28 Nisan 2016 Perşembe

İki Kelime



Aslında ben,
Sana sadece iki kelime kadar sustum !
Aşkına dair sakladığım tüm sırlarımı sükuta hediye ettim..
Bekledim, belki bir gün duyarsın sessizliğimi diye..

Aslında ben,
Sustuğum kadar anlattım sana, seni, 
Sen ise baktığın kadar gördün beni!
Çok çabaladı rüyalarım bizim için,
Ama duymadın ki sesimi..





Aslında her şey senindi, bu kalp bile..


Nursalkımın..

27 Nisan 2016 Çarşamba

Şirazesi Şaşmış Melankoli.. (vol:3)

NOT:Bu yazı ve bu başlıkta yayımlanacak olan bütün yazılar ve kurgular argo/küfür ve melankoli içerecektir. Ona göre okuyunuz lütfen!



Kahır neydi?
Yenir miydi bu lanet şey?
Tadı var mıydı yüreğini çatlatırcasına acıtan bu şeyin..
Neden hep yenilen taraf oluyordu?
Neden hep imkansızdı düşleri..
Sahi imkanı olsaydı bazı şeylerin acaba nasıl mutlu olunurdu..

Sorular, sorular..
Bütün gece kimsenin duyamayacağı sesle ama içinde çığlıklar koparak hıçkırıkları ile yastığa yumulurken sordu durdu kendine..
Umutlarını defalarca yumrukladı hayallerinde, sokak lambasının titrek ışığı perdenin tam çekilmemiş kısmından odaya sızarken, karanlıktan neden korktuğunu düşündü..
Çok mu şey istemişti şu lanet hayattan da payına hep bu yangınlar düşüyordu. Şimdi sevdiği ama kendisinden haberi olmayan o adam yatağında uyurken o, onun kollarında olmayı, sıcak bir öpüşle avutulmayı ne çok isterdi..
Acaba "O" kendisinin bu kadar çok arzulandığını bilse ne hissederdi..
Salakça gülümsedi kendi kendine.. Dışarıdan göründüğünün aksine içinde ki ahlaksız kadının gülümsemesiydi bu.
Bir de sevişmek denen şey sevilen kişi ile olmadıktan sonra aynı ismi almıyordu ki? Kimisinde bu durum tecavüz oluyordu kimisinde ise iş..
İş.. İsmine orospuluk denen bu fiil aslında onun güncesinde yine tecavüzdü.. Hangi kadın sevmeden sevişmeyi kendine iş edinirdi ki.. Gönüllü tecavüz diye düşündü...

Saate baktı, lanet olsun saat gecenin 3'ünü çoktan geçmişti. Yarın yine iş vardı. O ise mide bulantısı ve ağlamaktan ve de çoğu gece yaptığı gibi düşünmekten uyuyamamıştı. Üstelik aslında olmayan ama kendisinin bu zamanlarda midesini kaldıran o kokudan kurtulmak için duş almadı gerekiyordu.

İş demişken işini hem seviyor hem de her şeyden olduğu gibi nefret ediyordu.
Seviyordu zira boşanma arefesinde olduğu eşinden başka türlü kurtulamıyordu. Birde bir tek çalışırken tüm dünya ile bağlantısını kesmeyi becerebiliyordu. Aslına bakılırsa hayatında kendi için becerebildiği tüm iyilik buydu. Aklını bir tek müzik ve işiyle meşgul ediyordu. Aksi taktirde delirmemesi için avunabileceği elle tutulur bir şeyi yoktu.

Yaşamı alt üst olmuştu, belki eskiden sevdiği ama şimdi ise hiç sevmediği bir adamla aynı evi paylaşıyordu. Üstelik nadirde olsa bu geceki pis duruma düşüyordu. Sahi yine aklına geldi gecesinin evveli. Hani iş ya da tecavüz denilen olay vardı ya ! Peki kendi durumu bunlardan hangisine giriyordu? Elinde olmadan öğürdü, koca akşam yediği-içtiği tek şey olan bir yudum suyu midesinde tutmayı beceremiyordu..
Buna daha ne kadar katlanabilirdi bilmiyordu. Katlanmamalıydı ama kendini öyle güçsüz ve çaresiz hissediyordu ki.

Kızgın mıydı? Evet ama kime, neye kızgındı?
Tüm bu şeyleri kendisi yapmamış mıydı yine kendisine?
Hep kendi seçimleri, seçtikleri değil miydi onu bu kahpeliğe sürükleyen?

Ağlamak nasılda bir parçası oluvermişti.. Oysa hayatında her şey farklı olabilir miydi? Bin bir umutla kendisine "eş" yaptığı adam onu biraz daha anlayabilseydi eğer, defalarca aldatmamış olsaydı daha güzel olabilir miydi hayatı? Daha cesur olur muydu tebessümleri ya da daha umutlu ve mutlu geceleri..
Peki gönlünde taşıdığı o kocaman yük daha taşınası ve umut edilesi olur muydu? Tüm insanlardan iğreniyordu, buna kendi de dahildi. Kimi zaman aklını söküp atası geliyordu. Yapabilmeyi diledi yine..

"ALLAH'ım" dedi yine sadece gecenin ve kendisinin duyacağı kadar kısık bir sesle..
İsyan değildi ama ihtiyaçtı belki de içinde ki asi yan! Yoksa bu durumla daha fazla baş edemezdi. İçinden çıkamayacağı kadar batmıştı karamsarlığa..
Tükenmişlik hiç bu kadar tesir etmemişti ruhuna..
Üstüne doladığı çarşafla kalktı yataktan, ne yapacağını bilmeden ağlaya ağlaya ilerledi karanlık koridorda..
Masanın üstüne bıraktığı kulaklıklarını aldı, kulaklarına geçirdi yavaş yavaş.. Canı yanıyordu ama bu acı kulağının kenarında ki morluktan mı yoksa kalbinde ki derin çukurdan mı onu bilmiyordu. Telefonu eline alıp onun girebileceği her sosyal mecrayı kontrol etti ve en sevdiği resmi açıp ekrana yerleştirdikten sonra müzik programını açıp her zaman yaptığı gibi sevdiğini düşünerek kendine rast gele bir parça açtı. Şarkıları kendince kaderin seçtiğini düşünmek istiyordu. Bu gece, kulağında, kolunda ve en çokta yüreğinde ki morluklarla göz yaşları sızarken gözlerinden play tuşuna bastı..

Kader, yetmedi mi bu gece ki sızım da bu şarkıyı seçtin!




s.ç.s.s.i.a.d...

Nursalkımın..

Kitaplarım Gelmiş :)



    Söze nasıl başlamalıyım bilmiyorum ama elime aldığım anda gururlu hissettiğim kitaplarım gelmiş. Kitapları tabi ki ben yazmadım ama bu haklı gururun sebebi blog dünyasından sevdiğim ve takip ettiğim iki ayrı blogger arkadaşıma ait olması.

Biri Sade ve Derin hepimizin az çok bildiği Deep'e ait. Deep'in ilk kitabı blogunun adını taşıyor henüz okumadım ama yazılarını okumaktan büyük keyif aldığımdan kitabının da bir o kadar güzel olduğuna şüphem yok.

Diğer ise Parçalanmış Gülüşler, namı değer Safran Sarı'nın yani Tolga'nın kitabı. Tolga ile kelimelerimiz, şarkı seçimlerimiz ve hüzünlerimiz yoğun şekilde ölçüşüyor. Kitabı uzun süredir almaya çabalıyordum. Ve nihayet başardım. Büyük keyifle okuyacağımdan eminim!

Sadece bilin istedim henüz iksini de okumadım ama okuyup bitirdikten sonra ayrı ayrı ve uzun uzun yorumlayacağım.

Sevgiyle kalın..

Nursalkımın..

25 Nisan 2016 Pazartesi

Size Bir Sır Vereceğim Demiştim; Veriyorum..



Cuma günü yazdığım yazıda hani bir sırdan bahsetmiştim de kendimce küçük bir de oyun yapmıştım sırrımı bulun diye.

Hatırladınız değil mi? :)

Tüm güzel yürekli arkadaşlarım güzel yorumlarda beni kırmayıp bulmaya çalıştılar ve bol bol güzel dileklerde bulundular, olayın nihayetinde sağ olsun benim tüm kapalı ifadelerime rağmen Değmesin Yağlı Boya tevafuken sırrımı bulmuş ve yazmış.

Bende sizlere söz verdiğim üzere sırrımı ifşa ediyorum.

Bahsettiğim sır yakın zamanlarda bir oturuşta okuduğum, yaradan ve dua hakkında bolca düşünmemi sağlayan bir kitaptı.

Kitabın adı "Size Bir Sır Vereceğim" yazarı Mustafa KAYA,

Kitabın özümsemesi ile herkes içinden kendine bir sırrı pay çıkarıyor. Bir kaç ufak noktada acabalar geçse de içimden bu kitap çok yoğun bir şekilde bakış açıma tesir etti ve beni etkiledi. Daha önce blogumda hiç kitap tanıtımı yazmadım ama bu kitabı bütün sevdiklerime önermek istiyorum. Gerçekten samimi ve içinde duaya, Hz. Muhammet Mustafa (s.a.s) olan muhabbetinizi, ilginizi arttıracak, olayları farklı bir bakış açısıyla görmenizi sağlayacak yoğun bir kitap.

Evet benim sırrım bu. Umarım benim gibi arafta kalanlara, içindeki denizde dinmek bilmeyen hüzün fırtınasına yakalananlara bir fener ve ya kutup yıldızı olup yön verir.

Bu kitap hakkında yazılacak daha çok şey var ama kafamı ve kelimelerimi toplarlayamıyorum. Bu yüzden sadece lütfen alın ve okuyun diyorum.

Tüm güzel yüreklere selam olsun, en güzele emanetle...


Nursalkımın..

22 Nisan 2016 Cuma

Sana Bir Sır Vereceğim..


" Sen yüreğimde ki "Su" yum, 
Dualarda ki umudumsun..
Gönül penceremin tatlı sabah esintisi,
Sen ateşime yağan yağmurumsun.. 
..
Sen kimsin biliyor musun?
..
Bir çocuğun gülüşüne yansıyan merhamet, 
Kalbine ışıyan masumiyetsin.."


Uzun zaman oldu şiir harici pek bir şey yazmadım..
Aslında o kadar çok yazmak istedimki blog kayıtlar listem yarım kalmış taslaklarla doldu taştı..
Engellerim oldu, kimi zaman yoğunsal kimi zaman ruhsal, çoğunlukla bunalımsal..
Aslında beni tanıyanlar bilir, nefes almanın diğer adıdır benim bünyemde yazmak ve içimde biriktirdiklerimi kalemle/klavyeyle aktarmak..

Ve tabii okumak..

Okumak demişken çok uzun süredir belirli bir kitabı baştan sona okuyamadım ya da sabit bir şeye odaklanamadım ama elime geçirdiğim okunacak her nesneyi hıfz etmekten de geri kalmadım.. Dolusuna bereket yorumsuz blog okumamda cabası..
Aslında blog aleminde ki bir çok blogun sıkı takipçisiyim, Çoğunun benden haberi bile yok. Hayalet misali oradan oraya akıyorum. Bu arada blogları bulmamda ki yegane kaynağım okuduğum yazıların altına bırakılan samimi yorumlardır bilesiniz. Yani güzel bir yazının altına bırakılan samimi bir yorumun sahibini/sahibesini merak edip hemen o bloga transfer oluyorum. Daldan dala yani..

Yorum bırakmaya gelince son zamanlarda kendimi ifade etmekte zorlandığımdan, cümlelerim ya devrik ve karmaşık oluyor.. Bir de her kelamın sonuna bir hüzün perdesi çektiğimden suskun kalmak en iyi tercih gibi geliyor.. Eee sahibine benzemeyen cümle haram misali.. (size bir Nur atasözü olsun :)) kısacası okuyup kaçmak ve yürekten bir selam bırakmak daha çok işime geliyor.

Velhasılı kelam bu gün biraz şiire ara verip tüm kalem dostlarıma, son zamanlarda halimi hatrımı soran ama benden cevap alamayan güzel yürekli arkadaşlarıma topluca selam edeyim istedim bir de beni okuyanlara ufak bir sır vermek niyetindeyim..

Okumaktan bahsettim ya, daha doğrusu okuyamamaktan aslında bu konuda bir istisnam oldu. Yakın zamanda sadece bir kitabı baştan sona bir solukta okudum tabiri caizse yalayıp yuttum.. Ve gerçekten son zamanlarda ruhumu okşayan, umutlarımı kucaklayan, rabbime olan güvenimi perçinleyen, dua üzerine yoğunlaşmamı sağlayan en iyi kitaplardan biriydi bu okuduğum..

Tabi yukarıda ki cümlemin ilk kaynağı şüphesiz ki Kuran-ı Kerim'dir. Bu parantezi, en güzel ruhsal şifa kaynağını es geçmek istemediğimden açıyorum. Lakin yetersiz Arapça'm ve tefsirlere sürekli vakit ayıramamam, acizliğimi gözler önüne serdiğinden ve güzel yürekli insanların Kuran esintileriyle yazdığı kitaplar içimdeki şu acize "Su" serptiğinden, en önemlisi Kuran-ı Kerim'e girecek olursam şu aciz kelamımla işin içinden çıkamayacağımdan onu yazmaya yeltenemiyorum bile ama ne demiştim, "Size bir sır vereceğim" ..

Sır öyle güzel ki ben gibi dipsiz kuyularda, ışıksız gezen şu garibi bile tebessüme yeltendirdi.. Ruhunda ki karanlık perdeyi yırtarak, içinde ki çatlaklardan parça parça ışık sızıntılarına geçit verdi.. Bende aldığım bu Sır'ı başkalarına vereyim istiyorum..

Bu sırrı hayatınıza kattığınızda bakış açınızın değişeceğine inanıyorum, her şerrin hikmetine selam edip içindeki hayrı bulacağınızı biliyorum..
Her karanlığın bir ışığa gebe olduğunu, "DUA" denen ilacın her yarayı mutlaka iyileştirdiğini daha iyi anladım ben..

Bana güzellikler katan sırrım oldu.. Neden SENİN'de olmasın ki?
..

Evet sırrımı yazımın içinde bir kaç yere sakladım, bulun lütfen tamam mı?

Sırrı çözenler yoruma yazabilirler, Çözemeyenler ise üzülmesin bir sonra ki yazımda açıklayacağım.. :) Birazcık gizem heyecanlı olur diye düşündüm..


Hayırla kalın, umutla ve en önemlisi Duayla...
Cuma'mız duamız olsun..
(Bana da dua eden mutluluk bulsun:))




Nursalkımın..

19 Nisan 2016 Salı

Cesaretin Var mı?


Yalnızlığına mahkumluğum müebbet..
Söylesene ben rüyalarımı senden nasıl geri alabilirim..
Ahh deli sevdam böylesine yokken bende,
Nasıl bu kadar varsın hayallerimde, düşlerimde, düşüncelerimde..?
Bilseydin bana ne kadar ait olduğunu sever miydin beni?
Bilseydin her çıkmaz sokağın bir tek sana vardığını..
Bilseydin her kayan yıldızda tükenmek bilmeyen bir umutla seni andığımı...
Bilseydin ellerimi, yüreğimi semaya açtığımda duaların her defasında sana adandığını..
Bilseydin yokluğunda ne metruk acılarla nasıl çaresiz kaldığımı..

sever miydin beni?

Kanadı kırık bir serçe misali ümitsiz çırpınışlarımda her an biraz daha yiterken ben..
Ebem kuşağının yedi rengi yıkık çehremde birer birer solarken,

sevseydin...

Nevbaharların  rengarenk kırk tonu açardı gülüşlerimde..
Sevseydin, tarumar edilmiş her bir sevdanın kavuşmasını yaşardım yüreğinde..
Sığınıp gecelerine, sarmaş dolaş gündüzlere varırdım teninde..
Gözüm gözlerinde, ellerin ellerimde, yüreğim yüreğinde..
Kokun benliğimde..
Gönüllü teslim olurdum sana, içime çektiğim her nefesinde..

Şimdi gururumu yerle yeksan edip kısacık ömrü olan bir kelebek misali avuçlarına konsam,
Şimdi ardımda bırakıp tüm hasretleri, özlemleri, savrula savrula kollarına koşsam..
Şimdi tüm yalnızlıklarımı sıyırıp nevrimden, ruhumu senin dipsiz kuyularına atsam...
Baksam, doyamasam, baksam da gözlerinin koyu karasında kaybolsam..
Donan arzularımı alıp, kor ateşinde yansam!

Şimdi çıksam sana gelsem...
Yüreğine, evine, tenine alır mıydın beni?
Yusufçukları salıp bağrıma, kırık kalbimi sever miydin?

Şimdi seni çok seviyorum desem, hiç düşünmeden bende der miydin???






Nursalkımın..

15 Nisan 2016 Cuma

Yine de Bir UMUT..



Zaman git gide uzaklaşıyor benden,
Yüreğime bakıyorum hep 'Seni' çeyrek geçiyor..
Ama bir türlü geçemiyor senden..
Akrebin yelkovanın peşinden koşması gibi anlamsız çabalarım,
Seni düşündükçe yörüngem şaşıyor, hafızam ise alaca karanlık..

Maziye dalıyorum, kaç dakika geçti nefessiz..
Suskunluktan ölsem, orada hep seninle kalır mıyım?
O kadar çok cevapsız sorum var ki?
Mesela sevda gibi mi kokarsın?
Yoksa yağmur gibi mi?
Dokunduğumda sana,
Ne kadar dayanabilirim ayakta kalmaya?
Ve öylesine alıştım ki varmışsın gibi yapmaya,
Yokluğun bende gerçek ama bir o kadar imkansız..

Toprak olsam kaç kıta olurdum,
Kaç parçam sular altında..
Yenilgiler meridyeninde,
Derece derece yok oluşlara oynardı seferlerim..
Yine de bir umut,
Bir umut diyor bana çaresizliği unut..

İşte öylesine sevmedim ben seni!
Ölesiye diye hesapsız kurban oldum aşkına!
Beni sevebileceğini hesap bile etmedim mesela..
"Belki" bile yetiyor bana!

Bilmiyorsun ki bende ki adını,
Umutsun sen, en çok da yağmur..
Yalnız gecelerime yağan parça ışıklar gibi,
Su gibi, su gibi..

Bilmiyorsun ki bende ki adını,
Yine de bir umut,
Bir umut diyor bana çaresizliği unut..

Kırk yıla vuracak bir an'ın kıyısında,
Gözlerindeki karanın virane yokuşunda,
Hesapsız,
Umutsuzca,
Bekliyorum seni, gelecek misin?
Şimdi tam karşımda gözlerine bakıyorum, görecek misin?

                         


Kafam bozuk, gönlüm soluk,
Dilim donuk bu dümende..

Nursalkımın..

4 Nisan 2016 Pazartesi

Belki Bir Gün..


Belki bir gün..
Hissedebilirsin içimde hissettiklerimi,
Kim bilir dokunabilirsin belki de yaralarıma..
Belki bir gün duyabilirsin anlatmak istediklerimi..
Belki de o zaman korkarsın yok oluşumdan..

Belki bir gün adım uğrar dudaklarına,
Belki bir gün yaş olur damlarım yanaklarına,
Belki buruk bir şarkı olurum hatıralarına,
Kim bilir belki bir gün söylersin beni..

Beki bir gün görebilirsin parçalanan bedenimi,
Belki bir gün duyarsın acımın matemini,
Belki bir gün tutarsın kapanmış ellerimi,
Kim bilir belki bir gün ararsın beni..

Belki bir gün yüreğimde ki kışın sebebini anlarsın,
Belki bir gün beni gamsız ruhuna sarmalarsın,
Belki bir gün neden gözlerim hep yosunluydu bakarsın,
Kim bilir belki bir gün  silersin gözyaşlarımı..

Acı ne fayda, dile gelmiyor,
Ellerim tutuldu satırlar mı yetmiyor?
Bilmiyorum hangi kelimelerle anlatayım bunu sana?
Bilmiyorum sevgilim inan ki anlatamıyorum!
İçimi bir dökebilsem,  ruhumda açılan kapanmaz yaraları,
Kalbime akıttığım gözyaşlarını bir söyleyebilsem sana
Ah sevgilim, hayatımın ellerimden nasıl kayıp gittiğini bir gösterebilsem,
işte o gün anlarsın nasıl öldüğümü..

Ve kim bilir belki o gün sende seversin beni..
Belki bir gün..

Vazgeçip uzaktan senin yanında,
Kendime cevapsız soru sormuşum..
Kaybolup giderken fırtınalarda,
Kendimce SIĞINACAK bir ada seni bulmuşum..

FARK ETMEDEN..
Fark etmeden Senin olmuşum..





Canım yandı...


Nursalkımın..