26 Şubat 2012 Pazar

Son Sigara // 10. Bölüm



BÖLÜM 5 // OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ..!
BÖLÜM 6 // OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ..!
BÖLÜM 7 // OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ..!
BÖLÜM 8 // OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ..!
BÖLÜM 9 // OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ..!


Deniz Bora'nın kahvaltısını bitirip okula gitmesini bekledikten sonra dün akşama dair tüm izleri silmek için Bora'nın odasına gitti. Oda düzenliydi ve ortalıkta görünen bir şey yoktu. En azından oraya buraya sakladığı havlu, çarşaf, kıyafet vs ortalıkta yoktu.

Geceye rağmen Bora'dan daha önce uyanıp her ne kadar onun kollarından ayrılması zorda olsa kalkıp odayı elinden geldiğince temizlemiş ve toparlamıştı. Sabah aceleyle oraya buraya sıkıştırdığı kıyafetleri ve yerini hatırladığı diğer eşyaları toparlayıp kirli sepetine attı. Daha sonra komedinin üstünde duran ilk yardım malzemelerini holde ki dolaba yerleştirdi.

Unuttuğu bir şey olup olmadığına bakmak için tekrar odaya dönecekken kapı çaldı.

-"ALLAH, ALLAH kim olabilir acaba?" diye soruyla karışık merak içeren bir cümleyi söylendi kendi kendine.
-"Bora!dır ya da kapıcıdır herhalde" diye düşünüp, koşarak kapıyı açtı. Düşündüğü gibi de olmuştu, gerçekten de gelen Bora'ydı. Telefonunu evde unutmuştu.

Bora evde unuttuğu telefonu almak için geri dönerken sabah yaşadığı Deniz'i kaybetme korkusunu düşünüyordu bir yandan. Deniz'in bu sabah evden gittiğini düşündüğünde ne yapacağını şaşırmıştı çünkü ona ulaşacak ne bir adres ne bir telefon yoktu daha da önemlisi Deniz'e uzakken acil bir şey olsa bir birlerine ulaşacak hiç bir iletişim aracı yoktu, bu durumun daha önce aklına gelmeyişine hayıflanmıştı Bora.

Deniz'i bir daha kaybetmeyi göze alamazdı, en azından ondan haber alabilecek bir telefon numarası olması gerekiyordu ve bu sebepten Deniz'e bir telefon almaya karar verdi, en azından evden uzak olduğunda ve ya Deniz dışarıda olduğunda ona ulaşabilirim dedi. Ve yol üzerinde bir alış veriş merkezinden beğendiği bir telefonu alarak hem kendi telefonunu almak hem de hediyesini Deniz'e erkenden verebilmek için eve geri gelmişti.
Kapıya geldiğinde zile basmadan evvel hediye paketine sarılmış telefon kutusunu poşetinden çıkararak eline aldı ve kapıyı çaldı, kapı Bora'yı çok bekletmeden açıldı ve Deniz karşı tarafta şaşkın bir yüz ifadesiyle göründü. Bora elinde ki paketi Deniz'e uzatarak;

-"Bu sana." Dedi kendisine şaşkın şaşkın bakan Deniz'e.

Deniz hiç beklemediği bu durum karşısında afallamıştı;

-"Nasıl yani? Bana hediye mi aldın?" diye sordu, bunu hiç beklemiyordu.

-"Evet küçük hanım, bu sabah seni evde bulamayınca çok korktum ve sana ulaşacak bir telefonun olsaydı eğer bu kadar endişelenmezdim." diye cevap verdi Bora gayet kendinden emin bir ses tonuyla.

Deniz'in gözleri dolmuştu ömründe ilk kez hediye alıyordu. Bu duyguyu daha önce hiç yaşamamıştı. Başını hediye paketinden kaldırıp delicesine sevdiği adama baktı;

-"Teşekkür ederim." derken neredeyse ağlayacaktı.
Bora Deniz'in yüzünde ki ifadenin solduğunu görünce bir an aklından acaba yanlış bir şey mi yaptım diye geçirdi ve;

-"Rica ederim Deniz, ama pek mutlu olmuşa benzemiyorsun." Dedi Bora.

Deniz buruk bir şekilde gülümsedi, Bora ona yine hayatında bir ilki yaşatıyordu, bu yanlış değil çok ama çok doğru ve güzeldi Deniz için. Tekrar elinde ki pakete bakarak;

-"Hayır, sadece ömrümde aldığım ilk hediye bu. Ve çok duygulandım. Daha önce kimse benim için böyle şeyler yapmadı, sen gerçekten çok iyisin." dedi. Dolan gözlerine mani olmaya çalışıyordu.

Bora Deniz'in neden hüzünlendiğini şimdi anlamıştı, hem Deniz'in bu güne kadar hiç hediye almayışına içyten içe üzülmüş ama bunu yapan ilk kendisi olduğu için bir bakıma mutlu olmuştu. İçinden sana tüm dünyayı alıp hediye etmek isterdim diye geçirdi ve Deniz'in dolan gözlerine bakıp;

-"Yaaa... Öyle mi.." Diyebildi sadece.
Deniz elinde ki hediyeye, Bora'da Deniz'in yüzüne bakarken bir müddet hiç konuşmadılar. Deniz'in daha fazla hüzünlenmesine kıyamayan Bora muzip bir şakayla bozdu sessizliği;

-"Beni içeri davet etmeyecek misiniz küçük hanım?" diye şakayla karışık takıldı Deniz'e. Bir bakıma haklıydı baya uzun süre kapı önünde beklemişlerdi.

Deniz Bora'nın muzipliğine gülerken, kendini toparlayıp;
-"Tabi ki. sizin gibi nazik ve centilmen birini kapıda bekletmek büyük düşüncesizlik olur." diyerek kapının önünden çekildi. İçeri geçtiklerinde meraklı bir şekilde elinde ki hediyenin paketini açmak için sabırsızlanıyordu.

-"Tekrar teşekkür ederim." dedikten sonra Bora'nın yanağına küçük bir öpücük kondurdu ve hediyesini açtı.
Paketin içinden bir cep telefonu çıkmıştı bunu gerçekten hiç beklemiyordu. Çok sevindi. Bora'ya dönüp;

-"Bu rehberin en özel kişisi sen olacaksın, çünkü numarasını kaydedebileceğim tek kişi sensin" dedi göz kırparak.

Bora bundan şikayet edeceğini söyleyemezdi.

-"Benim için hiç sorun olmaz, emin ol." Dedi ve oda Deniz'e göz kırptı.
Hayat bu aralar Deniz'e hem çok iyi hem de çok acımasızdı. Ömrünün en iyi insanını ona vermiş ama yasak bir elma misali araya aşılamayacak bir uçurum koymuştu. Deniz buna da razı olmuştu ve elindekiyle yetinecekti..


.....


Ağustos 2004

Bora henüz çıkmıştı evden, doktora için yaptığı tez çalışması bitmiş ve onun sunumu için okuluna gitmişti.
Deniz ve Bora artık iyice birbirinden uzaklaşmıştı. İkisi de içinde bulunduğu duygu yumağında karıştıkça karışıyor ve düğüm gittikçe çözülemez bir hal alıyordu. ikisi de birbirini deli gibi seviyor ama ikisi de aynı nedenden ve aynı yanlış anlaşılma duygusundan korkup birbirlerinden kopuyorlardı.

Ara sıra havadan sudan konuşuyorlar bazı akşamlar birlikte sinemaya gidiyor ya da sahile iniyorlardı. Ama zaman geçtikçe içlerinde ki aşk itirafsızlığın ve içine atmanın verdiği acı aralarında ki sessizliği büyüttükçe büyütüyor ve yanlış bir şey yapma korkusu ikisini bir birinden kaçmaya itiyordu.

Deniz bu sabah kendini hiç iyi hissetmiyordu, bünyesi gittikçe güçsüz düşmeye ve başı dönüp midesi bulanmaya başlamıştı. Aslında bu duruma neyin sebep olduğunu tahmin ediyor ama bu ihtimali bir türlü kendine itiraf edemiyordu. Aklında ki ihtimal bir takım belirtilerle gün geçtikçe daha da kuvvetleniyor ama Deniz durumunu görmezden gelip öğrenmekten her defasında kaçınıyordu.

O geceden sonra neredeyse iki ay olmuştu ve artık bu ihtimalden kaçmanın bir anlamı olmadığını iyi biliyordu. Deniz karşılaşacağı sonuçtan korksa da en sonun da bütün cesaretini toplayıp eczaneye gitmeye ve bir hamilelik testi almaya karar verdi.

...

-"Hadi, hadi, hadi.."

Deniz banyoda durmuş elinde ki teste bakıyor ve heyecanla sonucu bekliyordu. İlk çizgi henüz belirmişti, testin üzerinde net sonuç için üç dakika beklenmesi gerektiği yazıyordu. Prospektüs bilgilerini ezberlemişti neredeyse.

Deniz artık dayanamıyordu, heyecandan kalbi yerinden çıkacakmış gibi küt küt atıyordu. Sakinleşebilmez için bir müddet gözlerini yumdu ve açtığında karşısında gördüğü ikinci çizgiyle aslında tahmin etmesine rağmen yine de şok oldu.

Deniz bunu bekliyordu ama artık beklentiden öteye geçen ve resmen gerçek olan bu durum dizlerinde ki takati yerle bir etti, ayakta durmakta zorlanıyordu deniz yanında bulunan küvetin kenarına tutarak güçlükle yere oturabildi. Aklı karman çorman olmuştu.

-"Hamileyim.."

-"Hamileyim.."

-"Hamileyim.."

Sanki kendini hamile olduğuna inandırmak istercesine defalarca tekrar etti. İçinde ki duygu tarifsizdi, kendisine şaşırmıştı Deniz, daha önce bu ihtimal aklına geldiğinde böyle bir durumda üzülebileceğini düşünmüştü ama şimdi yanıldığını çok iyi anlıyordu. Çünkü şuan hissettiği tek şey garip bir mutluluktu. Hamileydi üstelik karnında taşıdığı bebek Bora'dan can almıştı. Elini karnında gezdirdi, üstüne garip bir rahatlama geldi, gözlerinin dolduğunu hissetti.

Kendini tutmadı, tutmayacaktı. Çünkü bu sefer gözlerinden akan yaşlar mutluluktandı. Bu duygu gerçekten garipti ama ilk başta ne kadar korksa da şimdi içinde hayatının ilk aşkından, bu güne kadar tek sevdiği adamdan bir parça ve bir emanet taşıyordu. Belki Bora hayatı boyunca yanında olmayacaktı ama sevdiği adamın bir parçası yani bebeği onunla olacaktı.

Garip ama artık huzurlu hissediyordu Deniz. Aylardır ilk kez artık Bora'yı kaybetme korkusunu unutmuştu. Çünkü artık Bora'yı ebediyen ona hatırlatacak ve onu avutacak biri olacaktı yanında.

-"ALLAH'ım bana bu hediyeyi verdiğin için şükürler olsun.." dedi.

Şimdi artık bundan sonra ne yapması gerektiğini düşünecekti. Bir plan yapmalı ve bunu uygulamaya koymalıydı.

Yakında karnı büyümeye başlayacaktı ve bu durum gizlenemez bir hal alacaktı. Bora'nın bu durumdan asla haberi olmaması gerekiyordu. Bebek yüzünden Bora'nın hayatını, kariyerini mahvetmesine asla izin veremezdi. Bora'nın kendini Deniz'e karşı sorumlu hissetmesi Deniz'in bu dünyada ki en son isteyeceği şeydi. Hem belki de Bora bebeğin bu dünyaya gelmesini istemeyecekti. Hayır bu olamazdı.

Deniz gitmesi gerektiğini anlamıştı. Bu sefer gitme düşüncesi Deniz için temelli bir kaybediş değil, yeni bir hayata başlayış olacaktı.

...

Deniz, çalan kapının sesini duyduğunda banyoda elinde ki testle koyu düşüncelere dalmış yapması gerekenleri planlarken orada öylece ne kadar durduğunu fark etmemişti.

Bir anda panikledi. Banyonun küçük camından dışarı baktığında havanın kararmış olduğunun yeni farkına vardı. Bora gelmiş olmalıydı. Sanki büyük bir suç işlemiş gibi hissediyordu kendisini, bir an ne yapacağını şaşırdı. Bir sağa bir sola dönüp duruyordu paniklemiş ve aklı karışmıştı. Sanki aklı donup kalmıştı.

Elinde ki testi aceleyle lavabonun yanında duran vazonun arkasına sakladı. Aceleyle elini yüzünü yıkadı ve
salona geçti. Bora'da üstünü değiştirip gelmişti. Yüzünde ki ifadeye bakılırsa günü iyi geçmişti, Deniz onu aylardır ilk defa gülerken görüyordu.

Bora kabul edilen tezinin mutluluğuyla bunu Deniz'e anlatmak için sabırsızlanıyordu, hemen lafa girmen için önce;

-"Nasılsın Deniz?" diye sordu Bora, aklından geçen günlük rutin sorular ve almayı beklediği cevapta günlük klişe cevaplardı aslında ve daha sonra artık doktorasını tamamladığını müjdeleyecekti.

Ama öyle olmadı, Deniz derin bir nefes aldıktan sonra her gün söylediği gibi "teşekkür ederim, ben iyiyim sen nasıl" diye sormak yerine farklı bir şey söyledi. Deniz hızlı hızlı konuşarak bir çırpıda

-"Ben bir iş buldum.." Dedi. Bu söylediğine kendisi bile şaşırmıştı. Kelimeleri düşünmeden söylemişti ama doğru kelimeler seçmişti. Konuşmaya devam etmesi gerektiğinin farkındaydı çünkü gitmeye karar vermişti bir kere. Ve bunu daha fazla uzatmadan bir an önce yapması gerekiyordu. Yoksa Bora ile geçen her saniye ayrılık planını daha da zorlaştıracaktı. Bu düşünceler içinde neler söylediğine kendisi bile şaşırarak konuşmaya devam etti.

-"Ve kalacak bir yer de.." dedikten sonra yutkundu. Bora'nın ne tepki vereceğini merak ediyordu. Aslında  cevabın kendi düşündüğü gibi olacağından emindi ama tüm kalbiyle bir mucize olmasını istiyor ve Bora'nın ona gitme demesini bekliyordu. Ama bu sadece bir hayaldi. Hem Bora ona gitme dese ne olacaktı ki? Hangi sıfatla kalacaktı, karnında Bora'nın çocuğunu taşırken  Bora ile kardeş olarak yaşamaya devam mı edecekti?

Bundan sonra Bora ile yaşaması aynen Bora'nın onu sevme ihtimali kadar imkansızdı artık.

Deniz kendi içinde ki çalkantıyla uğraşırken Bora yutkundu, tüm sevinci solup gitmiş, olduğu yerde donup kalmıştı.

Deniz'in ağzından çıkan her kelime onun yüreğine saplanan acı okları misali yüreğini burkmuş, kalbini paramparça etmişti. Sanki bütün yaşama sevincini ellerinden almıştı. Şimdi ne diyeceğini bilmiyordu.. Ağzından çıkan, yani konuşmak için çabalarken söyleyebildiği tek sözcük;

-"Ya.." oldu.

Deniz, kendisiyle öylesine meşguldü ki, bir yandan yüreğinde ki acıyı bastırmaya çalışırken bir yandan da Bora'nın boynuna sarılıp Seni seviyorum dememek için kendini zor tutuyordu. Ama bu oyuna başlamıştı bir kere ve devam ettirmek zorundaydı. Nasıl yapacağını bilmiyordu ama biran önce biricik aşkını bırakıp gitmek zorundaydı.

Bora bir şeyler demesi gerektiğini biliyordu ve aklı konuşmak için beyninde başka başka cümleler tasarlarken kalbi "ne olur gitme, beni bırakma" demesi için bir birine mıhlanmış dudaklarını zorluyordu. Bunun bir gün olacağını biliyordu ama hiç hazır değildi. Bu fikre alışması için belki biraz zamana ihtiyacı vardı ama bu sadece bir aldatmacadan ibaretti çok iyi biliyordu ki hiç bir zaman dilimi Deniz'in gitmesi fikrine alışması ve kabullenmesi için yetmeyecekti.

Hayatında ilk defa bulduğu bu emsalsiz duyguyu bu kadar çabuk kaybedemezdi. Ama onu nasıl engelleyebilirdi ki? Ne diyebilirdi. Tabi ki hiç bir şey. Çaresiz bu gidişi kabullenecek ve bu acıya gücünün sonuna kadar dayanacaktı. Deniz'e bir söz vermişti ve verdiği sözü de tutacak, Deniz'i delice sevse de yüreğine taş basıp iyi bir abi gibi davranacaktı.

Bora derin bir nefes aldıktan sonra tüm hüznünü maskeleyen gayet mesafeli ve uzak bir ses tonuyla;

-"Peki, ne zaman gideceksin?" diye sordu.

Deniz bu soruyu hiç beklemiyordu, aslında bekliyordu ama gerçeğini duymak verilmesi gereken en zor cevabı vermek zorunda kalmak canını derinden yakıyordu.
Kendini olayın akışına bırakmıştı artık, ağzı konuşuyor ama beyni ne söylediğini hem bilmiyor hem duymuyor gibiydi.

-"Yarın sabah.." deyiverdi birden Deniz. Seni daha fazla sevmeden gitmeliyim diye tekrarladı kendi kendine sonra da bu söylediğine güldü buruk bir tebessümle içten içe.. Daha fazlası nasıl olabilir ki diye merak etti.

Zaten şuan da tüm hücrelerine işlemiş durumdaydı bu sevgi.
Bora afallamıştı elinde olmadan dudaklarından döküldü kelimeler;

-"Bu kadar çabuk mu?" Diye sordu yaramazlık yapmış ama pişman olmuş bir çocuğun masumiyetiyle..

-"Evet." Dedi Deniz..

-"Peki, nasıl istersen Deniz. Ben çok yorgunum şimdi uyuyacağım, yarın sabah görüşürüz." dedi Bora ve hızlı adımlarla olanca gücüyle salondan uzaklaşarak odasına gitti.

Deniz arkasından bakarken donakalmıştı. Bu kadar kolay olacağını düşünmemişti. En azından Bora'nın detayları sormasını bekliyordu. Ama belli ki Bora Deniz'in gitmesinden hiç şikayetçi değildi ve şuan ki duruma bakılırsa bundan memnun bile olmuştu. Bu duruma baya içerledi Deniz demek ki Bora'nın gözünde hiç değeri yoktu, ona çok iyi davranmıştı onun için çok şeyler yapmıştı ama hepsini Deniz'e değer verdiği için değil çok iyi bir insan olduğu içindi. Deniz gözlerine dolan yaşları bastırdı ve yarın sabah erkenden kalkıp gitmeye karar verdi. Uyuyamayacak olmasına rağmen oda odasına gidip yattı.

...

Bora bütün gece uyuyamamıştı. İçinde sızlayan bir şey vardı defalarca kalkıp Deniz'e gitme demek için yalvarmaya karar vermiş ama her defasında kendine kızarak bundan vazgeçmişti. Demek ki Deniz'in artık ona ihtiyacı yoktu ve kendisine yeni bir hayat kurmak istiyordu. Güneşin ilk ışıkları camına vururken Bora oturduğu koltuktan kalktı, her tarafı ağrımıştı ama hiç bir ağrı kalbinde ki gibi canını yakmıyordu.

Banyoya gitmek için oturduğu yerden kalkarken koltuğun kenarına sıkıştırılmış bir şey gördü Bora. Uzanıp çektiğinde pembe bir havlu geldi eline. Önce ne olduğunu anlayamadı sonra burnuna götürüp kokladığında

Deniz'in havlusu olduğunu anladı. İyi ama burada ne işi vardı.
Çok takılmadı Bora havluyu da alarak banyoya gitti. Defalarca elini yüzünü yıkadı. Ama kendine gelemiyordu bir türlü. Deniz bu gün gidecekti. Bu düşünce canını yakıyordu, takati kesildi birden ani bir hareketle küvetin yanına yere oturdu. Ama Deniz bu evin neşesiydi şuan o geldiğinden beri Bora gibi evde bambaşka bir yer olmuştu.

Dokunduğu her yeri bir cennete çeviren Deniz bu evi adeta bir yuva yapmıştı ve şimdi hiç acımadan gidiyordu. Önünde duran vazo ve çiçeği de oraya Deniz koymuştu.

Bora öylesine çaresizdi ki ne yapacağını bilmiyordu. Elinde ki pembe havluya baktı tekrar garipti ama üstünde yer yer kan vardı ama şimdi bunu düşünecek zamanı yoktu.

...

Deniz banyodan gelen tıkırtılardan Bora'nın uyandığını anlamıştı. Ona veda etmek istiyordu ama buna gücü yoktu. Akşamdan hazırlayıp bir kenara koyduğu valizi alarak kapının önüne gitti. Tam çıkacakken aklına Bora için son defa yaptığı kekin altını kapatmadığı geldi ve valizini orada bırakarak mutfağa gitti.

Kekin altını kapatırken içeriden bir kırılma sesi geldi, her halde Bora yanlışlıkla bir şeyler devirdi diye düşündü. Acele etmesi gerekiyordu, Bora ile karşılaşmadan evden çıkmalıydı. Aceleyle keki fırından çıkardı ve bir müddet soğumasını bekledikten sonra keki dilimleyerek bir tabağa aldı ve balkonda hazırladığı masanın üstüne koyduktan sonra aceleyle kapıya yöneldi.

...

Bora Deniz'e böyle aptalca tutulduğu için kızıyordu kendine. Kendisi için deli olan onca kız varken neden Deniz'di, neden imkansıza tutulmuştu. Ömrü boyunca hep kendisine imkansız atfedilen şeyleri sevmişti mesela babası ona mimarlığı imkansız hale getirmek için elinden geleni yapmıştı ama Bora yine de mimarlığa tutulmuştu, şimdi de önünde onca seçenek varken o gidip kendisine sığınmış olan bir kıza Deniz'e aşık olmuştu.

Aptalım ben diye bağırdı Bora. Parmaklarını avuçları arasına alıp sıkarken olanca gücüyle önünde duran vazoya bir yumruk attı. Çarpmanın etkisiyle vazo gürültülü bir şekilde yere düşerek kırıldı.  Bora sinirini alamamıştı kırılan vazoya ve düşen çiçeklere bir daha, bir daha vurdu.

O an da eline cam kırıklarından ve çiçeklerden farklı bir şey geldi. Eline aldığı şey bir ilaç kutusuna benziyordu.
Kutuyu eline alıp ne olduğuna bakmak için kaldırdığında kutunun açık olan kısmından yere bir şey düştü.
Bora yere düşen cismin ne olduğuna anlam veremedi önce, sonra düşen şeyi eline alıp baktığında gördüğü şeyin bir hamilelik testi olduğunu anladı.

Bora önce yere attığı kanlar içerisinde ki pembe havluya sonra test cihazına baktı. O an Bora'nın aklında bazı görüntüler oluşmaya başladı. Sürekli bir yerde ki havluya bir teste bakıyordu.

Havluda ki kanlar şimdi aklına gelenlerle anlam kazanıyordu. Bora sarhoş olduğu gece eve geldiğinde Deniz'in üzerinde bu havlu vardı ve havlunun üzerinde ki kan Bora'nın elinden bulaşmıştı. Yani rüyasında gördüğü gibi Bora havluyu çıkarırken bulaşmıştı kan..

-"Rüya.."

Kendi kendine tekrarladı Bora.

-"Ah, tabi ya..." o akşam olanlar rüya değil gerçekti. Şimdi hepsini hatırlıyordu, zihninde ki bütün perdeler aralanmış bütün gece kafasında netleşmişti.
O geceye dair bulanık hatırladığı her şey artık ayna kadar netti ve o gecenin görüntüleri bir daha aklına gelmişti.

Bora oturduğu yerden hızlıca ayağa kalktı..

-"Aptalım ben, aptalım.." diye söylenerek Deniz'in odasına koştu. Deniz odada yoktu.

Odada ki dolabın kapakları ardına kadar açıktı ve dolap boştu.

-"Ah, hayır." dedi Bora başını iki yana sallayarak. Bu olamazdı, Deniz gitmiş olamazdı, onu tam bulmuşken o gitmiş olamazdı.

Bora aceleyle kapıya doğru koştururken aklına rüyasında Deniz'in ona defalarca kendisini sevdiğini söylediği geldi kalbi yerinden fırlayacak kadar hızlı artıyordu. Eğer yaşananlar gerçekse ki öyleydi, Deniz'de onu seviyordu.

...

Deniz valizini yerden aldı ve üç aydır kendisine yuva olan bu eve son kez bakıp arkasını dönerek gitmek için açık olan kapıdan zora ki bir adım attı.

...


(Devam Edecek)


Nursalkımın..

4 yorum:

  1. Bir nehir misali kıvrıla kıvrıla akan bir hikaye...
    İçten duru ve berrak...

    YanıtlaSil
  2. Offf!... Nur, yine en heyecanlı yerde bıraktın:( Deniz o kapıdan çıkarsa ki çıktı nereye gidecek? Bora ona yetişecek mi? Yine beklemek düştü bana :) Yüreğe saygılar. Teşekkürler.

    YanıtlaSil
  3. :))))))))))herkes ben gibi merakla ne olacak diye bekler.....had fıstık yazda bizi çatlatma.....hemde ne şapşal Bora...

    YanıtlaSil