28 Kasım 2012 Çarşamba

SON SİGARA..! (16.Bölüm / Hikaye)




NİSAN 2005

Günler birbiri ardınca geçip gitmişti hayatından. Deniz, bebeğini kaybedeli neredeyse iki ay olmuştu. İçinde ki derin yara ve kendine sitemi gün geçtikçe büyüse de hepsini içine atıyor ve iyiymiş gibi rol yapıyordu. Kendince tasarladığı planı yavaşça hayata geçirmiş ve herkesi iyi olduğuna inandırmıştı.

Bora'nın annesi Zeynep Hanım ve kardeşi Melek nihayet Deniz'in iyi olduğuna ikna olup kendi evlerine dönmüşlerdi ama her şeye rağmen Bora bir türlü işine geri dönmemişti. Deniz, her ne kadar iyiyim dese de Bora'nın içinde kötü bir his vardı.

Deniz, artık yiyor, içiyor ve gülüyordu ama Bora ile hiç göz göze gelmiyordu. Bora, bazen onu dalgın bakışlarla iç çekerken yakalıyor ve gözlerinde ki buğu içini yakacak gibi oluyordu. Deniz, ona artık işe gitmesini böyle yaptıkça normal yaşamlarına geri dönemeyeceklerini ve bu durumun ona hep o olayı hatırlatacağını söylemişti.

Bora, içi yansa da nihayet bunu kabul edip işe gitmeye karar vermişti. Ama her şeye rağmen içini huzursuz eden ve aklını kurcalayan bir şey vardı. Ama yapabilecek başka bir şeyi de yoktu! Deniz böyle istiyorsa ve bu onu daha mutlu edecekse Bora içinde ki huzursuzluğu bastırıp onun istediği gibi yapacaktı.

...

Deniz, nihayet onu ikna etmeyi başarmıştı, Bora yarın işe başlayacaktı. Bu planı uygulamaya koymak iyi bir fırsattı.

-"Yarın gitmeliyim.." dedi kendi kendine ama bu fikir içini daha çok acıtıyordu.

Bebeği varken gitmeye karar verdiğinde Bora'nın yokluğuna dayanabilme gücü de vardı ama şimdi buna nasıl dayanacaktı?

Ne Bora'sı olacaktı artık ne de Bora'sına ait bir parçası..

Başını hafifçe iki yana salladı, canı çok fazla yanıyordu, avuçlarını sıkıp ellerini yumruk yaptı ve kendine;

-"Gitmeliyim.. kendi lanetimi daha fazla ona yaşatmaya, onu da kendimle yakmaya hakkım yok.." dedi, gözlerinden akan yaşlar ellerine damlıyordu.

İçinde ki kararsızlık, sevdiğinden ayrılma düşüncesi daha da beterdi.

Kararını verdi yarın Bora işteyken hazırlıklarını yapacak, sevdiği adamla son bir gün daha geçirip ertesi günde gidecekti..

-"Son bir gün daha, sadece bir gün daha kalacağım."  kolları bu sefer yokluğunu şimdiden hissettiği adamın yerine kendini sarmalamıştı.

Üşüyordu ama bu üşüme havada ki soğuktan değil içinde ki acımasız boşluktandı..

...

Bu sabah nihayet Bora, zorla da olsa işe gitmişti. Deniz, önce evi güzelce toparladı, kıyafetlerinin bir bölümünü dolabın arka kısmında sakladığı valize yerleştirdi. Sonra doğruca mutfağa geçip sevdiği adama o çok sevdiği keklerden pişirdi, güzel bir sofra hazırlayabilmek için çeşit çeşit yemekler yaptı..

En azından bunu yapmalıydı, Bora her şeyin en iyisini hak ediyordu Deniz'in elinden ise sadece bu kadarı geliyordu ve bunu ona borçluydu..

-"Son gecemiz güzel olmalı." dedi kendi kendine,

-"Son hatıramız.."

Ama o anda kalbine koca bir darbe almış gibi inledi..

-"Son gece.." diye tekrarladı gözlerinden akan yaşlar eşliğinde..

-"Son bir gece, bu hayatta son bir gece.." kendi kendine tekrarlarken başka bir karar verdi, sadece kaçıp gitmek yetmeyecekti! Bir gün duygularına yenilip geri dönebilme, Bora'ya yeniden zarar verme ihtimaline karşı kesin bir çözüm geldi aklına..

-"Son bir gece.." gönlünde ki bu son gece ve gözlerinde ki hayal ile bu hayattan gitme fikri içini ısıttı Deniz'in..

Ölmek o kadar sevimli geldi ki gözüne..

Hem Bora'nın hasreti onu yakıp kavurmayacak hem de Bora'yı ebediyen kendinden ve lanetinden kurtaracaktı..

Evet, yeni bir karar verdi Deniz, bu gece hem onun için hem Bora için çok güzel olmalıydı ve ertesi gün hem kendini hem de kendinden çok sevdiği adamı bütün bu lanetlerden ebediyete kadar kurtarmalıydı.

Bora, öldüğünü bilmeyecek sadece onu bırakıp gittiğini sanacaktı. Deniz ona ardından bir mektup bırakacak ve kendini aramamasını söyleyecekti.

Belki şimdi canı yanacaktı Bora'nın ama bu acı, hayat boyu Deniz ve Deniz'in hayatını cehenneme çeviren lanetiyle çekeği acıdan daha az olacaktı ve belki en fazla bir yıl sonra nihayet Deniz'i unutup yeniden o mutlu hayatına geri dönecekti..

Bora'nın mutlu olabileceği fikri Deniz'e nihayet bir parça rahatlık verdi.. Onun için bunu yapmalıydı ve yapacaktı..

Deniz işlerini bitirdi, son geceleri için güzelce giyindi, masayı hazırladı ve Bora'yı beklemek için balkona çıkıp salıncağa oturdu..


Karşısında ki derin sonsuzluğa bakarken birden -"Deniz.." diye mırıldandı..

-"Sonsuz mavilik.." Annesinin gözlerini benzettiği sonsuz yeşilimsi mavilik..

-"Deniz.. Adımı aldığım bilinmezlik.."

Ve kararını verdi Deniz..

...

Bora, normal mesai saatinden iki saat erken döndü, babasının yardımıyla kurduğu mimarlık ofisinin patronuydu kendisi. Aslında yokluğunda ortalık iyice karışmış işler yoğunlaşmıştı ama aklını bir türlü işe veremediğinden ve Deniz'i çok merak ettiğinden erkenden işten çıktı.

Neden bilmiyordu ama içinde korkunç bir his vardı oysa Deniz iyi gibi görünüyordu ve her şey daha iyiye gidiyordu ama bir türlü içinde ki bu histen kurtulamıyordu.

Ev ile iş arasında ki yol on dakikalık mesafede olmasına rağmen sanki yol uzadıkça uzuyor, bitmek bilmiyordu.

Nihayet evin kapısına vardığında içinde ki his daha da büyüdü zile bastı ama kapının açılmamasından korkuyordu nedensiz. Kalbi küt küt atmaya başlamıştı ki, kapıdan gelen tıkırtıyla derin bir nefes aldı;

-"Hoş geldin birtanem.." dedi Deniz, sıcak bir gülümsemeyle kapıyı açtığında ..

-"Seni buldum aşkım.. Bundan daha büyük bir hoşluk olamaz..!" diye karşılık verdi yarı korkak yarı minnettar ve titreyen bir sesle.

Bu cümle Deniz'in içine öylesine bir acıyla dokundu ki.. -"Seni buldum.." demişti Bora, ama yarın onu bulamayacaktı ve canı yanacaktı sevdiği adamın. Onu bulamayınca kim bilir ne yapacaktı. Deniz, dişlerini sıktı her şeye rağmen Bora'nın acısı biraz zaman sonra geçecekti ve bir müddet sonra Bora, onsuz daha mutlu olacaktı.

İçeri girer girmez burnuna gelen kek kokusu Bora'nın içini biraz daha yatıştırdı. O kötü his hala koyu bir endişeye sebep olsa da kendini telkin ediyor ve rahatlamaya çalışıyordu.

Sıcacık kek kokusuda güzel günlerden kalma duygularını içine yerleştiriyor ve biraz da olsa rahatlamasına yardım ediyordu.

Kendine kızdı Bora, Deniz, belli ki iyileşiyor ve kendine geliyordu. Bu kadar evham çok fazla bunu hissettirip onu yeniden üzmemeliyim diye düşündü.

Ardından açık kalan kapıyı örttükten sonra Bora düşüncelerini içine bastırıp enfes kek kokusunu içine çekerken gözleri Deniz'e takıldı.

Karısı her zaman güzeldi ama bu gün çok daha güzel ve alımlı görünüyordu. Beyaz işlemeleri olan lacivert uzun bir elbise giymişti, kollarının açık kalan kısmında da incecik beyaz zarif bir şal vardı, adeta bir melek gibi görünüyordu..

-"Çok güzelsin aşkım.." dedi sevdiği kadına sıkıca sarılarak.

-"İyi ki benimsin, iyi ki benimlesin.." diye devam etti sözlerine..

Deniz'de sıkıca sarıldı sevdiğine, onun kokusunu içine çekerken ağlamamak için dudaklarını ısırıyordu.

Önce güzel bir yemek yediler, sonra balkonda ki salıncağa geçip saatlerce sarılarak oturdular.. Hiç konuşmadılar, Bora, göğsüne başını yaslayan Deniz'e bir koluyla sıkıca sarılırken diğer eliyle saçlarını okşuyordu. Deniz, kendisine öyle sıkı sarılmıştı ki sanki onu hiç bırakmak istemiyor gibiydi..

...

Bora, bu sabah işe giderken içinde ki huzursuzluk yine canını sıkmıştı. Oysa dün gece Deniz ile çok güzel bir gece geçirmişlerdi. Ama yine de sebebini bilmediği bir sıkıntı Bora'nın içini yeyip bitiriyordu. Her şeye rağmen hayatlarının düzeni için ve Deniz'in ısrarlarıyla yola çıktı.

Canı o kadar sıkkındı ki bu halde çalışması imkansızdı. Dahası bu şekilde işe gitse oradakilerin de dikkatini dağıtacak ve canlarını sıkacaktı. Bu yüzden karar değiştirip biraz kafa dağıtmak amacıyla sahile gitmeye karar verdi. Arabasını Deniz ile ilk defa karşılaştıkları durağın yanına çekti ve burada durup o günü yeniden hatırladı.

Ne kadarda çabuk geçmişti zaman, geçen sene tam da yine bu aylarda ve böylesine yağmurlu bir havada bu durakta tanımıştı Deniz'ini..

O anda Bora'nın aklına bir şey geldi bu gün yirmi bir nisandı yani geçen sene Deniz'le karşılaştığı gündü.

-"Tam bir yıl oldu. O kadar çok şey yaşadık ki, tam bir yıl.. Ah aptal kafam tamamen aklımdan silinmiş." dedi kendi kendine oysa birinci yıl dönümleri için ne hayaller kurmuştu Bora, ne sürprizler yapacaktı hayatının güneşine..

Yine de bu günü sönük geçirmeyeceklerdi, bu gün özeldi, onların günüydü. Bora'nın aklına bir fikir geldi, bu fikirle biraz da olsa neşelendi. Bu durağın arka kısmında biraz ileride ufak bir sahil kafesi vardı. O günden sonra Deniz'le sık sık gelmişlerdi buraya ve burası onlar için özeldi.

Bora, aklına gelen fikri uygulamak için işe koyuldu..

...

Deniz nihayet hazırlıklarını bitirmiş, evi toplamış, kendine ait ne kadar resim varsa hepsini yakmıştı. Giderken Bora'nın onu daha çabuk unutabilmesi için onu hatırlatacak ne var ne yok bu evden silecek, bir iz dahi bırakmayacaktı. Bu şekilde Bora, onu daha çabuk unutabilecek ve hayatına kaldığı yerden devam edecekti.

Her şey bittikten ve tüm hazırlıklar tamamlandıktan sonra Deniz, çekmeceden kağıt ve kalem alarak Bora'ya bir not yazdı ve masanın üstüne bıraktı.

"Sen benim bu hayatta karşıma çıkan en güzel şeydin. 
Hayatımın mucizesi, tek yaşama sebebimdin.
Hayatımın en güzel zamanlarını seninle birlikte geçirdim.
Ama daha fazla kalırsam seni de kendi karanlığıma çekip yok edeceğim.
Buna dayanamam, seni kendimle daha fazla tüketemem!
Senden son bir isteğim var;
Lütfen beni arama ve hayatına dön benden önce ki gibi mutlu yaşa!"


                                                                                                                           Deniz..



Eline aldığı valizi ile kapıya doğru yürürken dönüp son defa yuvalarına baktı Deniz, bu evin duvarlarına yapışan o mutlu hatıralar bir bir aklından geçti. Sanki Bora ile kendisini bir filmi izlercesine uzaktan öylece seyretti hatıralarında. Yaşanmışlıkları bir bir geçerken göz perdelerinden gözlerinden akan bir damla yaş ile;
-"Elveda her şeyim." dedi ve kapıdan bir daha dönmemek üzere çıktı..


....

Bora, nihayet hazırlıkları bitirdiğinde kafeye gelmesi için Deniz'i aradı ama telefon kapalıydı. Daha sonra evi aradı, telefon defalarca çaldı ama telefona kimse cevap vermiyordu. Bora, gözlerine işleyen çaresiz bakışlarla ters giden bir şeylerin olduğunu anladı, nihayet içine nüfuz eden bu hissin bir şekilde sonuna geldiğini anlamıştı.

Korktuğu her neyse gerçekten oluyordu ve o ne yapacağını hiç bilmiyordu. Delirmişti sanki sürprizi için sahile getirdiği arkadaşlarına haber verip arabasına koştu, doğruca eve gitmek için yola çıktı.

Geçen her saniye yıllar hükmündeydi. Ne kadar hızlı sürerse sürsün yol bir türlü bitmek bilmiyordu. Bora'nın içinde ki endişe gittikçe daha da büyüyor ve nefes alıp vermesini zorlaştırır bir hale gelmişti.

Ne kadar zaman geçmişti, beş dakika mı? On dakika mı?
Bilmiyordu Bora, ama nihayet eve vardığında hayatından asırların akıp geçtiğini hissediyordu, sanki tüm ömrünü yaşamışcasına bir yorgunluk sarmıştı bedenini.

Koşarak çıktığı merdivenler, attığı her adım yavaşlatılmış bir film sahnesinden fırlamışcasına ilerliyordu sanki.
Evlerinin kapısına vardığında eli zile giderken tereddüt etti bir an, içinde bir yer kapının açılmayacağını iyi biliyordu ama yine de bundan öylesine korkuyordu ki..

Beş-on saniyelik bir tereddütten sonra nihayet zile bastı, bastı, bastı..
Bekledi, kendini sakinleştirmeye çalıştı. Şimdi içerden Deniz'in o sıcak sesini duyacak ve karısının büyülü sureti kapının öbür ucundan görünecekti.

Olmadı Bora defalarca bastı zile ama beklediği cevap gelmedi, anlamıştı artık, kapıyı kırmak istercesine yumrukladı..
Cebinde anahtarı olmasına rağmen kapıyı açıp içeri girmeye cesaret edemiyor, Deniz'in kapıyı açması için ALLAH'a yalvarıyordu.

Ama biliyordu, hissediyordu.

Gözlerinden akan yaşlar, kapıya vurmaktan kızarmış ve şişmiş eli ile eşiğin kenarına yığılıp kaldı Bora..

Hayatına anlam katan, yaşamak için tek sebep addettiği kadın kapıyı açmıyordu..

Ve biliyordu .............. o gitmişti..............

Her şeyiyle avuçlarından kayıp yitmişti..

Kalkıp içeri girmeli ve ondan bir iz aramalıydı, yada gerekirse tüm şehri alt üst etmeli onu bulmalıydı ama mecalsizdi..

Nihayet kendine geldiğinde yerden kalkıp cebinden çıkardığı anahtarla kapıyı açarak içeri girdi, son bir umutla evin bütün odalarını aradı ama ne Deniz ne de Deniz'den bir iz yoktu, hiç bir şey bulamadı..

Ona ait hiç bir şey yoktu. Resimler, banyoda ki diş fırçası, kıyafetler hepsi gitmişti. Belli ki Deniz her şeyi planlayarak gitmişti. Burnuna gelen bir koku kalbini daha acıttı Bora'nın.

Mutfağa gittiğinde gelen kokunun sebebi masanın üstünde duruyordu. Bir tepsi kek ve yanında da küçük bir not vardı. Eli varmadı önce, okumak istemiyordu veda sözcüklerini, içi parçalanıyordu sanki.

Ne yapacaktı şimdi, ne yapmalıydı.. Öylesine çaresiz, öylesine bitkin hissediyordu ki..

Ters giden bir şeyler hissettiği halde onu evde tek başına bırakıp nasıl gidebilmişti. kendine lanetler okudu. Biliyordu artık hiç bir şeyin çaresi yoktu.

Nihayet zorla da olsa eli o nota gitti, eline aldığında açıp okumak için bütün cesaretini toplamaya çalıştı ama yapamıyordu.

Deniz'den geriye kalan tek şey bu not ve önünde duran keklerdi.  Eline aldığı bir dilim keki bilinç dışı bir hareketle ağzına götürdü. Ondan geriye bir tek bu mu kalmıştı, bir türlü inanmak istemiyordu.. Sanki Deniz'in yokluğunu ısırırcasına eline aldığı dilimi ısırdı ama yutamıyordu, gözlerinden akan yaşlarla karışan lokması sanki mıh gibi saplanmıştı boğazına.

-"Neden Deniz.. Neden.." diyerek ağlarken nihayet diğer eline duran kağıdı açtı Bora;






"Sen benim bu hayatta karşıma çıkan en güzel şeydin. 
Hayatımın mucizesi, tek yaşama sebebimdin.
Hayatımın en güzel zamanlarını seninle birlikte geçirdim.
Ama daha fazla kalırsam seni de kendi karanlığıma çekip yok edeceğim.
Buna dayanamam, seni kendimle daha fazla tüketemem!
Senden son bir isteğim var;
Lütfen beni arama ve hayatına dön benden önce ki gibi mutlu yaşa!"


                                                                                                                           Deniz..





Okudu, okudu, okudu.. Defalarca okudu aynı şeyi. Deniz, o mutlu olsun diye bırakıp gitmişti onu. Ama o olmadan Bora'nın yaşayabileceğini, onu unutup eski hayatına dönebileceğini nasıl düşünmüştü. O hayatını adadığı, kalbini verdiği, tek yaşam kaynağıydı.


Onsuz ne bu ev, ne bu şehir, ne bu dünya umurunda değildi. Madem Deniz yoktu bundan sonra Bora da olmayacaktı. Öncelikle sahilde onları bekleyen arkadaşlarına gidip onlara gecenin iptal olduğunu söyleyecek ve herkesi evine yollayacaktı. Daha sonra ikisinin aşkının başladığı yerde bitirecekti kendini..

...

Deniz, elinde valizi saatlerce yürümüştü. Aklına koyduğu şeyi yapması için havanın kararmasını bekliyordu. Nihayet akşam olmak üzereydi aklında kalan ve yapmak istediği son şey Bora'yı ilk gördüğü yere gidip sonra da bu dünyadan ayrılmaktı. O durak onların anılarının baş tacıydı ve son defa oraya gitmek Bora gibi bir lütfü ona bahşettiği için mevlaya şükretmek ve yine Bora'nın iyiliği için onu kendinden sonsuza dek kurtarmak istiyordu.

...

Bora, bitap bir şekilde evden çıktığında gözleri ağlamaktan şişmiş, yaşama dair tüm sevincini yitirmişti. Nihayet durağın arka kısmındaki kafeye vardığında arkadaşlarına Deniz'in kendini iyi hissetmediğini ve gelemeyeceğini söyleyip herkesi evlerine dağıttı. Etrafta kimseler kalmadığında hava iyice kararmış ve dinen yağmur yeniden, daha da kuvvetli bir şekilde yağmaya başlamıştı.

Bora, öylesine çaresiz hissediyordu ki.. Ne yapacaktı? Ne yapmalıydı.. Hiç bir şey bilmiyordu.. Yağmur öylesine hızlanmıştı ki, sırılsıklam ıslanmasına rağmen umurunda değildi hiç bir şey. Gözlerinde ki yaşlar karışırken yağmura, orada öylece yapayalnız kalıvermişti.

Canı nedensiz sigara çekti o anda, oysa Deniz, bırakmasını istediği için onu bile bırakmaya karar vermişti. Ama şimdi Deniz de yoktu, bu hayatta yoktu gözünde..

Eli her zaman ki gibi bilinçsizce cebine gittiğinde dünden kalan paketin içinde ki son bir sigaraya dokundu. Bu onun hayatının son sigarasıydı.

-"Son.." dedi bitkinlikten çatallaşmış sesiyle kendi kendine..

Deniz'in istediği gibi artık son bir sigara içecek ve her şey bitecekti. Sigarayı bırakacaktı nihayet, hayatını bıraktığı bu yerde.

İçindeki ateşi söndürmeye yetmeyen yağmurdan, son sigarasını yakabilmek için durağa koştu Bora, uzaktan gelen sokak lambaları eşliğinde güçsüz bir şekilde  durağın içinde ki banka oturdu.

Zoraki ağzına tutuşturduğu sigarayı yakmak için cebinden çıkardığı çakmağı yakmaya çalıştı. Her bir denemede ıslanan çakmağın yanmayan ateşi ile kahırlanıp hıçkırarak daha da çok ağladı.

Kendi kendine kızarken "bu son aşkım, evet bu son!" diye söyleniyor ve titreyen elleriyle kızdığı çakmağı yakmaya çalışıyordu.

Her başarısız deneme canını daha çok yakarken nihayet tüm gücüyle bastırdığı çakmak elinden kayıp yere düştü.

Bora, sanki elinden şekeri alınmış bir çocuk gibi oturduğu yerden dizleri üzerine yere düştü ve daha da bitap bir şekilde ağlamaya başladı.

-"Bu sondu, sondu işte.. Neden yanmadın, neden.." diye ağlarken bir yandan da eline aldığı çakmağı taş zemine vurup durdu. Kendinde değildi artık çakmak parçalara ayrılıp dağılmıştı.

-"Neden, neden.." diye ağlarken öylesine çaresizdi ki, öylesine savunmasız..

-"Neden gittin Deniz, sensiz nefes alamazdım ki ben, sensizlik bana ölüm demek zaten bilmiyor muydun? Neden.." artık tükendiğini hissediyordu Bora, hıçkırıkları sessiz gecenin ve yağmur şırıltısının içinde kaybolurken ne yapacağını bilmiyordu.

-Çat!

Tam o anda, yine o ses..
Belki bir hayaldi bu, belki de olmasını istediği şeydi. Başını yerden hafifçe kaldırıp yine bilinç dışı ani bir hareketle sesin geldiği yöne bakınca karşısında gördüğü kişiye inanamadı önce..

-"Deniz..!" Bora, hayal mi gerçek mi olduğunu bilemediği bu görüntünün adını sayıklarken Deniz, gözlerinden akan yaşlarla sadece;

-"Özür dilerim sevgilim, çok özür dilerim.." diyebildi.

Deniz, sırılsıklam ıslanmış bir şekilde, gözlerinde yaşlarla karşısında durmuş ona bakıyor ve yüzünde buruk bir tebessümle elinde yanan çakmağı kendisine uzatıyordu.

Bora, dermansızlıktan düştüğü yerden ani ve çevik bir hareketle kalkıp bir daha gitmesine asla müsaade etmeyeceği Deniz'e deli gibi sıkıca sarıldı.

-"Sakın Deniz, sakın bir daha bunu yapma, yoksa ölürüm.." Dedi ağlayarak.

Deniz, şimdi anlıyordu; "kaçıp gitmek" Bora'ya bu hayatta yaşatacağı en büyük acı ve yapabileceği en büyük haksızlıktı.

-"Özür dilerim, bir daha senden gidecek cesareti kendimde bulamam zaten, özür dilerim aşkım, affet beni." diye ağlayarak sarılırken bunu bir daha tekrarlamayacağına kendi kendine söz verdi Deniz..

-"Birinci yılımız kutlu olsun sevgilim...."
.............

(Devam edecek) 

Nursalkımın..

5 yorum:

  1. Bir an cok uzuldum ama, sonunda sevindim desemde umarim hikaye Bora ve Deniz in mutlulugu ile devam eder :) Husranlara ayriliklara dayanamiyoruz ya..hersey hep guzel olsun insanlar mutlu olsun istiyoruz..tesekkur ederim guzel yazimin icin..sevgiler.

    YanıtlaSil
  2. oooh be sonunda kavuştılar ya bende çok sevindim....

    YanıtlaSil
  3. Deniz çok acılar çekmiş bir kız mutluluğu hak ediyor...

    YanıtlaSil
  4. sen anlaşıldı gözyaşlarını seviyorsun, yani okurların gözyaşlarını.
    :)

    YanıtlaSil
  5. ilk 10 bölüm cidden çok gerçekti
    içine çekti beni karakterleri merak ettim yaşadıkları eve dair kafamda düşünceler belirdi
    o banyo banyodaki vazo bile..

    ama bu bölüm sanki ilk 10 bölüme ait değildi.. bi parçası deilde başka bi hikayeden alıntı gibi

    başa sarmak neden :(
    hiç bi erkek bu kadar anlayışlı olamazzz
    eşimden biliyorum melektir kendisi tek ben deil cümle alem der bunu
    ama o bile an geliyo asıyo yüzünü olumsuzlaşıyo
    bu adam sinirlerini aldırsa dahi bu kadar olmaz
    ya ben boranın yerinde olsam o durakta denize bi patlatırdım heralde :D
    aşırı kızdım hatuna yaaa
    ne zıt ğıt gidiyon
    bu kaçıncı bencil ne olcak
    ya bi denedin daha önce yapamadın yine denedin olmadı ee dur bi hatun dur bi ..
    tmm çok sitem ettim sanırım
    kızma hikayenei yazını kalem düşünceni vs eleştirmiyorum yanlızca içimden geçeni dökmek istedim
    hiç silemden ne geçiyosa şuanadek okuduklarıma dair aklımdan parmaklarıma dökülüyo..

    YanıtlaSil