31 Mayıs 2012 Perşembe

BAŞLIK YOK, YANLIŞ OKUMADINIZ, GERÇEKTEN YOK..



Bu gün iş yerinde ki bilgisayarımı gereksiz dosya, resim ve verilerden arındırırken bir metin belgesi içinde başlığı ve tarihi olmayan bir şiir buldum..
Sanırım yine bir depreşim anıma denk gelmiş ve yazmışım..
Okuyunca kendime vay be ne yazmışım ama dedim :))))
Şimdi izninizle yayımlıyorum..
Her hangi bir başlık koyamadım, bu konuda fikir verebilirsiniz.
İyi olur yani :)))





BAŞLIKSIZ ŞİİR..



Yüreğimin müebbete tutuklu kaldığı vefasız sevgili..

Kır artık şu avare gönlüme vurduğun kelepçeleri..

Ne olur azad et artık hapsine mahkum ettiğin geceleri..

Uğrama artık, bana bırak dilimde yarım kalan heceleri...



Ey ömrümü benden çalıp giden gamsız ruh!

Her aklıma gelişin fütursuzca nefesimi kesiyor...

Senden kalan her hatıra beni bende katlediyor!

Baharlarımı yaktığından bu yana, günüme güneş doğmuyor..



Acımadan gözlerime, göz yaşlarıma hapsolan zalim!

Hiç mi vicdan kalmadı sende? Yeter ! Yeter bırak!

Tüketme ümitlerimden arda kalanları..

Yeter yüklenme üstüme, kalmadı ayakta duracak halim!



En masum rüyalarıma en acı ihaneti salan hain!

Ebedi aşkına mahkum ettiğinden beri beni hakim..

Dönmüyor artık dünyam, hapsoldum karanlığa,

Dolmuyor çilem çekmekle, ben yine ateşe talim...


Nursalkımın..

Son Sigara..! // Bölüm 14




BÖLÜM  1 // OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ..!



Ayak sesleri beyninde yankılanırken Bora kafasını kaldırıp büyük bir merakla gelenin kim olduğuna baktı.
Açık olan salon kapısından yansıyan ışık gözlerini kamaştırdığından kendilerine doğru gelen kişinin sadece siluetini seçebiliyordu ama siluet kendilerine yaklaştıkça midesine kramplar girmeye şakakları zonklamaya başladı.
Gelen kişinin yüzünü net göremese de tahmin edebiliyordu.

Zeynep Hanım Melek'in elini sıkıca tuttu, Tevfik Bey ağır ve vakur adımlarla salonda yavaş yavaş ilerlerken Zeynep Hanım'ın kalbi yerinden çıkacak gibi şiddetli atıyordu. Dizlerinde ki derman hafif hafif kayboluyor, tansiyonun yükseldiğini tahmin ediyordu.

Eşi bu nikaha karşıydı ve şimdi bu düğünü berbat etmek için gelmiş olabilirdi ama Tevfik Bey'in yüzünde çok farklı bir ifade vardı Zeynep Hanım eşinin aklından neler geçtiğini kestiremiyor ama korkuyordu da.

Melek ise yüzünde bir gülümseme ara ara göz ucuyla Deniz'e bakıyor ve göz kırpıyordu.

Deniz yüreğinde bir sıcaklık Tevfik Bey'in yanlarına gelişini izlerken Bora'nın elini sıkıca tutuyordu. Bora'nın diken üstünde oturur gibi dik bir hal almasından gerildiğini anlamıştı. ama kendisi hiç endişelenmiyordu.

....

-"Efendim.."
-"Tevfik Bey, merhaba.."
-".."
-"Ben, şey.."
-"Evet, sizi dinliyorum!"
Tevfik Bey telefonun bir ucunda gergin bir şekilde beklerken ahizeden çok tanıdık bir sesin -"Hadi Deniz, hadi." dediğini duydu.
-"Baba.."
Tevfik Bey ne olduğunu anlamaya çalışırken alnındaki kırışıkları ovuşturdu.
-"Anlamadım." dedi gerçekten de hiç anlam veremediği bu tepkiye..
-"Ben Deniz, Bora'nın .." devamını getiremedi Deniz, hem heyecanlı hem endişeli yanlış bir şey yapmaktan korkuyor ama cesaretini kaybetmiyordu.
Tevfik bey telefonda kiminle konuştuğunu anladı, bir an ne olduğunu anlamadan elleri titredi. Hiç tanımadığı biri kendisine baba demişti. O bu evliliğe şiddetle karşıydı. Oğlunun ney-düğü belirsiz bir kızla evlenmesini istemiyordu.
Ama ahizenin öbür ucunda ki kırılgan ses öylesine içten bir "Baba" demişti ki.. Bir anda altüst olmuştu Tevfik Bey'in tüm düşünceleri. Sert bir sesle konuşmaya çalışarak;
-"Buyrun Deniz." dedi Tevfik Bey.
Deniz midesinde uçuşan kelebekleri bastırmaya çalışıp olanca cesaretini toplayıp hiç düşünmeden kalbinden dökülen kelimelerle konuşmaya başladı..
-"Benim hiç babam olmadı biliyor musunuz? Ben çok küçükken kaybettim onları. Yıllarca hep bir baba şefkatinin hasretiyle yandım tutuştum. Evet size layık bir gelin olamam belki ama beni tüm kusurlarımla kızınız olarak kabul edebilir misiniz?" dedi. Ağzından çıkanları duymuyordu bile..
Melek Deniz'in kolunu büyük bir sevgiyle sıktı, gözleri dolmuştu. 

Tevfik Bey'in herkese karşı olan sert kabuğunu tek kırabilen insan kızı Melek'ti ve bu fikir Melek'in aklına gelmişti. Babası aslında yufka yürekli çok iyi bir adamdı ama her nedense başkalarına karşı sert ve dikta eden bir tavır takınırdı.

Tevfik Bey olduğu yerde donup kaldı, bir şeyler söylemek istiyor ama konuşamıyordu.
Karşıda ki ses öylesine içten, öylesine muhtaç konuşuyordu Tevfik Bey istese de karşı koyacak kelimeleri bulamıyordu.

Deniz içinde yanan aile hasretiyle konuşmaya devam etti;
-"Düştüğümde beni kaldıracak, yalnız kaldığımda sırtımı sıvazlayacak babam siz olur musunuz?" Sözlerini tamamlayamadan Deniz, gözlerinde ki yaşlar inci olup akmaya başlamış, sesi çatallaşmıştı. Ama aldırış etmeden  ağlaya ağlaya konuşmaya devam etti.
-"Ben yetimim, ama bu yetimliği dindirebilecek olan tek kişi sizsiniz, ömür boyu bu eksikliği yaşadım. Ne olur beni babasız ve kimsesiz bırakmayın. Lütfen." Deniz hıçkırıklarla ağlamaya başladığında sözlerini zor bitirebilmişti.

Tevfik Bey Deniz'in sözlerinden öylesine etkilenmişti ki bir türlü konuşamıyordu. Ne diyeceğini bilmiyordu gözleri dolu dolu olmuş, konuşsa ağlayacaktı neredeyse. Deniz'in hıçkırıkları duyuluyordu telefondan. Tevfik Bey'in içi paramparça oluyordu sanki. Daha fazla o hıçkırıkları duymamak için telefonu kapattı.
Sonrasında ise ne olduğunu ne yaptığını bilmeden kendini bu salonda kendini hiç beklemeyen bu insanların arasında buldu.

...

Deniz heyecandan ve mutluluktan ne yapacağını bilmez bir halde bir anda ayağa kalktı ve Tevfik Bey'e doğru koşmaya başladı.
Bora ise iyice gerilmeye başlamış ve Tevfik Bey'in Deniz'e ters davranarak kalbini kırmasından korkuyordu. Bir an ne yapacağını şaşıran Bora'da bir anlık hareketle oturduğu yerden sıçrayarak Deniz'in peşinden hızlıca yürümeye başladı.

Zeynep Hanım olduğu yere çivilenip kalmıştı sanki ne yaptığını bilmeden olanları izlerken Melek'in elini öylesine sıkmıştı ki Melek söylenerek elini çekek zorunda kalmıştı.

Herkes nefesini tutmuş olacakları beklerken Melek ve Deniz diğerlerinin aksine Tevfik Bey'in neden geldiğini biliyordu.

Deniz nihayet koşar adımlarla Tevfik Bey'in yanına geldiğinde hiç bir şey söylemeden boynuna atlayarak sıkıca sarıldı ve kimsenin duymayacağı kadar kısık bir sesle;
-"Teşekkür ederim, çok teşekkür ederim babacığım!" dedi..
Tevfik bey hayatında ilk defa gördüğü bu kızın sevecenliği ve samimiyeti karşısında çok duygulanmıştı. Hayat garip tevafuklar ve güzelliklerle doluydu. Deniz'in iyiliği ve sevgisi her kalbe işliyordu, duyguları öylesine saf ve temizdi ki bu durumu Tevfik Bey'in de sert kabuğunu kırıp, katı kalbini yumuşatmıştı.

Tevfik Bey hiç bir şey için geç kalmamış olmanın verdiği mutlulukla kendisine sıkıca sarılmış olan bu yetim kızcağıza kendi kızı gibi sıkıca sarıldı. Bu görüntü öylesine güzel öylesine büyülüydü ki salonda ki onca kalabalığa rağmen çıt bile çıkarmadan herkes onları izliyordu.

Bora onların yanlarına geldiğinde ne olup bittiğine anlam veremiyordu. Ne olmuştu da ömrü boyunca hep yüzünde sert bakışlarını gördüğü bu adamın yüzünde şimdi nedamet ve mutluluk vardı.
Deniz babasına sıkıca sarılmış babası da Deniz'e aynı tepkiyi vermişti. Nihayet bir kaç dakika süren sarılma faslından sonra Bora hayatında ilk kez babasının ağladığını görmüştü. Öylece şaşkın ikisine bakmaktan kendini alamıyordu Bora.

Tevfik Bey ani bir hareketle kendilerine şaşkın şaşkın bakan Bora'ya da sarılınca Bora'nın endişeden kasılan bedeni bir anda gevşemiş, içinde nüfuz eden bir sıcaklık hissiyle gözleri dolu dolu olmuştu. Ömrü boyunca babasının kendine hiç böyle sarıldığını hatırlamıyordu Bora. Baba oğul nihayet kendilerini daha fazla tutamayıp ağlamaya başlamıştı.

Bir müddet birbirine sarılan baba oğul göz göze geldiğinde Bora gözlerini silip şaşkın ve mutlu bir sesle;
-"Ama baba, sen nasıl?" dedi. Bora henüz sözünü tamamlayamadan Tevfik Bey oğlunun sırtını sıvazlayarak;
-"Sanırım yarım kalan bir işimiz var, hadi önce onu tamamlayalım." diyerek oğlu ve gelinin kollarından tutup onlarla birlikte nikah masasına geldi.
-"Memur Hanım buyurun kaldığınız yerden devam edin. Kızımla oğlumu evlendirin artık." derken gözlerinde ki yaşlar hala akmaya devam ediyordu.

Bora ve Deniz el ele son derece mutlu bir şekilde yerlerine otururken Bora hala mutluluktan ne diyeceğini, ne yapacağını bilmiyordu..

...

Düğün öylesine güzel olmuştu ki herkes günlerce Bora ve Deniz'den ve düğünlerinin ne kadar güzel olduğundan bahsetmişti. Deniz ve Bora da babalarının bu mutlu günde yanlarında olmasıyla mutluluklarını ikiye katlamışlardı. Deniz için her şey mükemmeldi. Bu yaşadığı mutluluk ömrü boyunca çektiği acıla bir hediye olarak verilmişti sanki öyle hissediyordu.

Muhteşem geçen düğünün ardından ikisi bir kaç ay oradan oraya gezerek bal ayı yapmış ve mutluluklarına mutluluk eklemeyi ihmal etmemişlerdi..

Hayat güzeldi..

....

OCAK 2005

Düğünün üzerinden aylar geçmişti ama Bora ve Deniz hala aşklarından hiç bir şey kaybetmemişti.
Deniz yüzüne vuran günün ilk ışıkları eşliğinde gözlerini açtığında hemen sağına dönüp eşine baktı. Sanki bir gün uyandığında onu yanında bulamayacakmış gibi hissediyordu. Öyle çok seviyordu ki onu, her an görmek, sesini duymak ve sevdiğinin yanında olmak istiyordu. Neyse ki her zaman ki gibi Bora yanında mışıl mışıl uyuyordu.

Deniz tebessüm edip Bora'nın dudaklarına küçük bir öpücük kondurarak yataktan hafifçe doğruldu, artık karnı yavaş yavaş büyümeye başlamıştı.

Ve hareketleri büyüyen karnıyla birlikte kısıtlanmaya başlamıştı. Ayrıca son kontrole gittiğinde doktor ona çok dikkatli olması gerektiğini, bebeğinin erken doğma riski taşıdığını söylemiş ve ani hareketler yapmaması için sıkıca tembihlemişti.

Deniz doğrulduğu yerden dışarı bakarken doktorun dedikleri yine kulaklarında çınlamaya başlamıştı.

İçi ürperdi Deniz'in, havalar iyice soğumuştu. Yine yavaş bir hareketle oturduğu yerden kalkıp kapalı olan perdeyi iyice açarken havaya baktı. Sabah olmasına karşın havayı gri bulutlar kaplamış ve iyice karartmıştı. Deniz kendi kendine;
-"Yaz ne çabuk geçti." diye söylendi. Evet rüya gibi güzel bir o kadarda çabuk geçip gitmişti koskoca mevsim..
Deniz bu gün kendini bir garip hissediyordu ne olduğuna bir türlü anlam veremedi havanın kapalı olmasından sanırım diye düşünerek mutfağa gitti.

...
Dakikalar sonra Bora ne olduğun anlayamadan acı bir çığlık sesiyle uyandı...




(Devam Edecek)

Nursalkımın..

30 Mayıs 2012 Çarşamba

Kalp C/Koştu..



Koştu, yetişemeyeceğini bile bile koştu..
Gidişini göre göre koştu..
Zamanı bile gerisinde bırakacak kadar hızlı, ama iskeleden ağır ağır ilerleyen vapura yetişemeyecek kadar yavaş, koştu..
Nasılda içine oturmuştu ayrılık oysa daha biraz önce "Banane ya.. Nereye gidersen git!" diye saçma sapan sözler sarf eden kendisi değil miydi?
Bir çırpıda, sevgilinin gözlerinden akan yaşlara aldırmadan dönüp arkasını aşklarından adım adım uzaklaşan da O'ydu.
Peki şimdi ne olmuştu da yüreğinde bir yangın alevlenivermişti, içinde tahammül edemeyeceği derecede sancıyan bu şey de neydi?
Bu güne kadar hep gel geç aşklar yaşamamış mıydı?
Sevgililerinin üç günlük hesaplarını tutup dördüncü gün kalpleri kıra kıra elveda dememiş miydi?
Hayata bir oyun penceresinden bakıp insanları oyuncak figürler yerine koymamış mıydı?
Bu güne kadar kaybedecek hiç bir şeyi olmayan laylaylom gönlü şimdi neden böylesine sızlıyordu.

Koştu, adımları birbirine karışırken yere düşüp bir yerini acıtması umurunda bile olmadan koştu..
Yetişemeyeceğini bile bile, ellerinden zalimce kaçıp gitmesine izin verdiği aşkına döndüremeyeceğini bile bile koştu..
Koca vapurun uçuşan martılar arasından duyulan düdüğünün acı sesi içini burka burka koştu..

Arkasından koştuğu şey ya da kişi sevdiği Dilek miydi? Yoksa kendi kör günahları mıydı bilemedi..
Ta ki iskelenin ucuna gelene, denize düşmesine ramak kalana kadar gözlerini yumdu ve koştu..
Yetişemeyeceğini, sonsuza dek kaybettiğini bile bile durmadı, koştu..

Hayret! Akrep bakışlarını ilk defa istila etmişti hüzün, cayır cayır buğulanan gözleri ilk defa yaşarıyordu,
Belkide kurumuş gönül topraklarında, küçük bir çiçek ilk defa filizleniyordu..
Kalbin kırılması, kalbin delice çarpması nasılmış ilk defa öğreniyordu..

Koştu yetişemeyeceğini bilerek, kendi aşkını kendi eliyle imkansızlara kurban edecek kadar cüretkar oluşuna söverek, ayağının altında ki toprak tuz buz olana kadar koştu...

İlk defa terk edilmişti ve ilk defa terk edilmek denen olay canını yakmış, ilk defa aşksızlık düşüncesi böylesine ürkütmüş, ilk defa kaybedilen sevgilinin yokluğu böylesine soğutmuştu tenini.

Sonunda durdu, sevgilisinin ağladığını hala görebileceği mesafedeydi vapur..
Ama uzatıp ellerini, yanaklarından yaşları silemeyeceği kadarda uzak..
Onları ayıran vapur yavaş ve vakur bir hareketle nazlı gelinler misali süzülürken denizin üstünde, sevdiğinin kıymetli damlaları batan güneşin yansımasıyla çarpışıp karışırken sulara..
Durdu, hayatında ilk defa yolun sonuna geldiğini, bundan sonrasının yaşanmaz olduğunu düşündü..
Durdu ve sol yanına dokundu..
İlk defa eline batan kırıkları hissetti, tuz buz olmanın sancısını duydu..
Ve sonunda kendinin de bir kalbi olduğunu fark etti..

Nursalkımın..

29 Mayıs 2012 Salı

Git Kendini Çok Sevdirmeden..


Belki bilirsiniz bu isimden bir kitap vardı..
Tuna Kiremitçi'ye ait bir kitaptı..
O ne derin bir cümle öyle, şahikalardan buz gibi bir rüzgâr esiyor ve ardından buğulu bir ses;
"Git! Git.. Kendini çok sevdirmeden" diye çığlık çığlığa kırık bir kalp eşliğinde nida ediyor.
Tasvirim size garip gelebilir ama inanın bana ben her duyduğum güzel cümlede hep bu tarz hayaller kurar ve
Bu tarz ütopyalarla beynimde o kelimelerin seslenişini duyarım.
Bu kitaba gelince ben hepsini bir anda okuyamamıştım, başlığı kadar içeriği ilk etapta cezbetmemişti zira beni.
Ama sonra kendimi zorlayıp tamamladığımda başlığın göz ardı edilemez hatrını da sayarsak okumaya değerdi gerçekten..
Bazen biraz çabuk sıkılgan oluveriyorum, sanırım bu kitapta da ilk başlarda öyle olmuştu.
Ama ne yalan söyleyeyim bu cümleyi yazan ben olmadığım için hep kıskanmışımdır..
Sadece bunu mu?
Hayır!
Esasında nerede güzel bir cümle görsem, nerede güzel bir kelime öbeğine denk gelsem, hele içerik bir de bana hitap ediyorsa kendimi o kitabın köşesinden fırlatıp atasım geliyor!
Öyle çok imreniyorum ki, adeta çimden fışkıran bir şevkle "Aman ALLAH'ım, bu bana ait olmalıydı" diyorum..
Deli miyim neyim bilmiyorum ama şu kadarını söyleyeyim tüm güzel cümlelere ve derin anlamlara aşığım ben..
Elimde değil efsunu gizemine yansıtan her cümle, her idrak ettirici ifade kendine hayran ediyor beni..
Tıpkı şuh bir kıyafetin altına giyilen platform topuklu, puantiyeli fiyonklu, esrarengiz derecede etkileyici renkli ayakkabılar gibi..
Erişilmez ama hükmedici..
Çekimine çeken..
Garip oldu bu yazı yaa !

Nursalkımın..

Blogta Yaparım, Starda Olurum :)

Çok değerli arkadaşlarım aslında her biriniz zaten,   
Bu dünyada eşi benzeri olmayan tek Star'sınız..
Bana değer veren, blogumu ziyaret eden, yanımda olan,
Ve bu güzel aktivitede beni seçecek kadar değerli gören herkese,
Bütün samimiyetimle yürekten çok ama çok teşekkür ederim..
Ayrıca bu konuda oldukça emeği geçen ve günümüze büyük ölçüde renk katan 
DAYATMALARDA KAYBOLUŞ arkadaşımıza da gerçekten çok teşekkür ederim,
Onun sayesinde birilerinin beni sevdiğini öğrendim :)

                                                                                                                 Sizleri seviyorum..
                                                                                                                 Nurs..



Nursalkımın..

28 Mayıs 2012 Pazartesi

Biçare Yalnızlık..


Martı sesleri eşliğinde kıyıya vuran dalgalara öylesine dalmıştı ki.. Arkasında ki sahil yolundan gelip geçen arabaların birbirlerine tahammülsüzce çaldığı korna sesleri bile artık umurunda değildi.
Bu gün günlerden neydi farkında bile değildi, ya da kaç gündür böylesine kendinden geçmiş ortalarda dolanıyordu bilmiyordu..
Bildiği tek şey içinde bastıramadığı bir boşluk vardı ve zaman onun için artık sadece hiçlik olarak akıyordu..
-"Yetmiyor bana artık." demişti giderken..
Yetmeyen neydi ki?
Sevgisi mi?
Bu imkansızdı! Değil ona yetmeyecek, dünyaya yetecek kadar sevmişti o sevgiliyi..
Hayalleri miydi yetiremediği?
Hayır! hayır bu da olamazdı.
Öylesine sonsuzdu ki hayalleri yaptığı resimlere herkes hayrandı. İnsanlar hayal alemine dalıp çizdiği resimlere inanamıyordu.
Şimdilik çok ünlü bir ressam değildi, kim bilir belki bir gün olabilirdi. Şimdi kendini zorla geçindirmesine yetiyordu resimlerinin değeri.
Sırtına esen rüzgâr ona hiç bir şey yapmasa bile gözlerinde bir buğu oluşturacak kadar yakmıştı canını, sırtını sarmayan bir çift kolun eksikliği ile hisettirivermişti rüzgar ona kimsesizliğini..
Bakışlarını sevdiğinin gözlerinde ki derinlikle eşit tuttuğu denizden yerde hafif hafif yağan yağmurla yarı katı yarı sıvı çamurumsu toprağa çevirdi..
Gözlerinden damlayan bir kaç damla yaş toprağı daha da çamurlaştırmak istercesine karıştı yağmur suyuna..
-"Yetmeyen ney?" bunu cevabını bildiği halde sormuştu.. Çünkü bunun bir yetersizlik olduğuna inanmıyordu, ama yine de bile bile sordu.
-"Bıktım bu sefillikten anlıyor musun? Artık yarın nasıl geçecek diye düşünmek istemiyorum, bu ay kirayı nasıl ödeyeceğim derdi çekmek istemiyorum. Anlıyor musun beni? vitrinlerde gördüğüm elbiseleri almak, gönlümce gezmek istiyorum!" demişti yüzünde ki aşağılama bakışları eşliğinde Salih'i nasıl inciteceğini hiç düşünmeden zehir gibi akıtmıştı dilinden bu sözler, zaten epi topu bir kaç parça olan kıyafetlerini bir hışımla bavuluna doldururken.
-"İyi ama.." diyebilmişti Salih.
Sert bakışlarına ve aşağılayan tavırları ile birlikte hiç ara vermeden "O" Salih'in diline düğümlenen kelimelerini ağzına tıkı vermişti.
-"Yeter Salih! Diyeceklerini duymak istemiyorum!" dedi ve son parça olan ve dışarıda kalan şalını valizine sığdırmaya çalışmaktan vazgeçti.
Şalın bavula sığmaması iyice canını sıkmış olacak ki önce;
-"Canın cehenneme!" diyerek şalı fırlatıp odanın ortasına doğru attı ve sonra devam etti! Ses tonu hala aynıydı, zehir gibi kışkırtıcı, ateş gibi yakıcı;
-"Para her şey değil laflarını, bize sevgimiz yeter zırvalarını artık dinlemek istemiyorum. Kuru sevgi karın doyurmuyor anladın mı!"dedi ve bavulun fermuarını iç gıcıklayan bir sesle birden çekti, koca kırmızı bavulu Salih'in yardım etmek istemesine, dudak kıvırarak kabul etmediğini ifade eden sert bir hareketle yüklendi ve kapıya yürüdü..
Topuklu ayakkabısının taş zemine vuran o tıkırtısı hala uğulduyordu kulaklarında Salih'in. Kapıya vardığında döndü eve şöyle son defa sonunda buradan gidiyorum bakışı attıktan sonra Salih'e dönüp,
-"Sana ve aptal resimlerine elveda! Beni sakın arama, sorma bir daha! Ben yakında evleniyorum." dedi ve kapıyı çarpıp hızlıca gitti.
Salih onu en son kenarına çöküp kaldığı camın kırık köşesinden lüks bir arabaya binerken gördü.
O günden sonra kimseyle konuşmadı Salih, resim yapmayı da bıraktı bir müddet..
Şimdi hırçın dalgaları ile sahili söven denize bakarken ağzından o gün söyleyemediği cümle dökülüverdi.
-"Para her şey değildi sevdiğim, ama isteseydin.."
Sustu Salih, gözlerinden damlayan yaşları elinde tuttuğu solgun lacivert, parlak pulları eskimiş şala sildi..
Ayağa kalktı, üstünde ki son moda en pahalı markaya ait fit kesim ceketi düzeltip, içinde kopan fırtınaları bastırmadan bakışlarına yerleştirdiği hüzünle kendini bekleyen arabaya doğru yürüdü..
Eğer Gülçin o gün Salih'e izin verseydi resimlerinin bir iş adamı tarafından çok beğenildiğini ve bu gün yapılacak bir sergiyle satışa sunulacağını ve bunun için öncesinde iyi bir avans verdiklerini anlatacaktı.
Hatta ikisi için yeni bir ev tuttuğunu ve O'na süpriz yapmak için beklediğini söyleyecekti..
Söyleyemedi..



(DEVAM EDEBİLİR)

Ya da etmeli mi siz karar verin..   :)

Nursalkımın..

25 Mayıs 2012 Cuma

Bir Bilsen..



Bir bilsen içimde kopan fırtınaları..
Bir bilsen yetemediklerimi, yetişemediklerimi..
Oysa ne çok hayal biriktirdim biliyor musun çocukken ben hayata dair?
Çocukken de acılarım vardı, büyüyünce geçer sandığım...
Şimdide var çocukken hiç tanımadığım..

Yalnızlıklar ömür boyu bırakmazmış insanın yakasını..
Kimi, neyi olursa olsun insanın, o hep yalnızmış aslında..
Doğarken de yalnızmış insan, ölürken de..
Ve biliyor musun?
Yaşarken de..

Hiç biliyor musun?
Ben kendimi çok sevmiyorum, yaptıklarımın da doğruluğu konusunda endileşelerim var..
Yapacaklarım için ise sadece dua edebiliyorum...
Yani kendime bile yabancıyım aslında..
Kendimden bile uzak..
Kendime bile kırgın..
Kendimden bile yorgun..

Benim sana hiç anlatamadığım
Yüreğimi yırtan sancılarım var,
Gözlerimi her defasında kanatan hüzünlerim var,
Çaresizliğe bürünmüş umut kırıklarım ve yaşanamadan yarım kalmış kimsesz hayallerim var..
Yitiklerim, yitirdiklerim, yıkılmışlıklarım var..
Avuçlarım da belli belirsiz çatlaklar,
Göz yaşları gibi bir bir damlayan kan baloncuklarım var..

Bilsen ne kırgınlıklarım, ne tek başına kalmışlıklarım var..
Bir bilsen ah..
Ne boynu bükülmüşlüklerim var...
Bir bilsen büyütülmeyen ne çocukluk anılarım,
Koyu karanlıkta biçare kalmışlıklarım var..
Dört duvarlar arasında ne suskun haykırışlarım,
Ne acıya perçinlenmiş bakışlarım var!

Bir bilsen canıma batan ne kırıklarım var yokluklarda..
Ne sancıyan, nasıl şiddetle acıyan yanlarım var..
Saçları şefkatten mahrum, hiç okşanmamış bezgin çocukluğum,
Çocuk kalbi katledilerek parçalanmış yaşanamamış gençliğim var...

Bir bilsen ne çok aramak istedim seni,
Ne çok boynuna atlayıp sarılmak...
Şimdi kırgınsın ya bana hani,
Şimdi sana vefasızlık yaptığımı sanıyorsun ya hani..
Bir bilsen bende hiç vefa bırakılmadığını,
Bilsen tüm güzel duyguların ben daha çocukken ellerimden koparılıp alındığını...
Bir bilsen şimdi beni...

Ahh..
Bir bilsen ne yapamadıklarım,
Ne yapamayacaklarım var..
Bilsen, bilsen sen şimdi bensizliğe değil, bana ağlardın..
İnan bilsen şimdi kendine değil, en çok da bana acırdın!

.......................................................zamansızlıklardan!

Nursalkımın..

24 Mayıs 2012 Perşembe

Kandil Çiçeği.. (Regaip Kandili)

• Receb’in ilk cuma gecesini ihya edene, Allahü teâlâ, kabir azabı yapmaz. Duâlarını kabul eder. Yalnız, 7 kimsenin duasını kabul etmez: Faizci, Müslümanları aşağı gören, ana babasına eziyet eden, Müslüman olan ve dinin emirlerine uyan kocasını dinlemeyen kadın, çalgıcı, livata ve zina eden, beş vakit namazı kılmayan. [Bu günahlardan vazgeçmedikçe, duaları kabul olmaz.] [Saadet-i Ebediyye]


Bu gece Mübarek Regaip Kandili..
Rabbim hepimizie bu gecenin hürmetine affolunmayı nasip etsin..
Bu gece ömrümüze, nur, huzur, bereket ve güzellikler getirsin..
Mübarek Regaip Kandiliniz kutlu ve mutlu olsun..

zLş..                     .




• Allahü teâlâ, Receb ayında oruç tutanları mağfiret eder. [Gunye]

• Şu beş gecede yapılan duâ geri çevrilmez. Regaib gecesi, Şabanın 15. gecesi, Cuma, Ramazan bayramı ve Kurban bayramı gecesi.) [İbn-i Asâkir]

• İbn-i Abbas -radiyallahu anh- Hazretleri: “Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Recep ayında bazen o kadar çok oruç tutardı ki, biz O’nu hiç iftar etmeyecek zannederdik. Bazen de o kadar çok iftar ederdi ki, biz O’nu hiç oruç tutmayacak zannederdik.” buyurmuştur. (Müslim)

• Muhakkak zaman, Allah’ın yarattığı günkü şekliyle akıp gitmektedir. Yıl on iki aydır. Bunlardan dördü haram aylardır. Ve üçü ard arda gelmektedir. Zilkade, Zilhicce, Muharrem bir de Cemaziye’l-âhirle Şaban ayları arasında gelen Mudar kabilesinin ayı Recep ayıdır.” (Buhârî, Tefsir, Sure, 8,9)

• “Recep ayı Allah’ın ayı, Şaban benim ayım, Ramazan da ümmetimin ayıdır.” (Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ, 1/423)

• Yine mübarek üç aylardan ilki olan Receb ayının önemi ve değeri hakkında Enes b. Malik ( r.a. )’dan şöyle rivayet edilir:
"Receb ayı girdiğinde Hz. Peygamber şöyle derdi:
-“Allahım! Recep ve Şaban’ı bize mübarek kıl ve bizi Ramazan’a ulaştır.” (Ahmed b. Hanbel, Müsned, 1/259)"

• Receb büyük bir aydır. Allah bu ayda hasenatı kat kat eder. Receb ayında bir gün oruç tutana, bir yıl oruç tutmuş gibi sevaba kavuşur. 7 gün oruç tutana, Cehennem kapıları kapanır. 8 gün oruç tutana Cennetin 8 kapısı açılır. On gün oruç tutana, Allah istediğini verir. 15 gün oruç tutana, bir münadi, “Geçmiş günahların affoldu” der. Receb ayında Allahü teâlâ Nuh aleyhisselamı gemiye bindirdi ve o da, Receb ayını oruçlu geçirdi. Yanındakilere de oruç tutmalarını emretti. [Taberânî]

• Kim Receb ayında, takva üzere bir gün oruç tutarsa, oruç tutulan günler dile gelip “Ya Rabbi onu mağfiret et” derler. [Ebû Muhammed]

• Hz. Aişe ( r.a ) validemiz, “Resûlullah, pazartesi ve perşembe günleri oruç tutmaya çok önem verirdi.” buyuruyor. Çünkü Hadis-i Şerifte, “Ameller Allahü teâlâya pazartesi ve perşembe günleri arz edilir. Ben de amelimin oruçlu iken arz edilmesini istiyorum.” buyururdu. (Tirmizî)

Nursalkımın..

23 Mayıs 2012 Çarşamba

DÜŞÜNCESİZCE ELEŞTİRİYORUM, ÖYLEYSE MÜKEMMELİM (!)



Bazen bazı sayfalarda görüyorum yanlış giyinimli tesettürlü insanları eleştirmek için nice nice uzun yazılar yazıyorlar..
Ben bu konuda yani kulun sadece kendi ile ALLAH arasında olan meselelerinde kendilerinde eleştirme hakları olduğuna inanan ve hiç düşünmeden insanları gıyabında eleştirme cür'etini gösteren bu insanları anlamıyorum, anlayamıyorum!
Ya bu insanlar topluma bilinçlendirme mesajı vermekten öte tesettürleri yerme görevi üstlenmişler sanki?
hani niyetleri iyilik düşünüp uyarmak değil, kınamakta kınamak!

Ya kardeşim sen dön kendine bir bak!
Tüm namazlarını düzgün kılıyor musun?
Tüm ibadetlerini eksiksiz yapıyor musun?
Dilin yalandan tamamen münezzeh mi? Yani arınmış mı?
Kendini gıybet etmek ve gıybet dinlemekten tamamen temizledin mi?
Sen 4*4  müslüman mısın ki başka kulların kusurunu araştırıp eleştirebilecek cesareti buluyorsun kendinde ?
Tamam bende tasvip etmiyorum bu giyinme tarzını ama ben bu tarz insanlar gördüğüm zaman sadece üzülüyorum ve içimi muhteşem bir korku kaplıyor ve benim diğer eksiklerim geliyor aklıma!!!
Belki onların dışı, giyimi eksik ama namazları, zekatları tam sadece tek günahları o?
Nereden biliyoruz onlardan daha az günahkar olduğumuzu?
Ben o insanları gördüğümde önce yazık diyorum gayrı ihtiyari yazık diyorum sonra içimde kıyamet kopuyor ALLAH'ım affet diyorum belki de o benden kat be kat iyi bir müslüman..
Ben kimim ki seninle kulun arasında ki meseleye burnumu sokuyorum..!

Bir de bu tarz konuların altına mihenk taşı olmuş bir kaç resim var ekleyip duruyorlar..
Bunu yapanlar o resimleri çekilen insanların günaha girdiklerinin farkında değiller mi?
Sen kimsin de bu insanları ifşa ediyorsun ?
Bu kişi senin karın, kardeşin olsa ve başkaları onların yanlışlarını deberte deberte her yerde gösterse çok mu hoşuna gider?
Peki ya şimdi bu resimleri çekilen insanlar ALLAH indinde senden kat be kat mertebece üste çıkmışsa???
Ya rabbin gözünde o insanlar senden daha sevimli bir kul olma şerefine nail olmuşsa???
Ya o gün ki kişi bu gün giyimini tamamen düzeltip ALLAH tarafından kabul görmüşse?
Ya hz. ALLAH o kulunun o gün işlediği o günahı bu gün affetmişse?
Şimdi söylesene sen kim oluyorsun da o günahın hükmünü verip yargılıyorsun???
Hiç mi korkmazsın ALLAH'ın sevgili bir kuluna bu gün itibariyle iftira atmış olabilmekten?
ALLAH'ın üstünü örttüğü bir günahı tekrar ortaya çıkarmaktan?

ALLAH aşkına başkalarını yargılamadan, tarzlarını eleştirmeden önce bir dönüp kendimize bakalım!
Önce kendimiz 4*4 olalım, sonra diğer kullar için üzülebiliriz!
Ama 4*4 olsak bile ki, yine hiç bir zaman hiç bir suretle de onları yargılama ve ifşa etme hakkına sahip olamayız!
Zira müslümanlığın hudutlarını koyan bir tek mevladır ve hudutu aşan aşmayan herkesi yargılayıp bir tek hakkını teslim edecek olan da ALLAH'tır!!!!

Bu tarz insanları belki sadece kırmadan, incitmeden güzelce daha düzgün giyinmeye teşvik edebiliriz ama bunu bile yapabilmek için önce örnek bir kişiliğe sahip olmamız gerek ki bu zamanda bu neredeyse imkansız!
Ne diyeyim rabbim beni, başkalarını kınamaktan, yargılamaktan uzak tutsun..
Zaten yeterince günahkarım bir de bu tür yanlışlara düşüp başkalarının günahını üzerime alınmaktan korusun mevlam beni..

NOT: Okunanlardan yanlış mana çıkarmayın.. Bu giyim tarzı doğrudur yada bu tarz giyenler doğru yapıyor demiyorum. "Başörtüsü altına mini etek giymek yanlıştır" diyebilirsiniz evet bende buna şiddetle katılırım, ama tutup da bunu yapan birini gösterip "şuna bak, bu da kapalı mı? " demek, o kişiyi arkasından eleştirmek hem gıybet hem ayıptır.. Başkası yanlış yapmışsa bu bizi ilgilendirmez bizi ilgilendiren tek şey o an o şeyi bizim düzgün yapıp yapmadığımızdır.
O yanlış yapanı düzgünce, incitmeden, kırmadan yapabiliyorsanız yüzüne karşı uyarın evet bu da olur ama arkasından konuşup onun pisliğini laf çubuklarıyla debertmemiz, o pisliğe kendinizi de bulaştırmaktan öteye gitmez..
Bu namaz, oruç, zekat, hac vs her türlü konu için aynıdır.. Bu konuların olması gerektiği yönlerini, bu konular üzerinde yanlış yapılan noktaları tabi ki tartışabiliriz..
Ama başkalarını birebir sıfatlandırıp, "aaa bak falanca kişi böyle yapıyormuş, işte onun kusuru bu. yaptığına bak!" diyerek yaparsak bu eleştiriyi o anda o düzgün bir sohbet konusu olmaktan çıkıp bu yapılan davranış gıybete, günaha girer..



Ayeti Kerime; "Birbirinizin kusurlarını araştırmayın!" (Hucurat 12)

Ayeti Kerime; "Öyleyse nefsinizi temize çıkarmayınız. Yüce Allah ihlas ile amel edeni gizli ve açıkta Rabbinden korkanı bilir." (53 Necm 32)"

Hadis-i Şerif; " "Kim başkasında gördüğü bir ayıbı kınarsa o ayıp onunda başına gelmeden ölmez."

Hadis-i Şerif ; " Şu üç huy kişiye ayıp olarak yeter:

1. Kendi utanç verici halini görmeyip başkasındaki aynı kusuru görmesi.

2. Kendi utanç verici halini görmeyip başkalarının aynı durumundan utanç duyması.

3. Oturup kalktığı kimselere sıkıntı vermesidir." (Münâvî age. 3/ 76. Taberâni Mucemü'l- Kebir 2/ 168)

Hadis-i Şerif; "Müslüman kardeşinin kusurunu örten bir kimsenin Allah hem bu dünyada hem de ahirette ayıplarını örter."

Nursalkımın..

22 Mayıs 2012 Salı

Sus..



Sus! sessizlik gece misali çöksün tenime,
Sus! şimdi yalnız sensizlik kaldı ellerime..
Kalbim, yazgısı tutsak aşkların hicaz mekanı,
Sus! sessiz akan gözyaşlarım mihenk olsun diline..

Gönlüm hırpalanmış sarayların, sönmüş muştusuna mecbur,
Ruhum güneşin yakıp kül ettiği bir karanlığa,
Öylesine derin ki bakışlarımda ki susuzluk,
Ve öylesine hırçın ki yamalı düşlerim!
Tutunamıyor hayallerim yamaçlardan ve tutamıyorum ellerinden,
Şimdi tan ağarmazken şafağı,
Gönlüm sen vaktine vuruyor..
Ve şimdi kimsesiz ağlarken yüreğim..
Dilimin ucunda bir sessizlik nida ediyor;


Sus..
Sus..
Suzluğum artıyor!

Nursalkımın..

21 Mayıs 2012 Pazartesi

SIFIR..! " ∞ " (MUTLAKA İZLEYİN)




ZERO (SIFIR)

Sayılara göre üstünlüğün olduğu bir dünyada, Zero(sıfır) sürekli önyargı ve zulmle karşı karşıyadır. 
Karşısına çıkan ve hayatını değiştiren bir şansa kadar hep tek yürümek zorunda olan Zero(Sıfır) bu hayatta hep yalnız olduğunu sanır!
O şans Zero (Sıfır) bir kadındır..
Zero'lar (Sıfırlar) El ele, sevgi ve cesaretle birlikte her şeyin daha iyi olabileceğini ve değişeceğini kanıtlarlar... 



Nursalkımın..

BEN GELDİM :)

Ben geldim, hoş geldim :)
Hepinize güzel temennileriniz ve mesajlarınız için çok teşekkür ederim.
Bir birimizi hiç tanımasakta bu şekilde beni merak etmeniz benim için endişelenmeniz inanın çok ama çok güzel bir duygu..
Hepinize sonsuz teşekkürler..
Bazı arkadaşlarım ne olduğunu sormuş, çok önemli bir şey değil.
Şöyle ki;
Ayağımda küçük bir kist vardı, uzun zamandır orada sessiz sessiz duruyordu :)
Şimdiye kadar beni çok rahatsız etmemişti ama son bir iki haftadır ağrımaya ve zaman zaman sızlamaya başlayınca doktora gittim.
Doktor bey sağolsun, sanırım ameliyatı gelmiş olacak ki beni oracıkta operasyona alıp kisti bir hamlede alıverdi.
Şakası bir yana ihmal etmeden, ilgilendi ve beni kurtardı. Kendisine çok teşekkür ederim :)
Şimdi geriye üç beş dikişi olan, kocaman sargılı ve ayakkabı girmeyen bir ayak ve ceylan misali seke seke yürüyen bendeniz var :)
Aman iki üç gün hiç ayağa kalkmadan yat tembihlerini yerine getiren (gezdiklerimi saymıyorum :)) ve üç gün sonrasında seke seke işe gelen bendeniz, sizlere çok çok çooook teşekkür ediyorum..
Sizleri seviyorum blog dostlarım.
İyi ki varsınız..

Hee son not; Gerçekten iyiyim :)

Nursalkımın..

18 Mayıs 2012 Cuma

BİLGİLENDİRME :))

Kucuk bi operasyon gecirdigimden ayaga kalkip internete giremiyorum.
Telefondan baglandigim icin sayfalariniza girip yeni yazilarinizi okuyamiyorum.
Beni merak eden arkadaslarim, hepinize kocaman kocaman tesekkur ediyorum.
İyiyim cok sukur..
Hepinize kucak dolusu sevgiler...

Nursalkımın..

17 Mayıs 2012 Perşembe

BEN, BEN OLMASAYDIM..



Bazen düşünüyorum olduğumdan farklı biri olmayı ve yaşadığım hayattan farklı bir hayat yaşamayı..
Mesela prenses olabilirdim diyorum, kim istemez ki?
İsterseniz şimdi gidin sorun tüm küçük kızlara, hepsi zaten özünde birer prensestir zaten :)))
Düşünsenize herkes el pençe divan önünüzde, ülkenin yüreği sizin için çarpıyor, tüm genç delikanlıların kalpleri size bağlı, birine tebessüm etmeniz ne büyük lütuf..
Ama sonra prensesin eğitimleri, hep girmesi gerektiği dar kalıp, içinde bulunması gereken sorumluluk ve ciddiyet aklıma geliyor aman boş ver diyorum..
Sonra çoban yapıyorum kendimi, gün boyunca koyun kuzu peşinde aylak aylak dolan dur diyorum, beden yorulsun ama beynin rahat..
Hem diyorum o ağaç senin, bu çiçek benim..
Belki de küçükken izlediğim Heidi'nin Alp Dağları'nın dibinde doğal doğal yaşayayım diyorum..
Sonra aklıma özene bezene baktığım, peşlerinde dolandığım koyunlarımın, kuzularımın hunharca(!) kesildiği geliyor hemen ondan da vazgeçiyorum..
Sonra doktor oluveriyorum birden, hastalara mucizevi şifalar bulan, mevlanın kullara bahşettiği gizemleri keşfeden ben oluyorum..
Tüm hastaları iyileştiriyorum, tüm ağrıları dindiriyorum, dünyada benden iyisi yok! İnsanların hepsini mutlu ediyorum, sonra başkalarını mutlu etmeye çalışırken kendime ayıramayacağım zaman geliyor aklıma ondan da vazgeçiyorum..
En sonunda ekmek elden su gölden bir sahil kasabasında yaşayan bir yaşlı oluyorum. İş yok, güç yok! Koca günler akşama kadar benim. Gez dolaş, gün bitinceye kadar otur, yat! Hiç çalışmak yok..
Sonra hafta sonları bir gün ev temizlemekle geçtiğinden diğer gün daha öğlen olmadan evde oturmaktan sıkıldığım aklıma geliyor, hemen kendime geliyor ve Rabbime şükrederek tamamen kendim oluyorum :)))))

Nursalkımın..

15 Mayıs 2012 Salı

Bana Çıksa Olur mu :)))

d3200 300x290 Fotografium Nikon D3200 Hediye Ediyor


Fotografium Nikon D3200 Profesyonel Fotoğraf Makinesi Hediye Ediyor. Siz de katılın Nikon D3200Lowepro Çanta (DSLR Video Fastpack 250 AW Sırt Çantası) ve Slik Tripod (Slik 500DX Tripod) kazanma şansı elde edin.
http://goo.gl/ciXjD?ref=157 adresini ziyaret ederek detaylı bilgi alabilirsiniz.

Nursalkımın..

14 Mayıs 2012 Pazartesi

SİL-e-MEDİM..



Sevgili Deeptone tarafından dahil edilmişim bu ilginç Mim-i Antidelete'a :)..
Mim konusu serbest, tek şart var bu mimi hazırlarken "delete" ve "backspase" tuşları yasak..
Mim açıklamasına yazmadıkları için ben ctrl+z tuşunu kullanabilirim :)
Şaka, şaka..
Söz veriyorum kurallara uyacağım..
Ben yazacak bir konu bulamadığım için şuan aklımdan geçen ne varsa yazacağım..


Ben, sen, biz, siz ve onlar..
Hayat standarda bağlamış bir şekilde kimi zaman hızlı, kimi zaman yavaş ilerleyip duruyor..
Bizse bu uzun ve bilinmez kıvrımları olan hayat yolunda garip yolcular misali bizler için çizilmiş olan farklı farklı patikalar içerisinde tercihlerimize göre seçip bu yollardan bir tanesini ilerlemeye çalışıyoruz!
Kimi zaman dönemeçlere düşüyor yolumuz, kimi zaman seçimlerimiz bizi bir dönem geriye götürüp aynı şeylerin tekrarını yaşatıyor.
Ama öyle böyle ilerliyoruz..
Kimi zaman sürûr eşlik ediyor bu yolda bizlere, kimi zaman aşk, kimi zaman isyan..
Ama aslında hep yalnız ve sade ilerliyoruz bu yolda, ucu bucağı belli, varılacak yer ise bir avuç toprak olduğunu bile bile bazı şeyleri hep gözden kaçırıyoruz ya da göz ardı ediyoruz...

--iç ses devreye girdi!
-Nasıl bir konu bu böyle ya, bende seçe seçe bunu mu seçtim?
-Upsss, silsem ve tekrar başlasam?
-Bunu yapsam kendimden başka kimseyi kandırmış olmam...
-Plisss, konu değiş sevgili beynim..

Yani öyle, insan olduğumuz için seçimlerimiz de yani yollarımızda zaman zaman şaşmalar ve beşmeler yaşıyoruz, her defasında yolun sonunu bilsekte, öyle bir gayret ki içimizde sanki sonsuza koşuyoruz.

Yoruldum ben ve tevekküle soyundum..
Karar verdim, kendimi mevlaya yükledim..
Zira beni artık ben bile çekemiyorum..

The end yapmak istiyorum, yoksa gittikçe saçmalıyorum. Gerçekten çok ama çok saçma oldu. Ama yine de bu haliyle yayınlayacağım, çünkü söz verdim...............




(EKLEME) Dipnot: Bu mime yorum yapan herkesi mimliyorum!!!

Nursalkımın..

10 Mayıs 2012 Perşembe

DEPRESİF İSYANLAR!!!



Saçmalamak istiyor hüzünlerim !
Tüm şehirleri yakıp yıkmak, sonra da katili olmaktır niyetim!
Bir karanlık çöktü içime, perdelerim sıkı sıkıya kapanmış sanki...
Ölümü hayal ediyorum derince ve gülümsüyorum imkansızlıklara..
Kara gece çökerken lime lime tenime, parıldayan bir yıldız dokunuyor sürekli sinirime..
Kızıyorum kendime!
Kaçıyorum gözlerimde ki ıslak şeyden.
Ama kaçamıyorum içimi delip geçen hüzünlerden!
Bahaneleri topladım koydum bir çuvala, fırlattım gitti!
Fotoğrafları da yırtıp attım!
Artık ağırlıklarımı taşımak istemiyorum, alın şu yükü omzumdan.
Rahat bırakın isyanlarımı, avuntularınıza ihtiyacı yok acılarımın.
Nasıl olsa hafifletmeyecek hiç bir nasihat kederimi!
Lütfen artık kendinizden örnekler vermeyi bırakın!
Ben nasıl olsa kabullendim üzerime düşeni!

Kandırmayın kendinizi böyle, hangi kavuşmalar efsane olmuş söylesenize..
Ardında hep iz bırakan kavuşulmayan hazin hikayeler değil midir ki?
Ferhat delirmemiş mi dağları oyarken, Mecnun ölmemiş mi Leyla aşkıyla kıvrım kıvrım yanarken?
Söylesenize Aslı öldüğünde kavuşmuş muydu Kerem'iyle?
Buluşabilmiş mi elleri elleriyle...?
Peki ya kavuştum sananlar önce öldürmediler mi tüm bakir yeminleri?
Tüketmediler mi sevgilerini?
Kirletmediler mi bencillikle birbirlerini?
Kanatmadılar mı kabuk bağlayan yaraları?

Bırakın da solsun gülüm, intikam alsın geceler benden.
Evcilik oynamak istiyorum mutluluklara dair acı sonla biten!
Neden öldürmüyor hiç bir hançer ruhumu!
Kesmeyen bıçaklarım var biraz bilemek gereken!
Paylaşılmıyor hiç bir acı, azalmıyor da anlattıkça...
Ve yalan! inanmayın sakın, geçmiyor hiç bir şey zamanla...

Bu gün derin kederler demliyorum vefasızlıkların yanında  akşamın beşine..
Rol model alıyorum tüm ölüleri kendime!
Ve sözlüğümden çıkarıyorum artık gülümseyen bütün sözcükleri....
Kalbimin orta yerinde bir yere bir çivi çaktım, astım yasaktır girmek yazısını.
Tıklatmayın!
Ebediyete kapattım artık ruhumun kapısını!

Koleksiyonlarım da var benim biliyor musunuz?
Kimi zaman hüznü biriktirdim katre kare, kimi zaman hazanı!
Kimi zaman imkansız hayaller yapıştırdım defterime, kimi zaman soğuk bir isyanı...
Karalayın tüm günlüklerimi, söndürün beni yakan ışıklarımı...
Soldurun geçmişimin tüm aşklarını..
Mükemmel olmak istemiyorum ben, belki içi boş bir sakız kutusu...
Çiğnenmişliklerim olsun başkalarının ağızlarında benim de...
Bulaşsın acım ilmek ilmek tüm evrene!
Balığı olmayan bir akvaryum da olabilirim gelecekte...
Böylece hiç kimse zevk almaz beni izleyince!

Mucizelere inanmıyorum artık, sokmayın yalan efsaneleri gözüme gözüme...
Benim karşıma çıkmıyor birden külkedisinin perisi ya da sormuyor dileğin nedir diye Alaaddinin cini..
Dokunmayın benim gamlarıma, yaslarıma ve en çok da isyanlarıma..
Ne olur rahat bırakın hüzünlerimi, solmuş çiçeklerimi, söylenememiş kelimelerimi...

Sadece bir şey istiyorum sizden, yırtın atın olmaz mı kaderdimi...!

Bırakın erisin gönlüm, bırakın tükensin tüm çarelerim..
Bırakın silineyim hayattan, bırakın bitsin burada benim hikayem...
Umurumda değil ne yaşamak ne ölmek bundan sonra!
Hayatıma dair, bedeli ağır hiç bir fermanı imzalatmayacağım!!!!!

Yemin ediyorum, söz verdim kardeşime, ölsem de kederimden bir daha yaşanmışlıklarımı gözümden damlatmayacağım!!!


Çatlasam da acımdan artık bir daha gözlerimi kanatmayacağım!!!!

Nursalkımın..

GERİ SAR ABİ..


Bazen insanın hayatında öyle deli anlar olur ki, insan kabuğuna sığamaz, nefes alamaz oluyor.
İşte o anlarda hiç bir teselli yetmiyor, hiç bir dua avutmuyor, hiç bir ümit ruhuna çöken gölgeyi ber taraf etmiyor!
Bu zamanlarda insan dil de bir temenni "keşke"ye tutunuyor, tespih çeker gibi, sayıklayıp duruyor "Ah keşkeleri"..

İşte o zamanlarda diyorum ki "keşke" bir film misali insana zamanı geri alabilme hakkı verilse, geçmişe varıp düzeltilebilecek bir hatanın dönümü için canımız istediğinde "Geri Sar abi" diyebilsek ve her şey tersten oynatılan bir film gibi geri dönse, ve biz yaptığımız bir anlık ama bir ömre pişmanlık koyan o "şey"i düzeltebilsek.

Deli demeyin bana, ben çok düşünürüm bunu, belki geçmişte çok hatam olduğu için, belki pişmanlıklarım içimi yaktığı için..
Belki de kaçırdığım fırsatları telafi edebilmek için..

Ama ne kadar istesem de, ne kadar dilesem de geçmişe dönemiyoruz ne yazık ki ve bu benim gibi insanlar için kaçınılmaz bir sızı oluyor..
Zira zaman salise salise ileriye akarken ben ve ben gibiler beyninde hep aynı anda aynı düşünce üzerine dona kalıyorlar..
Sanki zaman senden uzaklaşıyor, ama sen içinde yanan ateşin müsebbibi olan olayları tekrar tekrar kurup, şöyle olsa böyle olurdu, böyle olsa şöyle olurdu diye içinde bir kuruntu ile kemirip beynini, yiyip bitiriyorsun kendini. Keşke, keşke diyerek bitiremiyoruz bir türlü geçip giden o anı, aslında yaşanıp çoktan biten o acının üzerinden defalarca geçiyoruz..
Ne zaman düzelir bu ruh hali bilmem ama aslında her defasında bu "keşke"ler eşliğinde ruhumuzda daha derin yaralar açıyoruz..
Ve bir gün heybemizde biriken keşkeler sırtımızda bir kambur gibi yük oluyor bizlere, canımızı yakıyor..

Ruhum berzahta sıkıştı, arafta mahsur ve huzursuzluğa mahkum, çaresiz öylece kalakalmış gibi hissediyorum...


Şimdi o "keşke"lerle mücadele ederken, "Aff ALLAH'ım sen büyüksün!" demekten başka elimden bir şey gelmiyor..

Nursalkımın..

9 Mayıs 2012 Çarşamba

..



Bazen bir mucize umuyorum yaradandan..
Yorgunluğum son takatimi de vurup giderken,
Yarım kalıyorum..

Aynada ki yüzüm ıssız,
Tüm kelimelerim sessiz,
Biraz mağrur biraz hissiz,
Kendimden kaçıyorum!

Nursalkımın..

8 Mayıs 2012 Salı

- MEDİM..



Sadece üç beş cümlem vardı dilimde,
Sustum, söyleyemedim..
Şimdi binlerce umut kırığı kaldı elimde,
Tuttum, birleştiremedim..
Çok koştum peşinden hayallerimin,
Koştum, yetişemedim..



08.05.12


Nursalkımın..

7 Mayıs 2012 Pazartesi

UÇSUZ...



                                           İpsiz sapsız ve uçsuz bucaksız hayallerim vardı..

Nursalkımın..

4 Mayıs 2012 Cuma

Yine Geldim Sana..



Yalnızlık ruhumda böylesine hüzünlendirirken beni,
Böyle çaresizken ümitlerim..
Ve böylesine nemliyken gözlerim..
Kapındayım, ısrarla tüm duvarlara direniyorum!
Ben bir tek sana muhtaç bir dilenciyim,
Ellerimi huzuruna açtım, bir tek senden dileniyorum!

Ey güzellerden daha güzel rabbim,
Ey her muhtacın ihtiyacını gideren,
Ey kendisine geleni boş çevirmeyecek kadar büyük ve cömert olan ALLAH'ım..
Yine geldim kapına sen kapına gelmeme izin verdiğin için,
Yine açtım ellerimi istiyorum senden sen benden istememi istediğin için,
Sana dayandım, senden başka kimsem olmadığı için,
Sana güvendim sen sana geleni boş çevirmeyeceğini taahhüt ettiğin için..

Çaresizim ey çaresizlerin tek çaresi,
Dertliyim ey dertlilerin tek dermanı,
Günahkarım, acizim biliyorum..
Tüm hatalarımdan pişmanım, 
Yüzüm yok mevlam utanıyorum..

Ama sen öyle büyüksün ki, sen öyle merhametlisin ki..
Affına talibim rabbim tüm hatalarımla,
Aşkına talibim ya rabbim tüm yüreğimle!
İhsanlarına ve şefkat nazarına muhtacım rabbim tüm varlığımla..

Ya rabbi ben yine geldim kapına, 
Cuma hürmetine, 
Duaları kabul edeceğini bildirdiğin,
Kitabım kuran-ı kerim hürmetine,
Efendimiz rasulün Muhammet Mustafa (s.a.s) hürmetine,

O ki, senin habibin, o ki uğruna rahmet yağmurları yağdırdığın,
O ki, bizi bile onun uğruna yarattığın..
O ki, uğrunda ve onun hakkı için tüm kilitli kapıları açtığın peygamberimizin adı hakkına!
Şimdi senden onun aşkı ve onun adı ile istiyorum mevlam yardım et..
Ya rabbi bu dilenciyi bu çaresizi kapından çevirme, 
Ben dualarımın kabulüne layık olduğum için değil,
Duaları kabul etmek, kapına geleni hayırlar ile mest etmek sadece senin şanına yakıştığı için bana yardım et ve dualarımızı kabul et..
Ey alemlerin tek sahibi, eşi benzeri olmayan tek yaradan;
Sen kimin, neyin hakkı için kabul ediyorsan duaları onun aşkı için istiyorum senden ne olur yardım et,
Ne olur dualarımı kabul et..
Ne olur ALLAH'ım beni kapından kalbi kırık ve ellerim boş geri çevirme..
Ne olur ALLAH'ım beni bana bırakma, beni yalnız ve kimsesiz bırakma..
Ne olur ALLAH'ım beni sahipsiz ve çaresiz bırakma..
Ben sana sığındım rabbim, sadece senin merhametine, rahmetine, şefkatine ve affına sığındım..

Rabbim, tüm şahit olanların gözü önünde ben ellerimi en büyük olan, duaların tek kabul olunduğu makamına, sana açtım;
Tüm aciz varlığımla sana sığındım,
Yalnız senden istiyorum!
Ey tüm duaları duyan ve kabul edip isteyene istediğini verme gücü sadece kendisinde olan ALLAH'ım..
Ben bit tek senin rahmetinden umuyorum, ne olur beni şefkatinden ve merhametinden mahrum etme,
Ne olur beni tek başıma, kimsesiz ve çaresiz bırakma..!


Bismillahirrahmanirrahim..
Allah bana yeter, O’ndan başka ilah yoktur. Ben yalnız O’na dayanırım. Çünkü O, büyük Arş’ın, muazzam hükümranlığın sahibidir.”(Tevbe, 9/129).
(amin)

Nursalkımın..

2 Mayıs 2012 Çarşamba

Gidiyorum..



İçimde öyle bir kopuyor ki yalnızlık kıyametten beter!
Öyle bir sancı sardı ki yüreğimi..
Bilsen nasıl parçalanıyor ruhum,
Derin çöküşlerden geçiyor yolum!
Dokunsan acılarıma inan ki yanarsın!

Ey adı ömür konmuş yar;
Bilsen yüreğime düşen akları,
Titrer seninde yüreğin!

Gece sarmalıyor düşlerimi,
Kayboluyor yolum hicranlarda...
Gözyaşlarım karanlığa düşen yıldızlar misali,
Kanaya kanaya ağlıyorum!

Issız bir keder sardı bakışlarımın uzandığı dört bir yanımı!
Yoruldum! Rüzgâra yenilen dallar gibi bir bir kırılıyorum!
Gönlüme düşürdüğün ah şu kor var ya,
Şimdi ateş oldum cayır cayır yanıyorum!

Ahh edemem bir defa bile varlığına,
Param parça etsen de umutlarımı,
Kıyamam tek tel saçına!

Ahh gözlerinin grisine meftun olduğum!
Ahh gözlerinde hayat bulduğum!
Tutunamıyorum artık bu hayata,
Sancılarımı aldım yalnız yanıma,
Gidiyorum!
Can tükettiğim şu bedende çaresizim,
Ölüyorum!!!

Nursalkımın..

Tatlı Şirine ve Deeptone Beni Ödüllendirmiş :)



Tatlı Şirinem  (TIK), beni ödüllendirmiş.
Güzel yürekli arkadaşım bana bu ödülü layık gördüğün için çok ama çok teşekkür ederim.
Bende bu ödülü başta şirinem olmak üzere tüm blog dostlarıma beni seven ve takip eden herkese yolluyorum.


Ayrıca Sevgili SADE VE DERİN  (TIK) yani Deeptone de aynı ödülü bana layık görmüş, kendisine teşekkürlerimi iletip soruların cevaplarını veriyorum...


1) - Kendinizle ilgili 7 gerçek paylaşır mısınız?

* Çok hüzünlü bir yapıya sahibim.
* Genelde izlemeye almasam da paylaşımlarından zevk aldığım ve takip ettiğim çok kişi vardır.
* İzlemeye almamamın sebebi panel çok kalabalık olduğunda en çok değer verdiklerimin paylaşımlarını kaçırmak istemememdendir.
* Beni takip edenlerin, izlemeye alanların bloglarını merak eder ve mutlaka ziyaret ederim.
* Blog yazarlığına başlayalı 7 yıl oldu.
* Şiirleri ve yazıları yazarken o an ne yaptığımı bilmiyorum, dönüp daha sonra okuduğumda bu cümleleri nasıl kurmuşum dediğim çok oluyor...
* Yazmak benim için nefes almak gibi bir şey..

2- Size ödül veren kişiye teşekkür edin;

Sevgili Şirinem, güzel yürekli, neşesine hayran olduğum arkadaşım bu ödülü bana layık gördüğün için çok teşekkür ederim. Bil ki sevdiğin gibi seviliyorsun..

Sevgili deeptone, mizahi yönü baskın derin düşünceli arkadaşım, sana da çok ama çok teşekkür ediyorum.


İyi ki tanımışım sizleri, arkadaşım olduğunuz için çok teşekkür ederim.

Nursalkımın..

1 Mayıs 2012 Salı

...




Biliyor musun şimdi güneş batıyor,
Yüreğimde ki tüm umutlarla birlikte,
Gün akşam oluyor...!

Nursalkımın..