17 Ağustos 2012 Cuma

Izdırap..


Hıçkıra hıçkıra ağlarken fark etti aynada kendi siluetini..
Hayat nasılda yormuştu onu böyle! Gözleri kara bir deliğe düşmüşcesine çukurlaşmış, göz altları morarmıştı..
ağlamaktan da şişmişti üstelik..
Yalnızlığın aksi öylesine sirayet etmişti ki tenine, boş bir beyazlık sarmıştı çehresini.
Belki de haftalardır dışarıya çıkmayışından, teninin güneş görmeyişindendi bu beyazlık.. Adı her neyse işte, asıl olan yalnızlığındandı..
Bu nasıl bir acı, nasıl bir kahredişti anlamıyordu, nasıl böylesine yanabilirdi can?
Nasıl böyle bir yoksunluk olabilirdi..
Aldığı nefes ciğerlerini yakıyor, kalbinin her bir atışı kanını damarlarından çekiyordu sanki..

Öylesine yorgun, öylesine çaresiz, öylesine cansız hissediyordu ki.. Belki de yaşamıyordu artık iliklerine kadar, belki de bu acı onu çoktan öldürmüştü. Belki de ruh denen  o manevi fer bedenin son demlerinde takılı kaldığı için hala nefes alıyordu..
Ama evet kesinlikle yaşamıyordu artık!
Bu nasıl yaşamaktı, gözlerinden akan yaşlar yüzünün derisini arındırmış kendine yol yapmıştı.. İzler öylesine belliydi ki! Kuru ve kırgın bir tebessüm belirdi dudaklarında, usulca yüzünde beliren o izlere dokundu, ne acı ama ne hoş bu izler 'O' nun izleriydi, 'O'ndan tek geriye kalanlardı..
Her şey ritmik bir şekilde işliyordu, sabah ağlıyor, akşam ağlıyor ve o arada kalan tüm gün ağlıyordu..
Oda loş, perdeler çekili, etraf toz toz duman içinde..
Baş ucunda eski bir komodin, komodinin üzerinde içinde yırtık bir resim olan eski bir çerçeve.. Yarısı boş bir bardak..
Geriye kalanı neredeyse yosun tutmaktan bulanmış suyla dolu..
Tam karşısında ise tüm acı gerçeği yüzüne vuran, yer yer çürümüş eski, çatlak bir ayna..

Dizlerini göğsüne kadar çekmiş, kırık dökük yatağın eski ve pas tutmuş demirden olan başlığına yaslanmış kendini izliyordu.. Demirden başlık ve sırtı bütünleşmişti, artık o batma acısını neredeyse hissedemiyordu. Günlerdir aynı şekilde oturuyordu, başı bazen kah uyumaktan, kah ağlamaktan bitap olduğu için dizlerine düşüyordu.. Ama sonunda yeniden kaldırdığında başını aynada ki o tükenmiş adamı görüyordu.
Ellerine baktı, yara bere içinde kalmış parmakları, tam avucunda ise camı kırık çerçevenin onun resmine denk gelen cam parçası..
Camın etrafı ise kuru kan pıhtılarıyla çevrili.. Ne tuhaf atrık kanamıyor avuçları ve artık yanmıyordu canı..

Ölüm bu kadar yakınken tenine, o neden bu kadar uzaktı kendinden?
Ah aşk, ahh aşk acısı ne tuhaftı!



Nursalkımın..

11 yorum:

  1. Ayrılığın acısını, aşkın acısını ne içten anlatmışsın nur salkımım..ızdırabı içimde hissettirdin bana..

    YanıtlaSil
  2. aşk insanı böyle durumlarda şekilden şekile sokar,
    kendini kaybettirir,
    sağlıksız düşünmeye başlattırır,
    aşk insanı yavaş yavaş ölüme sürükler...
    ah aşk aaaaaaaaaah :(((

    yüreğine sağlık canım...
    yazdıklarını gözümün önünde canladırdım...
    kocaman sevgiler...
    iyi bayramlar...

    YanıtlaSil
  3. acıyı bu kadar derinden hisseden ve ifade eden ne kadar "çok" yaşıyordur.

    YanıtlaSil
  4. Hola (Hello)! Me ha gustado mucho tu blog, espero puedas entenderme. Saludos! =)

    YanıtlaSil
  5. Mutlu bayramlar cimcime..Bayrama gitmemiş bayramların olsun yüreğinde..

    YanıtlaSil
  6. Bu müzik yine harika..istiyorum..:(

    YanıtlaSil
  7. hadiii bayramda biraz dinleen.
    :)

    YanıtlaSil
  8. Hola: Que bello lo que escribes! Me gusta mucho tu blog aunque se que con el traductor igual se pierde mucho del sentido. Te mando muchos saludos =)
    PD: Espero entiendas esto que te escribí =D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hola; Gracias a ti, yo entiendo que el convertidor google.
      Bienvenidos a mi página.

      Sil
  9. merhaba blogunu yeni keşfettim
    benim de stil blogum var
    üyenim
    ben de beklerim bloguma
    sevgilerr
    D.

    YanıtlaSil