17 Şubat 2012 Cuma

Son Sigara // Bölüm 8



BÖLÜM 5 // OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ..!
BÖLÜM 6 // OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ..!
BÖLÜM 7 // OKUMAK İÇİN TIKLAYINIZ..!


Deniz kapının önünde derin düşünceler içinde dalgın dalgın beklerken Bora gülümseyerek

-"Günaydın." dedi.

Kulakların da yankılanan hayran olduğu bu sesle Deniz istemsizce irkildi, aklından geçenler yüzünden yanakları al al oldu. Bora'ya bakamıyordu, sanki gözlerinin içine baksa Bora aklından geçenleri okuyacak, her şeyi anlayacak gibi hissediyordu. Kendini toparlamak için hafifçe genzini temizledi ve gözlerini Bora'nın gözlerinden kaçırarak,
-"Günaydın." diye karşılık verdi. Hemen ardından boranın ovuşturduğu bileğine bakarak ve gözleriyle işaret ederek;
-"Bileğin bu gün nasıl? Masaj yapmamı ister misin" diye sordu, Deniz Bora'nın bileği ağrıdığında sağlık okulunda öğrendiği tekniklerle masaj yapıyordu. Bora'nın vereceği cevabın heyecanı için de Deniz'in kalbi çarpmaya başlamıştı.
Borayı ne zaman görse nefesi kesilecek gibi oluyordu, bir de ona dokunduğunda dünya başında dönüyor gibi oluyordu. Deniz Bora'dan gelecek yanıtı beklerken sol yanında, göğsünün üstünde sanki küçücük bir kafes içinde sürekli kanat çırpan ve uçmak isteyen bir kuş varmış gibi hissediyordu.
Bora bu teklife her ne kadar evet demek istese de kendini Deniz'den uzak tutmak her geçen gün daha da zor olduğu için başını iki yana sallayarak;
-"Artık daha iyi, neredeyse hiç ağrımıyor. Bu yüzden gerek yok." dedi istemeden sesi biraz sert çıkmıştı. Deniz  hem üzülmüş hem rahatlamıştı.
İçinde bulunduğu bu durum Deniz'in aklını alıyordu. Delicesine aşık olduğu adam bir nefes kadar yakının da ama sonsuzluk kadar uzağındaydı. Elini uzatsa ona dokunabilir ama yasak bir elma misali asla dokunulamazdı.
Yine de onu görebildiği, kokusunu içine çekip, varlığını hissedebildiği her gün için şükrediyordu Deniz.
Böylesi de yeter bana diye düşündü. Yanında olmak, her gün uyurken Bora'yı izlemek, evin içinde kokusunu duymak bile Deniz için tüm hayatına bedeldi.
Deniz aklını esir alan bu düşünceler içinde bakışlarını yerden kaldırmadan;
-"Peki o zaman. Bu arada kahvaltı hazır." Dedi.
-"Yine zahmet etmişsin Deniz, hemen geliyorum." Diye karşılık verdi Bora.
aralarında esen soğuk rüzgar ister istemez kendini belli ediyordu.
-"Tamam." Dedi Deniz ve odadan çıkıp mutfağa gitti. Tezgahın önüne geldiğinde nefes nefese kalmıştı. "ALLAH'ım bana ne oluyor böyle?" dedi kendi kendine. Tezgahın kenarına yaslanmış, derman kalmayan kollarının ağırlığını açık olan pencerenin pervazına vererek biraz sakinleşebilmek için annesinin çok sevdiği ve bu yüzden kendisine adını verdiği masmavi denizi izlemeye başladı Deniz.

Deniz dışarıda ki enfes manzarayı gözleriyle içine çekerken iki ay önce ki o gün aklından bir filim şeridi gibi geçmeye başladı yine.

Eve geldiklerinde ilk önce Deniz Bora'nın yaralarını temizlemişti. Daha sonra da oturup bütün gece konuşmuşlardı.

Bora Deniz'e hayatını anlatmıştı. Ailesi Bodrum'da yaşıyordu. Babasının büyük bir oteli vardı ve maddi durumları oturduğu evden de anlaşılacağı üzere baya iyiydi. Babasını anlatırken Bora'nın yüzü hissiz bir durum alıyordu. Despot bir adam demişti Bora Babası için, Bora'ya sürekli baskı yapıp Bora'nın işlerin başa geçmesini istediğini kendisinin ise kendi mesleğini icra ettirmek istediğini anlatmıştı. Bu yüzden babasının tüm itirazlarına karşın Bora İstanbul'da mimarlık fakültesi için gelmiş ve iki yıl önce de okulu bitirmişti. Babası bu durumdan hiç memnun olmasa da Bora çocukluk hayalini, mimarlığı tercih ettiği için mutluydu. Okulu bitmesine rağmen babasının işlerinin başına geçmemek için okulu uzattıkça uzatıyordu. Öyle ki yüksek lisansı bitirmiş ve şu an doktora yapıyordu.
Bir İstanbul aşığı olan Bora bu şehri terk etmemek ve babasının kendisi için kurduğu hayata hapsolup kalmamak için elinden gelen her şeyi yaptığını ve yapacağını söylemişti Deniz'e. Hatta biraz daha cesaretini toplayıp babasına onunla çalışmak istemediğini ve dönmeyeceğini söyleyecek ve hep burada hayalini kurduğu hayatı yaşayacaktı bir gün. Ama onu engelleyen ve tek düşündüğü babasıyla kendisi arasında sıkışıp kalan annesi ve bir de resmini büyük bir heyecanla gösterdiği  şirin mi şirin küçük kız kardeşiydi. Onlar için, sırf evde huzur bozulmasın, annesi ve kız kardeşi üzülmesin diye hep okulu uzatarak mazeretler üretmeyi yeğlemişti Bora. Onları bu ateşe atmak istemiyordu, üstelik kız kardeşi hastaydı. Bora kardeşinden bahsederken gözleri hüzünle doluyordu, kardeşinin adı Melek'ti, "bakma böyle küçük göründüğüne ne akıllıdır o" diye grurla bahsetmişti Bora kardeşinden.
Sonra eklemişti Bora; Melek'in epilepsi hastası olduğunu bu yüzden annesinin çok istemesine rağmen sık sık yanına gelemediğini sözlerine. Sonra ortaya çıkan albümlerle bütün gece oyalanmışlar ve zaman zaman hüzünlenip zaman zaman da kahkahalarla gülmüşlerdi.
Bora ailesinin ve çocukluğunun geçtiği yerlerin resimlerini göstermişti. Hepsinin bir anısı vardı ve bir bir anlatmıştı. En çok sevdiği resimde kendisinin ilk çizimi olan küçük bir villa resmiydi. Bodrum'da onlarla aynı sokakta oturan ve kendisini çok sevip her zaman destekleyen Bekir amcanın hayalinde ki evi anlatıp çizimini Bora'ya yaptırdığı ev Bora için büyük bir gururdu.
Bora hayatını ve anılarını anlatmayı bitirdikten sonra Deniz'e bir iş ve kalacak yer bulmadan kesinlikle yanından ayrılamayacağını söylemiş ama isterse iş bulduktan sonra da dilediği kadar yanında kalabileceğini, asla tedirgin olmamasını Melek'i nasıl görüyorsa Deniz'i de öyle gördüğünü ve asla başka bir şüphe duymamasını söylemişti. Deniz ne kadar böyle bir şüphesi olmadığını, kendisine sonsuz müteşekkir olduğunu söylese de Bora bu konuyu ısrarla tekrarlamıştı.

Bu cümleler Deniz'in aklına her yankılandığında Deniz'in kalbi sıkışıyor, canı yanıyordu. Belki de Bora Deniz'e kendisinden başka bir şey beklememesi için o cümleleri sarf etmişti. Belki de Deniz'i sadece çok iyi bir insan olduğu için evine almıştı ve daha fazlası olamayacağını Deniz'e anlatmak istemişti. O günden sonra bir daha öyle bir gün geçirmemişlerdi ve Bora her gün Deniz'den biraz daha uzaklaşıyordu sanki. Belki de yanlış bir izlenime sahip olup Deniz'in ona aşık olmasından korkuyordu. Acaba Bora Deniz'in aşkını anlamış ve ondan nefret mi etmişti? Bu yüzden mi gün geçtikçe kendisine daha az gülüyor ve daha az konuşuyordu. Deniz'in keklerini bile yemiyordu artık eskisi gibi. Deniz'in aklına gelen bu düşünce kalbin de derin bir sızıya sebep oldu.
-"Melek nasılsa benim için sende öyle olacaksın, bundan şüphen olmasın."

Deniz Bora'nın cümlesini kısık bir sesle kendisine telkin eder gibi tekrar etti.

Ya anladıysa! Ya Bora Deniz'in aşkından rahatsız olmuşsa. Deniz içeriden gelen tıkırtı sesiyle kendine gelmek için başını iki yana salladı ve elinde olmadan gözlerine hücum eden yağma isteğini bastırıp önünde duran bardaklara çay doldurup, götürüp balkonda ki masaya koydu. Usulca sandalyeye oturup yüzüne sahte bir gülümseme yerleştirip Bora'nın gelmesi için beklemeye başladı.

..

Bora içinde bulunduğu durumdan patlayacak gibi olmuştu. içeride onun için iyi niyetle kekler hazırlayan bu kıza deli gibi tutulmuştu. Ama evinde kendine emanet olan bir tanrı misafirine nasıl yan gözle bakabilirdi. üstelik Deniz hayatında ki tüm erkeklerin yaptıkları her iyilik için kendinden bir karşılık aldıklarını iğrenerek söylemişti.
Deniz Bora'nın kendisine olan ilgisini anlarsa belki de Bora için de aynı şeyi düşünecek ve onunda diğerlerinden farkı olmadığını sanacaktı. Ama öyle değildi.
Bora Deniz'den karşılık beklemiyordu. Hayatının merkezi Deniz olmuştu ve bir ömür onu koruyup kollamak, onu mutlu etmek istiyordu. Ama bu durumda onu ürkütüp kaçırmaktan da öylesine korkuyordu ki. En çok korktuğu şey Deniz'in kendisini yanlış anlaması ve nefret etmesiydi.
Bu yüzden günden güne farkında bile olmadan Deniz'den uzaklaşıyordu Bora. Okula gidiyor, okuldan çıkınca Sahile inip ya saatlerce yürüyor ya da ne olduğunu bile bilmeden eline geçen her şeyi okuyordu.
Sırf eve daha geç gidip hemen yatmak ve Deniz'e yanlış bir davranışta bulunmamak için saatlerce ne yaptığını bilmeden avare bir şekilde zaman geçirir olmuştu Bora.
Üstelik Deniz'i görüp dokunamamak, sarılamamak sevdiğini söyleyememek canına tak etmişti. Kendine hakim olamamaktan ve Deniz'i üzmekten korkuyordu. Bu hayatta isteyeceği en son şeydi.

Şimdi gidecek onunla aynı masaya karşı karşıya oturacak o Deniz gözlere bakamadan, ellerini tutamadan kalkacak ve okula gidecekti. Oysa her şey daha farklı olabilirdi. keşke Deniz onu sevseydi. en ufak bir işaret bile yetebilirdi ama Deniz her fırsatta sanki bunun asla olmayacağını belli edercesine kendisinden bakışlarını kaçırıyor ve uzak duruyordu. Belki de abisi gibi görüyordu. Bu düşünce Bora'nın midesine kramplar girmesine neden oluyordu.
Hiç iştahı kalmamıştı, günden güne zayıflıyordu. Deniz alınmasın diye keklerinden zorla yiyordu ama hepsi o  kadardı gün boyu başka hiç bir şey yiyemiyordu.
Etrafında ki insanlar Bora'ya ne olduğunu sorup duruyorlardı. Nasıl anlatabilirdi? Kime anlatabilirdi. hayatını alt üst eden bu aşkı kiminle paylaşabilirdi ki.
Bora günden güne, içten içe eriyordu. Onun için hayatın tek anlamı sadece Deniz'di ama o da kendisine asla Bora'nın baktığı şekilde bakmayacaktı. Bora çaresizdi.
Bora'yı mutlu eden tek bir düşünce vardı o da o olaydan sonra Deniz'e zarar veren Halil'e haddini bildirmiş olmasıydı. Bora o olaydan bir kaç gün sonra Halil'in yanına giderek Deniz'den uzak durmasını söylemiş ve daha önceden tanıdığı, babasının eski bir dostu olan Salih amcaya olan biten her şeyi anlatmış Halil'i kafeden kovdurmuştu. En azından hayatının aşkına zarar veren adama dersini verebilmişti Bora, bunun için mutluydu.

Bora masaya olabildiğince geç gidebilmek için ağır ağır hareket ediyordu. Ama kaçacak yolu yoktu nihayet balkon kapısından çıkıp Deniz'in karşısına oturdu.
Deniz yine o muhteşem keklerden yapmıştı ama Bora'nın canı hiç bir şey istemiyordu. Deniz alınmasın diye tabağına bir parça kek aldı ama oynamaktan kekin haşatını çıkardı. Göz ucuyla ara ara Deniz'e bakıyor ama fark ettirmemek için bakışlarını hemen kaçırıyordu. Kekin paramparça olduğunu farkında bile değildi.

-"Beğenmedin mi?" Deniz biraz alıngan bir sesle keki işaret ederek sormuştu.

Bora irkildi, Deniz'e hiç bir şey belli etmemek için öylesine sıkmıştı ki kendisini Deniz'in sorusu karşısında bir anda şaşırıp kaldı.
-"Ne?" dedi başını kaldırıp deniz'in gözlerine bakabildiğinde.

-"Artık eskisi gibi yemiyorsun keklerimi, yoksa bıktın mı? Tadını artık sevmiyor musun?" Diye alıngan bir sesle konuşmaya devam etti Deniz.

Bora şaşkın şaşkın Deniz'in yüzüne baktı bir müddet. Nihayet Deniz'in ne sorduğunu anladığında tatlılıkla gülümsemeye çalıştı.

-"Hayır" dedi.

Boranın cevabından sonra Deniz'in yüz ifadesi değişti, üzüldü birden.
-"Yani artık keklerimi beğenmiyorsun?" dedikten sonra soran bakışlarla süzdü Bora'yı bir müddet.

Hayır öyle değil dedi Bora içinden, aptal kafam diye azarladı kendini sonra gülümsemeye devam ederek,

-"Evet, yani hayır." Dedi.

 Deniz kafası karışmış ve afallamış bir şekilde Bora'nın yüzüne baktı, neden sonra Bora da çok anlamsız konuştuğunun farkına vardı ve;

-" Yani evet keklerini beğeniyorum ve hayır onlardan bıkmadım." diyebildi.

Deniz rahatlamış gibi bir derinden bir oh çekti ve;
-"Neden yemiyorsun öyleyse? diye sordu.

Bu sefer Bora afallamıştı, ne diyeceğini bilmiyordu. Kara sevdaya tutuldum diyemezdi elbette.
-"Şey.. İştahım yok." dedi kekeleyerek Bora.

Deniz neden diye sormaya hazırlanırken Bora birden ayağa kalktı.
-"Üzgünüm Deniz, gitmem gerekiyor." dedi ve başka hiç bir şey söylemeden Deniz'in sormasına da fırsat vermeden alelacele balkon kapısından içeri geçip gitti.

Deniz Hiç bir şey diyemedi gözleri dolmuştu. Nesi vardı Bora'nın böyle akıl sır erdiremiyordu. Acaba benim yüzümden mi diye düşündü.

İçeriden gelen kapı sesinden Bora'nın çıktığını anladı. Gözlerine yerleşen yaşları bastırmayı bıraktı ve saatlerce ağladı.

...

Bora artık dayanamıyordu. Sevdiği kıza böylesine yakın olup da kendini tutmak artık çok zor olmaya başlamıştı. Bütün gün onun kokusunu içine çekip ona dokunamamak aklını başından alıyordu.

Bu sefer asansörü kullanmadı hızla merdivenlerden aşağıya inip arabasına gitti ve nereye gideceğini bilmeden oradan uzaklaştı.
Kaç saat geçtiğini bilmiyordu, kalbi göğsünden fırlayacakmış gibi atıyordu.
Neden bu kadar çaresizdi?
Neden bu kadar aşıktı?
Oysa bu güne kadar hiç böyle olmamıştı, kız arkadaşları olmuştu hepsine belirli ölçüde değer vermişti ama hiç biri için böyle bir bağlılık hissetmemişti.
Deniz'i kaybetme korkusu gibi bir duyguyu daha önce hiç kimseyleyken yaşamamıştı.
Bora frene bastığında kendini sahilde bulmuştu her zaman ki gibi. Kaç saat geçtiğini bilmiyordu kendini kaybetmişti adeta. Geçmişi geleceği, okul, dersler, babası hiç bir şey umurunda değildi.
Her şeyi unutmak istiyordu hatta Deniz'i bile. İçinden söküp atmak ve bu kalp çarpıntısından kurtulmak, içinde ki bu acıyı dindirmek istiyordu.
Bora hiç yapmadığı bir şeyi yaptı ve sahil kenarında ki bardan gidip bir sürü içki aldı. Arabasına döndüğünde elinde bir sürü şişe vardı. Sarhoş olmak ve her şeyi unutmak istiyordu..
İçti..
İçti..

...

Saat epeyce geç olduğunda iyice sarhoş olmuştu Bora, artık ne yaptığından haberi yoktu. Bütün şişeleri içmiş ve beyni uyuşmuştu ama Deniz hala hem aklında hem de göğsünün üzerinde koca bir taş misali hiç yerinden kıpırdamadan duruyordu.
-"Neden gitmiyorsun aklımdan!" diye bağırdı Bora arabanın içinde kendi kendine!
-"Neden, neden, neden?" hem bağıra bağıra sayıklıyor hemde daha yeni iyileşen eli ile sertçe direksiyona vuruyordu.
-"Seni deli gibi seviyorum Deniz, neden görmüyorsun? Ben kötü değilim.. Diğerleri gibi değilim." diye sayıklarken farkında bile olmadan dakikalarca direksiyona sertçe vurmaya devam etti, eli şişmiş ve morarmıştı. Hatta yer yer yarılmış ve kanamıştı. Ama kalbi öylesine sızlıyordu ki elinin acısı umurunda bile değildi.

-"ALLAH'ım dayanamıyorum, bu sefer söyleyeceğim. Onu ne kadar çok sevdiğimi söylersem belki beni anlar. ama artık bu azaba dayanamıyorum." diye bağırdı çaresiz ve küçücük bir çocuk gibi ağlamaya başladı.  Karar vermişti bu akşam her şeyi anlatacaktı arabayı çalıştırıp eve doğru sürdü..

...

Hava kararmıştı. Deniz kendine geldiğinde gözleri ağlamaktan kıp kırmızı olmuş ve şişmişti. Bu çaresizlik içinde ne yapacağını bilmiyordu. Oradan gitmek ve kaçmak istiyor ama Bora'dan uzaklaşma düşüncesi ile nefesi kesilecek gibi oluyordu.
Gidemezdi Bora kendisinden gitmesini isteyene kadar kalacaktı. Elinde ki bu fırsatı, Bora'ya yakın olma hakkını sonuna kadar kullanacaktı. Zor olsa da hayatının en güzel günleriydi bunlar ve kıymetini bilerek geçirecek sabrının son damlasına kadar kullanacaktı.

Balkonda ki salıncakta öylece saatlerce oturup ağlamıştı. Nihayet ayağa kalktığında tüm vücudu uyuşmuştu, kendine gelmek için duş almaya karar verdi. Bora her an gelebilirdi ve onu bu haliyle görmemeliydi. Saate baktı saat 11  olmuştu. Bora hiç bu kadar gecikmezdi diye geçirdi aklından. İşi çıktı herhalde diye düşündü ama bir bakıma iyi de olmuştu. Deniz toparlandı ve duş almak için banyoya gitti.
...
Sıcak suyun altında ne kadar geçirdi bilmiyordu ama su ona iyi gelmişti. Nihayet duştan çıktığında Bora henüz gelmemişti, Deniz üzerini giyinmeden havlusuyla yatağa uzandı. Rahatlamıştı gözlerini yumdu bu şekilde beş on dakika geçmişti ki kapı çaldı.
Bora herhalde diye düşündü Deniz doğruldu. Üstünü giyinmek için dolaba yöneldiği sırada Bora'nın sesini duydu.
Bora kapıyı açmaya çalışırken yaralı elini çarpıştı. Canı öylesine yanmıştı ki ister istemez bağırmıştı.
Deniz Bora'nın acı içinde ki sesini duyunca eline aldığı kıyafetleri yere atarak üstünde ki havluyla kapıya koştu.
Kapıyı açtığında Bora'yı yerde oturmuş elini ovuştururken ve ağlarken buldu. Eli mos mor olmuş, şişmiş ve kan içindeydi.
Deniz telaşlandı.
-"Ne oldu sana?" diye bağırdı.

Bora başını kaldırıp Deniz'e baktığında nutku tutulmuştu. Hiç bir şey söyleyemedi.
Deniz ıslak saçları ve üstünde ki havluyla karşısında duruyordu. Bakmamak için kafasını çevirdi ve cevap vermedi. Ayağa kalkmaya çalıştı ama çabası sonuç vermedi.

Deniz koşturarak Bora'nın yanına gidip koluna girdi. Üstünü giymediğini unutmuştu ve umurunda bile değildi. Bora'yı kaldırıp odasına kadar taşıdı. Nihayet odaya geldiklerinde Deniz Bora'yı yatağa oturttu ve koşarak ilk yardım çantasını aldı. Hiç bir şey sormadan konuşmadan Bora'nın elini pansuman etmeye başladı. Bora'nın zil zurna sarhoş olduğunu anlamıştı. Ne olduğunu sormadı, tek düşündüğü Bora'nın eliydi. Deniz yarayı temizlerken Bora'ya o kadar yakındı ki ıslak saçları Bora'nın yüzüne değiyordu. Bora kendine hakim olmak için başını başka tarafa çevirdi. Ama en sonunda pes etti ve Deniz'in ıslak saçlarına usul bir öpücük kondurdu.

Deniz şaşırdı ama Bora'nın sarhoş olduğu için ne yaptığını bilmediğini sanıyordu. Yarayı temizleyip sardıktan sonra başını kaldırdı, Bora yaşlı gözlerle ona bakıyordu. Deniz artık kendini tutmayı bıraktı ve uzanıp Bora'nın gözlerinde ki yaşları sildi, kendi gözlerinden akan yaşlar umurunda bile değildi. İkisi de bu sefer gözlerini hiç kaçırmadan bir birlerine bakıyorlardı. Bora Deniz'in gözlerin de gördüğü yaşlara anlam veremedi zaten öyle sarhoştu ki Deniz'den başka hiç bir şeye odaklanamıyordu. Elini uzatıp yaşlı yeşil gözleriyle kendisine bakan kızın gözlerinde ki yaşları sildi önce daha sonra parmaklarının tersi ile ıslak yanağını sevdi ve en son parmaklarının ucu ile dudaklarına dokundu. Deniz sadece gülümsedi ve tepki vermedi, Bora bu durumdan güç almıştı. Aralarında ki çekime engel olamıyorlardı. Bora ne yaptığının farkındaydı ama Deniz Bora'nın sarhoş olduğu için ne yaptığını bilmediğini düşünse de karşı koymuyordu. İstediği şey buydu ve sarhoş bile olsa hayatının bu en özel olayını Bora'yla yaşamak istiyordu. Bu onun için belki de ilk-son ve tek fırsattı. Deniz yaptığından hiç pişmanlık duymadan dudaklarına dokunan parmakları öptü usulca...

...


(Devam Edecek)

Nursalkımın..

5 yorum:

  1. Zülayha süper olmuşş son cnm:)) Ellerin ve yüreğin dert görmesin..Büyük keyif aldım.

    YanıtlaSil
  2. Teşekkürler sevgili Zeliş...Beni çoook uzaklara götürdüğün için...O güzel yüreğin hiç susmasın....
    Baki selamlar...

    YanıtlaSil
  3. Bu bölüm bambAŞKa... Okurken duygulanmamak ve o anların hatıra gelmemesi mümkün değil. Yüreğine saygılar.

    YanıtlaSil
  4. ateş bacayı sarmış artık dönüşü yok:))))

    YanıtlaSil