini hissetti..
Buğulu bir görüşün ardından yavaş yavaş netleşti her şey...
Burayı daha önce görmüştü, ama nerede?
Etrafına bakındı.. Ahhh, bu kırmızı küçük bisiklet, bu sarı saçlı rengarenk elbiseli bebek..
Tam da aklımın ucunda, bir yerden hatırlıyorum sanki..
Sonra hala uzattığı ellerine dokunan ellerin sahibi..
Küçücük şirin bir kız çocuğu, ama sanki kalbi kırılmış gibi bakıyor...

-Sende kimsin çocuk?

-Özlem duyduğun çocukluğun?

-Nasıl yani?

-Hani hep diyorsun ya yeniden çocuk olabilsem diye..

-Evet, ama..

-İşte geldim..

-İyi ama ben böyle istemedim ki?

-Fark eder mi? Bak acılarından kaçtığın çocuk halin tam karşında? Buradayım işte!

-Ama çocuk, acılarım hala yanımda, heybem hala ağır gibi..

Oda ne gerçekten sırtında koca bir heybe var ve heybenin içerisinde de siyah, kıvranırcasına hareket eden cisimler...

-Ah çocuk, bu ne böyle?

-Korktun mu?

Çıkarmaya uğraştı ama sanki yapışık gibiydi heybe ona, bir türlü başaramıyordu.

-Bu şeyi neden sırtımdan çıkaramıyorum?

-Boşuna uğraşma büyük! Onlar senin sancıların, ağrıların, kalp kırıkların.. Kısacası kaçtıkların..

-Korkuyorum çocuk, söylesene şimdi ne yapmam gerek?

-Bana mı soruyorsun? Ben küçüğüm unuttun mu?

-İyi de baksana her şeyi biliyor gibisin..

-Hayır ben senin hiç bir şey bilmediğini sandığım çocukluğunum. 

-İyi de nasıl bu kadar ukala konuşuyorsun o zaman! Bal gibi de her şeyi anlıyorsun.

-... 

-Çocuk cevap versene neden hala sırtımda bu yük! Sana döndüysem madem bunların da gitmesi gerekmez mi?

-Aslına bakarsan onlar benim yüklerim!

-Nasıl yani, senin böyle büyük dertlerin yoktu ki?

-Hımm, sen bizim yaşadığımız hayal kırıklıklarını unuttun değil mi? 

-Ne?

-Unutmasaydın neden sürekli buraya dönmek isteyesin ki?

-İyi de çocuk, kim kıydı sana? Sen daha çok küçük değil misin?  Offff.. Kafam karıştı, hiç bir şey anlamıyorum..

-Gel benimle hadi! dedi çocuk. Tuttuğu büyük ellerin sahibini çekiştirerek bir pencerenin önüne getirdi. Pencereden baktıklarında sanki bir filmi izler gibi hayatını izledi büyük.

-Bunlar..

-Bunlar bizim anılarımız, iyi, kötü yaşadıklarımızın hepsi..

-Ama ben onların çoğunu hatırlamıyorum ki, nasıl bu kadar şey yaşamış olabilirim.

-Evet hatırlayamadığını biliyorum, zaten bunların hepsini hatırlayacak olsaydın, sırtında ki heybenin şuan olacağı boyutu bir düşün.

Sırtına döndü baktı, gerçekten de şimdi sırtında olan yük, tüm hayatı boyunca yaşadıklarının toplamı yanında nokta kadar küçük kalıyordu.

-Hiç bir şey anlamıyorum çocuk, ne demek istiyorsun...

-Bu acıları sırtında tutan sensin, bırak gitsin... Bak burada ki yaşanmışlıklara, onlar gibi şimdi ki acılarını da UNUTABİLİRSİN..!

-Ama ben bunu nasıl yapacağımı bilmiyorum ki çocuk.

-Ben biliyorum, şimdi bana sığınmaktan vazgeç. Lütfen gerçekten büyümeyi öğren.

-Zaten büyük değil miyim? Başka nasıl gerçekten büyüyebilrim ki? Dediklerinden bir şey anlamıyorum çocuk..

-Yaşayacaksın büyük! Acılarından kaçamazsın, o yüzden yaşayarak tüketeceksin. Kanayacaksın, ağlayacaksın, ölür gibi canın acıyacak!

-Sus çocuk istemiyorum, o kadar acıya dayanamam, sus lütfen korkuyorum!!!

-Hayır!!!! Baksana bu güne kadar dayandım ben, Biz dayandık!  Hatırlasana bebeğimiz kaybolduğunda nasılda büyüktü derdimiz. nasıl büyüktü özlemlerimiz! Ama geçti her şey, alıştık ve unuttuk.

-Evet ama o basit bir bebek kaybıydı şimdi ki dertlerimle kıyaslanamaz bile! 

-İyi de büyük! O zaman dertlerime karşı bende çok küçüktüm.. Yani senin için bir bebek kaybı olabilir ama benim için çok zordu, tüm dünyamı kaybetmiş gibiydim. Yarına dair hayallerimi kaybetmiştim!..

-Yarına dair hayallerin mi? Nasıl olur çocuk?

-Oysa kaybettiğim günün ertesi onunla birlikte parka gidecektim, sonra annemin verdiği artık bezlerden ona elbiseler dikecektim! Ama bebeğim kaybolunca bütün hayallerim yıkıldı!

-Hiç böyle düşünmemiştim çocuk, ben sandım ki?

-Evet sen hep yanlış sandın büyük! Çocuk olsan da canın hep yanacak! O yüzden katlanabilmeyi öğrenmelisin! O yüzden kaçmayı değil çarpışmayı öğrenmelisin. Büyümelisin büyük, bedenen değil ruhen büyümelisin, bizi artık büyüt. Beni artık özgür bırak büyük!!!

-Büyümeliyim..


İçi ürperdi.. Görüntüler tek tek kaybolmaya başlamıştı.

-Büyümeliyim çocuk, korkuyorum ama büyümeliyim..

-.... 

-Çocuk büyümeliyim değil mi?

-Çocuk neredesin? Ahh her şey neye gitti?

Göz kapaklarının ardına sakladığı koyu ve güvenilir karanlık geri döndü. Yavaşça açtı gözlerini, önce hala dokunulduğunu hissettiği avuçlarına baktı, yağmur tanelerinin avuçlarında dans edişi, sırtını yasladığı ağacın güven veren hissi, ılık ılık tenini okşayan rüzgarın hışırtısı. Çocuk gitmişti, ama o küçücük boyuyla verdiği kocaman güven hala ellerindeydi.. Yüreğindeydi...

-Büyüyeceğim...




// 29.05.2014 iş yoğunluğumdan ve yorgunluğumdan gelemiyorum. Merak edip soran arkadaşlarım hepinize çok teşekkür ederim...

Nursalkımın..

22 Mayıs 2014 Perşembe

HİKAYE- AŞK Neydi..? (4.Bölüm)

HİKAYE - AŞK Neydi? 3.Bölümü okumak için buraya tıklayınız.

* * *

Aşk Neydi..?

Zeynep, Tuna'dan kendisine hatıra kalan kitabın kapağında ki bu satırları kaçıncı defa okuyordu. Kitap, günlerdir çalışma odasında ki masanın tam ortasında öylece duruyordu. İnternetten bir kaç defa kitabın yorumlarına bakmıştı. Çok beğenilmişti ve yorumlardan anladığı kadarıyla konu edilen muhteşem bir aşktı.

-"Uzak, kavuşulması imkansız bir aşkın satırlara yansıması.." demişti okuduğu bir yorumda okuyucu.

Kimisi kitabı okuduktan sonra günlerce kendine gelemediğini ve etkisinden kurtulamadığını yazmıştı. Tuna, nasıl bir aşkı anlatmıştı acaba, Zeynep deli gibi merak ediyordu.

Nihayet bu gün tüm cesaretini toplayıp, parmaklarını "AŞK Neydi?" yazan satırların üzerinde usulca gezdirdikten sonra, derin bir nefes alıp kapağı kaldırdı. Kalbi küt küt çarpmaya başlamıştı.

-"ALLAH'ım deliriyorum galibe." diye söylendi. Kalp atışlarının evin diğer odalarından duyulacağından emindi. Evde yalnız olduğuna şükretti. Gülce okulda, Murat ise işteydi. İkisi de akşama kadar yoktu. Zeynep iki aydır çok fazla bir şey yeyip içemediği için zayıf düşmüş ve patronu ve iş arkadaşları tarafından dinlenmesi için eve kovalanmıştı.

Yüzünde içten ve samimi bir tebessüm oluştu, birden Efdal Bey'in sözleri kulaklarında çınladı;

-"Kızı burada ölmeye niyetin varsa onu derhal aklından sil. Ben ölü bir muhabir istemiyorum. Şimdi git evine, güçlen, kılıçlarını kuşan ve eski Zeynep olarak geri dön." demiş ve itiraza mahal bırakmadan mecburi üç haftalık bir izin vermişti.

Hem yaptığı o son röportaj olay olmuştu. Milyonlarca hayranın gönlünde taht kuran kayıp "oyuncu ve yazarın" son görüntüsü ve sözleri kendi kanallarında yayınlanmıştı. Yayının yapıldığı gece reyting rekorları kırmışlardı. Bunda Tuna'dan o günden sonra menajeri Hamdi Bey dahil kimsenin haber alamaması büyük rol oynamış olsa da Zeynep'in usta muhabirliğinin de hakkı yenilemezdi.

Zeynep kendisi için imzalanmış olan satırları okumadan önce zihnini tüm düşüncelerden arındırmak istercesine geri yaslandı ve gözlerini yumdu. aklından her şeyi dilip Tuna'nın yüzünü düşündü. Ne tuhaftı bir türlü zihninde canlandırmayı başaramıyordu.  

Nursalkımın..