18 Ekim 2012 Perşembe

SON SİGARA..! ~FİNAL~ // 17. Bölüm





EKİM 2010

Deniz sabah doğan güne gözlerini açtığında içinde ki huzurla yanında uyuyan Bora'ya bir öpücük kondurarak yataktan kalktı. Karnı artık iyice büyümüştü.
Mutlulukla ellerini tabiri caizse burnuna kadar gelen karnının üzerinde gezdirirken gülümsedi.
-"Günaydın meleğim, bu gün nasılsın bakalım." dedi tüm şirinliği ile. O kadar mutluydu ki Deniz, hayat inişleri çıkışları olan ama sevdiğin insan yanında olduğu müddetçe kolaylıkla ilerlediği mutlu bir yoldu onun için.
-"Rabbim sana sonsuz şükürler olsun." dedi minnetle gözlerini yumarken.
Hayat onlara artık yepyeni sayfalar açmıştı. O günü düşündü yine, neredeyse kendine ve sevdiği adama hayatının en büyük acısını yaşatacağı o günü.

...

Gözlerinde yaşlarla durağa doğru yürürken Deniz, Bora'yı öylece yerde bir çocuk gibi ağlarken görünce önce olanca gücüyle oradan kaçıp gitmek istemişti. Sevdiği adamı bu halde, böylesine perişan görmek canını öylesine yakmıştı ki..
Gördüğü manzara karşısında istem dışı bir hareketle geri geri doğru yürürken;

-"Ama bensiz daha iyi olmalısın aşkım.. Lütfen" dedi kendi kendine.

Deniz'in düşüncesine göre o Bora'nın yanında kalmaya devam ettikçe Bora her geçen gün daha da üzülecekti. Ama gördüğü manzara düşündüğünün aksine çok yanlıştı. Buna anlam veremiyordu. Bora'yı, biricik aşkını böylesine acı içinde ve çaresiz görmek canını yakıyordu.

Uzaktan bir müddet izledi sevdiği adamı. Bora bütün gücünü yitirmiş, beti benzi solmuş, perişan görünüyordu. Bir günde on yaş yaşlanmıştı neredeyse. Belli ki canı çok yanıyordu.

-"Artık daha fazla buna dayanamam." dedi Deniz ve arkasını dönüp gitmek için tam bir adım atıyordu ki Bora'nın haykırışları onu olduğu yere çiviledi..

-"Neden gittin Deniz, sensiz nefes alamazdım ki ben, sensizlik bana ölüm demek zaten bilmiyor muydun? Neden.."  diye hıçkıra hıçkıra ağlarken bir yandan da acı acı haykırıyordu Bora.

Deniz duyduğu kelimeler karşısında şok olmuştu. Oysa onun tek istediği, yapmaya çalıştığı tek şey Bora'nın daha iyi, daha mutlu olmasıydı. 
Ama şimdi Bora ölmekten söz ediyordu. O'nun canını bu kadar yakacağını hiç düşünmemişti oysa ki..
Bir yanlışlık olduğunu anlamıştı artık Deniz. Sevdiği adama iyilik değil hayatının en büyük kötülüğünü yapıyordu. Ve bunu daha yeni anlıyordu. Daha fazla dayanamadı, ne Bora'ya ne de kendine bu acıyı çektiremezdi. Evet kendisi bebeğini kaybetmişti ama sevdiği adama bunu yapmaya, onu böyle mutsuz bırakarak gitmeye hatta ölmeye bile hakkı yoktu Deniz'in. Şimdi anlıyordu ki Bora'dan kaçıp gitmek Ona yapabileceği en büyük kötülüktü. Ve derhal buna bir son verip Bora'yı bu acıdan kurtarmalıydı. O'na doğru yaklaştığında Bora ağlamaktan öylesine kendinden geçmişti ki Deniz'in geldiğini fark etmemişti bile. 
Ne diyeceğini bilemedi Deniz, ne demeliydi hangi söz avuturdu parçalanmış bu adamı. Ne söyleyeceğini bilmediğinden ilk tanıştıkları günü anımsayarak cebinde ki çakmağı çıkardı ve uzattı.

....


Deniz tekrar o günü düşünürken gözlerinden sızan yaşlar ellerine damladı. Gözlerini silerken o hatayı yapmadığı için bir kez daha mevlaya şükretti. Bu sefer döktüğü göz yaşları acıdan değil mutluluktandı çünkü.
Son günlerde yine hareketleri kısıtlanmıştı. Artık doğum çok yaklaşmıştı ve üstelik bu sefer sadece bebeği değil kendi hayatı da tehlikedeydi. Ama her şeye rağmen Deniz öyle çok mutluydu ki bunu umursamıyordu bile.
Yavaş yavaş mutfağa doğru gittiğinde masanın üstünde ki kül tablasını gördü, gülümsemesi yüzünde yarım kaldı. Bora'ya sigarayı bırakması için ne kadar ısrar etse de Bora onu bu konu da dinlemiyordu. Özellikle Deniz hamile kaldığından ve hayati tehlikesini öğrendiğinden beri Bora iyice agresifleşmiş ve sigarayı arttırmıştı.
Bu bebeği istemiyordu, bunu Deniz'e defalarca söylemişti. Bir defasında Deniz onu gizlice ağlarken yakalamıştı, Bora küçük bir çocuk gibi ağlayarak,
-"Seni kaybetmekten öyle çok korkuyorum ki, bunu düşündükçe nefes alamayacak gibi oluyorum. Lütfen Deniz bu bebeği istemiyorum, sadece seni istiyorum." demişti.
Deniz bunları düşünürken yine hüzünlendi, aslında Bora kendine göre haklıydı ama Deniz doktorun ve Bora'nın tüm ısrarlarına karşı kıyamamıştı bebeğine. O sevdiği adamın bir parçasıydı. Bu bebek ikisinin mucizeleriydi. Deniz bu bebek için hep o bizim tüm Dünya'mız diyordu..
Dünya'sını nasıl yok edecekti? Deniz yapamamıştı ve şimdiye kadar hafif aksilikler dışında çok büyük sorunları olmamıştı. Biliyordu kızları Dünya doğduğunda Bora'da onu çok sevecekti.
-"Eminim sevecek kızım.." dedi kendi kendine yine karnını yani Dünya'sını severken..


...

Bora uyandığında yanında Deniz'i göremeyince panikledi, Deniz artık iyice ağırlaşmıştı ve yataktan kalkmaması gerekiyordu ama O bir türlü Bora'yı dinlemiyor ve yaramaz çocuk gibi her fırsatta kendine yapacak bir şeyler bulup Bora'yı endişelendiriyordu.

Bora aylardır diken üstünde yaşıyordu. Onu kaybetmekten öylesine korkuyordu ki. Ama Deniz'e baskı yapıp üzmekten korktuğu için çok üstüne gitmemeye çalışıyordu. Bu yüzden kendini sigaraya vermişti iyice üstelik son günlerde çoğalan öksürük yüzünden doktora gittiğinde doktor ona sigarayı bırakmasını aksi taktirde akciğerlerinde sorun oluşmaya başladığını ve bunun kansere kadar gidebileceğini söylemişti.
Deniz bunu duyduğundan beri sigarayı bırakması için daha fazla ısrar ediyordu. Bora bırakmaya çalışsa da bunu yapamadığından son günlerde Deniz'in görmediği yerlerde içmeye özen gösteriyordu.
Akşam yine o kadar çok sigara içmişti ki midesi bulanıyordu şimdi. Birden aklına akşam içtiği sigaraların izmaritleri geldi. Dökmeyi unutmuştu. Bir hışımla yataktan kalkıp Deniz'in henüz görmemiş olmasını umut edip mutfağa gitti.
Ama umduğu gibi olmamıştı, mutfağa geldiğinde Deniz masanın etrafında duran sandalyelerden birine oturmuş elinde kül tablası, gözlerinde hayal kırıklığı Bora'ya bakıyordu.
Bora içinde duyduğu derin pişmanlıkla izah etmek için bir kaç kelime arasa da zihninde sonunda söyleyecek hiç bir şey bulamadı. Sadece
-"Üzgünüm, ama kendime engel olamıyorum." diyebildi, pişmanlığı gözlerinden olduğu kadar kırılgan ve naif sesinden de belli oluyordu. Gerçekten denemişti Bora, ama Deniz'i kaybetme korkusu aklına her gelişinde kaçacak bir yer, sığınacak bir liman gibi görmüştü sigarayı.
İçtikçe rahatladığını sansa bile bu etki çok kısa süreli oluyor ve hemen geçiyordu.

Deniz kızmak istese de yapamadı. Sadece;
-"Ne olur aşkım, seni kaybetme korkusu ölümden beter." diyebildi. Ama daha kelimeler ağzından döküldüğü anda pişman olmuştu. Bora gözlerini diktiği yerden başını kaldırıp buğulu bakışlarla;
-"Biliyorum, seni çok iyi anlıyorum inan bana.." diyebilmişti ağlamasını bastırır bir sesle.
Ama yapamamıştı, gözlerinden boşalan sicim gibi yaşlar eşliğinde hıçkıra hıçkıra yaslandığı duvardan yavaşça kayarak yere oturmuş dizlerini göğsüne çekerek küçük bir çocuk gibi sarsıla sarsıla ağlamaya başlamıştı.
Deniz usulca kocasının yanına oturup onun başını göğsüne bastırarak saçlarını okşamaya başladı. Bir yandan Bora'yı severken bir yandan gözlerinde ki yaşları bastırmaya çalışıyor ama kendine hükmedemiyordu.

Bora, Deniz'in ağladığını görmek istemiyordu. Onu üzmek hiç istemediği bir şeydi bu yüzden kendini toparladı ve yerden kalktı.
-"Özür dilerim bebeğim, her şey için çok özür dilerim.." dedi ve yaşlı gözlerle kendisini izleyen Deniz'i öylece bırakıp hızlıca evden çıktı..

...


Aradan saatler geçmesine rağmen Bora henüz eve gelmemişti, bu süre zarfında Deniz kendini toparlamış, ufak tefek işlerini yapmış ve Bora için pratik ama güzel bir masa hazırlamıştı. İşi bittiğinde üstüne bir şal alarak balkona çıkıp eşini beklemeye başladı. Bu arada aklına harika bir fikir gelmişti. Bora'ya bir mektup yazacaktı, onu ne kadar çok sevdiğini ömrü boyunca hep seveceğini, ne olursa olsun hep yanında olacağını yazacaktı..

Usulca içeri gidip kağıt ve kalem alarak tekrar balkona döndü. İçinden geçenleri elinde ki kalem vasıtasıyla bir bir döktü kağıda Deniz.

Mektubunu "Her Zaman Senin ve Seninle Olacağım Birtanem..!" diye bitirdi. Sonra içeri girdiğinde Bora'nın çıkarken yanına almadığı son bir sigarası kalmış paketi alıp mektubunu içine yerleştirdi. Deniz Bora'nın sigarayı hemen bırakamayacağının farkındaydı. Umarım bu mektup eline geçtiğinde bu içtiği son sigara olur diye geçirdi içinden.

Saatler geçtikten sonra Bora nihayetinde eve gelmişti ama döndüğünde hala perişan haldeydi. Bütün gün aylak aylak dolaşmış ve bulduğu kuytu ve yalnız köşelerde ağlamıştı. Her ne kadar kendini sigaradan uzak tutmaya çalışsa da başaramamış yine de içmişti. Ve bunu yapmak canını daha çok yakmıştı.

Bora çok pişmandı Deniz'i üzdüğü için, kendi çektiği kaybetme korkusunu ve acısını Deniz'e yaşatıp onu kırdığı için. Ama elinden bir şey gelmiyordu.
Üstünü başını değiştirip mutfağa geldiğinde Deniz'i balkonda uyuya kalmış bir şekilde buldu Bora. Yavaşça yaklaşıp yanağından öptü Deniz'i. Deniz usulca gözlerini açıp gülümsedi ve uykulu bir sesle;

-"Hoş geldin Aşkım." dedi.
-"Üşüteceksin aşkım hadi içeri girelim." diye karşılık verdi Bora Deniz'in kalkmasına yardım ederken.
Salona geçtikten sonra uzun bir müddet hiç konuşmadılar. Oturdukları kanepe üzerinde Bora Deniz'e sıkıca  hiç bırakmak istemezcesine sarıldı, başını göğsüne bastırdı tıpkı Deniz'i tanıdığı gün yaptığı gibi. Deniz hiç direnmeden, sıkıca saran kollara bıraktı kendini..

...

Sessizliği ilk bozan Bora olmuştu;
-"Bende bırakmak istiyorum aşkım, söz veriyorum kızımız dünyaya geldiği gün, sen ve ben onu ilk kucakladığımız gün bir daha ağzıma sürmeyeceğim.." dedi.
Deniz'in içi burkulmuştu, aklından 'ya sen kızımızı ve bu hayatı tek başına kucaklamak zorunda kalırsan ' diye geçirdi ama söze dökemedi düşüncelerini. Gözleri bu düşünce ile buğulanmıştı, hiç bir şey demeden başını sevdiği adamın göğsüne daha da sıkıca yumdu. Bir ömür böyle kalsalardı hiç sıkılmazdım diye düşündü.

-"Sen bırakana kadar bende içerim o zaman" deyiverdi Deniz birden. Ağzından çıkan kelimelere öncelikle kendisi de şaşırdı nasıl olduğunu bilmeden tehlikeli bir oyunun içine atıvermişti kendini.
Bu sözleri gerçekten duyduğundan emin olmak istercesine Bora Deniz'in omuzlarından tutarak kendinden biraz uzaklaştırıp karısına baktı.
-"Ne demek istiyorsun Deniz? Bu söylediğine kendin inanıyor musun sen?" dedi sert bir sesle.
Bora belli etmemeye çalışsa da çok kızmıştı. Deniz yavaşça oturduğu yerden kalkıp mutfakta tezgahın üstünde duran ve içinde mektup olan son sigara paketini alıp geldi ve içinde ki sigarayı yaktıktan sonra ağzına götürdü henüz bir nefes çekmişti ki birden öksürmeye başladı, başı öylesine dönmüştü ki olduğu yerde sendeledi.
Bu durum karşısında Bora ne yapacağını şaşırdı her şey öyle ani olmuştu ki sadece öylece izlemişti Deniz'i.
Sonra neden kendine geldi ve ani bir hareketle Deniz'in elinde ki sigarayı aldı. Sigarayı bir hışımla söndürüp kutusunun içine atarak kutuyu cebine koydu.
O kadar çok sinirlenmişti ki Deniz'i usulca kanepeye oturtup hiç bir şey söylemeden koşar adımlarla yine evden çıktı.
Ne yapacağını bilmez bir halde saatlerce yürüdü Bora. Bu kadın hamile haliyle ne yapmaya çalışıyordu böyle kendini öldürmeye niyeti var galiba diye düşündü içten içe kızarken Bora. Öylesine sinirlenmişti ki aslında sinir değildi bu, bir an Deniz öyle öksürürken görünce kendi halini hatırlayıp Deniz için bu durumun ne kadar zor olduğunu anlamasının kızgınlığıydı.
Fark etti ki aslında kızdığı Deniz değil, ona yaşattıkları için kendisiydi. Kendinden geçmiş yürürken ayakları onu sahile getirmişti. Canı öylesine sigara çekmişti ki içinde ki isteği yine durduramaz hale gelmişti. Kenarda boş olan banka oturup elini cebine attığında buruşmuş sigara paketini buldu. Kahretsin diye geçirdi içinden "Yeni aldığım paketi evde unutmuşum" diye mırıldandı. Evden çıkarken yanına hiç bir şey almamıştı. Buruşmuş paketi açtığında içinde Deniz'in içtiği sigaradan başka kalmamıştı. Son sigarayı çıkarmak isterken paketin içinde başka bir şey olduğunu fark etti. parmaklarıyla tutup çektiğinde onun bir mektup olduğunu anladı. Üstünde 'Herşeyime..!' yazıyordu. Yazı Deniz'e aitti. Bora ne yapacağını bilmez bir halde eline aldığı sigarayı yerine koyup paketi cebine attıktan sonra mektubu okumaya başladı..

...

Deniz evde tek başına kalmıştı. Şaşkındı, Bora'yı daha önce bir kez böyle görmüştü o da ilk tanıştıkları zamanlarda kendisini rahatsız eden Halil'i döverken. Ondan sonra bir daha hiç bu kadar sinirli ve öfkeli görmemişti. Kendi kendine bu duruma üzülürken bunun bir çıkış yolu olabileceğini düşündü. Bu oyunu sürdürmeliyim diye geçirdi içinden.

Bora evden bir hışımla çıkarken ceketini almayı unutmuştu. Deniz aradığı şeyi bulacağını tahmin ederek hayatında ilk defa Bora'nın ceplerini karıştırdı.
Umduğu gibi de olmuştu, Bora'nın cebinde üç dört sigarası kalmış sigara paketini alıp salona gittikten sonra sigaraları yakıp masanın üzerine kül tablasının içine yerleştirdi. Önce yanmalarını bekleyecek daha sonra sonuna kadar yandığında sanki içilmiş gibi söndürecekti.
Deniz sigaraların yanmasını beklerken ani bir sancıyla sarsıldı. Sanki canlı bıçaklarla karnı kesiliyormuş gibi hissediyordu. Acıyı hissetmesiyle yere düşmesi  bir oldu. Aynı anda tutunmaya çalışırken çektiği masanın örtüsüyle yanan sigaralarda etrafa dağıldı. Deniz ne yapacağını bilmez bir halde doğrulmaya çalışıyor ama bir türlü bunu başaramıyordu. Acıdan gözleri kararırken etrafını parlak ve sıcak bir şeyin sardığını görüyordu.
Deniz kendine gelmeye başladığında boğucu ve ciğerlerini yakan bir öksürükle yattığı yerden doğrulmaya çalışıyordu. Ne kadar baygın kaldığını bilmiyordu ama kendine geldiğinde tüllerin, koltukların ve halının bir kısmının yanmakta olduğunu, düşerken sigaraların etrafa dağılıp yangına sebep olduğunu anladı. karnında ki sancı hala devam ediyordu ne yapacağını bilmez bir halde kendini mutfağa doğru sürükledi. Mutfak tezgahının üzerinde bulunan telefonu zoraki alarak Bora'nın numarasını çevirdi. Bir yandan sancısı bir yandan nefes nefese kalışı onu daha da dermansız bıraksa da yeniden bayılmamak için tüm gayretiyle uğraşıyordu Deniz. Nihayet Bora telefonu açıp ahizenin diğer ucundan;
-"Alo" dedi.
Deniz son nefesiyle sadece
-"Yetiş.." derken gözleri kapanarak yeniden kendinden geçti.

...

Deniz kendisine geldiğinde loş bir hastane odasında, elleri sevdiği adamın ellerindeydi. Ne kadar zaman geçmişti ne olmuştu bilmiyordu. Tek bildiği şey canı hala çok yanıyordu.
Bora Deniz'in gözlerini açtığını gördüğünde büyük bir heyecanla ayağa kalktı.
-"Doktoru çağırın, lütfen.." diye bağırırken bir o yana bir bu yana savruluyor  ne yaptığını bilmez bir halde odanın içinde dönüp duruyordu. Deniz olanca gücünü kullanıp
-"Aşkım, sakin ol lütfen ben iyiyim." dedi ama söylediğinin aksine hiç iyi hissetmiyordu. O an aklında olan tek şey bebeğiydi. Bora ancak Deniz'in sesini duyabildiğinde biraz sakinleşti ve Deniz'in baş ucuna oturdu.
-"Aşkım lütfen yorma kendini" derken göz yaşlarına hakim olamıyordu. Bir an doktorun söylediği şeyler dolanıyordu zihninde.
Doktor Kerim başını öne eğmiş, gözlerini Bora'dan kaçırıp masasında ki kağıtların üzerinde gezdirirken,  -"Üzgünüm arkadaşım, bebek kurtulsa bile annenin kurtulması mucize olur." dedi üzgün, çaresiz ve yorgun bir sesle.
Doktor Kerim konuşmaya devam ettiyse de Bora gerisini duymamıştı bile. Deniz'den başka hiç bir şey umurunda değildi. Bebeklerinin yaşayıp yaşamaması bile artık onun için hiç bir şey ifade etmiyordu.
Bora aklından bu düşünceleri silmek istercesine kafasını iki yana salladı. Deniz nihayet uyanmıştı işte her şey yolunda gidecek ve bu dünyada her şeyden çok sevdiği kadın yaşayacaktı. Her şey aksini söylese de o buna inanıyordu. Hayır Deniz ölmeyecekti, ölemezdi..

Deniz bir yandan acıyla sarsılırken bir yandan kendisine göz yaşları içinde bakan adama gülümsemeye çalışıyordu. Ne olduğunu bilmese de bir şeylerin yolunda gitmediğinden emindi. Çok vaktinin kalmadığını biliyordu.
Bora yanı başında bir yandan ellerini tutuyor bir yandan da;
-"Lütfen kendini yorma aşkım." diye yalvarıyordu.
Deniz Bora'nın yalvarışlarına karşın son bir şey söylemek istiyordu. Ondan sonra susması gerektiğini hatta ebediyen susacağını biliyordu.
-"Se..se..sevgilim, benim bütün Dünya'm sana emanet. Lütfen ona iyi bak, o senin bu dünyada ki yaşama gücün ve kurtarıcın olacak.." dedi Deniz, olanca bütün gayretini sarf etmesine rağmen son kelimeleri ağzından dökülürken rahatlamış hissediyordu. Neden bilmiyordu ama bedeninde ki sancı kesilmiş ve hafiflemişti. Etrafını ılık bir hava sarıp gözleri Bora'nın aksi ile kapanırken;
-"Seni Seviyorum Herşeyim." diyebildi Deniz. Yüzünde buruk bir gülümseme, elleri sevdiği adamın ellerinde ve ondan sonra her şey kayboldu.

..

-"Bora kendine gel çekil kenara, hemşire hanım hemen şimdi ameliyathaneyi hazırlayın bebeği alacağız. Bora, bırak artık ellerini lütfen." derken doktor Bora dünya da ne olup bittiğini anlamaz bir halde kulaklarında uğuldayan seslerle sanki Deniz'le birlikte canından bir şeyin kopup gittiğini hissediyordu.
Zaman durmuş muydu?
Etrafında ki görüntü bulanıklaşmış ve sanki daha bir yavaşlamıştı her şey. Sesler bir anda kesilmiş etrafında ki dünya sanki çok hızlı ama yine de yavaş hareketlerle ilerliyordu.
Ne olmuştu ki?
Bora'nın bacakların neden tutmuyordu, neden nefes alıp vermek ona bu kadar zor geliyordu. Bir el tutmuş omuzlarından onu sarsıyordu.
-"Abi kendine gel, ne olursun!" ağlayan bir sesle yalvarırken kardeşi Melek son anda hastaneye yetiştiklerini anlamıştı Bora. Ama bu saatten sonra ne fark ederdi ki?
Bora kendi halinden habersiz etrafına bakınırken bir yandan hayatının anlamını bir sedyeye koymuş götürdüklerini, bir yanda kardeşinin kendisine sarıldığını bir yanda annesinin hıçkıra hıçkıra ağladığını görüyordu. Sanki bütün olup bitenleri uzaktan bir filmi izler gibi izliyordu.
Bora birden doğruldu, ne yapacağını bilmiyordu ama içinde bir şey koşarsa, kaçıp giderse buradan belki bütün bu acılardan kaçabileceğini de söylüyordu.
Yapacak başka ne vardı ki zaten Bora koşmaya başladığında hiç bir şey düşünemez bir halde çıktı hastaneden, Melek ve Zeynep Hanım ne yapacağını bilmez bir halde onu durdurmaya çalışsalar da başarılı olamayacaklarını anladıklarında onu bir müddet kendi haline bırakmaya karar verdiler. Bora hastanenin kapısından dışarı çıktığında güneş yeni doğuyordu. İyi de güneşin bu lanet dünya üzerine doğmasının ne anlamı vardı ki artık?
Ne yapacağını bilmiyordu, içinde yanan bir volkan vardı ve patlamak üzereymiş gibi nefessiz bırakıyordu onu.
Saatler sonra ayakları onu evlerine getirmişti. Sadece salon yanmıştı. Geriye kalan her şey sağlam duruyordu. İtfaiyeciler dün akşam yangını söndürdükten sonra etrafa saçılan sigara izmaritlerinden anlaşıldığı üzere çıkan yangına sigaraların sebep olduğunu söylemişti.
Yanan salon çoktan boşaltılmıştı zaten. Bora artık görmek istemiyordu hiç bir şeyi. Ne bu evi ne bu eve dair anıları, ne de Deniz'i..
Tıpkı hayatını mahveden bu yangın gibi beyninde ki tüm anıları yakıp yıkmak ve yok etmek istiyordu. Yatak odasında duran valizlerden birini alıp içine bir kaç eşya koyduktan sonra yine geldiği gibi şuursuz ve koşarak çıktı evden Bora, nereye gideceğini bilmeden koştu yine. Ayaklarında koşacak derman kalmadığında kendini sahil kenarında ki o durakta elinde pejmürde valiziyle beklerken buldu..
Hafif hafif yağmur çiğseliyordu,  deli deli ve sert esen rüzgâr birden içini ürpertti, deri ceketinin yakalarını kaldırdı..
Koşarken ıslanan saç uçlarının değdiği ensesi her zamankinden daha çok üşüyordu..
Bunu düşünür düşünmez tarifi mümkün olmayan bir acı gelip tokat gibi çarptı yüreğine.
Gözlerinin yeniden dolduğunu fark etti, şaşırdı onca ağlamanın ardından hala kirpiklerini ıslatacak kadar gözyaşı kalmıştı..
Göz kapaklarını kırptı bir kaç defa ve göz bebeklerine bastıran hüznü bertaraf etmeye çalıştı.
Canı her zaman ki gibi sigara çekti, eli gayri ihtiyarı cebine uzandı..
Kağıdı buruşmuş sigara paketini eline aldı, uzun uzun baktı..
Kapağını açtı, içinde yarısı içilmiş ve söndürülmüş bir sigaradan başka hiç bir şey yoktu.
İçinden deli gibi bir ses onu yakıp içmesi gerektiğini haykırsa da Bora içmeye kıyamadı, içinden fışkıran bu isteğine karşı gelip sigara kutusunun kapağını kapatarak tekrar cebine koydu..
Önünden gelip geçen otobüslerin hiç birine binmedi, kendine korna çalıp duran taksilere de aldırış etmedi..
Kaç saattir oradaydı bilmiyordu...
Eli, cebine koyduğu sigara paketinin üzerindeydi, tarifsizdi Bora, içi yanıyordu!

Aklına bu paketin içinden çıkan mektuptaki sözler akın ediyordu..

Herşeyim diye başlamıştı bu mektup;

"  Herşeyim, sevdiğim, bana hayat veren varlık,


Biliyorum bu duruma çok üzülüyorsun, ama içimde ki mucize tüm bu üzüntülerini yok edecek inan bana.. O bizim için bu dünyanın en muhteşem şeyi, o bize, sadece ikimize ait bir Dünya, bütün Dünya'mız o bizim.

Ben geçmişimde ki acılarımın, beni kahreden yalnızlığımın tüm tesellisini sende buldum sevgilim, hayat benim için bir kâbusken seninle tanıştığım günden beri rüya oldu, ben ne zaman seni buldum o günden beri bu dünyada ki cenneti yaşıyorum. 
Bir insanın yaşayabileceği tüm mutlulukları fazlası ile verdin bana. Sen bu dünyaya benim için gönderilmiş bir kurtarıcı, bir meleksin. Bende senin için bir melek getirmek istiyorum bu dünyaya. 
Ne olur bir gün olur da o melek bensiz kalırsa sensiz de kalmasın. Ben senden ilk defa ayrılmayı düşündüğümde içimde senden bir parça taşımanın huzuruyla avundum, bir gün olur da sende benden ayrı kalmak zorunda olursan yanında benden olan bir parçanın varlığı ile avun.
Ona şimdiden böyle haksızlık yapma, ne olur onu beni sevdiğin gibi, benim seni sevdiğim gibi sev.
Ben öğrendim ki sevgi karşılık bulduğunda bu dünyada ki en güzel nimetmiş, tüm hayata karşı tek direnme gücü imiş. Beni böylesine büyük bir sevgiyle yeniden hayata bağlayan sen değil miydin?
Şimdi sana yalvarıyorum birtanem, bana verdiğin bu yaşama sevincinden, dünyanın bu en güzel duygusundan kızımızı ve kendini sakın mahrum bırakma... 
Bana verilmiş en güzel hediyem, ne olursa olsun sakın üzülme!  Ben hep seninle olacağım, ölümü anmıyorum bile! Unutma olur da bir gün ben bu bedenden ayrılsam bile; manen senin kalbinde, madden kızımızın suretinde sen ve Dünya'mız sevgiyle yeniden yeşerdiğiniz sürece var olup, yaşayacağım!!! 


Herşeyim, Seni çok seviyorum, her zaman senin ve seninle olacağım"



...

Ve her şeyim diye de bitmişti.

Bora bebekle ilgili hiç bir şey düşünemiyordu ki, doğup doğmadığını dahi bilmiyordu. Hem doğsa bile ona nasıl bakacaktı? Deniz olmadan ona nasıl dokunacaktı?

-"Üzgünüm birtanem, bu isteğini yerine getiremem. O bebekle asla yüzleşemem." dedi kendi kendine. Canı öyle çok yanıyordu ki ne yapacaktı şimdi? Nereye kaçsa bırakırdı bu acı onu? Kalbi sanki parçalara ayrılmış gibi hissediyordu.

Etrafına bakındı akşam olmak üzereydi, durak boştu bir köşeye sindi sessizce, onunla burada ilk karşılaştıkları anı hatırladı. Tam altı yıl olmuştu. Mutluluğun en uç noktasında yaşadığı mükemmel bir altı yıl. Peki o bu kadar mutluluğu görmüşken bundan sonra onsuz daha azına nasıl razı olacaktı? Nasıl yaşayacaktı..

Bora, kendi içinde kaybolup kahırlara düşmüşken telefonu çalmaya başladı. Telefonu eline alıp baktığında arayanın Kerim olduğunu gördü. Ne yapacaktı nasıl açıpta Deniz'in öldüğünü duyacaktı, hayır istemiyordu.
-"Hayır, hayır, hayır!!!" diye bağırdı. Hayır açmayacak ve o kelimeleri asla duymayacaktı.
Sarsılarak ağlamaya başladığında yaslandığı duvar bile üstünde ki yükü taşımasına yardım edememişti. Her şey kararmıştı, yere çökmüş dizlerini göğsüne çekmiş başını kollarına gömmüş hıçkıra hıçkıra ağlarken telefon elinde hala çalmaya devam ediyordu.

Ne olduğunu fark edemeden biri telefonu aldı elinden, onun yerine bir mendil bıraktı. Bora bunu bile umursamamıştı. Hala ağlamaya devam ederken yanında biri konuşmaya başlamıştı.

-"Alo." dedi bir ses.
-"Evet burada öyle biri var." diye konuşmaya devam etti.
-"Bilmiyorum, durağın köşesinde oturmuş ağlıyor yarım saattir. Yani şey ben sadece yarım saattir buradayım, öncesi var mı bilmiyorum." şaşkın ve kırgın bir ifadeyle konuşmaya devam ediyordu hala.
Neden Bora biraz sonra o telefonun kendi telefonu olduğunu anladı ve başını kaldırdı. Karşısında beyaz kaban giymiş kıvırcık saçlı bir kadın yaşlı gözlerle kendisine bakıyordu.
Bora hiç bir şey sormadı, tekrar başını kolları arasına aldı ve ağlamaya devam etti. O sırada kulağına yaklaştırılan ahizeden bir bebek sesi duydu Bora.
Sonrasında ise annesi Zeynep Hanıım'ın sesini..
-"Oğlum, o Deniz'in sana hediyesi, ne olur onu hep böyle ağlatma, geri dön, çünkü bu küçük kızın sana ihtiyacı var." dedi Zeynep Hanım ve o kadın yine telefonu çekip Bora'nın kulağından konuşmaya devam etti.
-"Evet efendim orayı biliyorum, ben orada doktorum. Tamam efendim." dedi ve telefonu kapattı.
Bora yaklaşan ayak seslerinden o kadının yanına geldiğini anladı.
Sesin sahibi Bora'nın eline tutuşturduğu mendilleri aldı ve Bora'nın kafasını olduğu yerden kaldırıp hafifçe gözlerini silerken;
-"Hey senin bu kadar bencil olmaya hakkın yok! Sen sadece O'nsuz kaldın, ama o bebek hem annesiz hem babasız kaldı. Ben eminim o yavrunun annesi böyle bencil bir adamı sevmemiştir." dedi kırılgan ve hüzünlü bir sesle.
Bora hiç bir şey diyemedi kendisini öylece boşluğa bırakmıştı. Kadının söyledikleri kalbine ok gibi saplanırken canını en çok acıtansa "O'nsuz kaldın" olmuştu.
Kadın Bora'yı tutarak çekti ve ayağa kaldırdı, Bora kadının ne yaptığını bilmiyordu, umurunda da değildi ya zaten sadece direktiflere uyuyordu. Önce ayağa kalktı ardından kadın bir taksi durdurup onu da çekerek bindi. Hastaneye geldiklerinde onları Kerim, Melek ve Zeynep Hanım karşıladı.
-"Ah Deniz iyi ki seninle karşılaştı bu şaşkın, yoksa halimiz perişandı." dedi doktor Kerim.
Zeynep Hanım ve Melek bir yandan Bora'ya sıkıca sarılıp onu teselli ediyorlar bir yandan da tutamadıkları gözyaşlarını siliyorlardı.
Hastane kapısından içeri girdiklerinde Bora babası Tevfik Bey'i gördü. Biraz ileride bir sandalyeye oturmuş kucağında ki bebeğe bakarken hem gülümsüyor hem de ağlıyordu. Bora daha onları görür görmez oradan uzaklaşmak istese de koluna giren Melek ve Zeynep Hanım ona izin vermediler.
-"İstemiyorum, bırakın beni." diye haykırıyordu Bora. Hastane bir an sus pus olmuş onlara bakarken yanlarında duran Doktor Deniz çevik bir hareketle öne atıldı ve bebeği Tevfik Bey'in kucağından aldığı gibi Bora'nın önüne getirdi ve uzattı.
-"Nasıl bu kadar acımasız olabilirsin, onun henüz bir adı bile yok." dedi.
Bora şaşkındı, bu kadın hangi cür'etle bunu yapıyordu anlamadı. Ne olduğunu kendisi bile anlamadan;
-"Dünya!" deyiverdi.
Herkes şaşkındı, doktor Kerim bir an onun aklını kaçırmış olabileceğini bile düşündü. Ama gerçek öyle değildi. Bora doktor Deniz'in uzattığı bebeği kucağına alırken;
-"Onun adı Dünya." dedi. Bunu yaptığına kendisi bile inanmıyordu. Nasıl olmuştu da kollarını uzatıp onu kucağına almıştı. babası kendinden geçmiş ağlarken bir yandan da
-"Onun adı Dünya.." diye tekrarlarken gülümsemişti Dünya bebek, tıpkı annesi gibi..
Bora kızına yaşlı gözlerle kızına bakarken;
-"Affet beni bebeğim." Dedi ve küçük bebeği öperken
-"O bizim Dünya'mız.." dedi..

...

EKİM 2012

-"İyi ki doğdun Dünya.."
Herkes hep bir ağızdan söylerken Dünya etrafında ki kalabalıktan şaşkın sadece gülüyor ve onları alkışlıyordu. Doğum günü kutlamasını onun için kalabalık bir oyundu. Bora bir yandan güzeller güzeli minik kızını tutuyor bir yandan da onu öpüp kokluyordu.

-"Hadi bakalım üfle küçük Dünya.' dedi neşeli bir sesle pastayı getiren doktor Deniz. Minik dünyanın pastasının üstünde çiçekler böcekler ve iki tane de mum vardı. Minik Dünya bu yıl ikinci yaşını kutluyordu.

Dünya babasıyla birlikte mumları üflerken Bora'nın gözlerinden ister istemez bir damla yaş süzüldü. Ama iyi biliyordu ki Deniz şimdi onların yanında ve mutluydu. Bora bir an derinlere dalmışken daha ne olduğunu anlayamadan minik Dünya elini pastaya batırdığı gibi babasının yüzüne sürmüş ve babasının yüzüne bulaşan pastayı yalamaya başlamıştı. Bu arada ne dediği anlaşılmasa da;
-"Immm baba.. pata." deyip kendi kendine bir yandan oynuyor bir yandan da minik kahkahalar eşliğinde babasının yüzünde ki pastayı yalamaya devam ediyordu. Manzara öylesine komik görünüyordu ki bu duruma önce Bora sonra orada bulunan tüm kalabalık kahkahalarla gülmeye başlamışlardı.
Bu arada doktor Deniz, küçük Dünya'nın ellerini silerken bir yandan da
"Hadi hediyeleri açalım mı? Ne dersiniz." dedi keyfi yerinde olan kalabalığa.
Herkes bu fikri çok sevdi ve sırasıyla yanlarında getirdikleri hediyeleri verdiler bir bir. Kiminden güzel güzel oyuncaklar kiminden de birbirinden şeker elbiseler çıktı. Herkes en güzelini almıştı minik Dünya için.
En son doktor Deniz kendi aldığı hediye paketini çıkardığında herkes merakla bekliyordu. Neredeyse minik Dünya'nın boyundaydı paket. Deniz hediyeyi uzatırken Bora'ya
-"Bu hem Dünya hem de senin için." dedi.
-"Teşekkür ederiz Deniz ablası." diye karşılık verdi Bora hediyeyi alırken. Bu sırada Dünya da
-"Abba, Diniş abba." diye söyleniyordu kendi kendine. Herkes biliyordu küçük Dünya'nın doktor Deniz'e olan sevgisini. Ama karşılıklıydı bu sevgi. Daha onun annesiz bir bebek olduğunu öğrendiği günden bu yana sahiplenmişti doktor Deniz bu küçük kızı. Onun annesi olamayacağını iyi biliyordu ama annesinin yokluğunu aratmamak için elinden geleni yapacağına söz vermişti  anne Deniz'e o ilk gün.
...
O gün Bora'yı alıp hastaneye gittiğinde Bora biraz sakinleşip uyuduktan sonra Zeynep Hanım tüm olanları anlatmıştı doktor Deniz'e. Doktor Deniz bu aşka ve olanlara öylesine üzülmüştü ki o gün anne Deniz'e yürekten söz vermişti Dünya ve Bora'yı hiç yalnız bırakmayacağına dair.
...
Doktor Deniz bunları düşünürken Bora'nın sesiyle kendine geldi;
-"Evet kızım, hadi açalım hediyeni." diyordu Bora neşeli bir sesle. Baba kız güzelce açtıklarında paketi içinden çıkan hediye orada ki herkesi bir anda hüzünlendirmişti. Paketin içinden süslü bir çerçeve içinde Bora ve Deniz'in balayında çektirdikleri çok güzel bir resim çıktı. Üstelik kucaklarına da kızları Dünya'nın bir resmi montajlanmıştı. Bora öylesine şaşırmış ve hüzünlenmişti ki. Ama içinde bir yerlerde bir şey bir o kadar sevmişti bu hediyeyi.
Minik Dünya daha resmi görür görmez sarılıp bir öpmeye başlamıştı.
-"Anne Diniş..! Anne Diniş ve Düyya buyada" derken herkes sus pus olmuştu.

Doktor Deniz pedagogdu  Doğduğu günden beri Dünya ile ilgileniyor ve ona annesi Deniz'i tanıtıyordu. Onun ne muhteşem bir annesi olduğunu bilmesini istiyordu.
Bora kızının annesi tanıması karşısında öylesine şaşırmıştı ki yaşlı gözlerle doktor Deniz'in gözlerine bakıp;
-"Teşekkür ederim." diyebilmişti sadece.
-"O'nun annesiyle bir resmi olsun istedim." dedi doktor Deniz huzur dolu bir sesle. Ardından gözlerinden damlayan yaşlar eşliğinde konuşmaya devam etti
-"Oooo böyle sulu gözlülük yapacağınızı bilseydim bir de palyaço montajlatırdım arkanıza." dedi ve minik Dünya'nın yanına kocaman bir öpücük kondururken,
-"İyi ki doğdun miniğim." Dedi.

Bora kızını ve doktor Deniz'i uzaktan izlerken şimdi iyi biliyordu ki Onun gibi bir hediyeyi bir iyilik meleği yollamıştı Dünya'sıyla ona ve bu melek Sevdiği kadın Deniz'den başkası olamazdı...





Evet uzun bir aradan sonra nihayet finalini yazabildim. Mutlaka hatalarım olmuştur, umarım beklentilerinize layık bir final olabilmiştir. Şimdiden okuyan herkese çok teşekkür ederim. Lütfen fikirlerinizi açıkca beyan etmekten çekinmeyin. Her bir düşünce bu yolda atacağım adımda bana çok yardımcı olacaktır. Sevgiler efendim..

Nursalkımın..

19 yorum:

  1. Nursalkımım hafta sonu sakince okuyacağım. Kalemine sağlık. Canım benim...

    YanıtlaSil
  2. Canım Nurummm deepe demişsinki bana kimse uğramıyor ben hep uğrarım ablam bazen geç bazen tam zamanında ama uğruyorum hep sana. Hafta sonu baştan sona okuyacağım hikayeni ve gerçek düşüncemi yazacağım emin ol. Tekrar görüşene kadar öptüm seni ve sakın üzme kendiniii.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim ablacım. Samimiyetin gerçekten sardı yüreğimi.

      Sil
  3. Bunların 1.bölümünü başlayıp tam okuyamasam da finali müthiş olmuş, aralarda duygulandım:) Bunun mutlaka kitabı basılmalııı :) Daha sonra gelip taa başından okuyacagım:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Lala olsun baştan yayınlayacağım o zaman okursun :P
      Sevgiler canım.

      Sil
  4. Hımm hikayenin tamamını okuyacağım inşallah. blogunu gezmek istiyorum :)
    Ayrıca o baştaki çocuğa bayıldımm o ne şirinliktir öyle!

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim Terzi :) Beklerim her zaman.
      Evet bende bayıldım resime :)

      Sil
  5. Nurum canım beyaz kedi yada fare her neyse ona geldikçe beyaz yazılar okumakta zorlandığım zamanlar oldu bu yüzden yediden sonrasını sabah okuyacağım.. Sözümü yerine getirdiğimi bilmen için yazdım. Ben yaşlıyım bu küçük yazılar uzuns gözüm yoruluyor o yüzden sabaha erteledim. Üzülme emi okurum dedi de okumadı diye..Tamamını bitirince konuşacağız..Şimdilik iyi uykular..

    YanıtlaSil
  6. Yanıtlar
    1. İnan beni de üzdü ama hikayeyi daha yazmadan konuyu böyle belirlemiştim. Hatta zaman zaman sonu değiştirsem mi diye tereddütlerim oldu ama ilk bölümde hüzünlü başladığı için yine öyle bitirmek zorunda kaldım. Belki ilerde mutlu bir son yazarım bu hikaye için :)

      Sil
  7. ya bu öyküyü okudum ki ben.
    ama şimdi bu son bölümü okumayım.
    baştan okuycim ya.
    :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Olsun bayramdan sonra yayınlayacağım ya ben o zaman bölüm bölüm eleştiri isterim haberin olsun :)

      Sil
  8. Sevgili Nursalkımım, biliyorsun bu bilgisayar saatleri tam doğru olmuyor, şu an saat 00.27 ben yeni, bitirdim okumayı.Dün bir kısmını okumuştum bugün kalanını okudum. Dediğim gibi benim gibi gözleri ameliyatlı biri için sadece fonun biraz zor.

    Şimdi öyküye gelince sadece çok değil bir iki küçüm yazım hatası dışında sadece çok sık isim kullanmışsın, mesela annesinin çok sevdiği ve ismini koyduğu masmavi denize baktı deniz. Deniz... diye devam etmesi gibi..

    Nur Salkımım bu küçük şeyin dışında:
    1- HİKAYE OLAĞANÜSTÜ
    2-KURGU MÜTHİŞ GÜZEL.
    3-KONU ÇOK SEVDİĞİMİZ VE ÖZLEDİĞİMİZ ESKİ HÜLYA KOÇYİĞİT-İZZET GÜNAY FİLMLERİ TADINDA İNANILMAZ GÜZEL...
    4-ARA GEÇİŞLERİN ÇOK PROFESYONELCE
    5-SEN HARİKA BİR YAZAR OLACAKSIN..
    6-BEN BU DÜŞÜNCELERİMİ BİR SEN BİRDE BAŞKA BİR ARKADAŞIMIZ VAR YA BÖYLE ÖYKÜLER YAZAN İKİNİZİN DE HARİKA OLDUĞUNUZU DÜŞÜNÜYORUM.
    7-DUYGULARI VE AŞKI ÇOK GÜZEL BETİMLEMİŞSİN.
    8-ŞİİRLERİNDE ÇOK GÜZEL AMA HİKAYELERE DAHA ÇOK KAPTIR DERİM. bİRÇOK HİKAYENİN AYNI KİTAPTA YER ALMASI MÜMKÜN BİLİYORSUN. iNGİLİZ YAZAR JEFFREY ARCHER IN BİR CİNAYETİN ANATOMİSİ İSİMLİ HİYAYELERDEN OLUŞMUŞ KİTABI GİBİ BİRŞEY YAPABİLİRSİN.
    9-SANA BOL ŞANS DİLİYORUM.
    10-SENİ KUTLUYORUM. VE BİR DAHA BENİ OKUYAN YOK DEME ÇÜNKÜM BU KADAR UZUN YORUM BİR DAHA YAZAMAM ÜZME BENİ...17 BÖLÜMLÜK YORUM BÖYLE UZUN OLUR:))

    ŞAKA BİR YANA ÇOK GÜZELDİ..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Vuslat ablacım, emeğine, gözlerine ve yüreğine sağlık. Sağol ben Deep'e biraz naz yapayım demiştim :)
      Sen ve diğer sayılı bir kaç arkadaşım iyi ki var. Siz de olmasanız yazmayı bırakırım zaten.
      Sadece sesim daha çok insana ulaşsın istiyorum. Yazdıklarımı tahlil eden ne kadar çok insan olursa ben o kadar çok düzelirim hatalarımda.
      Mesela isim konusunu daha önce de söyleyen bir kişi oldu o söyledikten sonra son bölümlere doğru azaltmaya çalıştım isim konusunu.
      Çok çok çok teşekkür ederim, iyi ki okudun cesaret ve mutluluk verdin bana.
      Öpüyorum kocaman.

      Sil
  9. HAAA BİR DE BENİMDE İMLA VE YAZIM HATALARIM OLABİLİR GECENİN BU VAKTİ İDARE EDİVER. öPTÜM..

    YanıtlaSil
  10. Hehheey gecenin bu saatine kadar baştan sona okudum ve nihayet yorumumu yapıyorum :)
    Kurgu, hikaye, atmosfer çok güzeldi :)
    Bölümler ilerledikçe yazımını geliştirdiğini gördüm, bu tarz hikayeler yazmaya devam ettikçe daha da iyi olacağından eminim :)

    Öğüt verecek kadar yetenekli ve becerikli değilim, zaten amacım da öğüt vermek değil ama sen fikirlerin senin için önemli olduğunu söylemiştin, bu nedenle yanlış anlamayacağını düşünüyorum ve öyle konuşuyorum..

    "Ki"lerin yazımı, durum eki "de" ile bağlaç olan "de"nin yazımı konusunda dikkatli olmalısın. Bunların yanlış kullanımı okumayı güçleştiriyor ve anlam hatası yaratıyor. Bir de aynı kelimeler aynı cümle içinde birden fazla kullanılmamalı, gerekiyorsa eş anlamlı bir kelime kullanılmalı.
    Gerçekten beni yanlış anlamayacağını düşünerek yazıyorum..
    Cümlelerde çok fazla isim kullanmışsın, bazı cümlelerde buna hiç gerek yoktu, yani bir cümlede isim belirtmesen bile kimden bahsettiğin anlaşılıyorsa isim belirtmene gerek yok. Aynı şekilde bir kelimeyi cümleden çıkarınca anlam bozulmuyorsa kullanılmaması gibi. Bir de gereksiz büyük harf kullanılmamalı, yani bu ciddi bir kural değil ama okurken takılma gibi bir şey oluyor, akışı bozuyor bana göre. Tabii bazen konuşan kişinin bağırdığını falan belli etmek için olur büyük harfle yazım ama her zaman değil.

    Fakat bunlar dışında gerçekten mükemmeldi :)
    Ukalalık etmemişimdir umarım. Sen fikirlerin önemli olduğunu söyleyince ve gelecekteki yazın için gelen yorumlara göre bir karar alacağını söylediğinden böyle bir yorum yapmam gerektiğini düşündüm.

    Hikayeyi çok sevdim, düğünün ortasında gelen kişiyi Halil sandım bir an heyecan yaptım :) Keşke Denizi öldürmeseydin, mutlu olsunlar diye bekledim ama olmadı, üzüldüm :( Bu arada Bora'yı öyle bir yazmışsın ki gerçek birisiymiş gibi düşündüm, duyguları çok iyi aktarmışsın :)

    Eh, çok konuştum değil mi.. Tamam, sustum, zaten artık uyumalıyım :)
    Sevgiyle kal :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yok canım çok güzel şeyler söylemişsin.
      Evet bende bu noktalara son zamanlarda daha da dikkat ettim.
      Özellikle isim tekrarı konusu beni de çok rahatsız etti ve son bölümlerde düşürmeye özen gösterdim.
      Yorumun benim için çok açıklayıcı olmuş ve yönlendirici elbette.
      Emek verip okuduğun için çooook çok teşekkür ederim canım benim.
      Gözlerine ve yüreğine sağlık.

      Aslında bende isterdim mutlu son olsun diye ama neden bilmiyorum hep böyle oluyor hikayelerimde..
      Diğer yazdığım hikaye değil kitap ama gidişatında kızın ilk aşkı ölecek ve olaylar öyle başlayacak.
      Onu okuyan bir arkadaşım beni bu yüzden topa tutuyor sürekli :)
      Umarım bir gün mutlu sonla biten şeyler de yazabilirim.

      Sil
  11. canım hakikaten çok bekledik ama değdi doğrusu.düzenlenmiş halini aynı merakla ve keyifle okuyamam gibi geliyor ama deneyeceğim...bence de ilk bölümlerle arada ki fark aşikar...yazmaya devam et ve bu kadar aralar verme bence bu uzun aralara rağmen çok iyisin ama emin ol uzun aralar vermediğinde sende hikayenin akışını daha kolay sağlayabilirsin.evet kelime tekrarları da var ama hikayenin lezzeti ile gözardı ediliyor.benim gibi bir Türk filmi sevdalısı için biçilmiş kaftandı...eline,emeğine sağlık...sevgilerimle...

    YanıtlaSil