9 Şubat 2012 Perşembe

Son Sigara // Bölüm 7



BÖLÜM 5 // OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ..!
BÖLÜM 6 // OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ..!

Bir müddet hiç konuşmadılar. Bora nereye gideceğini bilmediğinden ve şu an tek istediği şey biraz sakinleşmek olduğundan, ne zaman yalnız kalmaya ihtiyaç duysa gittiği yere sahil kenarına gitmeye karar verdi. Dün Deniz'le karşılaştıkları durağın arka kısmında ki sahil yoluna gidip arabasını, kıyıya yakın boş bulduğu bir yere arabanın ön camından deniz manzarası görünecek şekilde park etti.
Bora, aklından o adamı ve Deniz'e yaptığını bir türlü çıkaramıyordu. Arabanın camını araladı gözlerini yumdu ve yüzünü aralık olan camdan esen rüzgâra döndü. Rüzgârın esişiyle burnuna gelen deniz kokusunu derin derin nefes alıp vererek solumaya başladı. Deniz hiç konuşmadan yanında oturuyor ve sessiz sessiz gözyaşı dökmeye devam ediyordu. Aynı an da içinden bu kadar sulu gözlü olduğu için kendisine kızıyordu. Gözlerinde ki yaşları ne kadar durdurmak istese de buna engel olamıyordu.
Bora, nihayet sakinleşip kendine geldiğinde Deniz'e döndü. Genç kızın yeşil gözlerinden akan damlalar yanaklarında iz bıraka bıraka dudağına doğru iniyordu. Bora Deniz'in inci yaşlarına daha fazla dayanamadı ve ön torpido gözünden bir mendil alarak kızın göz yaşlarını kendi elleriyle narin bir çiçeği incitmekten korkan bir bahçıvan edasıyla sildi. Bir yandan da ses tonunun yumuşak olmasına dikkat ederek;
-"Deniz, neler olduğunu anlatmanı istiyorum." dedi ve ekledi;
-"Ve bu sefer seni kesinlikle evine kadar bırakacağım! Bu konu da artık itiraz istemiyorum." Dedi, sesinde ki kararlılık gözlerinden de okunuyordu.
Deniz bu son cümleden sonra zorla bastırdığı hıçkırıklarını daha fazla tutamadı. Artık yalan söylemenin mümkün olmayacağını biliyordu.Bunca olaydan sonra bu adama artık daha fazla yalan söyleyemezdi. Doğruyu söylemeye karar verdi;
-"Benim evim yok, gidebilecek olduğum hiç bir yer yok." diyebildi sadece. Boğazına düğümlenen hıçkırıklarını tekrar serbest bıraktı, ama bir şeyler daha söylemesi gerektiğini biliyordu. Başını kaldırdı, bakışları Bora'nın soran bakışlarıyla karşılaştığında yanakları kızardı ve gözlerini kaçırarak konuşmaya devam etti;
-"Özür dilerim, sabah sana yalan söylemek zorunda kaldım. Ama çaresizdim. Sana daha fazla yük olmak istemiyorum. Ben yaklaşık 3 ay o cafe de çalıştım ve seni daha önce orada görmüştüm." Dedi ve yutkundu ama anlatmaya devam etti.
-"Artık orada çalışmıyorum, ama sen bana nereye gideceğimi sorduğunda gidecek hiç bir yerim olmadığı için aklıma gelen tek adres orası oldu ve sana yalan söyledim." diye hıçkırıklarının arasında konuşmaya devam etti.
Bora bu yalan meselesine biraz içerledi;
-"Ama bana doğruyu söyleyebilirdin Deniz, bunda ne kötülük var ki?" diye sordu kırgın bir sesle.
Deniz başını kaldırdı ve Bora'nın puslu yeşil ela karışımı gözlerinin içine bakarak;
-"Çünkü bana acımanı istemedim, sen bana yeterince iyilik yaptın! Sana ne diyebilirdim ki? Gidecek hiç bir yerim yok deseydim ne olacaktı. Daha fazla başına bela olmak istemedim." dedi ve yüzünü elleri arasına alıp hıçkıra hıçkıra ağlamaya devam etti.
Bora kızın gururundan kedisine yalan söylediğini anladı, yalanı hiç sevmese de şimdi kaşı karşıya kaldığı durum başkaydı. Deniz'in belli ki kimsesizliğinden korkmuştu, zaten başına ne geldiyse bu yüzden olmamış mıydı? Belli ki Bora'dan da çekinmişti. Deniz hala devam ediyordu, Bora yaralı elleriyle Deniz'i kendine çekip ağlayan yüzünü göğsüne bastırdı ve bu yaralı küçük kıza sımsıkı sarıldı.
Deniz, dün sığındığı bu limana tekrar sığınmaktan büyük bir rahatlama duyarak Bora'ya yine karşı koymadı. Ve içinde bastırdığı tüm gözyaşlarını akıtana kadar Bora'nın kollarında ağladı. İkisi de uzun bir müddet hiç konuşmadılar. Deniz sakinleşip kendine gelinceye kadar Bora başka hiç bir şey sormadı. Dakikalarca Deniz'in sırtını sıvazlayıp sakinleşmesini bekledi. Ağlamanın ona iyi geleceğini biliyordu.
Deniz nihayet sakinleşip kendine geldiğinde başını Bora'nın göğsünden kaldırmadan hikâyenin devamını anlatmaya başladı.
-"Ben bulduğum her işte çalışırım, kalacak bir yerim olmadığından patronlarla ilk pazarlık ettiğim şey geceleri çalıştığım yerlerde uygun bir köşe de kalmaktır. Yetimhaneden ayrılalı iki sene oldu ve gidecek hiç bir yerim olmadığından hayatımı bu şekilde sürdürürdüm. Hatta parklarda uyuduğum geceler bile olmuştur. Geçen yıl eski patronum Ahmet Bey'in cafesinde garsonluğa başlamıştım. Geceleri cafenin deposunda kalıyor gündüzleri de tam zamanlı çalışıyordum. Yaklaşık üç dört ay önce ben Ahmet Bey'in yanında çalışmaya devam ederken cafeye ortaklık için gelen Okyanus cafe'nin sahibi Salih amca ile tanıştım. Patronumuz ortaklık anlaşmasının ilk maddesi olarak benim kendi isteğimle ayrılana kadar orda çalışmamı şartını koymuş. Bu şart Salih amca'nın dikkatini çektiğinden patronumuza nedenini sormuş. Ve patronumuz Ahmet Bey bütün hikâyemi anlatmış. Kalacak hiç bir yerim olmadığını ve ailemi küçükken kaybettiğimi, kimsesizliğimi Salih amcaya çok güvendiği için paylaşmış. Salih amca benim durumuma çok üzüldüğünden ve Okyanus cafenin alt kısmında da kendilerine ait küçük ve boş bir ev olduğundan Okyanus cafe de çalışmamı istedi bende Ahmet Bey'in izniyle kabul ettim. Hayatım bir anda daha iyi olmuştu, hem kalabilecek kendime ait küçük bir evim olmuş hem de çok güzel bir işe sahip olmuştum. üstelik Salih amca da çok iyi bir insandı ve bana çok iyi davranıyordu. Yeni hayatımda ki tek sorun Salih amcanın yeğeni Halil olmuştu. Halil ben orada çalışmaya başladığımdan beri ara ara cafeye uğrar, sarhoş olana kadar içer, sorun çıkarır ve Salih amcanın sabır sınırlarını zorlardı. Bir gün ben masaları temizlerken Halil yine zil zurna sarhoş birden önümü kesti ve bana kim olduğumu sordu. Yeni çalışmaya başladığımı ve işime devam etmem gerektiğini söyledim ve işime devam etmek için arkamı döndüğümde Halil bana vurmaya kalkıştı, bu durumu gören Salih amca en sonunda dayanamayarak hepimizin gözü önünde Halil'e tokat attı. Bu olaydan sonra Halil beni laflarıyla taciz etmeye başladı, benim yüzünden yediği tokadın hesabını bana soracakmış. Bu olaydan sonra ben Halil cafeye geldiği zamanlarda ortalıkta görünmemeye ve onunla karşılaşmamaya özen gösteriyordum. Bir gün beni yine göremeyince  garsonun tekinden kim olduğumu ve nerede yaşadığımı sormuş garson ona kimsesiz olduğumu ve aşağıda ki evde tek kaldığımı, Salih amcanın beni çok sevdiğini anlatmış. Bir gece kapım çaldı, ne olduğunu anlamadım, kim olduğunu bakmak için kapıya gittiğimde dışarıda Halil'i gördüm o tacizlerden ve onun hakkında duyduklarımdan sonra çok korkmuştum, ne istediğini sorduğumda kapıyı açmamı ve bana bir şeyler anlatacağını söyledi ama ben niyetinin ne olduğunu anladığımdan kapıyı açmadım ve gitmesini yoksa Salih amcaya onu şikayet edeceğimi söyledim. O gece gitti ama ertesi gece yine geldi ve bu sefer içkiliydi ve daha sert konuşmaya, kapıyı yumruklamaya başladı. Bir kaç gün böyle devam etti. Gündüz o cafeye geldiğinde hiç bir şey olmamış gibi davranıyor ve mecbur kalmadıkça ortalarda görünmüyordum. Salih amcayı üzmemek için de kimseye bu konu hakkında hiç bir şey anlatmamıştım. Ama en son bir gece yine evimin önüne zil zurna sarhoş gelip kapıyı kırmaya çalışınca öyle çok korktum ki o sabah olan biten her şeyi, yeğeni Halil'in beni sürekli taciz ettiğini Salih amcaya anlattım ve Salih amca bu duruma çok sinirlenip onu cafeden kovdu. Ve o günden sonra Halil ne cafeye ne de eve geldi. Her şey çok güzel olmuştu, artık düzgün bir işim ve kendime ait kalabileceğim küçük bir evim ve Halil'siz bir hayatım vardı. Ta ki Salih amca iki hafta önce kalp krizi geçirip çalışmayacak kadar hasta olana kadar. Salih amca hasta olunca ailesine ne kadar karşı çıksa da cafe Halil'in kontrolüne geçti. O günden sonra yaşamak ve çalışmak bana zindan olmuştu. Halil her gün beni taciz etmeye başladı. Ya isteyerek yada zorla bana mutlaka sahip olacağını, ve yediği o tokadın hesabını bana soracağını söylüyordu. Artık durum çekilmez bir hal almıştı. İki gün önce kimseye söylemeden oradan ayrılmaya karar verdim. Dün sabah valizimi alıp evden gizlice çıkarken karşımda Halil'i buldum. Önce evde bana saldırdı karşı koyunca fena halde dövdü ama sonra bir anlık dalgınlığından yararlanıp evden ve elinden kaçtım ama Halil otoparkta beni yine yakaladı. Bağırdım, yardım istedim ama kimseler beni duymadı, yapabilecek hiç bir şeyim yoktu bu sefer elinden kaçabilmek için valizimden elime geçen ilk şeyle ve olanca gücümle yüzüne vurdum. Yüzü kanlar içinde kalınca da oradan var gücümle kaçtım. Ne yapacağımı bilmiyordum, ilk gelen arabaya atlayıp oradan olabildiğince uzağa gitmek istedim ve durağa geldim. sonrasını biliyorsun." diye anlattı Deniz göz yaşları yeniden akmaya başlamıştı. Bora dinlediği bu hikaye karşısında o kadar üzülmüştü ki Deniz'e daha sıkı sarıldı ve saçlarını sevmeye başladı. Ama bu duydukları karşısında öfkeden çıldırmıştı, nasıl bir insan bu kadar hayvanlaşabilirdi. O adamı öldürmeliydim dedi kendi kendine. Oysa Deniz narin bir çiçek gibiydi, küçücüktü, savunmasızdı. Kızın narin bedeni kollarında hıçkırıklarla  sarsıldıkça Bora öfkeden dişlerini sıktı.
-"Adi adam! Bıraksaydın da öldürseydim onu." Dedi, kendine hakim olamayıp hala yaralı olan eliyle direksiyona sert bir şekilde vurdu. Öfkeden kızarmış olan yüzü bu hareketiyle acıyla buruştu. Ellerinde ki yaralar ciddiydi. Deniz, kafasını kaldırıp Bora'nın yüzüne baktığında ellerinin kötü olduğunu anladı. Kendini toparladı ve Bora'nın kollarından çekilerek yüzüne baktı ve
-"Boş ver artık, lütfen! Şimdi bir hastaneye gitmemiz gerekiyor" dedi Deniz. Sesinde şefkat vardı.
Bora bunca olaydan sonra hala kendisini düşünen Deniz'e gülümsedi ve nazikçe
-"Gerek yok." dedi. Ama Deniz'in vazgeçmeye hiç niyeti yoktu.
-"Ellerinin temizlenmesi gerekiyor, yoksa mikrop kapacak ve kocaman şişecekler. Güven bana, liseyi sağlık bölümünde okudum!" dedi Bora'nın ellerini işaret ederek. Bora bu bilgiye şaşırdı ama sevindi de;
-"O zaman hemşire hanım siz temizleyebilirsiniz değil mi?" diye sordu Bora, aklına bir fikir gelişti.
Deniz'in ne kadar gururulu ve ince fikirli bir kız olduğunu anlamıştı bu yüzden o iş ve kalacak bir yer bulana kadar onu korumak istiyordu. Dolayısıyla O'nu kendisiyle kalmaya ikna etmesi gerekiyordu.
Deniz evet anlamında başını salladı.
Bora'nın yüzünde ki gülümseme ışıldadı,
-"O zaman gidiyoruz." Dedi.
-"Nereye?" diye sordu Deniz.
-"Bundan sonra her sabah bana kek pişireceğiniz bir yere küçük hanım." dedi Bora ve yüzünde ki gülümseme iyiden iyiye büyüdü. Deniz'in yüzünde ki şaşkınlığı görüp biraz alaylı ama samimi bir sesle devam etti muzipliğe Bora;
-"Şöyle ki ben bu sabah yediğim keke bağlandım, bağımlı oldum ve ben bıkıncaya kadar her sabah da yemek istiyorum, bana öyle bir keki önce yedirip sonra da beni bırakıp gidemezsin! Bana borçlusun!" dedi yüzünde ki gülümseme git gide büyüyordu.
-"Ama.." dedi Deniz, itiraz edecekti ama Bora fırsat vermedi.
-"İtiraz yok küçük hanım, hem sen ellerimi iyileştirmek istemiyor musun? Ben bu ellerle nasıl kek yapabilirim söyler misin? Beni böyle keksiz ve yaralı bir şekilde bırakıp gidecek misin?" diye sordu ve Deniz'in bütün itirazlarını bastırdı.
Deniz, tebessüm etti ve sadece -"Peki." diyebildi.
Karşısında ki adama bir kez daha hayran olmuştu. Her şeye itiraz edebilirdi ama içinde ona karşı konulmaz olan yakınlığa engel olamadığından itiraz etmedi. Ona yakın olmak. Şuan istediği tek şey buydu.
-"O zaman hemen gidelim ve biran önce ellerini iyileştirelim." Dedi Deniz ve gözlerinde yaşlar olduğu halde müteşekkir bir şekilde gülümsedi.
-"Anlaştık, küçük hanım." Dedikten sonra arabayı çalıştırdı Bora, eve gitmek için ana yola doğru arabasını sürdü.

...

Haziran 2004

Mutfak yine her sabah ki gibi mis gibi kek kokusuyla dolmuştu. Havalar öylesine güzeldi ki Deniz bir aydır kahvaltı masasını balkona hazırlıyordu.Bu sabahta öyle yapmıştı. Balkonda ki o harika manzarayla kahvaltı etmeye bayılıyordu, eline aldığı sıcak çikolatalı kek tabağını alıp balkona çıktı ve masaya yerleştirdi.
-"Evet, işte hazır." dedi ardından da ortaya çıkardığı görüntü karşısında gururlandı. Sıra Bora'yı uyandırmaya gelmişti. Gerçi buna pek gerek olmuyordu ne zaman Deniz uyandırmak için Bora'ya seslense Bora çoktan uyanmış, duşunu yapmış ve hazır bir şekilde oda da Deniz'in seslenmesini bekliyor oluyordu. Bu sabah da aynısı olmuştu, Deniz odaya girdiğinde Bora'yı çoktan hazırlanmış ve eline merhem sürerken buldu.
O olaydan sonra Bora'nın tüm yaraları iyileşmiş fakat bilek kemiği çatladığından hafif bir ağrısı kalmıştı. Doktor bir kaç ay bu ağrı merhemini kullanması gerektiğini ve geçeceğini söylemişti.
Deniz, Bora'nın onu Halil'in elinden kurtardığı günü anımsadı. İki aydır Bora ile birlikte yaşıyorlardı ve Deniz artık Bora'ya aşık olduğunu biliyordu. Ama bunu belli etmemek için elinden gelen çabayı harcıyordu. çünkü o gün Bora, Deniz'i evine getirdikten sonra bütün gece konuşmuşlar ve Bora ona ömür boyu kardeşi gözüyle bakacağının teminatını vermişti. demek ki Bora'nın hissettiği şey buydu ve asla kendisini sevmeyecekti. Deniz'in içi aklına gelen bu anıyla bir kez daha acıdı.

...

(Devam Edecek)

Nursalkımın..

9 yorum:

  1. ilgiyle okumayı sürdürüyoruz..kardeş gibi dese de..ateş ve barutun hiç kardeş olduğuna şahit olmadık:))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. :) Görelim bakalım.. Hikaye şuan doğaçlama ilerliyor. Aklımda sadece ana hatlar var ama arada ki meseleler yazarken kendiliğinden geliyor.

      Sil
  2. sevgili nursalkımı yazıların çok güzel beğenerek okuyorum yüreğine sağlık...
    seni mimledim benim sayfama uğrayıp soruları kendi sayfana kopyalarsan ve kendince cevaplarsan çok memnun olucam teşekkürler....

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Mimlenmek nasıl bilmiyorum ama dediğin gibi yapayım bakalım :) Teşekkürler şirine :)

      Sil
  3. Can dostum......
    İnsanın hayatında nadir zamanlar nadir anlar vardır...
    Ve çok nadir bulunan dostlar vardır...
    Ben şahısım adına çok mutluyum güçlü bir kalem ve o kaleme güç veren kocaman yürekli bir dostu tanıdığım için...Yüreğindeki sevgi,ışık hiç eksik olmazın senin tabirinle sevgili kardeşim Zeliş :))
    Yüreğini içindeki sevgiyi yazmaktan asla vaz geçme...Ben 45 yaşındayım ve Rabbim ömür verdiği sürece aciz yüreğimin dili döndüğü kadar yazacağım....Oysa bilirim ki benim mevsimim hazan olmuş varsın olsun can beni ayakta tutan gönül terimdir.... Susma hiç bir zaman hep yaz olurmu...Sevgilerimle...
    En emin olana emanet ediyorum seni Rabbime...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim Muammer bey, sizin de kaleminize sağlık.

      Sil
  4. Bu hikayenin sonu mutlu bitecek gibi... Tek engel Bora galiba... :) Ya duygularında değişiklik olmazsa.. Yüreğinize sağlık. Kaleminiz daim olsun.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yusuf aslında hem hüzünlü hem mutlu bitecek.. Hikayenin sonunu en başta okudunuz alında.. :)

      Sil
  5. hadi bakalım sonu güzel bitsin :))))ellerine yüreğine sağlık Züleyham güzel gidiyor ...

    YanıtlaSil