14 Kasım 2012 Çarşamba

SON SİGARA..! (10.Bölüm / Hikaye)






Deniz, Bora'nın kahvaltısını bitirip okula gitmesini bekledikten sonra dün akşama dair tüm izleri silmek için Bora'nın odasına gitti. Oda düzenliydi ve ortalıkta görünen bir şey yoktu. En azından oraya buraya sakladığı havlu, çarşaf, kıyafet vs ortalıkta yoktu.

Geceye rağmen Bora'dan daha önce uyanıp her ne kadar onun kollarından ayrılması zorda olsa kalkıp odayı elinden geldiğince temizlemiş ve toparlamıştı. Sabah aceleyle oraya buraya sıkıştırdığı kıyafetleri ve yerini hatırladığı diğer eşyaları toparlayıp kirli sepetine attı. Daha sonra komedinin üstünde duran ilk yardım malzemelerini holde ki dolaba yerleştirdi.

Unuttuğu bir şey olup olmadığına bakmak için tekrar odaya dönecekken kapı çaldı.

-"ALLAH, ALLAH kim olabilir acaba?" diye soruyla karışık merak içeren bir cümleyi söylendi kendi kendine.

-"Bora!dır ya da kapıcıdır herhalde" diye düşünüp, koşarak kapıyı açtı. Düşündüğü gibi de olmuştu, gerçekten de gelen Bora'ydı. Telefonunu evde unutmuştu.

....

Bora, evde unuttuğu telefonu almak için geri dönerken sabah yaşadığı Deniz'i kaybetme korkusunu düşünüyordu bir yandan. Deniz'in bu sabah evden gittiğini düşündüğünde ne yapacağını şaşırmıştı çünkü ona ulaşacak ne bir adres ne de bir telefon yoktu. Daha da önemlisi Deniz'e uzakken acil bir şey olsa bir birlerine ulaşacak hiç bir iletişim aracı yoktu. Bu durumun daha önce aklına gelmeyişine hayıflanmıştı.

Deniz'i bir daha kaybetmeyi göze alamazdı, en azından ondan haber alabilecek bir telefon numarası olması gerekiyordu ve içinden geleni yapıp Deniz'e bir telefon almaya karar verdi. En azından evden uzak olduğunda veya Deniz dışarıda olduğunda ona ulaşabilirim diye düşündü. 

Ve yolunun üzerindeki alış veriş merkezine gidip orada ki mağazaların birinden beğendiği bir telefonu alarak , hem kendi telefonunu almak hem de hediyesini Deniz'e erkenden verebilmek için eve geri gelmişti.

Kapıya geldiğinde zile basmadan evvel hediye paketine sarılmış telefon kutusunu poşetinden çıkararak eline aldı ve kapıyı çaldı, kapı Bora'yı çok bekletmeden açıldı ve Deniz karşı tarafta şaşkın bir yüz ifadesiyle göründü. Bora elinde ki paketi Deniz'e uzatarak;

-"Bu sana." Dedi, kendisine şaşkın şaşkın bakan Deniz'e.

Deniz, hiç beklemediği bu durum karşısında afallamıştı;

-"Nasıl yani? Bana hediye mi aldın?" diye sordu, bunu hiç beklemiyordu.

-"Evet küçük hanım, bu sabah seni evde bulamayınca çok korktum ve eğer sana ulaşacak bir telefonun olsaydı bu kadar endişelenmezdim." diye cevap verdi Bora, gayet kendinden emin bir ses tonuyla.

Deniz'in içi bir hoş olmuştu, ömründe ilk kez hediye alıyordu. Bu duyguyu daha önce hiç yaşamamıştı. Bakışlarını hediye paketinden delicesine sevdiği adamın gülen yüzüne çevirdi ve gözlerinin içine baktı;

-"Teşekkür ederim." derken neredeyse ağlayacaktı.

Bora Deniz'in yüzünde ki ifadenin solduğunu görünce biran aklından 'acaba yanlış bir şey mi yaptım?' diye geçirdi ve;

-"Rica ederim Deniz, ama pek mutlu olmuşa benzemiyorsun." Diye düşündüklerini üstü kapalı olarak dile getirdi.

Deniz, buruk bir şekilde gülümsedi. Bora, ona yine hayatında bir ilki yaşatıyordu, bu yanlış değil çok ama çok doğru ve güzeldi Deniz için. Tekrar elinde ki pakete bakarak;

-"Hayır, sadece ömrümde aldığım ilk hediye bu. Ve çok duygulandım. Daha önce kimse benim için böyle şeyler yapmadı. Sen, sen gerçekten çok iyisin." dedi. Dolan gözlerine mani olmaya çalışıyordu.

Bora, Deniz'in neden hüzünlendiğini şimdi anlamıştı. Hem Deniz'in bu güne kadar hiç hediye almayışına içten içe üzülmüş ama bunu yapan ilk kendisi olduğu için bir bakıma mutlu olmuştu. İçinden sana tüm dünyayı alıp hediye etmek isterdim diye geçirdi ve Deniz'in dolan gözlerine bakıp;

-"Yaaa... Öyle mi..?" Diyebildi sadece.

Deniz, elinde ki hediyeye, Bora'da Deniz'in yüzüne bakarken bir müddet hiç konuşmadılar. Deniz'in daha fazla hüzünlenmesine kıyamayan Bora, muzip bir şakayla bozdu sessizliği;

-"Beni içeri davet etmeyecek misiniz küçük hanım?" diye şakayla karışık takıldı. Bir bakıma haklıydı, uzun süre kapı önünde beklemişlerdi.

Deniz, Bora'nın muzipliğine gülerken, kendini toparlayıp;

-"Tabi ki. sizin gibi nazik ve centilmen birini kapıda bekletmek büyük düşüncesizlik olur." diyerek kapının önünden çekildi. İçeri geçtiklerinde Deniz, meraklı bir şekilde elinde ki hediyenin paketini açmak için sabırsızlanıyordu. 

Fırsatını bulduğu bir anda;

-"Tekrar teşekkür ederim." dedikten sonra Bora'nın yanağına küçük bir öpücük kondurdu ve hediyesini açtı.
Paketin içinden cep telefonu çıkmıştı. Bunu gerçekten hiç beklemiyordu. Çok sevindi. 

Bora'ya dönüp;

-"Bu rehberin en özel kişisi sen olacaksın, çünkü numarasını kaydedebileceğim tek kişi sensin." dedi göz kırparak.

Bora, bundan şikayet edeceğini söyleyemezdi.

-"Benim için hiç sorun olmaz, emin ol." Dedi ve oda göz kırptı.

Hayat, bu aralar Deniz'e hem çok iyi hem çok acımasız davranıyordu. Ömrünün en iyi insanını ona vermiş ama yasak bir elma misali araya aşılamayacak bir uçurum koymuştu. Deniz, buna da razı olmuştu ve elindekiyle yetinecekti..


.....


Ağustos 2004

Bora, henüz çıkmıştı evden, doktora için yaptığı tez çalışması bitmiş ve onun sunumu için okuluna gitmişti.

Deniz, ve o artık iyice birbirinden uzaklaşmıştı. İkisi de içinde bulunduğu duygu yumağında kayboldukça kayboluyor ve düğüm gittikçe çözülemez bir hal alıyordu. ikisi de birbirini deli gibi seviyor ama aynı nedenden ve aynı yanlış anlaşılma duygusundan korkup birbirlerinden uzak duruyorlardı.

Ara sıra havadan sudan konuşuyorlar, bazı akşamlar birlikte sinemaya gidiyor yada sahile iniyorlardı. Ama zaman geçtikçe içlerinde ki aşk itirafsızlığının ve sürekli içine atmanın verdiği acı, aralarında ki sessizliği büyüttükçe büyütüyor ve yanlış bir şey yapma korkusu ikisini bir birinden kaçmaya itiyordu.

Deniz, bu sabah kendini hiç iyi hissetmiyordu. Bünyesi gittikçe güçsüz düşmeye ve başı dönüp midesi bulanmaya başlamıştı. Aslında bu duruma neyin sebep olduğunu tahmin ediyor ama bu ihtimali bir türlü kendine itiraf edemiyordu. Aklında ki ihtimal, bir takım belirtilerle gün geçtikçe daha da kuvvetleniyor ama Deniz, durumunu görmezden gelip gerçeği öğrenmekten her defasında kaçınıyordu.

O geceden sonra neredeyse iki ay olmuştu ve artık bu ihtimalden kaçmanın bir anlamı olmadığını iyi biliyordu. Deniz, karşılaşacağı sonuçtan korksa da en sonun da bütün cesaretini toplayıp eczaneye gitmeye ve bir hamilelik testi almaya karar verdi.

...

-"Hadi, hadi, hadi.."

Deniz, banyoda durmuş elinde ki teste bakıyor ve heyecanla sonucu bekliyordu. İlk çizgi henüz belirmişti, testin üzerinde net sonuç için üç dakika beklenmesi gerektiği yazıyordu. Prospektüs bilgilerini ezberlemişti neredeyse.

Saniyeler ilerledikçe artık dayanamıyordu, heyecandan kalbi yerinden çıkacakmış gibi küt küt atıyordu. Sakinleşebilmek için bir müddet gözlerini yumdu ve açtığında karşısında gördüğü ikinci çizgiyle aslında tahmin etmesine rağmen yine de şok oldu.

Bunu hissediyordu ve bekliyordu ama artık hissetmekten öteye geçen ve resmen gerçek olan bu durum dizlerinde ki takati yerle bir etti, ayakta durmakta zorlanıyordu Deniz, yanında bulunan küvetin kenarına tutarak güçlükle yere oturabildi. Aklı karman çorman olmuştu.

-"Hamileyim.."

-"Hamileyim.."

-"Hamileyim.."

Sanki kendini hamile olduğuna inandırmak istercesine defalarca tekrar etti. İçinde ki duygu tarifsizdi, kendisine şaşırmıştı Deniz, daha önce bu ihtimal aklına geldiğinde böyle bir durumda üzülebileceğini düşünmüştü ama şimdi yanıldığını çok iyi anlıyordu. Çünkü şuan hissettiği tek şey garip bir mutluluktu. Hamileydi üstelik karnında taşıdığı bebek Bora'dan can almıştı. Elini karnında gezdirdi, üstüne garip bir rahatlama geldi, gözlerinin dolduğunu hissetti.

Kendini tutmadı, tutmayacaktı. Çünkü bu sefer gözlerinden akan yaşlar mutluluktandı. Bu duygu gerçekten garipti ama ilk başta ne kadar korksa da şimdi içinde hayatının ilk aşkından, bu güne kadar tek sevdiği adamdan bir parça ve bir emanet taşıyordu. Belki Bora, hayatı boyunca yanında olmayacaktı ama sevdiği adamın bir parçası yani bebeği onunla olacaktı.

Artık garip bir huzurun tesiriyle rahatlamıştı. Aylardır ilk kez Bora'yı kaybetme korkusunu unutmuştu. Çünkü artık onu ebediyen hatırlatacak ve onu avutacak biri olacaktı yanında.

-"ALLAH'ım bana bu hediyeyi verdiğin için şükürler olsun.." dedi.

Şimdi bundan sonra ne yapması gerektiğini düşünecekti. Bir plan yapmalı ve bunu uygulamaya koymalıydı.

Yakında karnı büyümeye başlayacaktı ve bu durum gizlenemez bir hal alacaktı. Bora'nın bu durumdan asla haberi olmaması gerekiyordu. Bebek yüzünden onun hayatını, kariyerini mahvetmesine asla izin veremezdi. Bora'nın kendini Deniz'e karşı sorumlu hissetmesi Deniz'in bu dünyada en son isteyeceği şeydi. Hem belki de Bora, bebeğin bu dünyaya gelmesini istemeyecekti. 

Hayır bu olamazdı.

Deniz, gitmesi gerektiğini anlamıştı. Bu sefer gitme düşüncesi onun için temelli bir kaybediş değil, yeni bir hayata başlayış olacaktı.

...

Deniz, çalan kapının sesini duyduğunda banyoda elinde ki testle koyu düşüncelere dalmış yapması gerekenleri planlarken orada öylece ne kadar durduğunu fark etmemişti.

Bir anda panikledi. Banyonun küçük camından dışarı baktığında havanın kararmış olduğunun yeni farkına vardı. Bora, gelmiş olmalıydı. Sanki büyük bir suç işlemiş gibi hissediyordu kendisini, bir an ne yapacağını şaşırdı. Bir sağa bir sola dönüp duruyordu aklı karışmıştı. Düşünme yetisi sanki donup kalmıştı.

Elinde ki testi aceleyle lavabonun yanında duran vazonun arkasına sakladı. Elini yüzünü yıkadı ve
salona geçti. 

Kapı açılmayınca Bora anahtarıyla girmiş üstünü değiştirip salona gelmişti. Yüzünde ki ifadeye bakılırsa günü iyi geçmişti, Deniz, onu aylardır ilk defa gülerken görüyordu.

Bora, kabul edilen tezinin mutluluğuyla olanları Deniz'e anlatmak için sabırsızlanıyordu, hemen lafa girmek için önce;

-"Nasılsın Deniz?" diye sordu, aklından geçen günlük rutin sorular ve almayı beklediği cevapta günlük klişe cevaplardı aslında ve daha sonra artık doktorasını tamamladığını müjdeleyecekti.

Ama öyle olmadı. Deniz, derin bir nefes aldıktan sonra her gün söylediği gibi "teşekkür ederim, ben iyiyim sen nasıl" diye sormak yerine farklı bir şey söyledi. Hızlı hızlı konuşarak bir çırpıda;

-"Ben bir iş buldum.." Dedi. 

Bu söylediğine kendisi bile şaşırmıştı. Kelimeler düşünmeden dökülüvermişti dudaklarından. Bir müddet söylediklerini beyninde tarttıktan sonra konuşmaya devam etmesi gerektiğinin farkındaydı çünkü gitmeye karar vermişti bir kere. Ve bunu daha fazla uzatmadan bir an önce yapması gerekiyordu. Yoksa Bora ile geçen her saniye ayrılık planını daha da zorlaştıracaktı. Bu düşünceler içinde neler söylediğine kendisi bile şaşırarak konuşmaya devam etti.

-"Ve kalacak bir yer de.." dedikten sonra yutkundu. 

Bora'nın nasıl tepki vereceğini merak ediyordu. Aslında  cevabın kendi düşündüğü gibi olacağından emindi ama tüm kalbiyle bir mucize olmasını istiyor ve Bora'nın ona gitme demesini bekliyordu. Ama bu sadece bir hayaldi. Hem Bora, ona gitme dese ne olacaktı ki? Hangi sıfatla kalacaktı, karnında çocuğunu taşırken  Bora ile kardeş olarak yaşamaya devam mı edecekti?

Bundan sonra orada yaşaması aynen Bora'nın onu sevme ihtimali kadar imkansızdı.

Deniz, kendi içinde ki çalkantıyla uğraşırken Bora, yutkundu. Tüm sevinci solup gitmiş, olduğu yerde donup kalmıştı.

Deniz'in ağzından çıkan her kelime onun yüreğine saplanan acı okları misali kalbini burkmuş, hislerini paramparça etmişti. Sanki bütün yaşama sevincini ellerinden almıştı. Şimdi ne diyeceğini bilmiyordu.. Ağzından çıkan, yani konuşmak için çabalarken söyleyebildiği tek sözcük;

-"Ya.." oldu.

Deniz, kendisiyle öylesine meşguldü ki, bir yandan yüreğinde ki acıyı bastırmaya çalışırken bir yandan da Bora'nın boynuna sarılıp 'Seni seviyorum.' dememek için kendini zor tutuyordu. Ama bu oyuna başlamıştı bir kere ve devam ettirmek zorundaydı. Nasıl yapacağını bilmiyordu ama biran önce biricik aşkını bırakıp gitmek zorundaydı.

Bora, bir şeyler demesi gerektiğini biliyordu ve aklı konuşmak için beyninde başka başka cümleler tararken  kalbi "ne olur gitme, beni bırakma" demesi için bir birine mıhlanmış dudaklarını zorluyordu. Bunun bir gün olacağını biliyordu ama hiç hazır değildi. Bu fikre alışması için belki biraz zamana ihtiyacı vardı. 

Hayır! Bu sadece bir yalandan ibaretti!Çok iyi biliyordu ki hiç bir zaman dilimi Deniz'in gitmesi fikrine alışması ve kabullenmesi için yetmeyecekti.

Hayatında ilk defa bulduğu bu emsalsiz duyguyu bu kadar çabuk kaybedemezdi. Ama onu nasıl engelleyebilirdi ki? Ne diyebilirdi. Tabi ki hiç bir şey. Çaresiz bu gidişi kabullenecek ve bu acıya gücünün sonuna kadar dayanacaktı. Deniz'e bir söz vermişti ve verdiği sözü de tutacak, Deniz'i delice sevse bile yüreğine taş basıp iyi bir abi gibi davranacaktı.

Bora, derin bir nefes aldıktan sonra tüm hüznünü maskeleyen gayet mesafeli ve uzak bir ses tonuyla;

-"Peki, ne zaman gideceksin?" diye sordu.

Deniz, bu soruyu hiç beklemiyordu, aslında bekliyordu ama gerçeğini duymak, verilmesi gereken en zor cevabı vermek zorunda olmak canını derinden yakıyordu.
Kendini olayın akışına bırakmıştı artık, ağzı konuşuyor ama beyni ne söylediğini hem bilmiyor hem duymuyor gibiydi.

-"Yarın sabah.." deyiverdi birden. 

'Seni daha fazla sevmeden gitmeliyim, kaçmalıyım senden' diye tekrarladı kendi kendine sonra da bu söylediğine güldü buruk bir tebessümle içten içe.. Zaten ona sonsuz bir aşkla bağlanmıştı ve daha fazlası nasıl olabilir diye merak etti. Zaten şuan da tüm hücrelerine işlemiş durumdaydı bu sevgi.


Bora, afallamıştı! Elinde olmadan dudaklarından döküldü kelimeler;

-"Bu kadar çabuk mu?" Diye sordu yaramazlık yapmış ama pişman olmuş bir çocuğun masumiyetiyle..

-"Evet." Dedi Deniz..

-"Peki, nasıl istersen Deniz. Ben çok yorgunum şimdi uyuyacağım, yarın sabah görüşürüz." dedi Bora ve hızlı adımlarla salondan uzaklaşarak odasına gitti.

Deniz, arkasından bakarken donakalmıştı. Bu kadar kolay olacağını düşünmemişti. En azından Bora'nın detayları sormasını bekliyordu. Ama belli ki Bora, Deniz'in gitmesinden hiç şikayetçi değildi ve şuan ki duruma bakılırsa bundan memnun bile olmuştu. 

Buna baya içerledi Deniz. Demek ki Bora'nın gözünde hiç değeri yoktu. Ona çok iyi davranmıştı, onun için çok şeyler yapmıştı ama hepsini Deniz'e değer verdiği için değil, çok iyi bir insan olduğu için yapmıştı. 

Deniz, gözlerine dolan yaşları bastırdı ve yarın sabah erkenden kalkıp gitmeye karar verdi. Uyuyamayacak olmasına rağmen oda odasına gidip yattı.

...

Bora, bütün gece uyuyamamıştı. İçinde sızlayan bir şey vardı, defalarca kalkıp Deniz'e gitme demek için yalvarmaya karar vermiş ama her defasında kendine kızarak bundan vazgeçmişti. Demek ki Deniz'in artık ona ihtiyacı yoktu ve kendisine yeni bir hayat kurmak istiyordu. Güneşin ilk ışıkları camına vururken Bora, oturduğu koltuktan kalktı, her tarafı ağrımıştı ama hiç bir ağrı kalbinde ki acı gibi canını yakmıyordu.

Banyoya gitmek için oturduğu yerden kalkarken ayağına bir şey battı yere eğilip batan şeyin ne olduğuna bakında küçük bir tel roka buldu. Bu Deniz'in olmalıydı. Ama burada ne işi var diye düşünürken 'odayı toparlarken düşürdü her halde' dedi kendi kendine. 

Tokayı komedinin üzerine bırakmak için uzandığında koltuğun kenarına sıkıştırılmış bir şey gördü. Uzanıp çektiğinde pembe bir havlu geldi eline. Önce ne olduğunu anlayamadı sonra burnuna götürüp kokladığında  bunun Deniz'in havlusu olduğunu anladı. İyi ama bunun burada ne işi vardı.

Çok takılmadı Bora, havluyu da alarak banyoya gitti. Defalarca elini yüzünü yıkadı. Ama kendine gelemiyordu bir türlü. Deniz, bu gün onu bırakıp gidecekti. Bu düşünce canını çok fazla yakıyordu, takati kesildi birden ani bir hareketle küvetin yanına yere oturdu. Deniz, bu evin neşesiydi, o geldiğinden beri Bora gibi evde bambaşka bir yer olmuştu.

Dokunduğu her yeri bir cennete çeviren Deniz bu evi adeta bir yuva yapmıştı ve şimdi hiç acımadan gidiyordu. Etrafına bakındı burayı düzenleyen ve yerleştiren Deniz'di. Hatta önünde, yerde duran vazo ve çiçeği de oraya Deniz koymuştu.

Bora, öylesine çaresizdi ki ne yapacağını bilmiyordu. Elinde ki pembe havluya baktı tekrar. Garipti ama üstünde yer yer kan vardı. Neyse dedi kendi kendine aklında gelen bazı görüntüler vardı ama şimdi bunu düşünecek zamanı yoktu.

...

Deniz, banyodan gelen tıkırtılardan Bora'nın uyandığını anlamıştı. Ona veda etmek istiyordu ama buna gücü yoktu. Akşamdan hazırlayıp bir kenara koyduğu valizi alarak kapının önüne gitti. Tam çıkacakken aklına Bora için son defa yaptığı kekin altını kapatmadığı geldi ve valizini orada bırakarak mutfağa gitti.

Kekin altını kapatırken içeriden bir kırılma sesi geldi, her halde Bora, yanlışlıkla bir şeyler devirdi diye düşündü. Acele etmesi gerekiyordu, onunla karşılaşmadan evden çıkmalıydı. Aceleyle keki fırından çıkardı ve bir müddet soğumasını bekledikten sonra keki dilimleyerek bir tabağa aldı ve balkona hazırladığı masanın üstüne koyduktan sonra aceleyle kapıya yöneldi.

...

Bora, Deniz'e böyle aptalca tutulduğu için kızıyordu kendine. Kendisi için deli olan onca kız varken neden Deniz'di? Neden imkansıza tutulmuştu? Ömrü boyunca hep kendisine imkansız atfedilen şeyleri sevmişti mesela babası ona mimarlığı imkansız hale getirmek için elinden geleni yapmıştı ama Bora, yine de mimarlığa tutulmuştu. Şimdide önünde onca seçenek varken o gidip kendisine sığınmış olan bir kıza, Deniz'e aşık olmuştu.

Aptalım ben diye bağırdı Bora. Parmaklarını, avuçları arasına alıp sıkarken olanca gücüyle önünde duran vazoya bir yumruk attı. Çarpmanın etkisiyle vazo gürültülü bir şekilde yere düşerek kırıldı.  Bora, sinirini alamamıştı kırılan vazoya ve düşen çiçeklere bir daha, bir daha vurdu.

O an da eline cam kırıklarından ve çiçeklerden farklı bir şey geldi. Eline aldığı şey bir ilaç kutusuna benziyordu. Kutuyu eline alıp ne olduğuna bakmak için kaldırdığında yere bir şey düştü.
Bora, yere düşen cismin ne olduğuna anlam veremedi önce, sonra eline alıp baktığında gördüğü şeyin bir hamilelik testi olduğunu anladı.

Bora, önce yere attığı kanlı pembe havluya sonra teste baktı. O an Bora'nın aklında bazı görüntüler oluşmaya başladı. Bir yerdeki havluya bir elindeki teste baktı defalarca.

Havluda ki kanlar, şimdi aklına gelen görüntülerle anlam kazanıyordu. Bora, sarhoş olduğu gece eve geldiğinde Deniz'in üzerinde bu havlu vardı ve havlunun üzerinde ki kan kendi ellerinden bulaşmıştı. Yani rüyasında gördüğü gibi Bora, o havluyu çıkarırken bulaşmıştı..

-"Rüya.."

Kendi kendine tekrarladı Bora. 

-"Nasıl olur, bu nasıl olabilir." diye mırıldandı. Sonra aklında çakan şimşekler, büyük bölümü kayıp olan görüntüleri tamamlamıştı.

-"Ah, tabi ya..." o akşam olanlar rüya değil gerçekti. Şimdi hepsini hatırlıyordu, zihninde ki bütün perdeler aralanmış, bütün gece kafasında netleşmişti.

O geceye dair bulanık hatırladığı her şey artık ayna kadar netti ve o gecenin görüntüleri bir daha aklına gelmişti.

Bora, oturduğu yerden hızlıca ayağa kalktı..

-"Aptalım ben, aptalım.." diye söylenerek Deniz'in odasına koştu. 

Deniz, odada yoktu. Giysi dolabının kapakları ardına kadar açıktı ve dolap boştu.

-"Ah, hayır." dedi Bora, başını iki yana sallayarak. Bu olamazdı, Deniz, gitmiş olamazdı. Onu tam bulmuşken,o gitmiş olamazdı.

Bora, aceleyle kapıya doğru koştururken aklına rüyasında Deniz'in ona defalarca 'seni seviyorum' deyişi geldi, kalbi yerinden fırlayacak kadar hızlı artıyordu. Eğer yaşananlar rüya değil gerçekse! Ki öyleydi, bu demektir ki Deniz'de onu seviyordu.

...

Deniz, mutfakta işini bitirdikten sonra valizini koyduğu yerden aldı ve üç aydır kendisine yuva olan bu eve son defa şöyle bir bakıp, açık olan kapıdan zoraki bir adım attı.

...


(Devam Edecek)


Nursalkımın..

6 yorum:

  1. yaaaa çok merak ediyorum...
    Bora Deniz'e yetişebilecek mi ?
    yeter artık birbirlerine sevdiklerini anlatsınlar...

    YanıtlaSil
  2. Ya yine yetişemedim sırasıyla okumaya :)
    İnşallah daha rahat bir zamanda okuyacagım:) öpüldün

    YanıtlaSil
  3. çok heyecanlı ya ufffff.
    olabilir böle bişi sahiden de neden olmasın ki.
    :)

    YanıtlaSil
  4. bence sayfanın sonunda söyleyecek kelime bulamıyorum BEĞEN butonu olmalı.. ;)

    YanıtlaSil
  5. Deniz şimdi ne yapacaksın, eyvah! gitme kal söyle.
    heyecandan tırnak yeme alışkanlığı edineceğim, harikasın canım.

    YanıtlaSil
  6. :(((((
    aptal piss veda etmeden gidlirmi hiç :(((((((
    bari bi hoşçakal de yine gitt :( gitme zaten bora bırakmaz seni ama gitme yaa :(

    YanıtlaSil