6 Aralık 2012 Perşembe

SON SİGARA..! ~FİNAL~ (19.Bölüm / Hikaye)



Deniz, ardında sevdiğini bırakıp gitmekten muzdarip ama ölürken bile onun ve ona ait olarak kalmaktan son defa ölesiye mutlu hissetmişti ve ondan sonra kapanan gözlerinden bir bir silinirken görüntüler, kulaklarında artık Bora'nın haykıran sesi de duyulmaz olmuş ve bir anda ebediyete dair her şey kaybolup gitmişti..

...


-"Bora kendine gel, lütfen geri çekil!!! Hemşire hanım hemen şimdi ameliyathaneyi hazırlayın bebeği alacağız. Bora, bırak artık ellerini lütfen." diye haykırırken Doktor Kemal, Bora, artık hiç bir tepkiyi duyamaz anlayamaz, olmuştu.

Deniz'le birlikte bilinci de uçup gitmişti. Geriye kalan hiç bir şeyin anlamı yoktu artık, hayat sadece Deniz için değil Bora içinde tükenmişti artık.

Kulaklarında uğuldayan anlamsız seslerle, Deniz'in cansız elleri ellerinin arasından kayıp giderken beraberinde sanki canından bir şeyin kopup gittiğini hissediyordu.

Zaman durmuş muydu?
Etraf neden böyle bulanıktı?
Bunca insan neyin telaşındaydı?
Artık yaşamanın ne anlamı kalmıştı?

Etrafındaki görüntü git gide buğulanmış ve sanki daha bir yavaşlamıştı saniyeler. Sesler kuru bir gürültüye karışıp bir anda kesilmiş, anlamsızlaşmış ve etrafında ki dünya sanki çok hızlı ama yine de yavaş hareketlerle kendi akışına kapılmış gidiyordu.

Ne olmuştu ki?

Bora'nın bacakların neden tutmuyordu, neden nefes alıp vermek ciğerlerine batan iğneler misali ona bu kadar acı ve zor geliyordu? Bir el tutmuş omuzlarından onu sarsıyordu.

-"Abi kendine gel, ne olursun!" ağlayan bir sesle yalvarırken kardeşi Melek son anda hastaneye yetiştiklerini anlamıştı Bora. Ama bu saatten sonra ne fark ederdi ki?

-"Abicim, annem de burada bak. Ne olursun kendine gel, bir şey söyle." derken Melek bir yandan ağlıyor, bir yandan Bora'yı omuzlarından tutup kendine gelmesi için sarsıyordu. Melek ne kadar çabalarsa çabalasın Bora sanki onu duymuyormuş gibi hiç tepki vermiyordu. Gözleri bile sönük ve anlamsız bakıyordu.

Bora, kendi halinden habersiz, boş bakışlarla etrafına bakınırken bir yandan hayatının anlamını bir sedyeye koymuş götürdüklerini, bir yanda kardeşinin kendisine sarıldığını, diğer bir tarafta da annesinin hıçkıra hıçkıra ağladığını görüyordu. Sanki bütün olup bitenleri uzaktan bir filmi izler gibi izliyordu.

Oturduğu yerden birden doğruldu, ne yapacağını bilmiyordu ama içinde bir şey koşarsa, bu yerden giderse belki bütün bu acıları burada bırakıp kaçabileceğini söylüyordu.

Yapacak başka ne vardı ki zaten? Bora, daha fazla sorgulamadan koşmaya başladığında hiç bir şey düşünemez bir halde çıktı hastaneden, Melek ve Zeynep Hanım şaşkın bir halde onu durdurmaya çalışsalar bile başarılı olamayacaklarını anladıklarında onu bir müddet kendi haline bırakmaya karar verdiler.

Bora, hastanenin kapısından dışarı çıktığında yağan yağmura inat, güneş önünü kapatan ağaçların ardından nazlı çehresini yeni yeni gösteriyordu. Yaprakların arasından sızan ışıklar gözlerini kamaştırmıştı Bora'nın. Güneş sanki yanaklarından süzülen gözyaşlarıyla alay eder gibi çarpıyordu gözlerine.

İyi de güneşin bu lanet dünya üzerine doğmasının ne anlamı vardı ki artık?

Ne yapacağını bilmiyordu, elinden gelen tek şey ağlamaktı. İçinde yanan bir volkan vardı ve patlamak üzereymiş gibi nefessiz bırakıyordu onu. Biraz durup güneşle de hesaplaştıktan sonra Bora, nereye gittiğini bilmeden yeniden koşmaya başladı.

Saatler sonra ayakları onu evlerine getirmişti. Kapı açıktı. Bora önce bir adım istedi ama ilk denemesi başarısız oldu. Sonra zoraki attı kendini içeri. Etrafına bakındı. Sadece salon yanmıştı. Geriye kalan her şey sağlam duruyordu. İtfaiyeciler dün akşam yangını söndürdükten sonra etrafa saçılan sigara izmaritlerinden anlaşıldığı üzere çıkan yangına sigaraların sebep olduğunu söylemişti.

Yanan salon çoktan boşaltılmıştı zaten. Bu aptal bir dengeydi böyle? Bora, etrafında sağlam ne varsa onlara doğru yöneldi. "Siz neden yanmadınız, neden hala sağlamsınız" diye haykırırken eline geçen ne varsa param parça olana kadar etrafına attı, vurdu, kırdı..

Artık görmek istemiyordu hiç bir şeyi. Ne bu evi, ne bu eve dair anıları, ne de Deniz'i..

Tıpkı hayatını mahveden bu yangın gibi beyninde ki tüm anıları yakıp yıkmak ve yok etmek istiyordu. Dermanı kalmayıncaya kadar eline gelen ne varsa parçaladı. Nihayet yorulup yere düştüğünde yeniden ağlamaya başladı.


Ağladı, ağladı, ağladı..

Kim bilir kaç saat geçmişti, yerde küçük bir çocuk misali bacaklarını karnına çekip, ellerini dizlerine sarıp  zamana inat sadece ağladı..


-"ALLAH'ım neden.. Neden aldın onu benden?". son kalan dermanıyla düştüğü yeri yumruklarken çaresiz haykırmıştı isyanını.
-"Madem alacaktın neden verdin ALLAH'ım.. Neden.." biliyordu, ne kadar ağlasa, ne kadar isyan etse de artık hiç bir anlamı yoktu.


Çaresiz düştüğü yerden kalkıp, yatak odasında gitti. Dolabın üstünde duran valizlerden birini alıp içine bir kaç eşya koyduktan sonra yine geldiği gibi şuursuz ve koşarak çıktı evlerinden Bora, nereye gideceğini, ne yapacağını bilmeden koştu yine. Ayaklarında koşacak derman kalmadığında kendini sahil kenarında ki o durakta, elinde pejmürde valiziyle beklerken buldu..

Hafif hafif yağmur çiseliyordu,  deli deli ve sert esen rüzgâr birden içini ürpertti, üşüdü.. Deri ceketinin yakalarını boynunu örter umuduyla yukarı doğru kaldırdı..

Koşarken ıslanan saç uçlarının değdiği ensesi her zamankinden daha çok üşüyordu.. 
Bunu düşünür düşünmez tarifi mümkün olmayan bir acı gelip tokat gibi çarptı yüreğine..
Bu ürperti soğuktan değildi sadece, ebedi bir ayrılığın yüreğine değmesiydi..

Gözlerinin yeniden dolduğunu fark etti, şaşırdı! Onca ağlamanın ardından hala kirpiklerini ıslatacak kadar gözyaşı kalmıştı..

Göz kapaklarını kırptı bir kaç defa ve göz bebeklerine bastıran hüznü bertaraf etmeye çalıştı.
Canı her zaman ki gibi sigara çekti, eli gayri ihtiyarı cebine uzandı..
Kağıdı buruşmuş sigara paketini eline aldı, uzun uzun baktı..
Kapağını açtı, içinde yarısı içilmiş ve söndürülmüş bir sigaradan başka hiç bir şey yoktu.
İçinden deli gibi bir ses onu yakıp içmesi gerektiğini haykırsa da Bora içmeye kıyamadı, yapamadı!
İçinden fışkıran bu isteğine karşı gelip sigara kutusunun kapağını kapatarak tekrar cebine koydu..
Önünden gelip geçen otobüslerin hiç birine binmedi, kendine korna çalıp duran taksilere de aldırış etmedi..
Kendinden geçmiş öylece beklerken kaç saattir oradaydı bilmiyordu...
Eli, cebine koyduğu sigara paketinin üzerindeydi, hisleri tarifsizdi, içi yanıyordu!

Aklına cebinde ki paketin içinden çıkan mektuptaki sözler akın ediyordu, durmak bilmeksizin..

Herşeyim diye başlamıştı bu mektup;

"  Herşeyim, sevdiğim, bana hayat veren varlık,



Biliyorum bu duruma çok üzülüyorsun, ama içimde ki mucize tüm bu üzüntülerini yok edecek inan bana.. O bizim için bu dünyanın en muhteşem varlığı, o bize, sadece ikimize ait bir Dünya, bütün Dünya'mız o bizim.

Ben geçmişimde ki acılarımın, beni kahreden yalnızlığımın tüm tesellisini sende buldum sevgilim, hayat benim için bir kâbusken seninle tanıştığım günden beri rüya oldu, ben ne zaman seni buldum o günden beri bu dünyada ki cenneti yaşıyorum. 
Bir insanın yaşayabileceği tüm mutlulukları fazlası ile verdin bana. Sen bu dünyaya benim için gönderilmiş bir kurtarıcı, bir meleksin. Bende senin için bir melek getirmek istiyorum bu dünyaya. 

Ne olur bir gün olur da o melek bensiz kalırsa sensiz de kalmasın. Ben senden ilk defa ayrılmayı düşündüğümde içimde senden bir parça taşımanın huzuruyla avundum, bir gün olur da sende benden ayrı kalmak zorunda olursan yanında benden olan bir parçanın varlığı ile avun.

Ona şimdiden böyle haksızlık yapma, ne olur onu beni sevdiğin gibi, benim seni sevdiğim gibi sev.
Ben öğrendim ki sevgi karşılık bulduğunda bu dünyada ki en güzel nimetmiş, tüm hayata karşı tek direnme gücü imiş. Beni böylesine büyük bir sevgiyle yeniden hayata bağlayan sen değil miydin?
Şimdi sana yalvarıyorum birtanem, bana verdiğin bu yaşama sevincinden, dünyanın bu en güzel duygusundan kızımızı ve kendini sakın mahrum bırakma... 

Bana verilmiş en güzel hediyem, ne olursa olsun sakın üzülme!  Ben hep seninle olacağım, ölümü anmıyorum bile! Unutma olur da bir gün ben bu bedenden ayrılsam bile; manen senin kalbinde, madden kızımızın suretinde, sen ve Dünya'mız sevgiyle yeniden yeşerdiğiniz sürece var olup, yaşayacağım!!! 



Herşeyim, Seni çok seviyorum, her zaman senin ve seninle olacağım"



...

Ve her şeyim diye de bitmişti.

Bora, bebekle ilgili hiç bir şey düşünemiyordu ki, doğup doğmadığını dahi bilmiyordu. Hem doğsa bile ona nasıl bakacaktı? Deniz olmadan ona nasıl dokunacaktı?

-"Üzgünüm birtanem, bu isteğini yerine getiremem. O bebekle asla yüzleşemem." dedi kendi kendine. Canı öyle çok yanıyordu ki ne yapacaktı şimdi? Nereye kaçsa bırakırdı bu acı peşini? Kalbi sanki parçalara ayrılmış gibi hissediyordu.

Etrafına bakındı akşam olmak üzereydi, yağmur usanmadan hala yağmaya devam ediyordu. Durak boştu bir köşeye sindi sessizce, onunla burada ilk karşılaştıkları anı hatırladı. Tam altı yıl olmuştu. Mutluluğun en uç noktasında yaşadığı mükemmel bir altı yıl. Peki o bu kadar mutluluğu görmüşken bundan sonra onsuz daha azına nasıl razı olacaktı? Nasıl yaşayacaktı..

Bora, kendi içinde kaybolup kahırlara düşmüşken telefonu çalmaya başladı. Telefonu eline alıp baktığında arayanın Doktor Kerim olduğunu gördü. Ne yapacaktı nasıl açıpta Deniz'in öldüğünü duyacaktı, hayır istemiyordu.
-"Hayır, hayır, hayır!!!" diye bağırdı. Hayır telefon ne kadar ısrarla çalarsa çalsın asla açmayacak ve o kelimeleri asla duymayacaktı.

Sarsılarak ağlamaya başladığında yaslandığı duvar bile üstünde ki yükü taşımasına yardım edememişti. Her şey kararmıştı, yere çökmüş dizlerini göğsüne çekmiş başını kollarına gömmüş hıçkıra hıçkıra ağlarken elinde ki telefon durup durup çalmaya devam ediyordu.

Ne olduğunu fark edemeden birinin telefonu elinden çekiştirip aldığını hissetti, onun yerine bir mendil tutuşturdu telefonu alan el..

Umurunda değildi! Bora, bu duruma bile hiç bir tepki vermedi. Başını kaldırıp bakma gereği bile duymadı.

O ağlamaya devam ederken, çalan telefon sustu ve bir ses konuşmaya başladı.

-"Alo." dedi tanımadığı sesin sahibi.
-"Evet burada öyle biri var." diye konuşmaya devam etti.
-"Bilmiyorum, durağın köşesinde oturmuş ağlıyor yarım saattir. Yani şey ben sadece yarım saattir buradayım, öncesi var mı bilmiyorum." şaşkın ve kırgın bir ifadeyle konuşmaya devam ediyordu sesin sahibi hala.

Neden Bora biraz sonra o telefonun kendi telefonu olduğunu anladı ve başını kaldırdı. Karşısında beyaz kaban giymiş, kıvırcık saçlı minyon tipli genç bir kadın yaşlı gözlerle kendisine bakıyordu.

Bora, hiç bir şey sormadı, tekrar başını kolları arasına aldı ve ağlamaya devam etti. Ta ki o sırada kulağına yaklaştırılan telefonun ahizesinden bir bebek sesi duyana kadar.

Sonrasında ise annesi Zeynep Hanıım'ın sesi yankılandı beyninde..

-"Oğlum, o Deniz'in sana hediyesi, ne olur onu hep böyle ağlatma, geri dön, çünkü bu küçük kızın sana ihtiyacı var." dedi Zeynep Hanım ve o kadın yine telefonu  Bora'nın kulağından çekip kendisi konuşmaya devam etti.

-"Evet teyzeciğim orayı biliyorum, ben orada doktorum. Tamam teyzeciğim siz merak etmeyin." dedi ve telefonu kapattı.

Bora, yaklaşan ayak seslerinden o kadının yanına geldiğini anladı.

Sesin sahibi Bora'nın eline tutuşturduğu mendilleri aldı ve Bora'nın kafasını olduğu yerden kaldırıp hafifçe gözlerini silerken;

-"Hey senin bu kadar bencil olmaya hakkın yok! Sen sadece O'nsuz kaldın, ama o bebek hem annesiz hem babasız kaldı. Ben eminim o yavrunun annesi böyle bencil bir adamı sevmemiştir." dedi kırılgan ve hüzünlü bir sesle.

Bora, hiç bir şey demedi. Kendisini öylece boşluğa bırakmıştı, umurunda değildi ki.

Ama kadının son söyledikleri kalbine bir ok gibi saplanırken canını en çok acıtansa "O'nsuz kaldın" lcümlesi olmuştu.

Kadın Bora'yı omuzlarından tuttu ve ayağa kalkması için bütün gücüyle çekiştirdi. Bora, kadının ne yapmaya çalıştığını bilmiyordu, umurunda da değildi zaten. Ama bedeni anlamsız bir şekilde kendi isteği dışında kadının direktiflerine uyuyordu. Önce ayağa kalktı, ardından kadın bir taksi durdurup onu da çekerek bindirdi.

Taksinin geçtiği yollar tanıdık geliyordu, hastaneye geldiklerinde onları Kerim, Melek ve Zeynep Hanım karşıladı.

-"Ah Deniz iyi ki seninle karşılaştı bu şaşkın, yoksa halimiz perişandı." dedi Doktor Kerim.

Zeynep Hanım ve Melek bir yandan Bora'ya sıkıca sarılıp onu teselli ediyorlar bir yandan da tutamadıkları gözyaşlarını siliyorlardı.

Hastane kapısından içeri girdiklerinde Bora, babası Tevfik Bey'i gördü. Biraz ileride bir sandalyeye oturmuş kucağında ki bebeğe bakarken hem gülümsüyor hem de ağlıyordu. Daha onları görür görmez oradan uzaklaşıp kaçmak istese de koluna giren Melek ve Zeynep Hanım ona izin vermediler.

Annesi ve kız kardeşinin kollarından kurtulmaya çalışırken;
-"İstemiyorum, o bebeği görmek istemiyorum bırakın beni." diye haykırdı birden. Hastane bir an sus pus olmuş onlara bakarken yanlarında duran Doktor Deniz çevik bir hareketle öne atıldı ve bebeği Tevfik Bey'in kucağından aldığı gibi Bora'nın önüne getirdi ve uzattı.

-"Nasıl bu kadar acımasız olabilirsin, onu nasıl sahipsiz bırakabilirsin? Henüz bir adı bile yok." dedi.

Bora, şaşırdı. Bu kadın hangi cür'etle bunları yapıyordu anlamadı. Ama Bora ağzından çıkana kendisi bile anlam veremeden;

-"Dünya!" deyiverdi.

Herkes şaşkındı, Doktor Kerim bir an onun aklını kaçırmış olabileceğini bile düşündü. Ama gerçek öyle değildi. Bora, Doktor Deniz'in kendisine doğru uzattığı bebeğe ellerini uzatıp küçücük ellerini tutarken;

-"Onun adı Dünya." dedi tekrar gözlerinden boşalan yaşlar minik kızın ellerine düşerken. Bunu yaptığına kendisi bile inanmıyordu. Nasıl olmuştu da kollarını uzatıp ona dokunmuş hatta kucağına almıştı. Babası kendinden geçmiş ağlarken bir yandan da;

-"Onun adı Dünya.." diye tekrarlarken, gülümsemişti Dünya bebek,

Bora, kollarında duran bu küçük varlığın gülümseyen yüzüne baktığında onun tıpkı annesi gibi olduğunu fark etti. İçini büyük bir pişmanlık kaplamıştı, "bunu sana nasıl yapabildim" diye düşündü. İçini kaplayan pişmanlıkla ve yaşlı gözlerle kızına bakarken.;

-"Affet beni bebeğim." Dedi ve küçük bebeğin minik ellerine küçük bir öpücük kondurup;

-"O bizim Dünya'mız.." dedi..

...

EKİM 2012

-"İyi ki doğdun Dünya.."
-"İyi ki doğdun Dünya.."

Herkes hep bir ağızdan söylerken Dünya, etrafında toplanan kalabalıktan şaşkın sadece gülümsüyor ve onları alkışlıyordu. Doğum günü kutlaması onun için kalabalık bir oyundu. Bora, bir yandan güzeller güzeli minik kızını tutuyor bir yandan da onu öpüp kokluyordu.

-"Hadi bakalım üfle küçük Dünya.' dedi neşeli bir sesle pastayı getiren Doktor Deniz. Minik Dünya'nın pastasının üstünde çiçekler, böcekler ve iki tane de mum vardı. Çünkü minik Dünya bu yıl ikinci yaşını kutluyordu.

Dünya, babasıyla birlikte mumları üflerken Bora'nın gözlerinden ister istemez bir damla yaş süzüldü. Ama iyi biliyordu ki Deniz, şimdi onların yanında ve mutluydu.

Babası bir an derinlere dalmışken daha ne olduğunu anlayamadan minik Dünya elini pastaya batırdığı gibi babasının yüzüne sürmüş ve onun yüzüne bulaşan pastayı yalamaya başlamıştı. Bu arada ne dediği anlaşılmasa da;
-"Immm baba.. pata." deyip kendi kendine bir yandan oynuyor bir yandan da minik kahkahalar eşliğinde babasının yüzünde ki pastayı yalamaya devam ediyordu. Manzara öylesine komik görünüyordu ki bu duruma önce Bora, sonra orada bulunan tüm kalabalık kahkahalarla gülmeye başladı.

Bu arada Doktor Deniz, küçük Dünya'nın ellerini silerken bir yandan da;

"Hadi hediyeleri açalım mı artık? Ne dersiniz." dedi keyfi yerinde olan kalabalığa.

Herkes bu fikri çok sevmişti ve sırasıyla yanlarında getirdikleri hediyeleri çıkartıp uzattılar bir bir. Kiminden güzel güzel oyuncaklar kiminden de birbirinden şeker elbiseler çıktı. Küçük Dünya'nın sevenleri onun için en güzelini almıştı her şeyin.

En son Doktor Deniz, kendi aldığı hediye paketini çıkardığında herkes merakla beklemeye başladı. Neredeyse minik Dünya'nın boyundaydı paket. Deniz, hediyeyi uzatırken Bora'ya

-"Bu hem Dünya hem de senin için." dedi.

-"Teşekkür ederiz Deniz ablası." diye karşılık verdi Bora kendilerine uzatılan hediyeyi alırken. Bu sırada Dünya da
-"Abba, Diniş abba." diye babasını taklit etmişti kendince. Herkes biliyordu küçük Dünya'nın Doktor Deniz'e olan sevgisini.

Ama karşılıklıydı bu sevgi. Daha onun annesiz bir bebek olduğunu öğrendiği günden bu yana sahiplenmişti Doktor Deniz bu küçük kızı. Onun annesi olamayacağını iyi biliyordu ama annesinin yokluğunu aratmamak için elinden geleni yapacağına söz vermişti "anne Deniz'e" o ilk gün.

...
O gün Bora'yı alıp hastaneye gittiğinde Bora, biraz sakinleşip uyuduktan sonra Zeynep Hanım tüm olanları anlatmıştı doktor ona. Doktor Deniz, bu aşka ve olanlara öylesine üzülmüştü ki o gün "anne Deniz'e" yürekten söz vermişti Dünya ve Bora'yı hiç yalnız bırakmayacağına dair.
...

Doktor Deni,z bunları düşünürken Bora'nın sesiyle daldığı düşüncelerden kendine geldi;

-"Evet kızım, hadi açalım hediyeni." diyordu Bora, neşeli bir sesle. Baba kız paketi açtıklarında içinden çıkan hediye orada ki herkesi bir anda hüzünlendirmişti. Paketin içinden süslü bir çerçevede Bora ve Deniz'in balayında çektirdikleri çok güzel bir resim vardı. Üstelik kucaklarına da kızları Dünya'nın bir resmi montajlanmıştı ve sanki oda oradaymış gibi yapılmıştı.

Bora, öylesine şaşırmış ve hüzünlenmişti ki ne diyeceğini bilemedi. Ama içinde bir yerlerde, bir şey çok sevmişti bu hediyeyi. O Doktor Deniz'e minnetle bakarken;

Minik Dünya, resmi görür görmez sarılıp öpmeye başlamıştı.

-"Anne Diniş..! Anne Diniş ve Düyya buyada" derken herkes sus pus olmuştu.

Doktor Deniz, pedagogdu.  Doğduğu günden bu yana Dünya ile ilgileniyor ve ona her gün yavaş yavaş annesi Deniz'i tanıtıyordu. Dünya'nın annesinin ne muhteşem bir kadın olduğunu bilmesini istiyordu.

Bora, kızının annesi tanıması karşısında öylesine şaşırmıştı ki yaşlı gözleriyle Doktor Deniz'in gözlerine bakarken;
-"Teşekkür ederim." diyebildi sadece.

-"O'nun annesiyle bir resmi olsun istedim." dedi Doktor Deniz insana huzur veren sesiyle.

Ardından gözlerinden damlayan yaşlara aldırış etmeden konuşmaya devam etti;

-"Oooo böyle sulu gözlülük yapacağınızı bilseydim bir de palyaço montajlatırdım arkanıza." dedi ve minik Dünya'nın yanağına kocaman bir öpücük kondurup,

-"İyi ki doğdun miniğim." Diyerek tüm herkesi neşelendirdi.

Bora, kızını ve Doktor Deniz'i uzaktan izlerken şimdi iyi biliyordu ki "Doktor Deniz" gibi iyi yürekli bir insanı, hediyeyi kızına ve kendisine ancak bir iyilik meleği yollamış olabilirdi. Ve bu melek hayatı boyunca sevdiği kadın Deniz'den başkası değildi...

-"Dünya'yı bana verdğin için teşekkürler meleğim.." 






Evet nihayet finalini de düzelterek yayımlayabildim :) Mutlaka hatalarım olmuştur, umarım beklentilerinize layık bir final olabilmiştir. Şimdiden "neden mutsuz son" dediğinizi duyar gibiyim ama daha ilk bölümü bu son üzerine tasarladığım için değiştiremedim. Ama her son yeni bir başlangıçtır ve hayatta yaşamamız gereken bazı acılar bize değer katar. Şimdiden okuyan, 19 bölümdür bana katlanan herkese çok ama çok teşekkür ederim. Lütfen fikirlerinizi açıkça beyan etmekten çekinmeyin. Yorumlarınız ve eleştirileriniz benim için çok önemli. Her bir düşünce bu yolda atacağım adımda bana çok yardımcı olacaktır.

Saygılar ve sevgiler efendim..

Nursalkımın..

11 yorum:

  1. yüreğine sağlık canım...
    çok güzel olmuş...

    ama Deniz in ölmesine çok üzüldüm :((
    hayatta herşey kısmet.........
    hayatta insanın başına herşey gelebilir, herşeye hazırlıklı olmak lazım :((

    bu güzel hikaye için teşekkürler canım......

    yeni hikayelerinide bekliyoruz...
    çok öptüm...

    YanıtlaSil
  2. Nursalkımım hikayenle ilgili eksiklerim var.İlk fırsatta o eksiklerimi tamamlamak isterim. Finale gelince; mutlu son olmalıydı demedim. Çünkü hayatta hep mutlu son yok.Her ne kadar mutsuz sonlar okuyucu üzerinde hüzünlü bir ruh haline sebep olsa da, bu hal senin final hakkında verdiğin detaylı bilgi ile, okuyucu rahatlıyor.
    Canım emeğine, yüreğine, kalemine sağlık.... Başarılarının devamını diliyorum...

    YanıtlaSil
  3. yüreğine sağlık Nursalkımı sonu hüzünlü belki ama umutlu bitmiş duygulandım okurken ve bazen hikaye kahramanlarının yerine koydum kendimi içim çok fazla acıdı dediğin gibi acılar insana değer katıyor anlamlı kılıyor ve dahada insan yapıyor, boğazım düğümlenip okudum ne yüreğin nede kelamın susmasın yüreği güzel Nursalkımı

    YanıtlaSil
  4. Nurum, Nursalkımım yorumumu ve ne kadar çok beğendiğimi biliyorsun.. Yüreğine sağlık. Ve mutlaka hikaye yazmaya devam et. Çok başarılısın. Sevgilerimle kuzum..Öptüm..

    Not: istersen daha önceki o uzun yorumumu kopyala buraya:))

    YanıtlaSil
  5. :) ay önceden baştan böle mi kurguladın. öldürdün yani kızı. evet güzeldi acıklıydı. türk filmi tadında. ama sonunda yeni bi doktor deniz çıktı. güzel final. bunu yazan başka hikaye de yazar.
    :)

    YanıtlaSil
  6. Çok güzell bir son ,bu hikaye benim çok hoşuma gitti yüreğine sağlık canım.

    YanıtlaSil
  7. Nursalkimi, huzunlu bir son idi ama mutluyduda..yani bir Deniz gitti ama diger Deniz geldi..Dunya en azindan babasi ileydi ve sevdikleri vardi..dedigin gibi her son yeni bir baslangic..gerci elimde mendil gozlerimi sile sile okudum ama cok sevdim hikayeni....eline yuregine klavyene saglik ..yenisi umarim yakin zamanda tasarlanir:) sevgiler

    YanıtlaSil
  8. "Her son yeni bir başlangıç demek"...
    Ve dünya...
    Dünya dönüyor,ilmek ilmek desen desen işliyor yüreklere...
    Kayanın kovuğundan çıkmış bir su misali duru ve berrak tı..
    Yeri geldi kanadı sol yanımız...
    Yeri geldi tebessüm ettik,gülümsedik...
    Sanki anlatılan,biz dik,bizlerdik..
    "Hayat bir yudum sevgi değil mi"...
    Sevgili kardeşim severek özenerek okuduğum harika bir yazarsın...
    Zira kalemin gönül kelamı...
    Sözü gönülden olana selam olsun...

    YanıtlaSil
  9. beni hüznümle bırak okuduklarımı sindirmeliyim önce :(
    yorumum daha sonra :((((

    YanıtlaSil
  10. Roman tarzındaydı..
    Akşam tlfonumdan girdim eşimede okudum aklımda kaldığınca hatırlamadığım yerleri sayfadan okudum..
    Kitap gibi olmuş dedi eşim
    evet sanki bi kitap okudum..
    Güzel ve içine alıcak bölümleri çoktu
    eksikleride bence gereksiz yerleride vardı ama tabiki bu kişiye göre değişir..

    ağladım bazı bölümlerinde üzüldüm kıskandım kızdım..
    senin adınada endişelenmeye başladım şimdi.
    ya bunu alıp kitap diye basarlarsa ve haberin olmadan :(
    muhakkak bi kitap basmalısın..
    İmza gününde muhakkak yanında olurum :)
    canım yüreğine kalemine sağlık..
    Benzer olmasada bu tür derlemeler yaz yine olurmu..
    Online kitap okuyomuş havasında birde güzel müziklerin ile çok güzeldii..

    YanıtlaSil
  11. maffettın benı mutlu son beklerken
    gözyaşlarımla bitirdim kaç gundur okuyamadım
    al sana dizi tadında hıkaye :((
    ahhh denız ahhhh dunya kaldı sensiz gercege bagladım vlla içim garıpp

    YanıtlaSil