8 Kasım 2012 Perşembe

SON SİGARA..! (7. Bölüm / Hikâye)



Bir müddet hiç konuşmadılar. Bora nereye gideceğini bilmediğinden ve şu an tek istediği şey biraz sakinleşmek olduğundan, yalnız kalmaya ihtiyaç duyduğunda hep gittiği yere sahil kenarına gitmeye karar verdi. Dün Deniz'le karşılaştıkları durağın arka kısmında kalan sahil yoluna gidip arabasını kıyıya yakın, boş bulduğu bir yere ön camdan deniz manzarası görünecek şekilde park etti.

Bora, aklından o adamı ve Deniz'e yaptıklarını bir türlü çıkaramıyordu. Arabanın camını araladı gözlerini yumdu ve yüzünü aralık olan camdan esen rüzgâra döndü. Rüzgâr esintisiyle burnuna gelen deniz kokusunu derin derin içine çekti.

Deniz yanında oturuyor ve sessiz sessiz gözyaşı dökmeye devam ediyordu. Aynı an da içinden bu kadar sulu gözlü olduğu için kendisine kızıyordu. Gözlerinde ki yaşları ne kadar durdurmak istese de buna engel olamıyordu.

Bora, nihayet biraz sakinleşip kendine geldiğinde Deniz'e döndü. Genç kızın yeşil gözlerinden akan damlalar yanaklarında iz bıraka bıraka dudağına doğru iniyordu. Deniz'in inci gibi dökülen yaşlarına daha fazla dayanamadı ve ön torpido gözünden bir mendil alarak kızın gözyaşlarını kendi elleriyle, narin bir çiçeği incitmekten korkan bir bahçıvan edasıyla sildi. Bir yandan da ses tonunun olabildiğinde yumuşak olmasına dikkat ederek;

-"Deniz, neler olduğunu anlatmanı istiyorum." dedi. Deniz'in gözlerini sildikten sonra çenesinden tutup yüzünü kendine doğru çevirdikten sonra gözlerinin içine bakarak konuşmaya devam etti;

-"Ve bu sefer seni evine kadar bırakacağım! Bu konuda artık kesinlikle itiraz istemiyorum." Dedi, sesinde ki kararlılık aynı zamanda gözlerinden de okunuyordu.

Deniz, bu son cümleden sonra zorla bastırdığı hıçkırıklarını daha fazla tutamadı. Artık yalan söylemenin mümkün olmayacağını biliyordu. Bunca olaydan sonra bu adama artık daha fazla yalan söyleyemezdi.

Doğruyu söylemeye karar verdi;
-"Benim evim yok' Gidebilecek olduğum hiç bir yer yok!" diyebildi sadece. Boğazına düğümlenen hıçkırıkları konuşmasını engelliyordu.

Yutkundu bir şeyler daha söylemesi gerektiğini biliyordu. Başını kaldırdı, bakışları Bora'nın soran bakışlarıyla karşılaştığında yanakları kızardı ve gözlerini kaçırarak konuşmaya devam etti;

-"Özür dilerim, sabah sana yalan söylemek zorunda kaldım. Ama çaresizdim. Sana daha fazla yük olmak istemiyorum. Ben yaklaşık üç ay o kafede çalıştım ve seni daha önce orada görmüştüm." Dedi ve derin bir nefes aldıktan sonra anlatmaya devam etti.

-"Artık orada çalışmıyorum, ama sen bana nereye gideceğimi sorduğunda gidecek hiç bir yerim olmadığı için aklıma gelen tek adres orası oldu ve sana yalan söyledim." diye hıçkırıklarının arasında konuşmaya devam etti.

Bora bu yalan meselesine biraz içerledi;
-"Ama bana doğruyu söyleyebilirdin Deniz, bunda ne kötülük var ki?" diye sordu kırgın bir sesle.

Deniz başını kaldırdı ve Bora'nın puslu, yeşil ve ela karışımı gözlerinin içine bakarak;
-"Çünkü bana acımanı istemedim, sen bana yeterince iyilik yaptın! Sana ne diyebilirdim ki? Gidecek hiç bir yerim yok deseydim ne olacaktı. Daha fazla başına bela olmak istemedim." dedi ve yüzünü elleri arasına alıp  sarsıla sarsıla ağlamaya devam etti.

Bora kızın gururundan kedisine yalan söylediğini anladı. Yalanı hiç sevmese de şimdi kaşı karşıya kaldığı durum başkaydı. Deniz belli ki kimsesizliğinden korkmuştu, zaten başına ne geldiyse bu yüzden olmamış mıydı? Belli ki Bora'dan da bu yüzden çekinmişti.

O bunları düşünürken Deniz yanında ağlamaya devam ediyordu. Bu duruma daha fazla dayanamayan Bora, yaralı ellerinin acısına aldırmadan Deniz'i omuzlarından tutup kendine çekti ve ağlayan yüzünü göğsüne bastırarak bu yaralı küçük kıza sımsıkı sarıldı.

Deniz, dün sığındığı bu limana tekrar sığınabilmekten büyük bir rahatlama duyarak Bora'ya yine karşı koymadı. Ve içinde bastırdığı tüm gözyaşlarını akıtana kadar Bora'nın kollarında ağladı. İkisi de uzun bir müddet hiç konuşmadılar.

Deniz sakinleşip kendine gelinceye kadar Bora başka hiç bir şey sormadı. Dakikalarca Deniz'in sırtını sıvazlayıp sakinleşmesini bekledi. Ağlamanın ona iyi geleceğini biliyordu.

Deniz, nihayet sakinleşip kendine geldiğinde başını Bora'nın göğsünden kaldırmadan hikâyenin devamını anlatmaya koyuldu.

-"Ben bulduğum her işte çalışırım, kalacak bir yerim olmadığından patronlarla ilk pazarlık ettiğim şey geceleri çalıştığım yerlerde uygun bir köşede yatmaktır. Yetimhaneden ayrılalı iki sene oldu ve gidecek hiç bir yerim olmadığından hayatımı bu şekilde sürdürürdüm. Hatta parklarda uyuduğum geceler bile olmuştur. Geçen yıl eski patronum Ahmet Bey'in kafesinde garsonluğa başlamıştım. Geceleri kafenin deposunda kalıyor gündüzleri de tam zamanlı çalışıyordum.

Yaklaşık üç dört ay önce ben Ahmet Bey'in yanında çalışmaya devam ederken kafeye ortaklık için gelen 'Okyanus Kafe'nin sahibi Salih amca ile tanıştım. Patronumuz ortaklık anlaşmasının ilk maddesi olarak benim kendi isteğimle ayrılana kadar orada çalışmamı şart koymuş. Bu şart Salih amcanın dikkatini çektiğinden patronumuza nedenini sormuş ve patronumuz Ahmet Bey bütün hikâyemi anlatmış.

Kalacak hiç bir yerim olmadığını, ailemi küçükken kaybettiğimi ve kimsesizliğimi Salih amcaya çok güvendiği için paylaşmış. Salih amca benim durumuma çok üzüldüğünden ve 'Okyanus Kafe'nin alt kısmında da kendilerine ait küçük, boş bir ev olduğundan orada çalışmamı istedi, bende Ahmet Bey'in izniyle bunu kabul ettim.

Hayatım bir anda daha iyi olmuştu. Hem kendime ait küçük bir eve hem de çok güzel bir işe sahip olmuştum. üstelik Salih amca da çok iyi bir insandı ve bana çok iyi davranıyordu. Yeni hayatımda ki tek sorun Salih amcanın yeğeni Halil olmuştu. Halil ben orada çalışmaya başladığımdan beri ara ara kafeye uğrar, sarhoş olana kadar içer, sorun çıkarır ve Salih amcanın sabırının sınırlarını zorlardı.

Bir gün akşam herkes çıktıktan sonra ben masaları temizlerken Halil yine zil zurna sarhoş olmuştu ve birden önümü kesti ve bana kim olduğumu sordu. Onun nasıl bir kişiliğe sahip olduğunu bildiğimden ve Salih amca tarafından uyarıldığımdan onunla çok muhatap olmamaya çalışıp orada yeni çalışmaya başladığımı ve işime devam etmem gerektiğini söyleyerek onu tersledim.

Bu olaydan sonra başka bir gün yine beni rahatsız etti ve ben onu yine tersleyince bana vurmaya kalkıştı, bu durumu gören Salih amca en sonunda dayanamayarak hepimizin gözü önünde Halil'e tokat attı. Bu olaydan sonra Halil beni laflarıyla taciz etmeye devam etti ve benim yüzünden yediği tokadın hesabını bana soracağına dair yemin etti.

Bu olaydan sonra ben Halil kafeye geldiği zamanlarda ortalıkta görünmemeye ve onunla karşılaşmamaya özen gösteriyordum. Bir gün beni yine göremeyince  garsonun tekinden kim olduğumu ve nerede yaşadığımı sormuş. Kafede yeni çalışmaya başlayan garson olanları bilmediğinden ona kimsesiz olduğumu ve aşağıda ki evde tek kaldığımı, Salih amcanın beni çok sevdiğini anlatmış. Bir gece kapım çaldı, ne olduğunu anlamadım, kim olduğuna bakmak için kapıyı açtığımda dışarıda Halil'i gördüm.

kafedeki tacizlerden ve onun hakkında duyduklarımdan sonra ondan çok korkmuştum. Hemen kapımı kapattım ve ne istediğini sorduğumda kapıyı açmamı ve bana bir şeyler anlatacağını söyledi ama ben niyetinin ne olduğunu anladığımdan kapıyı açmadım ve gitmesini yoksa Salih amcaya onu şikayet edeceğimi söyledim.

O gece gitti ama ertesi gece yine geldi üstelik bu sefer içkiliydi ve daha sert konuşmaya, kapıyı yumruklamaya başladı. Bir kaç gün böyle devam etti. Gündüz o kafeye geldiğinde hiç bir şey olmamış gibi davranıyor ve mecbur kalmadıkça ortalarda görünmüyordum. Salih amcayı üzmemek için de kimseye bu konu hakkında hiç bir şey anlatmamıştım.

Ama en son bir gece yine evimin önüne zil zurna sarhoş gelip kapıyı kırmaya çalışınca öyle çok korktum ki o sabah olan biten her şeyi, yeğeni Halil'in beni sürekli taciz ettiğini, geceleri kapıma gelip yaptıklarını bir bir Salih amcaya anlattım.

Salih amca bu duruma çok sinirlenip onu kafeden kovdu. Ve o günden sonra Halil ne kafeye ne de eve geldi. Her şey çok güzel olmuştu, artık düzgün bir işim ve kendime ait kalabileceğim küçük bir evim ve Halil'siz bir hayatım vardı.

Ta ki iki hafta önce Salih amca kalp krizi geçirip çalışmayacak kadar hasta olana kadar. Salih amca hasta olunca ailesine ne kadar karşı çıksa da kafe Halil'in kontrolüne geçti. O günden sonra yaşamak ve çalışmak bana zindan olmuştu. Halil her gün beni açıkça taciz etmeye başladı. Ya isteyerek ya da zorla bana sahip olacağını ve yediği o tokadın hesabını mutlaka soracağını söylüyordu.

Artık durum çekilmez bir hal almıştı. İki gün önce kimseye söylemeden oradan ayrılmaya karar verdim. Dün öğleden sonra valizimi alıp evden gizlice çıkarken karşımda Halil'i buldum. Önce evde bana saldırdı karşı koyunca fena halde dövdü ama sonra bir anlık dalgınlığından yararlanıp evden ve elinden kaçtım. Ama Halil otoparkta beni yine yakaladı.

Bağırdım, yardım istedim, kimseler beni duymadı, yapabilecek hiç bir şeyim yoktu bu sefer elinden kaçabilmek için valizimden elime geçen ilk şeyi yakalayıp olanca gücümle yüzüne vurdum. Yüzü kanlar içinde kalınca da oradan var gücümle kaçtım.

Ne yapacağımı bilmiyordum, ilk gelen arabaya atlayıp oradan olabildiğince uzağa gitmek istedim ve durağa geldim. Sonrasını zaten biliyorsun." diye başından geçenleri bir bir anlattı Deniz. Olaylar kafasında yeniden canlanınca ister istemez gözyaşları yeniden akmaya başladı.

Bora, duydukları karşısında adeta donmuş, damarlarında ki kanın çekildiğini hissetmişti. Deniz'in bu yaşında böylesine ağır şeyler yaşamasına öylesine üzülmüştü ki ona sıkıca sarılıp ve saçlarını sevmekten kendini alamamıştı.

Aynı anda bu duydukları karşısında öfkeden çıldırmıştı, nasıl bir insan bu kadar hayvanlaşabilirdi anlamıyordu. O adamı öldürmeliydim dedi kendi kendine. Oysa Deniz, narin bir çiçek gibiydi. Küçücük ve savunmasızdı.

Kızın narin bedeni kollarında hıçkırıklarla  sarsıldıkça Bora öfkeden dişlerini sıkıyordu.
-"Adi adam! Bıraksaydın da öldürseydim onu." Dedi, kendine hakim olamıyordu. Yaralı olan eliyle direksiyona sert bir şekilde vurdu. Öfkeden kızarmış olan yüzü bu hareketiyle acıyla buruştu. Ellerinde ki yaralar ciddiydi ve vurmanın etkisiyle canını yakmıştı.

Deniz, kafasını kaldırıp Bora'nın yüzüne baktığında canının çok fazla yandığını anladı. Kendini toparladı ve onun kolları arasından yavaşça sıyrılarak ellerine tuttu yüzüne baktı.

-"Boş ver artık, lütfen! Şimdi bir hastaneye gitmemiz gerekiyor" dedi Deniz, Bora'nın ellerini işaret ederek. Sesinde şefkat vardı.

Bora, bunca olaydan sonra hala kendisini düşünen Deniz'e şaşırıyordu. Nazikçe hastane teklifi için
-"Gerek yok." dedi.

Ama Deniz'in vazgeçmeye hiç niyeti yoktu.
-"Ellerinin temizlenmesi, ve buz kompleksi yapılması gerekiyor, yoksa önce mikrop kapacak ve daha sonra morararak şişip kocaman olacaklar. Ve bu canını inanılmaz derecede yakacak. Güven bana, liseyi sağlık bölümünde okudum!" dedi avuçları arasında tuttuğu elleri işaret ederek.

Bora bu bilgiye şaşırdı ama aynı anda beyninde şaşan şimşekle muzip bir gülümsemeyle;
-"O zaman hemşire hanım, sanırım siz temizleyip pansuman edebilirsiniz değil mi?" diye sordu, aklına bir fikir gelişti.

Deniz'in ne kadar gururlu ve ince fikirli bir kız olduğunu anlamıştı. Bu yüzden o iş ve kalacak bir yer bulana kadar onu korumak istiyordu. Dolayısıyla onu bir şekilde kendisiyle kalmaya ikna etmesi gerekiyordu.

Deniz, bu soru karşısında şaşırdı ve evet anlamında başını salladı.

Bora'nın yüzünde ki gülümseme daha bir ışıldadı;

-"O zaman gidiyoruz." Dedi.

-"Nereye?" diye sordu Deniz.

-"Bundan sonra her sabah bana kek pişireceğiniz bir yere küçük hanım." dedi Bora ve yüzünde ki gülümseme iyiden iyiye büyüdü.

Deniz'in şaşkınlığını görüp biraz alaylı ama samimi bir sesle devam etti muzipliğe;
-"Şöyle ki ben bu sabah yediğim keke bağlandım, bağımlı oldum ve ben bıkıncaya kadar her sabah o kekten yemek istiyorum, bana öyle bir keki önce yedirip sonra da beni bırakıp gidemezsin zira bana borçlusun!" dedi bilmiş bir ifadeyle.

-"Ama.." dedi Deniz, itiraz edecekti fakat Bora ona fırsat vermedi.

-"İtiraz yok küçük hanım, hem sen ellerimi iyileştirmek istemiyor musun? Ben bu ellerle nasıl kek yapabilirim söyler misin? Beni böyle keksiz ve yaralı bir şekilde bırakıp gidecek misin?" diye sordu ve Deniz'in bütün itirazlarını bastırmayı başardı.

Deniz, köşeye sıkıştığını anlamıştı ve tebessüm etti. Bir insan nasıl bu kadar iyi olabilirdi, başından geçen onca şey yüzünden buna inanmakta güçlük çekiyordu. İtiraz etmedi ve Bora'nın gözlerinin içine bakarak sadece
-"Peki." dedi.

Karşısındaki bu adama bir kez daha hayran olmuştu. Her şeye itiraz edebilirdi! Ama içinde ki ona karşı koyulmaz olan yakınlık hissine engel olamadığından itiraz etmedi.

Ona yakın olmak... Şuan istediği tek şey buydu.

-"O zaman hemen gidelim ve biran önce ellerini iyileştirelim." dedi Deniz ve gözlerinde yaşlar olduğu halde müteşekkir bir şekilde gülümsedi.

Bora, kazanmış olduğu bu küçük zaferin mutluluğu ile
-"Anlaştık, küçük hanım." Dedikten sonra arabayı çalıştırdı ve eve gitmek için ana yola doğru arabasını sürdü.

...

Haziran 2004

Mutfak yine her sabah olduğu gibi enfes bir kek kokusuyla dolmuştu. Havalar öylesine güzeldi ki Deniz bir aydır kahvaltı masasını balkona hazırlıyordu.

Bu sabahta öyle yapmıştı. Balkondaki o harika manzarayla kahvaltı etmeye bayılıyordu, tezgahın üzerinde ki sıcak çikolatalı kek tabağını alarak balkona çıktı ve masaya koyduktan sonra.

-"Evet, işte hazır." dedi kendi kendine.

Ardından da masaya şöyle bir baktıktan sonra ortaya çıkan görüntü karşısında gururlandı. Sıra Bora'yı uyandırmaya gelmişti. Gerçi buna pek gerek olmuyordu Deniz ne zaman onu uyandırmak için seslense Bora çoktan uyanmış, duşunu almış ve hazır bir şekilde onu bekliyor oluyordu.

Bu sabah da aynısı olmuştu. Deniz, kapıyı vurduktan sonra odaya girdiğinde Bora'yı çoktan hazırlanmış bir şekilde ellerine merhem sürerken buldu.

O olaydan sonra Bora'nın tüm yaraları iyileşmiş fakat bilek kemiği çatladığından hafif bir ağrı kalmıştı. Doktor bir kaç ay bu ağrı merhemini kullanması gerektiğini ve zamanla geçeceğini söylemişti.

Deniz, Bora'yı böyle görünce tekrar onu Halil'in elinden kurtardığı günü anımsadı. İki aydır Bora ile birlikte yaşıyorlardı ve o artık Bora'ya deli gibi aşık olduğunu biliyordu. Ama bunu belli etmemek için elinden gelen her şeyi yapıyordu.

Çünkü o gün Bora, Deniz'i eve getirdikten sonra bütün gece konuşup ona kendisinden korkmaması gerektiğini söylemiş ve ona ömür boyu kardeşi gözüyle bakacağının teminatını vermişti.

Demek ki Bora'nın hissettiği tek şey buydu ve asla Deniz'i sevmeyecekti.

Deniz'in kalbi zihninde yankılanan kardeş lafı ve gözlerinde canlanan bu anıyla bu anıyla bir kez daha acıdı.

...

(Devam Edecek)


Nursalkımın..

9 yorum:

  1. bu hikaye beni kötü yapıyor yaaa ağlayasım geliyor :( canıım ya başka hikayelerin var mı okumayı çok isterim.

    YanıtlaSil
  2. Bu hikayeyi baştan başlayıp okumam lazım Nursalkımım. Bir süre ara verince her şeyden uzaklaşıyor insan.

    YanıtlaSil
  3. bence Bora Deniz'e kardeş gözüyle bakmıyor, Deniz'in içi rahat olsun diye öyle söyledi :))
    zaman ilerledikçe sevgilerini aşklarını yaşayacaklar...
    aynı evde olurda insan birşey hissetmez mi ayol :)))

    yüreğine sağlık canım..............

    YanıtlaSil
  4. ahhh.. bazen istemeyerek de olsa öyle kelimeler çıkıyor ki ağzımızdan iki tarafa da işkence ediyor..

    YanıtlaSil
  5. dizi gibi bekler oldum :)ellerıne fikrine sağlık:)Bora nın duygularını bılse su denız:)ne guzle olur dıye dusunuyorum ama hemen öğrenırse heyecan kalamz dımı:)

    YanıtlaSil
  6. ah ah uzak dur şu denizden bora.
    :))))
    bi de bu kardeş ve arkadaş lafı insana çok ağır gelir.
    :)

    YanıtlaSil
  7. İkiside aşık oldu gibime geliyor!

    YanıtlaSil
  8. Boranın durumu vahim,işte kader burada etkili oluyor.

    YanıtlaSil
  9. Boranın olup biteni öğrenmesine çooook sevindim..

    2 aydır bi evin içinde ona aşkla bakan gözlere nasıl kardeş kardeş bakmaya devam edicek bora merak ediyorum
    Bi an önce deniz kafasındakileri boraya anlatmalı aşkını söylemeli...

    YanıtlaSil