27 Eylül 2012 Perşembe

BORCUN VAR!


Sayfalara döktüğüm hüznüm,
Ey benim en büyük kederim,
Çaresizliğim, öfkem, yalnızlığım..

Kader kapıları üstüne örtülü silinmiş yazgım,
Kadersizliğim..
Acizliğim..

Kendimden geçtiğim yollardan senden geçmek için dönmedim mi?
Beni bitiren hatıraları seni bitirmek için silmedim mi?
Ey günümü, güneşimi çalan,
Ey adı dilimde yarım kalan,
Ey gözleri, sözlerime ferman olan..
Bitmedi kinim, bitmediği gibi hasretin..
Bil ki ecel beni senin nefretinle alacak,
Bil ki bir hikaye var adımıza dair,
Sonsuza dek yarım kalacak!

Evet sen!
Benden çaldığın bir ömür kadar,
Bana borcun var!!!


Nursalkımın..

26 Eylül 2012 Çarşamba

UYUMAYAN ŞEY'LER.. / TKR



Beni bakışlarına hapseden sevgili;
Kaç yıl geçti beni yarım bırakıp gittin gideli..?
Kaç zaman eskittim yaşamaya dair?
Şimdi ben yıkık bir saat misali, ilerleyemiyorum hayatta..
Hep tıkanıp kaldım,beni bıraktığın o durakta...
Söylesene bu kadar ağır olmalı mıydı bu yasağın bedeli?

Biliyor musun? Ben bazen oturup saniyeleri sayıyorum..
Kendime kızıyorum, unut artık yalandı her şey diyorum..
Bazen senli geçtiğimiz yerlerden şimdi sensiz geçiyorum..
İşte o an hayata tutunmak için topladığım tüm gücü bir çırpıda kaybediyorum...
Bu kadar mı aciz olabilir bir insan ufak bir hatıraya karşı?
Elimde bir gül kurusu, parçalayıp atamıyorum,
Bakıyorum, bakıyorum...
Benliğimde yankılanan acı bir hıçkırık...
Ağlıyorum, acıyorum, kanıyorum, UNUTAMIYORUM....!

Şimdi öylece sessizce kendime bakıyorum uzaktan...
Ben bir yıkıntıyı görüyorum suretimde,
Normal bir insan görecek belki dışarıdan bakan...
Çaresizlikler topluyorum üstü kederli anılardan kalan...
Etrafımda ki binlerce insan içinde yalnızlığı oynuyorum...

Biliyor musun vefasız sevgili...
Çok zaman geçti belki üzerinden....
Ama ben aciz kaldım, dindiremedim hiç bir zaman sensizliğimi,
Unutamadım verdiğin aşk sözlerini,
Silip atamadım tamamen sevgini...!
Yerine başkalarını koydum, içimde ki acının belki bir kısmını avuttum...
Ama hala yüreğimde derinlerde bir yerde, belki de beynimin en ücra köşesinde..
Ve ellerimin içinde, üstüne örttüğüm gözyaşlarının altında, izlerini taşıyorum hala...
Göğsüne yaslanıp da yukarıya doğru baktığımda ki o eşsiz siluetin gözlerimden hiç silinmiyor...
Ah be çaresizliğim, sana elveda dediğimden beri artık hiç bir veda gerçek gelmiyor..!

Biliyor musun yazdığın mektubu hala saklıyorum ezberimde...
Ah! Çoktan yırtıp atardım da kıyamadım o masum sevgiye...

Ve şimdi merak ediyorum;
Acaba hatırlıyor musun beni?
Sende arada bir kederden ağlıyor musun?
Lanet ediyor musun benim gibi kadere..?
Keşke diyor musun söylesene?
Bir umut büyütüyor musun içinde belki bir gün yine,
Uzakta olsa görebilirim bir iki saniyeliğine diye...
Yemin ederim artık istemiyorum ki ben madden seni,

Sadece hayallerde...

Sadece...


_________________Dip_Not_________________


26.09.2012/ÇRŞMB

Yoksun, yoksun, kaçıncı mevsim geçti?
Yollar bitti, kaç yıl geçti?  Hasret yanımda..

Yoksun, yoksun gözümde yaşlar bitti!
Sana yanmışım, yalnızım..


Bu defa bittim...

                                <<<<Melih GÖRGÜN-Yoksun>>>>

Nursalkımın..

25 Eylül 2012 Salı

KİRLİ RUHLAR




Aşk artık kirletmişti ruhumu,
Ve ben sevgilinin dudaklarında kaybettim yolumu,
Gözlerinin dönemeçleri döndürürken başımı,
Ve aşk artık çoktan kir / etmişti ruhumu...

Nursalkımın..

24 Eylül 2012 Pazartesi

BENİ UNUTMA..


Bir avuç aşk dökülüyor şimdi gözlerimden,
Söyle unuttun mu beni? En sevgili sen..

Nasıl geçip gitti onca hatıra bilmiyorum!
Nasıl kandı yürek sana hala anlamıyorum..
Neden demek geçiyor aklımdan,
Tüm haykırışlar dilimin ucunda..
Hasret ilmek ilmek bir kanaviçe inceliğinde işlemişken özlemlerimin en derinine,
Karanlık böylesine sarmışken dört bir yanımı,
Hatıralarım, gözlerine bir vuruşta esir düşmüşken,
Söyle unuttun mu beni? En sevgili sen..

Yorgun bir sükût, gecelerimi etmişken böylesine sarhoş,
Yalnızlığın, öylesine tiz dokunurken kanıma,
Sensizlik benzemiyorken hiç bir acıya hala bende,
Söyle unuttun mu bizi? Sen en sevgili..

Bir kadere hükümsüz kurban mı edildik? Söylesene..
Ayaklarımıza vurulan prangalar mı eskitti bizi böyle?
Bilmiyorum!
Her gece uğruyor musun düşlerinde yine bana?
Hala hatıralarında yaşıyor mu bu mahzun bakışlarım?
Adım dudaklarında gizli bir sır mı hala?
Bilmiyorum, unuttun mu beni sen? En kara yangınlarda..

Ey bahar kokulu yar;
Zaman öyle bir geçermiş ki anıların üstünden,
İstese de tutamaz ve yenilirmiş insan unutmalara,
Hatıralar, kahpe bir özlemin koynunda üşürken,
Alışırmış insan unutup gidenlere, unutulup yitenlere..

Şimdi ben koyu bir perişanlığın en orta yerinde,
Kanadı kırık bir kuş gibi, titrerken kimsesizliğimle,
Canıma batan her bir kırık lime lime bölerken uykularımı,
Söyle unuttun mu beni? En sevgili, seni bırakıp gittiğim o yerde?

İtirazım yok Sevgili beni yıkışlarına,
İtirazım yok Sevgili erken ayrılışlara,
İtirazım yok Sevgili gözlerimde ki çileli yaşlara..
İtirazım bir tek beni unutmana,
Beni unutma...
Unutama..

Deli deli esen bir rüzgarın yorgun fısıltısında,
Mavi bir gülün suskun, nemli kokusunda,
Aşkımızı döktüğüm gri bir denizin huzurunda,
Eski bir defterin koparılmış yapraklarında,
Mürekkebi bitmiş bir kalemin silik satırlarında,
Yüklemi yitmiş öznesiz bir cümlenin düşük anlamında,
Güneşin bir çılgın misali, esir geceye doğuşunda,
Şafağın en koyu kızıl karanlığında,
Saatin zamana durduğu tam o anda,
Acılar efil efil tutuşurken koynunda,
Yıl da bir defa da olsa: Unutma! Beni hatırla..!

İtirazım yok Sevgili beni yıkışlarına,
İtirazım yok Sevgili erken ayrılışlara,
İtirazım yok Sevgili gözlerimde ki çileli yaşlara..
İtirazım bir tek beni unutmana,
Beni unutma...
Unutama..

Beni yargısız unutulmuşluklara koyma!
Unutursan ölürüm yaşanmışlıklarda!
Unutursan kahrolurum ayazlarda!
Unutursan solarım baharlarda!
Unutursan kefen olur gelinliğim!
Unutursan kara toprak olur kaderim!
Unutma..! Unutama..!

Masumiyetim sensizlikte çürürken böyle, unutma..

Nursalkımın..

NASIL .. ?



Ah be gülüm,
Bakma öyle bezgin bezgin, tükeniyor satırlarda benim yılgın ömrüm..

Ah be gülüm,
Hangi çelimsiz sokakta, aniden, sükutun böğründe yakalasın beni ölüm?

Ah be gülüm,
Düğümler bir bir dizilmişken boğazıma, yürek nasıl olmuş böyle bölüm bölüm..?

Ah be gülüm,
Geçmek bilmez hüzünlerin esaretinde saklanıyorken aşka esir günüm,

Söyle gülüm, söyle..
Şimdi nasıl yaşanır???

Nursalkımın..

21 Eylül 2012 Cuma

ŞİİRİMSİ..
















Dört mevsim bir bir geçer yüreğimden,
Anılar durmak bilmeden yarınlarımı ezer..
Sözler sırdan öte hece hece dökülür dilimden,
Nameler kederime ortak sanki, acılarımı sezer..

Gönül bir kanlı fermana heba olmuş,
Sözler nehirler misali gözlere dolmuş,
Ellerden dillere düşen kahır bir aşkın koynunda,
Yarim sorma neden gündüzüm gecem olmuş..

Aşk bahtını yazmış nar ile çatlayan toprak elinden,
Beyaz nasibin almış kaderine küsen kara gelinden,
Acıtanlar geçmiş ruh lokallerinde en kuytu derinden,
Dil söylemek istese de lal olmuş, gurur düşmüş zelilden..
Neye yarar yarim bundan sonra? Dönme gittiğin yerden!!!

TASLAKLARDAN (10-09-2012)

Nursalkımın..

20 Eylül 2012 Perşembe

NEYLEYİM..



Baharı solgun bir mevsimin fendinde,
Kapayıp gözlerimi, ey özlemiyle demlendiğim!
Yar deyip sevdiğim seni aşkın yedi renginde,
Söylesene şimdi sensiz bu canı ben neyleyim...

TASLAKLARDAN //15.08.2012



Nursalkımın..

19 Eylül 2012 Çarşamba

YETER, TAMAM..


Biliyor musun?
Benim karanlık geceler de sığındığım tek aydınlık gözlerinde ki yıldızlardı..
Şimdi ömre bedel zifiri bir karanlığa mahkum ettiğinden beri beni,
Ne yıldız parlıyor gecelerimde, ne bir umut ışığı var hecelerimde..
Ve ben adını figan koydum koynuma aldığım yakıcı hasretlerin,
Sığınıp yeşilimsi yapışkan bir hüzne, sarılarak sımsıkı yalnızlığına ağlıyorum..
Kaç yıl geçse de üstümüzden, ben hala gecenin en kuytu yerinde gözlerini arıyorum..
Zaman ne kadar eskise de bizim hikayemizde, ben hala düşlerimde seni anıyorum..
Biliyor musun?
Aşk ateşini koyduğundan beridir yüreğime ben kor oldum alev alev yanıyorum..
Anılar uğradıkça gönlümde ki mabede, tükenip giderken toz olmuş küllerimde,
Ben sana dair sadece bir damla düşürüp gözlerimden, sessiz sessiz kaderime ağlıyorum...





Nursalkımın..

18 Eylül 2012 Salı

SATILIK RUHLAR



Kaybolmuşluğumun gölgesine ayaz bir gecenin koynunda,
Umutsuzluğun ta orta yerinde bir yerde yankılanıyorken gülüşler,
Aslında zehre bulanmış yalanların gölgesine sığınmışlığım var!
Ah umutlar pervane kelebekler misali uçuşup dönerken etrafımda,
Kan kırmızı ruhlar, bir bir satılmışlığa yol alıyorlar!

Bilinçsiz bir bilinmezliğin nidaları sarmalarken beni,
Varışlar hep bir adım ötemde, bana uzak kalıyor!
Sıla karışıp vuslata ağıtlar yakarken yalnızlığıma,
Nedense kavuşmaların hep başka bir bahara erteleniyor...................!

Nursalkımın..

17 Eylül 2012 Pazartesi

NURSALKIMI HAVA DURUMU


Bu gün Nursalkımı yer yer sağanak yağış ve biraz da gri bulutlar eşliğinde kapalı..
Bazen esen hüzün rüzgârlarının etkisinde hırçın, bazen ise yüz on bir kara yel şiddetinde kızgın..
Mevsimsel olarak hazan üstü seyreden günler devam edecek gibi görünüyor.


Nursalkımın..

14 Eylül 2012 Cuma

RUH/SUZ..




Garip bir durgunluk var bu gün üzerimde, sanki içim bom boş..
Bir ruhsuzluk, bir hissizlik sardı ya etrafımı;
Şimdi gülsem mi? 
Ağlasam mı?
Bilemiyorum..

Nursalkımın..

13 Eylül 2012 Perşembe

BÜYÜDÜM ANNE..



11-07-2012

Büyüdüm anne!
Denizlerin dalga dalga olduğu mutlu ve pembe bir hayat eşliğinde değil,
Acıların, hasretin tenime katmer katmer yapıştığı gerçeklerle..

Büyüdüm anne,
Masalların yeşilliğinde, hayallerin maviliğinde değil,
Kabusların üstünü örttüğü kaosların sertliğinde..

Büyüdüm anne;
Barışın ilmek ilmek yayıldığı deniz aşrı imkansız ülkelerin ağaçlarının gölgeliğinde değil,
Kara bir savaşın yok ediciliğinin yaydığı ateşin sıcağında kavrula kavrula..

Büyüdüm anne,
Mantığı mantıkçılığı bilerek ama duygularıma yenilerek..
Gerçekleri görerek değil görmezden gelerek..

Büyüdüm anne,
insanlara inanmayı ve güvenmeyi tercih ettiğim hayat yolunda,
Hep kazılar yeyip sırtımdan vurularak..

Büyüdüm anne ;
Güzel dileklerin nadiren gerçekleştiği bu kara dünyada,
Kahredişlere düğümlenmiş kaderimle ağlaya ağlaya..

Büyüdüm anne!
Sadık dostlar ve sadık sevgililerin hayal olduğunu bile bile,
Kimselerle dolu bir dünya içinde kendime kalan kimsesizliğimle..

Büyüdüm anne,
Topraktan gelmenin yine toprağa dönmenin kader değil keder olduğunu bile bile..
Topraktan dönenlerin vakitsiz geri dönüşlerine şahitlik ede ede..

Büyüdüm anne..
Talih ve şans kavramlarının bana küs olduğunu bile bile,
Kadersizliğimin ağır şartlarında ezile büzüle,
Büyüdüm anne büyümek isterken büyüdüğüme üzüle üzüle..

(Taslaklarda kalmışlardan..)

Nursalkımın..

12 Eylül 2012 Çarşamba

Son Sigara..! // Bölüm 16



BÖLÜM  1 // OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ..!




NİSAN 2005

Günler geçmişti Deniz bebeğini kaybedeli neredeyse iki ay olmuştu. İçinde ki derin yara ve kendine sitemi gün geçtikçe daha da büyüse de Deniz hepsini içine atıyor ve iyiymiş gibi rol yapıyordu. Kendince tasarladığı planı yavaşça hayata geçirmiş ve herkesi iyi olduğuna inandırmıştı.

Bora'nın annesi Zeynep Hanım ve kardeşi Melek nihayet Deniz'in iyi olduğuna ikna olup kendi evlerine dönmüşlerdi ama her şeye rağmen Bora bir türlü işine geri dönmemişti. Deniz her ne kadar iyiyim dese de Bora'nın içinde kötü bir his vardı.

Deniz artık yiyor, içiyor ve gülüyordu ama Bora ile hiç göz göze gelmiyordu. Bora bazen onu dalgın bakışlarla iç çekerken yakalıyor ve gözlerinde ki buğu içini yakacak gibi oluyordu. Deniz ona artık işe gitmesini böyle yaptıkça normal yaşamlarına dönemeyeceklerini ve bu durumun ona hep o olayı hatırlatacağını söylemişti.

Bora içi yansa da nihayet kabul edip işe gitmeye karar vermişti. Ama her şeye rağmen içini huzursuz eden ve aklını kurcalayan bir şey vardı. Ama yapabilecek başka bir şeyi yoktu! Deniz böyle istiyorsa ve bu onu daha mutlu edecekse Bora istemese de yapacaktı.

...

Deniz nihayet onu ikna etmeyi başarmıştı, Bora yarın işe başlayacaktı. Bu Deniz için iyi bir fırsattı.
-"Yarın gitmeliyim.." dedi kendi kendine ama bu fikir içini daha çok acıtıyordu.
Bebeği varken gitmeye karar verdiğinde Bora'nın yokluğuna dayanabilme gücü de vardı ama şimdi buna nasıl dayanacaktı? Ne Bora'sı olacaktı artık ne de Bora'sına ait bir parçası..
Başını iki yana salladı canı yanıyordu, avuçlarını sıkıp ellerini yumruk yaptı ve kendine;
-"Gitmeliyim.. kendi lanetimi daha fazla ona yaşatmaya, onu da kendimle yakmaya hakkım yok.." dedi, gözlerinden akan yaşlar ellerine damlıyordu.
İçinde ki kararsızlık, sevdiğinden ayrılma düşüncesi daha da beterdi.

Kararını verdi yarın Bora işteyken hazırlıklarını yapacak, sevdiği adamla son bir gün daha geçirip ertesi günde gidecekti..
-"Son bir gün daha, sadece bir gün daha kalacağım."  kolları bu sefer yokluğunu şimdiden hissettiği adamın yerine kendini sarmalamıştı.
Üşüyordu ama bu üşüme havada ki soğuktan değil içinde ki acımasız boşluktandı..

...

Bu sabah nihayet Bora zorla da olsa işe gitmişti. Deniz önce evi güzelce toparladı, kıyafetlerinin bir bölümünü bir valize yerleştirip dolabın arkasına sakladı. Sonra doğruca mutfağa geçip sevdiği adama o çok sevdiği keklerden pişirdi, güzel bir sofra hazırlayabilmek için çeşit çeşit yemekler yaptı..
En azından bunu yapmalıydı, Bora her şeyin en iyisini hak ediyordu Deniz'in elinden ise sadece bu kadarı geliyordu ve bunu ona borçluydu..
-"Son gecemiz güzel olmalı." dedi kendi kendine,
-"Son hatıramız.."
Ama o anda kalbine koca bir darbe almış gibi inledi..
-"Son gece.." diye tekrarladı gözlerinden akan yaşlar eşliğinde..

-"Son bir gece, bu hayatta son bir gece.." kendi kendine tekrarlarken başka bir karar verdi, sadece kaçıp gitmek yetmeyecekti bir gün duygularına yenilip geri dönebilme ihtimaline, Bora'ya yeniden zarar verme olasılığına karşı kesin bir çözüm geldi aklına..

-"Son bir gece.." gönlünde ki bu son gece ve gözlerinde ki hayal ile bu hayattan gitme fikri içini ısıttı Deniz'in..
Ölmek o kadar sevimli geldi ki gözüne..
Hem Bora'nın hasreti onu yakıp kavurmayacak hem de Bora'yı ebediyen kendinden ve lanetinden kurtaracaktı..

Evet yeni bir karar verdi Deniz, bu gece hem onun için hem Bora için çok güzel olmalıydı ve ertesi gün hem kendini hem de kendinden çok sevdiği adamı bütün bu lanetlerden ebediyete kadar kurtaracaktı.
Bora öldüğünü bilmeyecek sadece gittiğini sanacaktı ona ardından bir mektup bırakacak ve kendini aramamasını söyleyecekti.
Belki şimdi canı yanacaktı Bora'nın ama bu hayat boyu Deniz ve Deniz'in hayatını cehenneme çeviren lanetiyle çekeği acıdan daha az olacaktı ve belki en fazla bir yıl sonra nihayet Deniz'i unutup yeniden o mutlu hayatına geri dönecekti..
Bora'nın mutlu olabileceği fikri Deniz'e nihayet bir parça rahatlık verdi.. Onun için bunu yapmalıydı ve yapacaktı..

Deniz işlerini bitirdi, son geceleri için güzelce giyindi, masayı hazırladı ve Bora'yı beklemek için balkona çıkıp salıncağa oturdu..


Karşısında ki derin sonsuzluğa bakarken birden -"Deniz.." diye mırıldandı..
-"Sonsuz mavilik.." Annesinin gözlerini benzettiği sonsuz yeşilimsi mavilik..

-"Deniz.. Adımı aldığım bilinmezlik.."

Ve kararını verdi Deniz..

...

Bora normal mesai saatinden iki saat erken döndü, babasının yardımıyla kurduğu mimarlık ofisinin patronuydu kendisi. Aslında yokluğunda ortalık iyice karışmış işler yoğunlaşmıştı ama Bora aklını bir türlü işe veremediğinden ve Deniz'i çok merak ettiğinden erkenden işten çıktı.
Neden bilmiyordu ama içinde korkunç bir his vardı oysa Deniz iyi gibi görünüyordu ve her şey daha iyiye gidiyordu ama Bora bir türlü içinde ki bu histen kurtulamıyordu.
Ev ile iş arasında ki yol on dakikalık mesafede olmasına karşı sanki uzadıkça uzuyor, bitmek bilmiyordu.
Nihayet evin kapısına vardığında içinde ki his daha da büyüdü zile bastı ama sanki kapı açılmayacak gibi hissediyordu.

-"Hoş geldin birtanem.." dedi Deniz kapıyı açtığında sıcak bir gülümsemeyle..
Bora açılan kapı ile birazcık rahatladı ama sanki dizlerinde ki derman tükenmiş gibi hissediyordu, öylesine korkmuştu ki..

-"Seni buldum aşkım.. Bundan daha büyük bir hoşluk olamaz..!" diye karşılık verdi yarı korkak yarı minnettar ve titreyen bir sesle.

Bu cümle Deniz'in içine öylesine bir acıyla dokundu ki.. -"Seni buldum.." demişti Bora ama yarın onu bulamayacaktı ve canı yanacaktı sevdiği adamın. Onu bulamayınca kim bilir ne yapacaktı. Deniz dişlerini sıktı her şeye rağmen bu acı geçecekti ve bir müddet sonra Bora mutlu olacaktı.

Bora içeri girdiğinde burnuna gelen kek kokusu içini biraz daha yatıştırdı. O kötü his hala koyu bir endişeye sebep olsa da kendini telkin ediyor ve rahatlamaya çalışıyordu. O sıcak kek kokusu da güzel günlerden kalma duygularını içine yerleştiriyor ve biraz da olsa rahatlamasına yardım ediyordu.
kendine kızdı Bora, Deniz belli ki iyileşiyor ve kendine geliyordu. Bu kadar evham çok fazla ona bunu hissettirip onu yeniden üzmemeliyim diye düşündü ama hala içi rahat değildi.

Ardından açık kalan kapıyı örttükten sonra Bora Deniz'i fark etti, çok güzel görünüyordu. Beyaz işlemeleri olan lacivert uzun bir elbise giymişti, kollarının açık kalan kısmında da incecik beyaz zarif bir şal vardı, karısı adeta bir melek gibi görünüyordu..
-"Çok güzelsin aşkım.." dedi sevdiği kadına sıkıca sarılarak.
-"İyi ki benimsin, iyi ki benimlesin.." diye devam etti..

Deniz'de sıkıca sarıldı sevdiğine, onun kokusunu içine çekerken ağlamamak için dudaklarını ısırıyordu.

Önce güzel bir yemek yediler, sonra balkonda ki salıncağa geçip saatlerce sarılarak oturdular.. Hiç konuşmadılar, Bora göğsüne başını yaslayan Deniz'e bir koluyla sıkıca sarılırken diğer eliyle saçlarını okşuyordu. Deniz kendisine öyle sıkı sarılmıştı ki sanki onu hiç bırakmak istemiyor gibiydi..

...

Bora bu sabah işe giderken içinde ki huzursuzluk yine canını sıkmıştı. Oysa dün gece Deniz ile çok güzel bir gece geçirmişlerdi. Ama yine de sebebini bilmediği bir sıkıntı Bora'nın içini yiyip bitiriyordu. Her şeye rağmen hayatlarının düzeni için ve Deniz'in ısrarlarıyla yola çıktı.
Canı o kadar sıkkındı ki bu halde çalışması imkansızdı. Dahası bu şekilde işe gitse oradakilerin de dikkatini dağıtacak canlarını sıkacaktı. Bu yüzden karar değiştirip biraz kafa dağıtmak amacıyla sahile gitmeye karar verdi. Arabasını Deniz ile ilk defa karşılaştıkları durağın yanına çekti ve burada durup o günü yeniden hatırladı.
Ne kadarda çabuk geçmişti zaman, geçen sene tam da yine bu ayda ve böylesine yağmurlu bir havada bu durakta tanımıştı Deniz'ini..

O anda Bora'nın aklına bir şey geldi bu gün yirmi bir nisandı yani geçen sene Deniz'le karşılaştığı gündü.

-"Tam bir yıl oldu. O kadar çok şey yaşadık ki, tam bir yıl.. Ah aptal kafam tamamen aklımdan silinmiş." dedi kendi kendine oysa birinci yıl dönümleri için ne hayaller kurmuştu Bora, ne sürprizler yapacaktı hayatının güneşine..

Yine de bu günü sönük geçirmeyeceklerdi, bu gün özeldi, onların günüydü. Bora'nın aklına bir fikir geldi, bu fikirle biraz da olsa neşelendi. Bu durağın arka kısmında biraz ileride ufak bir sahil cafesi vardı. O günden sonra Deniz'le sık sık gelmişlerdi buraya ve burası onlar için özeldi.
Bora aklına gelen fikri uygulamak için işe koyuldu..

...

Deniz nihayet hazırlıklarını bitirmiş, evi toplamış, kendine ait ne kadar resim varsa hepsini yakmıştı. Giderken Bora'nın onu daha çabuk unutabilmesi için kendine ait ne var ne yok bu evden silecek, bir iz dahi bırakmayacaktı. Bu şekilde Bora onu daha çabuk unutabilecek ve hayatına kaldığı yerden devam edecekti.
Her şey bittikten ve tüm hazırlıklar tamamlandıktan sonra Deniz çekmeceden bir kağıt ve kalem alarak Bora'ya bir not yazdı ve masanın üstüne bıraktı.

"Sen benim bu hayatta karşıma çıkan en güzel şeydin. Hayatımın mucizesi, tek yaşama sebebimdin.
Hayatımın en güzel zamanlarını seninle birlikte geçirdim.
Ama daha fazla kalırsam seni de kendi karanlığıma çekip yok edeceğim.
Buna dayanamam, seni kendimle daha fazla tüketemem!
Senden son bir isteğim var;
Lütfen beni arama ve hayatına dön benden önce ki gibi mutlu yaşa!"


                                                                                                                           Deniz..



Eline aldığı valizi ile kapıya doğru yürürken dönüp son defa yuvalarına baktı Deniz, bu evin duvarlarına yapışan o mutlu hatıralar bir bir aklından geçti. Sanki Bora ile kendisini bir filmi izlercesine uzaktan öylece izliyor gibiydi tüm yaşanmışlıkları. Gözlerinden akan bir damla yaş ile;
-"Elveda herşeyim." dedi ve kapıdan bir daha dönmemek üzere çıktı..


....

Bora nihayet hazırlıkları bitirdi ve cafeye gelmesi için Deniz'i aradı ama telefon kapalıydı, evi de aradı defalarca ama çalan telefona kimse cevap vermiyordu. Bora gözlerine işleyen çaresiz bakışlarla ters giden bir şeylerin olduğunu anladı, nihayet içine nüfuz eden bu şeyin bir şekilde sonuna geldiğini fark etti. Korktuğu her neyse gerçekten oluyordu ve Bora ne yapacağını bilmiyordu.
Delirmişti sanki sürprizi için sahile getirdiği arkadaşlarına haber verip arabasına koştu, doğruca eve giden yola gitti. Geçen her saniye yıllar hükmündeydi. Ne kadar hızlı sürerse sürsün yol bir türlü bitmek bilmiyordu. Bora'nın içinde ki endişe gittikçe daha da büyüyor ve nefes almasını engelliyordu.
Ne kadar zaman geçmişti, beş dakika mı? On dakika mı? Bilmiyordu Bora ama nihayet eve vardığında hayatından asırların akıp geçtiğini hissediyordu, sanki tüm ömrünü yaşamışcasına bir yorgunluk sarmıştı bedenini.
Koşarak çıktığı merdivenler, attığı her adım yavaşlatılmış bir film sahnesinden fırlamışcasına akıyordu sanki.
Evlerinin kapısına vardığında eli zile giderken tereddüt ediyordu Bora, kapının açılmayacağını biliyor ama bundan öylesine korkuyordu ki..
Beş-on saniyelik bir tereddütten sonra nihayet zile bastı, bastı, bastı..
Kapıyı kırmak istercesine yumrukladı..
Cebinde anahtarı olmasına rağmen kapıyı açıp içeri girmeye cesaret edemiyor, Deniz'in kapıyı açması için ALLAH'a yalvarıyordu.
Ama biliyordu, hissediyordu. Gözlerinden akan yaşlar, kapıya vurmaktan kızarmış ve şişmiş eli ile kapının kenarına yığılıp kaldı Bora..
Hayatına anlam katan, yaşamak için tek sebep addettiği kadın kapıyı açmıyordu..
Biliyordu o gitmişti..
Her şeyiyle avuçlarından kayıp yitmişti..

Kalkıp içeri girmeli ve ondan bir iz aramalıydı, ya da gerekirse tüm şehri alt üst etmeli onu bulmalıydı ama mecalsizdi Bora..
Nihayet kendine geldiğinde yerden kalkıp cebinden çıkardığı anahtarla kapıyı açarak içeri girdi, son bir umutla evin bütün odalarını aradı ama ne Deniz ne de Deniz'den bir iz bulamadı..
Ona ait hiç bir şey yoktu. Resimler, banyoda ki diş fırçası, kıyafetler hepsi gitmişti. Belli Deniz her şeyi planlayarak gitmişti. Burnuna gelen bir koku kalbini daha acıttı Bora'nın.

Mutfağa gittiğinde gelen kokunun sebebi masanın üstünde duruyordu. Bir tepsi kek ve yanında da küçük bir not vardı. Eli varmıyordu, okumak istemiyordu veda sözcüklerini, içi parçalanıyordu sanki. Ne yapacaktı, ne yapmalıydı.. Öylesine çaresiz, öylesine bitkin hissediyordu ki.. Ters giden bir şeyler hissettiği halde onu evde tek başına bırakıp nasıl gidebilmişti. kendine lanetler okudu. Biliyordu artık hiç bir şeyin çaresi yoktu.
Nihayet zorla da olsa eli o nota gitti, eline aldığında açıp okumak için bütün cesaretini toplamaya çalıştı ama yapamıyordu.
Deniz'den geriye kalan tek şey bu not ve önünde duran keklerdi.  Eline aldığı bir dilim keki bilinç dışı bir hareketle ağzına götürdü. Ondan geriye bir tek bu mu kalmıştı, bir türlü inanmak istemiyordu.. Sanki Deniz'in yokluğunu ısırırcasına eline aldığı dilimi ısırdı ama yutamıyordu, gözlerinden akan yaşlarla karışan lokması sanki mıh gibi saplanmıştı boğazına.
-"Neden Deniz.. Neden.." diyerek ağlarken nihayet diğer eline duran kağıdı açtı Bora;






"Sen benim bu hayatta karşıma çıkan en güzel şeydin. Hayatımın mucizesi, tek yaşama sebebimdin.

Hayatımın en güzel zamanlarını seninle birlikte geçirdim.
Ama daha fazla kalırsam seni de kendi karanlığıma çekip yok edeceğim.
Buna dayanamam, seni kendimle daha fazla tüketemem!
Senden son bir isteğim var;
Lütfen beni arama ve hayatına dön benden önce ki gibi mutlu yaşa!"


                                                                                                                           Deniz..




Okudu, okudu, okudu.. Defalarca okudu aynı şeyi. Deniz o mutlu olsun diye bırakıp gitmişti onu. Ama o olmadan Bora'nın yaşayabileceğini, onu unutup eski hayatına dönebileceğini nasıl düşünmüştü. O hayatını adadığı, kalbini verdiği, yaşam kaynağıydı Bora'nın.


Onsuz ne bu ev, ne bu şehir, ne bu dünya umurunda değildi. Madem Deniz yoktu bundan sonra Bora da olmayacaktı. Öncelikle yapması gereken Deniz ve Bora'yı bekleyen arkadaşlarına gidip onlara gecenin iptal olduğunu söyleyecek ve herkesi evine yollayacaktı. Daha sonra ikisinin aşkının başladığı yerde bitirecekti kendini..

...

Deniz elinde valizi saatlerce yürümüştü. Aklına koyduğu şeyi yapması için havanın kararmasını bekliyordu. Nihayet akşam olmak üzereydi aklında kalan ve yapmak istediği son şey Bora'yı ilk gördüğü yere gidip sonra da bu dünyadan ayrılmaktı. O durak onların anılarının baş tacıydı ve son defa oraya gitmek Bora gibi bir lütfu ona bahşettiği için mevlaya şükretmek ve yine Bora'nın iyiliği için onu kendinden kurtarmak istiyordu.

...

Bora bitap bir şekilde evden çıktığında gözleri ağlamaktan şişmiş, yaşama dair tüm sevincini yitirmişti. Nihayet Durağa vardığında arkadaşlarına Deniz'in kendini iyi hissetmediğini ve gelemeyeceğini söyleyip herkesi evlerine dağıtmıştı. Etrafta kimseler kalmadığında hava iyice kararmış ve dinen yağmur yeniden daha da kuvvetlli bir şekilde yağmaya başlamıştı.
Bora öylesine çaresiz hissediyordu ki.. Ne yapacaktı? Ne yapmalıydı.. Hiç bir şey bilmiyordu..
Yağmur öylesine hızlanmıştı ki, sırılsıklam ıslanmasına rağmen Bora'nın umurunda değildi hiç bir şey. Gözlerinde ki yaşlar karışırken yağmura, orada öylece yapayalnız kalıvermişti. Canı nedensiz sigara çekti o anda, oysa Deniz bırakmasını istediği için onu bile bırakmaya karar vermişti. Ama şimdi Deniz de yoktu, hayatta..
Eli her zaman ki gibi bilinçsizce cebine gittiğinde dünden kalan paketin içinde ki son bir sigaraya dokundu. Bu onun hayatının son sigarasıydı.
-"Son.." dedi çatlak bir sesle kendi kendine..
Deniz'in istediği gibi artık son bir sigara içecek ve her şey bitecekti. Sigarayı bırakacaktı nihayet, hayatını bıraktığı bu yerde.
Son sigarasını da içebilmek için durağa koştu Bora, uzaktan gelen sokak lambaları eşliğinde güçsüz bir şekilde  durağın içinde ki banka oturdu.
Zoraki ağzına tutuşturduğu sigarayı yakmak için cebinden çıkardığı çakmağı yakmaya çalıştı. Her bir denemede ıslanan çakmağın yanmayan ateş ile kahırlanıp hıçkırarak daha da çok ağladı.

Kendi kendine kızarken "bu son aşkım, evet bu son!" diye söyleniyor ve titreyen elleriyle kızdığı çakmağı yakmaya çalışıyordu.
Her başarısız deneme canını daha çok yakarken nihayet tüm gücüyle bastırdığı çakmak elinden kayıp yere düştü. Bora sanki elinden şekeri alınmış bir çocuk gibi oturduğu yerden dizleri üzerine yere çöktü ve daha da bitap bir şekilde ağlamaya başladı.

-"Bu sondu, sondu işte.. Neden yanmadın, neden.." diye ağlarken bir yandan yerden eline aldığı çakmağı taş zemine vurup parçaladı.
-"Neden, neden.." diye ağlarken öylesine çaresizdi ki, öylesine savunmasız..
-"Neden gittin Deniz, sensiz nefes alamazdım ki ben, sensizlik bana ölüm demek zaten bilmiyor muydun? Neden.." artık tükendiğini hissediyordu Bora, hıçkırıkları sessiz gecenin ve yağmur şırıltısının içinde kaybolurken ne yapacağını bilmiyordu.

-Çat!

Tam o anda, yine o ses..
Belki de bir hayaldi bu, belki de olmasını istediği şeydi. Başını yerden hafifçe kaldırıp yine bilinç dışı ani bir hareketle sesin geldiği yöne bakınca karşısında gördüğü şey oydu..
-"Deniz..!" Bora hayal mi gerçek mi olduğunu bilemediği bu görüntünün adını sayıklarken Deniz gözlerinden akan yaşlarla sadece;
-"Özür dilerim, çok özür dilerim.." diyebildi.

Bora ona bakarken bunun gerçek olduğunu anladı, Deniz sırılsıklam ıslanmış bir şekilde, gözlerinde yaşlarla karşısında duruyor ona bakıyor ve yüzünde buruk bir tebessümle çakmağı uzatıyordu.
Bora ani ve çevik bir hareketle kalkıp bir daha gitmesine asla müsaade etmeyeceği Deniz'e deli gibi sıkıca sarıldı.
-"Sakın Deniz, sakın bir daha bunu yapma, yoksa ölürüm.." Dedi ağlayarak. 
Deniz şimdi anlıyordu onu terk  etmek ona yapabileceği en büyük haksızlıktı.
-"Özür dilerim, bir daha senden gidecek cesareti kendimde bulamam zaten, özür dilerim aşkım, affet beni." diye ağlayarak sarılırken Bora'ya bunu bir daha tekrarlamayacağına kendi kendine söz verdi Deniz..

-"Birinci yılımız kutlu olsun sevgilim...."
.............

(Devam edecek) (son bölüm kaldı)








Nursalkımın..

ÖZLER DE ÖZLER...


Yürek sıkışırken iki dar arasında..
Hep en çok seven ağlarmış, kalan gerisinde..
 
Şimdi dizleri yaralı çocukluğum,
Gelip sığındı kucağına tüm masumiyetimin..
Öylesine mahzun ağlarken gözlerim,
Takılıp kaldı dilimde tüm sözlerim..

Nursalkımın..

7 Eylül 2012 Cuma

Ah.. AŞK! MUTLULUĞUN KATİLİ!



Ey aşk..
Sana yazılan ne ilk ne de son şey bu..
Yada seni yaşayan ne ilk nede son kalp bedenimde ki!
Efsununa şu dünyada bir kez kapılmayan var mıdır acaba?

Sen ki mutluluk rüzgarları altına gizlenmiş deli bir katil!
Sen ki gözlere kaybetme korkusu salan zalim duygu!
Sen ki benliği öldürüp yerine başka bir benliği koyan kahpe his!
Sen ki sözleri büyüleyen yalancı bir hahin!
Sen ki..

Söyle daha kaç masumun canınadır kastın!
Söyle daha kaç kalbi parçalayacaksın..
Söyle tarihte daha kaç hüzünlü hikayede baş rol olacaksın!
Söyle...

Vehmin öylesine sararken benlikleri,
Neden kamçılayıp duruyorsun özümde ki masumiyeti!
Neden acıtıyorsun hala dünlerimi,
Neden yaralıyorsun bu günleri mi?

Bir kez yakalandı mı sana kişi,
Neden alıyorsun aklını?
Kalmıyor sevdadan başka bir işi!

Ey aşk,
Ey günahlarımın sebebi,
Ey haykırışlarımın kalbi,
Ey gülüşlerimin katili..

Sev vurduğundan beri hülyalarıma,
Yarım kalan bir düş gibi..
Kırık bir ayna, yıkık bir ev gibi..
Katledilmiş masumiyetlere kurban edildim..
Senin yüzünden bende herkes gibi..



Nursalkımın..

Pardon Bakar mısın?

Pardon bakar mısın?
Biraz hayat isteyecektim de,
Varsa mutlu kısmından olsun..



Nursalkımın..

6 Eylül 2012 Perşembe

Bir, iki, üç.. Vee perde!


Bazen kendimizi dinleriz..
O an içimizin renkleri canlanır gözlerimizde ve belki de sadece soğuk, nemli bir yalnızlık..
Koca bir kara boşluk, belki de hayallerimiz ruhumuzdan koparak gelir önümüze ve içinde koca bir yaşanamamışlık...
Sessizliği dinleriz uzun bir müddetçe, çoğu zaman kimsesizliği..
Bayatlamış hüzünler yine meze olur sofralarımıza,
Acının rahiyası öylesine sarnoş eder ki nahoş bünyemizi..
Sözlerimiz şaşırır yolunu korkak bakışlarımız eşliğinde..
Bazen gözlerimize doğru yol alır batmalar, bazen yanaklarımızın üzerinde ıslak ince bir çizgi olur hayat..
Can parçalanır boşluklarda ve biz çoğu zaman ayrılığı içeriz süslü bardaklarla..
Bize biçilen, payımıza düşen hangi çaresizlikse sessizce kabulleniriz..
Ellerimize alelade tutuşturulmuş yoksunluk içeren bütün hisleri sessizce alıp gideriz..
kimi zaman heybemize biriktirdiğimiz bu hisler yorar bacaklarımızı, acıtır yüreğimizi..

Toprak gibi olmak isteriz bazen, kabullenilmiş çürük cesetlerin sessizliği gibi sessizce kabullenmeyi kabullenmek..
Can tak ettiği noktada kopmak için tenden çırpınsa da, payımıza düşeni çekmek hüküm olarak giydirildiğinden kaderimize kıvranırız..
Ölecek kadar nefessiz kalır, ama yaşayacak kadar da nefes alırız..

Sayarız acıları oynattığımız yırtık perdeli hayat tiyatrosunda yıkılışlarımızı!

Bir, iki ve üç...

Bir, iki, üç..

Bir...
İki...



Nursalkımın..

Ey Hayat..



Düşünüyorum da hayat bana bu aralar çok cömert davranıyor..
İstediklerim ufak tefek aksaklıklara uğrasa da yine de bir biri ardınca oluyor..
Aslında rabbime sonsuz kere müteşekkirim..
Teşekkür ederim rabbim, bana yaptığın iyiliklere, verdiklerine sonsuz kere şükürler olsun..
Ama ben acaba bu hediyelerin karşılığını ne kadar verebiliyorum ona diye merak ediyorum?
Aslında beni çok mutlu edecek şeyler olmasına rağmen hala neden böyle mutsuz ve huzursuz hissediyorum bilmiyorum..
Kızıyorum kendime, hayallerime..

Ey hayat!
Ne kadar benden düşersin ve ben ne kadar sendeyim..
Umut ya da hayal ettirdiklerin aslında verdiğin hediyeler midir?
Yoksa sinsi birer işkence mi?
Bilmiyorum..
Seni yaşıyorum umarsızca,
Bazen dudaklarımda buruk bir tebessüm,
Bazen gözlerimde yaş..
Yaşıyorum, ama sadece yaşıyorum..





Nursalkımın..