1 Kasım 2012 Perşembe

SON SİGARA..! (2.Bölüm)




Bora ne olduğunu bir müddet anlayamadı, ne yapacağını şaşırdı. Kollarına yığılan genç kızı yere düşürmekten son anda kıvrak bir hareketle kucağına alarak kurtuldu. Bora'nın aklı bulandı, bir müddet öylece ne yapması gerektiğini kestiremeden bekledi.

Deniz'in bu ansız bayılması onu fena halde panikletmişti. Bir iki dakika ne yapacağını bilmeden Deniz'in solgun yüzüne bakarak geçtikten sonra nihayet aklına onun nabzını ve nefesini kontrol etmek gelmişti.
Kucağına aldığı genç kızla birlikte durakta bulunan banka oturduktan sonra kızın başını kucağına koydu, önce bileğini tutup nabzını kontrol etti.

Çok şükür ki nabzı zayıfta olsa hala hissediliyordu, derin bir nefes aldı. Daha sonra eğilip ne sıklıkla nefes aldığını kontrol etmek için yüzünü kızın yüzüne doğru yaklaştırdı. Genç kızın ılık nefesini dudaklarında hissedince içi rahatladı ve o ilk panik halini atlattı. Rahatlamıştı Bora, derin bir 'ohh' çektikten sonra, elinde olmadan bakışları kızın yüzünde gezinmeye başladı.

Yüz hatları yumuşacık ve narindi.. Teni bembeyaz ve incecikti.. Alnında ki ve boyun kısmında ki damarlar ilk bakışta anlaşılıyordu. Kaşları ve kirpikleri saçlarından biraz daha koyu renkteydi. Kirpikleri normalden biraz daha uzun ve geriye kıvrılmıştı. Burnunun üzerinde bir kaç adet sadece yakından bakınca anlaşılan çil izleri vardı. Teni solgun görünüyordu, yanakları hafif hafif pembleşmişti ve ateşi vardı. Belli ki epeydir ıslak elbiseleriyle dolaşıyordu.

Bora'nın kalbi hızla çarpmaya başlamıştı. Ne oluyor bana diye düşündü ve bir an duraksadı kendine gelmek için derin bir nefesi içine çekti, beyninde ki düşüncelerden sıyrılmaya çalışırken bu sefer rahatlamak maksadıyla aldığı nefeste ciğerleri Deniz'in kokusuyla doldu, kızın kokusu tarifsizdi.. Bora o kadar etkilenmişti ki bir türlü kendini geri çekemiyordu. Aklına mis çiçeklerini getiriyordu bu koku, etrafında leylaklar açmış olan ve bir rüzgârın çalıp getirdiği limon çiçeğinin kokusuyla karışan mis çiçekleri, hafif ama insana kendisi gibi narin bir silueti anımsatan bir koku...

Bora Deniz'in yüzüne uzun uzun baktı.. Aralarında bir karışlık mesafe ya vardı ya yoktu.. Deniz öylesine sere serpe yatıyordu kucağında, bir eli Bora'nın avuçlarında diğeri ise yanına doğru rastgele bankın üzerinde.  Savunmasızdı ve belli ki çaresiz.. Ne yapacaktı şimdi, yağmur deli gibi yağmaya devam ediyordu, güneşte neredeyse batmıştı. Etraf ne karanlık, ne aydınlıktı.

Bu düşünceler içinde ne yapacağını bilmez bir şekilde Deniz'in yüzüne tekrar ve uzunca baktı. Öylesine güzeldi ki bir ömür o durakta öylece durup onu izleyebileceğini düşündü içten içe. Sanki dünya durmuş, zaman kavramı yok olmuştu. Bu esrarengiz kız şimdi tüm aklına hükmetmeye başlamıştı, Bora beyninde bu düşüncelerle savaşırken, farkında olmadan biraz daha eğilerek Deniz'le aralarında ki mesafeyi tamamen kapattı ve kucağında savunmasızca yatan kızın burnuna usulca bir öpücük kondurdu. Sonra sıkıca sarıldı.

Bir müddet sarıldıktan sonra aniden ve sertçe kendini geri çekti. "Ne yapıyorum böyle ben, kendine gel Bora" diye telkinde bulundu karışan aklına.
Aklında ki düşüncelerle boğuşurken bir yandan da ne yapacağını kestirmeye çalışıyordu. Onu durakta öylece bırakamazdı, belki hastaneye götürmeliydi belki başka bir yere, uzunca düşündükten sonra şimdilik kendi evine götürmeye karar verdi.

Yerde duran küçük ve hafif valizi bir eline aldıktan sonra bankta dizlerine doğru yatan kızı kolayca kucağına alıp,  ayağa kalktı. Biraz bekledikten sonra güneş tamamen batmış ve sokak lambaları bir bir yanmaya başlamıştı. Yağmur yüzünden yoldan tek tük geçen arabalardan başka etrafta kimseler yoktu.

Nihayet yağmur hafiflemişti ve yolun karşısından yavaşça gelmekte olan bir taksi gördü Bora.  Valizi aldığı elini hafifçe kaldırarak taksiye durmasını işaret etti. Taksi yanlarına gelip durdu ve taksici hızlıca dışarı çıkarak Bora ve Deniz'in arabaya binmesi için kapıyı açıp, onlara yardım etti.

Deniz yol boyunca kıpırdamadan baygın bir şekilde yattı. Yaklaşık 15-20 dakika sonra Bora'nın denize nazır olan pekte mütevazi olmayan evine geldiler.

Deniz hala baygındı. Bora Deniz'i kendi yatağına yatırarak ne yapması gerektiğini düşünmeden önce elini yüzünü yıkamaya karar verdi. Banyoya gidip elini yüzünü defalarca yıkadıktan sonra tekrar yatak odasına geldi. Deniz'i kontrol etti. Kızın elbiseleri ıslaktı ve ateşi de iyice yükselmişti. Islak elbiselerle yatarsa sabaha zatürre olacağı kesindi. Üstelik kız eve geldiklerinden beri tir tir titriyordu. Elbiseleri çıkarması gerekiyordu ama acaba Deniz bu durumu nasıl karşılardı.
Bora ne yapacağını bilmez bir şekilde dolaptan kendi giyeceği eşofmanları aldı ve başka bir odaya giderek önce kendi üstünü değişti. Bu sayede düşünmek için biraz daha zamanı olmuştu ama Deniz'in yanına döndüğünde hala ne yapması gerektiğine karar verememişti.

Kızın elbiselerini çıkarmak ile çıkarmamak arasında iyice sıkışan Bora sonunda bunu yapmasının en doğru şey olduğuna karar verdi. Zaten kötü bir niyeti yoktu, Deniz'in bunu anlayışla karşılayacağından düşündü.
Kıza bakmamaya gayret ederek elbiselerini çabucak çıkardı ve kendine ait olan eşofmanlardan kendince en küçük olanını bir çırpıda Deniz'e giydirdi ve kızın sırılsıklam olan saçlarını da bir havlu yardımıyla kuruladı.

En nihayetinde Deniz kuru elbiseler ve kuru saçlarla kendi yatağında yatmaktaydı. Bora ara sıra, ateşi iyice yükselen genç kızın alnına bir bez parçasını ıslatarak koymaya devam etti. Bir iki saat geçtikten sonra yatakta öylece yatan kızın ateşi düşmeye başlamış ve titremesi kesilmişti. Belli ki şimdi baygın değildi ve kız derin bir uykuya dalmıştı.

Bora, Deniz'in ateşinin düşmesiyle iyice rahatladı ve kendine bir kahve yapmak için mutfağa gitti. Mutfak masası dışarıda ki hırçın denize kuş bakışı olan pencerenin karşısındaydı. Bora masaya yaklaştı ve pencereyi araladı hafif ve ılık şekilde esen rüzgârın karşısına geçip oturdu. Kahvesinden bir yudum aldı ve yağmurun da etkisiyle iyice artan toprak ve çam kokusunu içine çekti.

Bu gün boyunca olanları düşündü, Deniz'le karşılaşmaları çok garip olmuştu ama aklını kurcalayan kızın masum ve üzgün haliydi. Durağın bir köşesine sinmiş o genç kızın hayali tekrar gözünün önüne geldi, gözleri ağlamaktan kızarmıştı, öylesine yalnız görünüyordu ki ona sarılmak isteyen Bora'ya hiç karşı koymamıştı. Sanki iyi ya da kötü gözetmeksizin birilerinin ona sarılmasına ihtiyacı vardı.
Bu düşünceler içinde kıvranırken Deniz'in güzelliğini ve kokusunu da düşünmeden edememişti Bora.

Neden durakta yalnız olduğunu, neden ağladığını ve onu merak eden birilerinin olup olmadığını düşündü sonra.  Acaba onu arayan birileri var mıydı belki de Deniz'i alıp evine getirerek ona kötülük yapmıştı. Bir an bu düşünceyle irkildi ve kızı uyandırıp ailesini öğrenmeye ve onları aramaya karar verdi. Gelip almalarını isteyecekti. Birden bu düşünce içini burktu. Bir yanı Deniz ve ailesi ile ilgili meraklarla boğuşurken bir yanı ailesinin gelip onu alma ihtimaline karşı Deniz hiç gitmesin istiyordu. Kendine böyle düşündüğü için kızdı ve doğruca yatak odasına gitti.

Deniz hala mışıl mışıl uyuyordu, dudaklarını Deniz'in alnına koydu ve ateşini kontrol etti, annesi hep böyle yapardı. Deniz'in ateşi düşmüştü, işte bu iyiye işaretti. Sarsmadan yatağa Deniz'in kenarına oturdu ve hafifçe yanağına dokundu.

-"Deniz..!" diye seslendi kısık bir sesle..

Deniz daha ilk seslenişte hafifçe gözlerini araladı, önce etrafına bakındı, sonra Bora'nın yüzüne. Bora kızın irkilmesini hatta çığlık atmasını bile bekliyordu ama Deniz sadece gülümsedi.

Bora hiç bir şey demeden Deniz;

-"Teşekkür ederim.." dedi kısık ve bitkin bir sesle..

-"Sığınacak bir yerim yoktu, bu akşam burada kalabilir miyim? söz veriyorum yarın seni rahatsız etmeden giderim." diye konuşmaya devam etti kendini zorlayarak, bitkin ve halsiz olduğu her halinden belliydi.

Bora iyice meraklanmaya başlamıştı,
-"Peki ya ailen.." sözünü tamamlayamadan kız ellerini Bora'nın dudaklarına götürdü parmaklarıyla Bora'nın sözünü tamamlamasına izin vermeden kendi konuştu.

-"Merak etme hiç kimsem yok, başını belaya sokmam.."  dedi yine kısık bir sesle.. Yüzünden ne kadar acı çektiği anlaşılıyordu.

 Deniz kendini kaldırarak yatakta oturmaya çalıştı. O anda kısık bir sesle acı bir çığlık koyverdi. Bora  endişelenmeye başlamıştı, sanki kendi canı yanmış gibi yüzü buruştu.
-"Ne.. ne oldu?" diye sordu telaşlı bir sesle. Neden Deniz'in canı yanmıştı böyle. Acaba hala hastamıydı, bir yeri mi ağrıyordu anlayamadı Bora.

Deniz başını kaldırdı ve Bora'nın gözlerine baktı. Deniz öylesine şaşkındı ki, Bora kızın bu şaşkınlığına bir anlam veremedi.  
-"Görmedin mi?" diye sordu şaşkın bir sesle Deniz ve konuşmaya devam etti..

-"Üstümü değiştirmişsin, görmüş olman lazımdı.." diye kekeledi.

Bora başını görmedim anlamında sağa sola salladı.
Deniz'in gözleri nemlendi yine.. Bora ne olduğunu anlayamıyordu. Bir şey mi görmesi gerekiyordu? Gözden kaçırdığı ne vardı acaba? Daha da telaşlanmıştı.

Yine sordu;
-"Neyi görmüş olmam lazımdı Deniz, söylesene!?"

Bora'nın bu şaşkın ve endişeli halini gören Deniz hiç bir şey söylemeden usulca üstüne giydirilen eşofmanın bel kısmını yukarıya kaldırdı. Bora gözlerine inanamadı Deniz'in vücudunda büyük ve kötü durumda bir sürü çürük vardı. Onu giydirirken bakmamak için o kadar çaba harcamıştı ki bu yaraları hiç fark etmemişti bile..

Bora'nın yüzünde ki ifadeden onun vücuduna kendine bakmadığını anlayan Deniz'in gözlerinden yine damlalar sızmaya başladı..

Daha önce hiç böyle bir erkekle karşılaşmamıştı...
...
(Devam Edecek)



Nursalkımın..

18 yorum:

  1. iyi gidiyor duygusal gizemli bakalım.
    :)

    ama, deniz, adını sölemiş miydi ki durakta bayılmadan önce, sölemedi sanki.

    bi de, ki ve de da sorunu var, yanlış kullanıyorsun bak.



    pek de
    zayıf da
    alnındaki
    boyun kısmındaki
    dışarıdaki
    gibi


    deniz'in ansızın bayılması

    solgun yüzüne baktıktan sonra

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Deep.

      Sende olmasan kimse yorumlamadı :'(
      Sanırım bırakmalıyım bu işi ben :)

      Sil
    2. Nur salkımım el yordamı ile yazıyorum bu satırları yine görünnnnnnnnmüyorsun bende. Bembeyaz bir ekran ve asla yazıların yok ortada. Sadece banamı böyle diğerlerinede mi böyle görünmüyorsun. Deepin sembolünü görebiliyorum tesadüfen tıkladığım yerde açılan bu kutucuğa yazıyorum ama senin yazılarını göremiyorum..Bana uğrayıp söylermisin...Sevgilerimle..

      Sil
    3. Ablacım başkalarında sorun yok neden sende bu şekilde anlayamadım ben :S

      Sil
  2. allam ya neden bırakcan ki.
    gayet iyi öykü.
    türkçe imla hataları da düzelir.
    bak biraz imla çalış.
    imla kılavuzu al bak.
    bir de bol edebiyat oku, öykü roman, ama saf edebiyat.
    :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. :( Hiç bişi yapasım yok.
      İdare eden bir öykü, okunmaya bişi kalmadığında okumaya değer işte..

      Sil
  3. hoppalaa.
    sonbahar hüznü çökmüş sana ama.

    YanıtlaSil
  4. canım benim çok güzel bir hikaye...
    sakın bırakma, ben devamnı bekliyorum...

    sanırım ilk görüşte aşk buna deniliyor :))
    kıza ne oldu çok merak ediyorum....
    canım hikayen çok akıcı................
    yüreğine sağlık...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sağol şirinem. Hafta sonları hariç her güne bir bölüm ;)

      Sil
  5. hikaye güzel, merak ediyor insan devamını. ama o kız durakta baygınken kimse geçmiyor mu oradan? ya da bunlar 5-10 dk içinde mi oluyor? daha uzun bi zamanmış gibi geldi okuyunca. bi sonraki kısım ne zaman gelir ki? :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu gün 3. bölümü yayınlayacağım bunlar bir gün içinde oldu canım.

      Sil
  6. vuslat şimdi bloguma yorum yaptı.
    bloguna giremiyomuş.
    :)

    YanıtlaSil
  7. Evet bazı yerler karışmış sanki:) arkadaşlarında dediği gibi. Ama güzel gidiyor merakla bekliyorumm:)

    YanıtlaSil
  8. Yine Yine yeniden okumaktan keyif aldığım bu yazın için sonsuz teşekkürler ..SEvgili arkadaşım sevgiler:)

    YanıtlaSil
  9. Bora nın hikayesi deniz..
    okumaya devam

    YanıtlaSil